Bir bardak suda kopan fırtına…
24 Kasım 2018 - yeni şafak
Medyamız zaman zaman bir bardak suda fırtına koparmaya bayılır… Bu kez de mesela sosyal medyada ve dijital ortamda ‘ücret karşılığı övgü düzme’ adına dağları deviren onca ‘Influencer’ (etkileyici) ve ‘Fenomen’ konusunda sesini çıkarmazken; nefes alma alanı giderek daralan, birbiri ardına kapanıp dijitale dönen yazılı basında ‘ücreti mukabili olumlu yazı yazma’ tartışması başladı…
İlk işaret fişeği Sevilay Yılman hanımdan geldi. 14 Kasım'da haberturk.com’da Hürriyet’in haftalık röportajlarını yapan Ayşe Arman hanımın bazı röportajlarının karşılığında ücret aldığını, bu bilgiyi ileten şahsın önce Arman’ın menajeri, sonra da Arman’ın kendisiyle bizzat görüştüğünü ve rakam telaffuz edildiğini yazdı. Sevilay hanımın notu şöyle: "Hürriyet yönetimi madem böyle bir şeye göz yumuyor, o zaman Ayşe Arman’ın ücret mukabili yaptığı röportajların ücretli olduğunu okurlarına belirtmek zorunda.”
Yılman'ın eleştirdiği yerden devam eden Habertürk yazarı Fatih Altaylı, 15 Kasım’da; "Buradaki büyük ayıp ise bu röportajların ‘Reklam ve tanıtım’ olarak yapıldığının açıklanmamış olması. Gizli reklam olarak yapılması. Bu da gazetenin editoryal ayıbı, Arman’ın değil" diye yazdı ve şöyle devam etti:" Asıl rezalet, gazeteye hiçbir katkı sağlamadan, kendi PR ajansları üzerinden bu parayı cebine indirip hem gazetenin hissedarlarından para çalan hem de o gazetedeki diğer emekçilerin hakkını gasp edenler var."
Tartışmaya daha sonra dahil olan Sabah yazarı Hıncal Uluç, Fatih Altaylı ve Sevilay Yılman'ın söz konusu yazılarını alıntılayarak, Ahmet Hakan'ı Hürriyet'teki köşesinde bir yatak firmasının reklamını yapmakla eleştirdi. Hürriyet Okur Temsilcisi Faruk Bildirici'nin bu konulardaki eleştirilere yanıt vermediğini ekleyen Uluç, Demirören Medya Grubu yöneticisi Mehmet Soysal'a şu çağrıda bulundu: “Susarak, bana da Ahmet'e de tüm Hürriyet okur ve yazarlarına da haksızlık etmeyin. Duruma acilen el koyun... Ve gerçeği de önlemlerinizi de siz açıklayın!"
Hıncal Uluç’a yanıt veren Ahmet Hakan ise 22 Kasım tarihli yazısında, Uluç’u Türk matbuat tarihinde bir yatak firmasına hem lirik hem de epik sayısız destanlar düzmekle meşhur ilk ve tek yazar olarak niteledi ve Hıncal Uluç’un bu yatak markası hakkında yazdığı yazılardan örnekler verdi.
Hürriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Mehmet Soysal, 22 Kasım’da kendi imzasıyla yaptığı açıklamada ise şöyle dedi: “Proje yönetimi kapsamında paydaş sıfatıyla pek çok kurumla reklam işbirliği yapan Hürriyet Gazetesi, ‘haber değeri’ anlayışından ödün vermeden bu işbirliklerini haber içeriği olarak da kamuoyuna ulaştırmaktadır. Özellikle yazarların katılımı ile gerçekleştirilen bu tip çalışmalarda, projeyi gerçekleştiren kurum ile gazetemiz arasındaki reklam anlaşması haricinde gazetecileri bağlayan herhangi bir ticari işbirliği söz konusu olmamıştır.”
Ayşe Arman da bu açıklamadan sonra 23 Kasım tarihli yazısında şöyle dedi:“… Herhangi bir röportajdan para aldığımı, para istediğimi söyleyecek bir babayiğit varsa gelsin karşıma, yüzüme söylesin. Ya da çıksın medyaya söylesin, ‘Evet verdim!’ diye... En acı bulduğum da ben kazıkları en çok kendi meslektaşlarımdan yedim! Nasıl bitmez tükenmez bir kıskançlıktır bu! ‘İnsanlar neden gazete okumuyor eskisi kadar?’ diyoruz, biz iyi haberler yapıp, yaratıcı işler yapıp genç nesle de okutacağımıza birbirimizi yiyoruz!..”
23 Kasım’da konuya Güntay Şimşek de dahil oldu ve Ahmet Hakan’ı İşbir’ci, Hıncal Uluç’u Tempur’cu olarak niteleyerek şöyle dedi: “Anlaşılan iki yazar için de bir halkla ilişkiler çalışması yapılmış. Ve yataklar köşelere kurulmuş. …Türk medyasında yeni bir dönem açan ilginç yatak tartışması burada kalmayacak gibi... Bakalım bu işe diğer yatak markaları ne diyecek?”
