Biomen’in şakası neden ‘kaka’ oldu…
01 nisan 2012
Bizim ülke insanın ortak ruhi şekillenmesinde üç temel özellik, iletişim konusunda her zaman bir Sırat Köprüsü oluşturmuştur. Riskli bir köprü bu. Her zaman ya o tarafa ya da beri tarafa düşmek mukadderdir…
1. Bizim dilimizde matematik zor çalışır. Hani negatifi negatifle çarparsanız (-2 x -2 gibi) sonuç pozitif çıkar ya (+4 gibi)... İşte bu, bizim dilde çalışmaz. “Salaksan bu filme gitmezsin” dersiniz, arkadaşınız da “Tamam, gitmeyeyim o zaman!” diye yanıt verebilir…
‘Ne.. ne…’ kalıbının da bizde kullanımı zordur. Aslında “ne sinemaya ne de tiyatroya gittim” kalıbı doğru iken; anlaşılmak için ya ‘gitmedim’ demek ya da kalıbı, ‘ne sinemaya gittim, ne de tiyatroya’ şeklinde kullanmak gerekir. Bizde iki negatif bir pozitif etmez her zaman…
2. Türkçemizde ‘durum komedyası’ da pek çalışmaz. “Bunun adı ne?”; “Odun”… “Ben sana kodum…” “Peki, bunun adı ne?” “Makas!”; “Ben de sana kodum!” “Uymadı ki!..”; “Ne var! Uysa da kodum uymasa da kodum!” şeklindeki kısa, anlık espri anlayışı her zaman karşılığını bulur da, örneğin Aziz Nesin’in kullandığı türden uzun, dolaylı anlatımlı mizah Anglosakson, Frankofon kültürü almış bazı çevrelerde yankı bulabilir.
Bir de kinaye, ima, istinat, istiare, teşbih, mecaz, istintaç gibi ‘bedii’ (estetik) araçlar, popüler kültür dünyamızda çalışmaz; elitimizin kavrama ve kapsama alanına girer. Yıllar önce Tamer Karadağlı’nın adı kendisine şantaj yapan iki hayat kadını ile birlikte anılmıştı. Oyuncunun eşi de yapımcısı da ayrı ayrı “Biz arkasındayız!” diye açıklama yapmışlardı. Ben de Karadağlı’yı iletişim boyutunda tiye alan bir yazı yazmış, başlığını da “Ben de arkasındayım!” diye vermiştim. Aldığım hakaret dolu e-postanın haddi hesabı olmamış; sonradan “Yahu ben öyle demek istemedim!” diye açıklamak zorunda bile kalmıştım…
3. Bizim kültür ve değerlerimiz ve ortak ruhi kodlarımıza göre etnik çevreleri, meslek gruplarını da şaka konusu yapmak risklidir. Bunlardan birine ait film ya da dizi kahramanını kötü göstermek istediğinizde işiniz daha da zorlaşır. Rahmetli Halit Refiğ’in Teyzem adlı filminde ruhsal yapısı bozuk bir astsubay emeklisi vardı da, ortalık ayağa kalkmıştı. Pek çok film ve dizi nedeniyle hemşirelerin, polislerin, avukatların isyanlarını gayet iyi hatırlarız… Bunlarla ilgili, istemeseniz de yapacağınız, ‘aşağılama’ algısı yaratacak şakalar anında tepki doğurur bizim memlekette…
Bu üç noktadan bakıldığında bir hafta içinde marka sahibi ve ajansının yayından kaldırdığı Biomen reklamının doğurduğu ‘infiali’ anlamak mümkündür… Ancak bu bir tercih meselesidir. Ben Reklam ajansının sahibi Hulusi Derici’nin bu üç noktayı bilmediğini sanmıyorum. Bu riski bilerek aldıkları kesin. Salakça tercih yaptıkları için adam ve kadının tokatlandığı Regal reklamında da Derici risk almış, marka tüm itirazlara rağmen hedefine ulaşmıştı.
