Bildiğiniz gibi değil…
21 Mayıs 2019 - Yeni Şafak
ABD Başkanı, “Bilgi ve İletişim Teknolojileri ve Hizmetleri Tedarik Zincirinin Korunması” başlıklı kararnameyi imzalayarak, Amerikan firmalarının “ABD’ye ulusal güvenlik tehdidi teşkil eden” ülkelerden telekomünikasyon ekipmanı almalarını yasakladı.
ABD gibi liberal ekonominin şahı olan bir ülkenin bu kararı, sizi bir an şaşırtabilir. Ancak biraz düşününce, bu ‘an’ çok uzun sürmeyecektir… Neticede vahşi kapitalizm, liberalizmi döver (!)
Kararnamenin özellikle Çin’e karşı alınan ekonomik önlemlerin bir devamı olduğu düşünülüyor. Dünyanın en büyük telekomünikasyon ürün ve hizmet sağlayıcılarından Çin menşeili Huawei de baş hedef konumunda...
Bu, ABD’nin ilk çelmesi değil. Çin’e ait markaların iç pazarda güçlenmesini engellemek için daha önce de bir karar alınmıştı.
İran ambargosunu delen ticari ilişkileri nedeniyle Çin merkezli elektronik üretim firması ZTE’nin yasaklanmasının ardından istihbarat örgütleri CIA ve FBI, ZTE ve Huawei’yi ‘casusluk’la suçlayarak halkı uyaran bildiriler yayınlamıştı. Sonrasında da devlet kurumları ve bunlarla çalışan iştiraklerde Huawei ve ZTE kullanılması yasaklanmıştı. Çin de bu iddiayı yalanlayarak ABD hükümetine dava açmıştı.
Bir gelişmeyi daha ekleyelim. Haber ajansı Reuters’ın iddiasına göre Google, ABD’nin yeni ticaret kuralları nedeniyle Huawei ile bazı ilişkilerini askıya almış.
Denkleme Google’ı da kattıktan sonra etraflıca izah edebiliriz… ABD ile Çin arasında yaşanan ‘ticari rekabet’ konusunda kimsenin şüphesi yoktur herhalde. Çin’in, yapay zekâ başta olmak üzere, teknolojiye ayırdığı yatırım bütçeleri ABD’yi sollamış durumda. Amerikan hükümetinin 1.1 milyar dolar ayırdığı bu araştırmalara Çin, önümüzdeki on yıl için, 150 milyar dolar ayırmış. Ayrıca, Çin’in 5G teknolojisine de milyarlarca dolar yatırım yaptığı konuşuluyor.
Bunca rekabet, yalnızca ürün ve hizmet konusunda pazarın hâkimi olmak için yaşanmıyor. İşte, bildiğiniz gibi olmayan kısma burada geliyoruz.
Dijital teknolojilerin ‘hammaddeleri’ arasında öyle bir tanesi var ki, yapay zekâ başta olmak üzere dijital ortamda ‘daha iyi’, yani kişiselleştirilmiş hizmet sağlayan algoritmaların yazımı için ‘hayati’ önem taşıyor. Bu da biziz. Yani kullanıcı davranışları…
Amerika’nın ‘casusluk’ ifadesini kullanışı biraz bundan. Fazlası da var tabii… ABD’nin amacı kendi verisini korumak değil, tüm verilerin kontrolünü elinde bulundurarak küresel pazara hâkim olmak. Bu ikili arasında son zamanlarda yaşanan güç savaşının önemli bir kısmını işte bu oluşturuyor.
Sosyolog ve felsefeci Slavoj Žižek’in, bu rekabete değinen bir makalesi internette yayında… “ABD’nin Huawei’nin büyümesini sınırlama çabası. Neden?” diye soran düşünür, dijital ağın eylemlerimizi (ve eylemsizliğimizi), duygularımızı dijital bulutlarda depolayarak sürekli değerlendirmeye tâbi tuttuğunu, böylece hayatlarımızı kontrol ettiğini ve düzenlediğini söylüyor.
Ulaşımdan sağlığa, elektrikten suya kadar her şey dijital ağlar tarafından yönetildiği için web, bizim en önemli ‘müştereğimiz’ haline gelmiş durumda… İnternet bize kolaylık ve ‘bağımsızlık’ sağlıyor. Biz de bu dijital yaşamda kendi arzumuzla bulunuyoruz.
Yukarıda işaret ettiğimiz anlamıyla ‘hammadde’ sözünü, Shoshana Zuboff, Gözetim Çağı Kapitalizmi adlı kitabında kullanıyor. Zuboff’a göre, piyasaları besleyen, hammaddesini bizim oluşturduğumuz verilerin sorunsuz bir şekilde akışını sağlama işinin altındaki -herkesin tüm kişisel haklarını ortadan kaldıran- bu sistem, ‘bireyselleşme’ kavramını da kendi çıkarına kullanıyor.
Denklem buysa, en büyük pay elbette, kısaca FANG denen Facebook, Amazon, Apple, Netflix ve Google’a ait. ‘Kral’ ise tabii ki Google.
‘Hedefli reklam’ denen sizin, benim internette bıraktığımız izlerle beğenilerimize uygun ‘kişiselleştirilmiş’ içeriklerin sunulması yöntemini geliştirmeleri en çok onlara yaramış. Biz bu küçük hizmetten memnuniyet duyarken Google’ın geliri 2001-2004 yılları arasında yüzde 3590 oranında artmış. O nedenle Google’ın Huawei kararını bir de bu bilgiler ışığında değerlendirmek lazım.
Peki ya çözüm? Dijital teknolojilerden vazgeçmek söz konusu olamayacağına göre ne yapmalıyız?
