Binboğa’yı rahat bırakmıyorlar...
12 MART 2007
Ben konuyu kapatmaya çalıştıkça ya Ali Rıza Binboğa kapatmıyor, ya da okurlar... Biliyorsunuz o meşhur şarkıdan söz ediyoruz. Sözleri istenilenin -yani solcu söylemin- tamamen tersi yönde... Daha çok faşizme yakın... Oysa Türk solcuları onu kendilerine bayrak etmişlerdi... Çok ilginç bir hikaye değil mi?
Hayır Binboğa bize ateş püskürüyor. Özgürlük ve barış tüm insanların özlemi olacak yarınlarda...’ mısraındaki ‘özlem’i, ‘amaç’ anlamında kullandığını söylüyor... Biz de geçen hafta ‘konu kapansın’ diye bir şey demedik. Ama okurlarımızdan Yaşar Usluer (İzmir Bornova) Binboğa’yı rahat bırakmak niyetinde değil:
“Binboğa niye alınmış, neden kıvırıyor anlamadım. ‘Özlem’in ‘amaç’ anlamında kullanıldığı nerede görülmüş? Türkçe’de eş anlamlı ve mecazi anlamda kullanılan kelime çoktur, ama kişiye özel mecazi anlamda kelime yoktur.
Doğrusu, sizin yazdığınız gibi. ‘Yani, insanlar yarınlarda özgürlük ve barışı özleyecekti. Yani yarınlarda özgürlük ve barış olmayacaktı.’ Bu şarkının 1. Milliyetçi Cephe Hükümetine karşı yazıldığını, TRT’de yasaklandığını, sizin de söylediğiniz gibi o dönem ‘solcuların bayrak yaptığını’ neden söylemiyor?
Siz yemediğiniz halde, yemiş gibi yapsanız da biz, ne o dönemde, ne bu dönemde yemedik. O şarkıyı hep protesto ettik. Saygılar sunarım.”
‘Kıskananlar çatlasın’
Türk Telekom’un Cem Yılmaz’la anlaşmış olmasının birkaç anlamı vardır.
1. Türk Telekom Cem Yılmaz aracılığıyla hedeflediği algı değişikliğine çok daha radikal bir şekilde ulaşma şansına sahip olmuştur.
2. Ali Taran ve Cem Yılmaz bir zamanlar ortaklardı. O zamanlar Cem açısından bu işin yürümeyeceğini yazmıştım. Yürümedi de. Ama o dönemde birbirlerini çok iyi tanıma fırsatı buldular. Ayrılırken de dostça ayrıldılar. Yeniden bir araya gelmeleri kesinlikle çok verimli olacaktır...
3. Cem Yılmaz’ın aldığı ücreti kıskanan ‘habaset erbabı’ yine ‘konuşacaktır’... (Bkz. Aykut Işıklar’ın dünkü yazısı). Hiç sorun değil. Cem kıskanılmaya alışıktır. Varsın kıskansınlar. Cem her türlü ücreti hak eder ve işini mükemmel yapar. Her zaman haber değeri taşır; bu durum da Türk Telekom’a ve Cem’e yarar... (Bkz. Fatih Altaylı ve Ali Atıf Bir’in dünkü yazıları)
4. Bugüne kadar yakın ilişkim olduğu halde Türk Telekom ne reklamı yapacak, diye hiç merak etmezken, Cem Yılmaz - Ali Taran ilişkisinin neler çıkaracağını heyecanla bekleyeceğim...
5. Cem Yılmaz’la uzun bir aradan sonra benim Haber Türk’deki TV programında 2 saat kadar sohbet etmiştik. Uzun zamandır kimsenin kapısını çalmadığından söz etmişti... Türk Telekom çalmış, hem de ’bir çalmış pîr çalmış’...
Anavatan’a yakışmadı
Olmadı. Anavatan yetkilileri Rüştü Kâzım Yücelen’in partiden ayrılış sürecini siyasi iletişim açısından bir kez daha masaya yatırmalılar.
Eski bakan Yücelen, siyaseti bırakacağını açıklayarak istifa ediyor. Anavatan açıklaması gecikmiyor: “Güle güle gitsin, bir daha dönmesin!”... Ardından Yücelen’in Erkan Mumcu’ya cevabı: “Horozcular derneği başkanlığı bile yapmaz!”...
İyi mi?
Hayır iyi değil... İletişim sonuç odaklı bir iştir. Reklam dahil tüm iletişim süreçlerinde, neyi nasıl yaptığınıza değil, dilediğiniz algılama sonucuna ulaşıp ulaşmadığınıza bakılır (Bkz. Effie ödülleri)...