Reklamdaki Hitler taşlamasına (!) Almanlar bile “Şaka bu yahu!” diye gülüp geçmişler. Türkiye’de, Cefi Kamhi beyin şikâyeti üzerine “Kişilerin hatırasına hakaret, suçu ve suçluyu övme ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” gerekçesiyle savcılık takibat başlatmış. Biomen’in sahibi şirket, ajans ve reklamı yayınlayan TV kuruluşları hakkında soruşturma yürütülüyormuş. Bu reaksiyonu kimse beklememiştir herhalde.
Ben bu reklamı yapar mıydım? Hayır yapmazdım. Derici’nin daha önce yaptığı Regal reklamını da yapmazdım, AtlasJet reklamlarını da... Ancak ben Hulusi Derici değilim.
Bundan fazlası Şam’da kayısı
Bir reklam, hedefi ancak bu kadar 12’den vurabilir. Filli Boya’nın Fahir Atakoğlu’nun müziği ve oyunculuğu ile yürüttüğü kampanya toplumun neredeyse tüm segmentlerini (hedef kitle gruplarını), farklı sosyal ve ekonomik statüye sahip çevreleri, dikey olarak kesmeyi başarıyor. Bu bir…
İkincisi; düşünceden çok duygulara hitap ediyor. İnsanlar satın alma kararlarını, uzunca bir zamandır, esas olarak ürünler arasında tercihe neden olan maddi farklar neredeyse tamamen ortadan kalktığından bu yana, düşünerek değil hissederek veriyorlar.
Üçüncüsü; seçilmiş olan ünlüler ile marka arasında ‘tutarlı’ bir yaratıcılık köprüsü inşa edilmiş. Yani hiç kimse “Yahu bu tipin Filli Boya reklamında ne işi var?” diye düşünmüyor, ya da “Filli Boya’ya bu arkadaş hiç yakışmamış”, ya da tam tersini iddia etmiyor…
E, bundan fazlası Şam’da kayısı…
Buğra Gülsoy (Kuzey Güney’de Güney Tekinoğlu), Selçuk Yöntem (Aşk-ı Memnu’da Adnan Bey), Zerrin Tekindor (Kuzey Güney’de Cemre’nin annesi Gülten Hanım), Gupse Özay (Yalan Dünya’da Nurhayat) ve Manken Tülin Şahin…
Matematik mantığı ile bakıldığında belki bir tek Tülin Şahin’in, ünlü bir dizi filmle adının yan yana gelememiş olması nedeniyle, bu kümeye uymayabileceği söylenebilir. O da o kadar sempatik oynamış ki… Matematik kümesi duruma göz yummayı mubah kılıyor…
“Hayattan rengi alın geri neyi kalır ki…” Hem kilit mesaj olarak muhteşem, hem de Fahir Atakoğlu’nun yalın ve insanın içine işleyen kısacık fakat etkili bestesi ile unutulmaz bir melodi… Keşke sözleri zenginleştirerek buradan bir popüler hit parçası yapsalar ve mesela Ayşe Özyılmazel söylese… Başarı misliyle katlanmaz mı?..
“Gurbet Kuşları Yeniden”
Salı akşamı rahmetli ustanın, Halit Refiğ’in ‘Gurbet Kuşları’nı yeniden seyretme fırsatı bulacağımız için şimdiden heyecanlıyız. Beş yıldır kesintisiz hayata geçirilen “Türk Klasikleri Yeniden” adlı bir güzel proje sayesinde... Mimar Sinan Üniversitesi Sinema Televizyon Merkezi işbirliğiyle, Groupama ve Groupama Gan Sinema Vakfı tarafından orijinal negatifi yenilenen ‘Gurbet Kuşları’, bizi Halit Refiğ’in bakış açısıyla ve rahmetli Orhan Kemal’in diyaloglarıyla altmışlı yılların İstanbul’una götürecek. Başrollerde Cüneyt Arkın, Filiz Akın, Pervin Par, Tanju Gürsu ve Sevda Ferdağ’ı izlemek düşüncesi bile ayrı bir hoşluk.