Vahşi kapitalizmin bir yandan liberalizmi diğer yandan da manevi değerleri yok etmesini engelleyecek önlemler almalı. Nasıl mı? O da bir başka yazının konusu.
ABD gibi liberal ekonominin şahı olan bir ülkenin bu kararı, sizi bir an şaşırtabilir. Ancak biraz düşününce, bu ‘an’ çok uzun sürmeyecektir… Neticede vahşi kapitalizm, liberalizmi döver (!)
Kararnamenin özellikle Çin’e karşı alınan ekonomik önlemlerin bir devamı olduğu düşünülüyor. Dünyanın en büyük telekomünikasyon ürün ve hizmet sağlayıcılarından Çin menşeili Huawei de baş hedef konumunda...
Bu, ABD’nin ilk çelmesi değil. Çin’e ait markaların iç pazarda güçlenmesini engellemek için daha önce de bir karar alınmıştı.
İran ambargosunu delen ticari ilişkileri nedeniyle Çin merkezli elektronik üretim firması ZTE’nin yasaklanmasının ardından istihbarat örgütleri CIA ve FBI, ZTE ve Huawei’yi ‘casusluk’la suçlayarak halkı uyaran bildiriler yayınlamıştı. Sonrasında da devlet kurumları ve bunlarla çalışan iştiraklerde Huawei ve ZTE kullanılması yasaklanmıştı. Çin de bu iddiayı yalanlayarak ABD hükümetine dava açmıştı.
Bir gelişmeyi daha ekleyelim. Haber ajansı Reuters’ın iddiasına göre Google, ABD’nin yeni ticaret kuralları nedeniyle Huawei ile bazı ilişkilerini askıya almış.
Denkleme Google’ı da kattıktan sonra etraflıca izah edebiliriz… ABD ile Çin arasında yaşanan ‘ticari rekabet’ konusunda kimsenin şüphesi yoktur herhalde. Çin’in, yapay zekâ başta olmak üzere, teknolojiye ayırdığı yatırım bütçeleri ABD’yi sollamış durumda. Amerikan hükümetinin 1.1 milyar dolar ayırdığı bu araştırmalara Çin, önümüzdeki on yıl için, 150 milyar dolar ayırmış. Ayrıca, Çin’in 5G teknolojisine de milyarlarca dolar yatırım yaptığı konuşuluyor.
Bunca rekabet, yalnızca ürün ve hizmet konusunda pazarın hâkimi olmak için yaşanmıyor. İşte, bildiğiniz gibi olmayan kısma burada geliyoruz.
Dijital teknolojilerin ‘hammaddeleri’ arasında öyle bir tanesi var ki, yapay zekâ başta olmak üzere dijital ortamda ‘daha iyi’, yani kişiselleştirilmiş hizmet sağlayan algoritmaların yazımı için ‘hayati’ önem taşıyor. Bu da biziz. Yani kullanıcı davranışları…
Amerika’nın ‘casusluk’ ifadesini kullanışı biraz bundan. Fazlası da var tabii… ABD’nin amacı kendi verisini korumak değil, tüm verilerin kontrolünü elinde bulundurarak küresel pazara hâkim olmak. Bu ikili arasında son zamanlarda yaşanan güç savaşının önemli bir kısmını işte bu oluşturuyor.
Sosyolog ve felsefeci Slavoj Žižek’in, bu rekabete değinen bir makalesi internette yayında… “ABD’nin Huawei’nin büyümesini sınırlama çabası. Neden?” diye soran düşünür, dijital ağın eylemlerimizi (ve eylemsizliğimizi), duygularımızı dijital bulutlarda depolayarak sürekli değerlendirmeye tâbi tuttuğunu, böylece hayatlarımızı kontrol ettiğini ve düzenlediğini söylüyor.
Ulaşımdan sağlığa, elektrikten suya kadar her şey dijital ağlar tarafından yönetildiği için web, bizim en önemli ‘müştereğimiz’ haline gelmiş durumda… İnternet bize kolaylık ve ‘bağımsızlık’ sağlıyor. Biz de bu dijital yaşamda kendi arzumuzla bulunuyoruz.
Yukarıda işaret ettiğimiz anlamıyla ‘hammadde’ sözünü, Shoshana Zuboff, Gözetim Çağı Kapitalizmi adlı kitabında kullanıyor. Zuboff’a göre, piyasaları besleyen, hammaddesini bizim oluşturduğumuz verilerin sorunsuz bir şekilde akışını sağlama işinin altındaki -herkesin tüm kişisel haklarını ortadan kaldıran- bu sistem, ‘bireyselleşme’ kavramını da kendi çıkarına kullanıyor.
Denklem buysa, en büyük pay elbette, kısaca FANG denen Facebook, Amazon, Apple, Netflix ve Google’a ait. ‘Kral’ ise tabii ki Google.
‘Hedefli reklam’ denen sizin, benim internette bıraktığımız izlerle beğenilerimize uygun ‘kişiselleştirilmiş’ içeriklerin sunulması yöntemini geliştirmeleri en çok onlara yaramış. Biz bu küçük hizmetten memnuniyet duyarken Google’ın geliri 2001-2004 yılları arasında yüzde 3590 oranında artmış. O nedenle Google’ın Huawei kararını bir de bu bilgiler ışığında değerlendirmek lazım.
Peki ya çözüm? Dijital teknolojilerden vazgeçmek söz konusu olamayacağına göre ne yapmalıyız?
Vahşi kapitalizmin bir yandan liberalizmi diğer yandan da manevi değerleri yok etmesini engelleyecek önlemler almalı. Nasıl mı? O da bir başka yazının konusu.