Peki, taraflar Anavatan ve Yücelen’le ilgili bu sürecin sonucunda oluşan algılamadan memnunlar mı? Sanmıyorum. O zaman süreç iletişim açısından yanlış yönetilmiştir.
İnşallah bu hatadan ders çıkarabilirler...
Hayır Binboğa bize ateş püskürüyor. Özgürlük ve barış tüm insanların özlemi olacak yarınlarda...’ mısraındaki ‘özlem’i, ‘amaç’ anlamında kullandığını söylüyor... Biz de geçen hafta ‘konu kapansın’ diye bir şey demedik. Ama okurlarımızdan Yaşar Usluer (İzmir Bornova) Binboğa’yı rahat bırakmak niyetinde değil:
“Binboğa niye alınmış, neden kıvırıyor anlamadım. ‘Özlem’in ‘amaç’ anlamında kullanıldığı nerede görülmüş? Türkçe’de eş anlamlı ve mecazi anlamda kullanılan kelime çoktur, ama kişiye özel mecazi anlamda kelime yoktur.
Doğrusu, sizin yazdığınız gibi. ‘Yani, insanlar yarınlarda özgürlük ve barışı özleyecekti. Yani yarınlarda özgürlük ve barış olmayacaktı.’ Bu şarkının 1. Milliyetçi Cephe Hükümetine karşı yazıldığını, TRT’de yasaklandığını, sizin de söylediğiniz gibi o dönem ‘solcuların bayrak yaptığını’ neden söylemiyor?
Siz yemediğiniz halde, yemiş gibi yapsanız da biz, ne o dönemde, ne bu dönemde yemedik. O şarkıyı hep protesto ettik. Saygılar sunarım.”
‘Kıskananlar çatlasın’
Türk Telekom’un Cem Yılmaz’la anlaşmış olmasının birkaç anlamı vardır.
1. Türk Telekom Cem Yılmaz aracılığıyla hedeflediği algı değişikliğine çok daha radikal bir şekilde ulaşma şansına sahip olmuştur.
2. Ali Taran ve Cem Yılmaz bir zamanlar ortaklardı. O zamanlar Cem açısından bu işin yürümeyeceğini yazmıştım. Yürümedi de. Ama o dönemde birbirlerini çok iyi tanıma fırsatı buldular. Ayrılırken de dostça ayrıldılar. Yeniden bir araya gelmeleri kesinlikle çok verimli olacaktır...
3. Cem Yılmaz’ın aldığı ücreti kıskanan ‘habaset erbabı’ yine ‘konuşacaktır’... (Bkz. Aykut Işıklar’ın dünkü yazısı). Hiç sorun değil. Cem kıskanılmaya alışıktır. Varsın kıskansınlar. Cem her türlü ücreti hak eder ve işini mükemmel yapar. Her zaman haber değeri taşır; bu durum da Türk Telekom’a ve Cem’e yarar... (Bkz. Fatih Altaylı ve Ali Atıf Bir’in dünkü yazıları)
4. Bugüne kadar yakın ilişkim olduğu halde Türk Telekom ne reklamı yapacak, diye hiç merak etmezken, Cem Yılmaz - Ali Taran ilişkisinin neler çıkaracağını heyecanla bekleyeceğim...
5. Cem Yılmaz’la uzun bir aradan sonra benim Haber Türk’deki TV programında 2 saat kadar sohbet etmiştik. Uzun zamandır kimsenin kapısını çalmadığından söz etmişti... Türk Telekom çalmış, hem de ’bir çalmış pîr çalmış’...
Anavatan’a yakışmadı
Olmadı. Anavatan yetkilileri Rüştü Kâzım Yücelen’in partiden ayrılış sürecini siyasi iletişim açısından bir kez daha masaya yatırmalılar.
Eski bakan Yücelen, siyaseti bırakacağını açıklayarak istifa ediyor. Anavatan açıklaması gecikmiyor: “Güle güle gitsin, bir daha dönmesin!”... Ardından Yücelen’in Erkan Mumcu’ya cevabı: “Horozcular derneği başkanlığı bile yapmaz!”...
İyi mi?
Hayır iyi değil... İletişim sonuç odaklı bir iştir. Reklam dahil tüm iletişim süreçlerinde, neyi nasıl yaptığınıza değil, dilediğiniz algılama sonucuna ulaşıp ulaşmadığınıza bakılır (Bkz. Effie ödülleri)...
Peki, taraflar Anavatan ve Yücelen’le ilgili bu sürecin sonucunda oluşan algılamadan memnunlar mı? Sanmıyorum. O zaman süreç iletişim açısından yanlış yönetilmiştir.
İnşallah bu hatadan ders çıkarabilirler...