Meraklıları filmi, 31. İstanbul Film Festivali kapsamında 4 Nisan Salı saat 21.00’de, Nişantaşı City’s’de izleyebilir.
1. Bizim dilimizde matematik zor çalışır. Hani negatifi negatifle çarparsanız (-2 x -2 gibi) sonuç pozitif çıkar ya (+4 gibi)... İşte bu, bizim dilde çalışmaz. “Salaksan bu filme gitmezsin” dersiniz, arkadaşınız da “Tamam, gitmeyeyim o zaman!” diye yanıt verebilir…
‘Ne.. ne…’ kalıbının da bizde kullanımı zordur. Aslında “ne sinemaya ne de tiyatroya gittim” kalıbı doğru iken; anlaşılmak için ya ‘gitmedim’ demek ya da kalıbı, ‘ne sinemaya gittim, ne de tiyatroya’ şeklinde kullanmak gerekir. Bizde iki negatif bir pozitif etmez her zaman…
2. Türkçemizde ‘durum komedyası’ da pek çalışmaz. “Bunun adı ne?”; “Odun”… “Ben sana kodum…” “Peki, bunun adı ne?” “Makas!”; “Ben de sana kodum!” “Uymadı ki!..”; “Ne var! Uysa da kodum uymasa da kodum!” şeklindeki kısa, anlık espri anlayışı her zaman karşılığını bulur da, örneğin Aziz Nesin’in kullandığı türden uzun, dolaylı anlatımlı mizah Anglosakson, Frankofon kültürü almış bazı çevrelerde yankı bulabilir.
Bir de kinaye, ima, istinat, istiare, teşbih, mecaz, istintaç gibi ‘bedii’ (estetik) araçlar, popüler kültür dünyamızda çalışmaz; elitimizin kavrama ve kapsama alanına girer. Yıllar önce Tamer Karadağlı’nın adı kendisine şantaj yapan iki hayat kadını ile birlikte anılmıştı. Oyuncunun eşi de yapımcısı da ayrı ayrı “Biz arkasındayız!” diye açıklama yapmışlardı. Ben de Karadağlı’yı iletişim boyutunda tiye alan bir yazı yazmış, başlığını da “Ben de arkasındayım!” diye vermiştim. Aldığım hakaret dolu e-postanın haddi hesabı olmamış; sonradan “Yahu ben öyle demek istemedim!” diye açıklamak zorunda bile kalmıştım…
3. Bizim kültür ve değerlerimiz ve ortak ruhi kodlarımıza göre etnik çevreleri, meslek gruplarını da şaka konusu yapmak risklidir. Bunlardan birine ait film ya da dizi kahramanını kötü göstermek istediğinizde işiniz daha da zorlaşır. Rahmetli Halit Refiğ’in Teyzem adlı filminde ruhsal yapısı bozuk bir astsubay emeklisi vardı da, ortalık ayağa kalkmıştı. Pek çok film ve dizi nedeniyle hemşirelerin, polislerin, avukatların isyanlarını gayet iyi hatırlarız… Bunlarla ilgili, istemeseniz de yapacağınız, ‘aşağılama’ algısı yaratacak şakalar anında tepki doğurur bizim memlekette…
Bu üç noktadan bakıldığında bir hafta içinde marka sahibi ve ajansının yayından kaldırdığı Biomen reklamının doğurduğu ‘infiali’ anlamak mümkündür… Ancak bu bir tercih meselesidir. Ben Reklam ajansının sahibi Hulusi Derici’nin bu üç noktayı bilmediğini sanmıyorum. Bu riski bilerek aldıkları kesin. Salakça tercih yaptıkları için adam ve kadının tokatlandığı Regal reklamında da Derici risk almış, marka tüm itirazlara rağmen hedefine ulaşmıştı.