Adı geçen tüm medya mensubu arkadaşları yakından tanırım… Hiçbirinin birbirlerine karşı kullandıkları bu imaları ve/veya suçlamaları hak ettiklerine inanmıyorum…
Yukarıda çerçevelendiği şekliyle bir tür paranoya olarak algılanabilecek yaklaşımlardan yola çıkılacak olunursa, her restoran yazısını, film eleştirisini, sağlık yazısını, kampanya yorumunu, yayınlanan tüm röportajları şaibe altında bırakmak mümkündür…
Bu konuda en iyi hakem okurdur… Hemen cezayı keser zaten… Olmadı kurumun etik kodları vardır… Ve de meslek kuruluşlarının ilkeleri…
Bunları bir kenara bırakıp medya mensuplarının birbirlerini suçlamaları, mesleğin zaten tüm ölçümlemelerde en sonlarda çıkan genel itibarının yerlerde sürünmesinden başka hiçbir işe yaramaz…
İlk işaret fişeği Sevilay Yılman hanımdan geldi. 14 Kasım'da haberturk.com’da Hürriyet’in haftalık röportajlarını yapan Ayşe Arman hanımın bazı röportajlarının karşılığında ücret aldığını, bu bilgiyi ileten şahsın önce Arman’ın menajeri, sonra da Arman’ın kendisiyle bizzat görüştüğünü ve rakam telaffuz edildiğini yazdı. Sevilay hanımın notu şöyle: "Hürriyet yönetimi madem böyle bir şeye göz yumuyor, o zaman Ayşe Arman’ın ücret mukabili yaptığı röportajların ücretli olduğunu okurlarına belirtmek zorunda.”
Yılman'ın eleştirdiği yerden devam eden Habertürk yazarı Fatih Altaylı, 15 Kasım’da; "Buradaki büyük ayıp ise bu röportajların ‘Reklam ve tanıtım’ olarak yapıldığının açıklanmamış olması. Gizli reklam olarak yapılması. Bu da gazetenin editoryal ayıbı, Arman’ın değil" diye yazdı ve şöyle devam etti:" Asıl rezalet, gazeteye hiçbir katkı sağlamadan, kendi PR ajansları üzerinden bu parayı cebine indirip hem gazetenin hissedarlarından para çalan hem de o gazetedeki diğer emekçilerin hakkını gasp edenler var."
Tartışmaya daha sonra dahil olan Sabah yazarı Hıncal Uluç, Fatih Altaylı ve Sevilay Yılman'ın söz konusu yazılarını alıntılayarak, Ahmet Hakan'ı Hürriyet'teki köşesinde bir yatak firmasının reklamını yapmakla eleştirdi. Hürriyet Okur Temsilcisi Faruk Bildirici'nin bu konulardaki eleştirilere yanıt vermediğini ekleyen Uluç, Demirören Medya Grubu yöneticisi Mehmet Soysal'a şu çağrıda bulundu: “Susarak, bana da Ahmet'e de tüm Hürriyet okur ve yazarlarına da haksızlık etmeyin. Duruma acilen el koyun... Ve gerçeği de önlemlerinizi de siz açıklayın!"
Hıncal Uluç’a yanıt veren Ahmet Hakan ise 22 Kasım tarihli yazısında, Uluç’u Türk matbuat tarihinde bir yatak firmasına hem lirik hem de epik sayısız destanlar düzmekle meşhur ilk ve tek yazar olarak niteledi ve Hıncal Uluç’un bu yatak markası hakkında yazdığı yazılardan örnekler verdi.
Hürriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Mehmet Soysal, 22 Kasım’da kendi imzasıyla yaptığı açıklamada ise şöyle dedi: “Proje yönetimi kapsamında paydaş sıfatıyla pek çok kurumla reklam işbirliği yapan Hürriyet Gazetesi, ‘haber değeri’ anlayışından ödün vermeden bu işbirliklerini haber içeriği olarak da kamuoyuna ulaştırmaktadır. Özellikle yazarların katılımı ile gerçekleştirilen bu tip çalışmalarda, projeyi gerçekleştiren kurum ile gazetemiz arasındaki reklam anlaşması haricinde gazetecileri bağlayan herhangi bir ticari işbirliği söz konusu olmamıştır.”
Ayşe Arman da bu açıklamadan sonra 23 Kasım tarihli yazısında şöyle dedi:“… Herhangi bir röportajdan para aldığımı, para istediğimi söyleyecek bir babayiğit varsa gelsin karşıma, yüzüme söylesin. Ya da çıksın medyaya söylesin, ‘Evet verdim!’ diye... En acı bulduğum da ben kazıkları en çok kendi meslektaşlarımdan yedim! Nasıl bitmez tükenmez bir kıskançlıktır bu! ‘İnsanlar neden gazete okumuyor eskisi kadar?’ diyoruz, biz iyi haberler yapıp, yaratıcı işler yapıp genç nesle de okutacağımıza birbirimizi yiyoruz!..”
23 Kasım’da konuya Güntay Şimşek de dahil oldu ve Ahmet Hakan’ı İşbir’ci, Hıncal Uluç’u Tempur’cu olarak niteleyerek şöyle dedi: “Anlaşılan iki yazar için de bir halkla ilişkiler çalışması yapılmış. Ve yataklar köşelere kurulmuş. …Türk medyasında yeni bir dönem açan ilginç yatak tartışması burada kalmayacak gibi... Bakalım bu işe diğer yatak markaları ne diyecek?”
Adı geçen tüm medya mensubu arkadaşları yakından tanırım… Hiçbirinin birbirlerine karşı kullandıkları bu imaları ve/veya suçlamaları hak ettiklerine inanmıyorum…
Yukarıda çerçevelendiği şekliyle bir tür paranoya olarak algılanabilecek yaklaşımlardan yola çıkılacak olunursa, her restoran yazısını, film eleştirisini, sağlık yazısını, kampanya yorumunu, yayınlanan tüm röportajları şaibe altında bırakmak mümkündür…
Bu konuda en iyi hakem okurdur… Hemen cezayı keser zaten… Olmadı kurumun etik kodları vardır… Ve de meslek kuruluşlarının ilkeleri…
Bunları bir kenara bırakıp medya mensuplarının birbirlerini suçlamaları, mesleğin zaten tüm ölçümlemelerde en sonlarda çıkan genel itibarının yerlerde sürünmesinden başka hiçbir işe yaramaz…