Reklamdaki Hitler taşlamasına (!) Almanlar bile “Şaka bu yahu!” diye gülüp geçmişler. Türkiye’de, Cefi Kamhi beyin şikâyeti üzerine “Kişilerin hatırasına hakaret, suçu ve suçluyu övme ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” gerekçesiyle savcılık takibat başlatmış. Biomen’in sahibi şirket, ajans ve reklamı yayınlayan TV kuruluşları hakkında soruşturma yürütülüyormuş. Bu reaksiyonu kimse beklememiştir herhalde.
Ben bu reklamı yapar mıydım? Hayır yapmazdım. Derici’nin daha önce yaptığı Regal reklamını da yapmazdım, AtlasJet reklamlarını da... Ancak ben Hulusi Derici değilim.
Bundan fazlası Şam’da kayısı
Bir reklam, hedefi ancak bu kadar 12’den vurabilir. Filli Boya’nın Fahir Atakoğlu’nun müziği ve oyunculuğu ile yürüttüğü kampanya toplumun neredeyse tüm segmentlerini (hedef kitle gruplarını), farklı sosyal ve ekonomik statüye sahip çevreleri, dikey olarak kesmeyi başarıyor. Bu bir…
İkincisi; düşünceden çok duygulara hitap ediyor. İnsanlar satın alma kararlarını, uzunca bir zamandır, esas olarak ürünler arasında tercihe neden olan maddi farklar neredeyse tamamen ortadan kalktığından bu yana, düşünerek değil hissederek veriyorlar.
Üçüncüsü; seçilmiş olan ünlüler ile marka arasında ‘tutarlı’ bir yaratıcılık köprüsü inşa edilmiş. Yani hiç kimse “Yahu bu tipin Filli Boya reklamında ne işi var?” diye düşünmüyor, ya da “Filli Boya’ya bu arkadaş hiç yakışmamış”, ya da tam tersini iddia etmiyor…
E, bundan fazlası Şam’da kayısı…
Buğra Gülsoy (Kuzey Güney’de Güney Tekinoğlu), Selçuk Yöntem (Aşk-ı Memnu’da Adnan Bey), Zerrin Tekindor (Kuzey Güney’de Cemre’nin annesi Gülten Hanım), Gupse Özay (Yalan Dünya’da Nurhayat) ve Manken Tülin Şahin…
Matematik mantığı ile bakıldığında belki bir tek Tülin Şahin’in, ünlü bir dizi filmle adının yan yana gelememiş olması nedeniyle, bu kümeye uymayabileceği söylenebilir. O da o kadar sempatik oynamış ki… Matematik kümesi duruma göz yummayı mubah kılıyor…
“Hayattan rengi alın geri neyi kalır ki…” Hem kilit mesaj olarak muhteşem, hem de Fahir Atakoğlu’nun yalın ve insanın içine işleyen kısacık fakat etkili bestesi ile unutulmaz bir melodi… Keşke sözleri zenginleştirerek buradan bir popüler hit parçası yapsalar ve mesela Ayşe Özyılmazel söylese… Başarı misliyle katlanmaz mı?..
“Gurbet Kuşları Yeniden”
Salı akşamı rahmetli ustanın, Halit Refiğ’in ‘Gurbet Kuşları’nı yeniden seyretme fırsatı bulacağımız için şimdiden heyecanlıyız. Beş yıldır kesintisiz hayata geçirilen “Türk Klasikleri Yeniden” adlı bir güzel proje sayesinde... Mimar Sinan Üniversitesi Sinema Televizyon Merkezi işbirliğiyle, Groupama ve Groupama Gan Sinema Vakfı tarafından orijinal negatifi yenilenen ‘Gurbet Kuşları’, bizi Halit Refiğ’in bakış açısıyla ve rahmetli Orhan Kemal’in diyaloglarıyla altmışlı yılların İstanbul’una götürecek. Başrollerde Cüneyt Arkın, Filiz Akın, Pervin Par, Tanju Gürsu ve Sevda Ferdağ’ı izlemek düşüncesi bile ayrı bir hoşluk.
Meraklıları filmi, 31. İstanbul Film Festivali kapsamında 4 Nisan Salı saat 21.00’de, Nişantaşı City’s’de izleyebilir.