Bir Cem Yılmaz filmi
02 OCAK 2005
Bir haftadır kime rastladıysam“Cem Yılmaz’ın son reklam filmini gördün mü?” diyor. Herkes hem hayran olmuş filme, hem de ince ince beni tahrik ediyor. Yarı açık komplo!.. Akılları sıra beni tongaya düşürüp aslanlara yem olarak atacaklar. Arka plandaki gizli tahrik unsuru soruyla başlıyor zaten: Cem Yılmaz’ın filmini gördün mü?..
Ben de Cem’in deyişiyle sazanlık yapıp diyeceğim ki, “Evet gördüm. Müthiş bir Cem Yılmaz filmi. Bak sen de Cem Yılmaz’ı gördün mü, diyorsun. Demek ki film Cem’e yontuyor işi. Nerede ürün?..” falan diye başlayıp döktüreceğim... Yok öyle yağma.
Herkes deli gibi filmi izlerken, bir tek enayi ben miyim? İşin ‘iletişim harcamalarının geri dönüşü’, ‘entegre iletişim’, ‘iş sonuçları’, ‘ürünün bilinirliğini hızla artırmanın orta vadede satışı artırmaya yetmeyebileceği, tam tersi etki yapabileceği’ gibi ‘entel dantel’ yanına vurgu yapıp eleştirmeye kalkacak kadar. Hayır efendim. Tam tersine. Bayıldım. Cem Yılmaz’a da filmine de!
Bu iş bu kadar olur işte. Bir şöhret, reklam filminde ancak böyle oynar ya da oynatılır. Hani önünde bir tek o ünlü jenerik eksik: “A Film by and with Cem Yılmaz!” Reklam filmlerini alaya almak, iletişimle dalga geçmek, hatta ürünü bile bir tür alay konusu yapmak için Cem Yılmaz kadar zeki ve usta bir oyuncu olmak gerekiyor. O finalde ‘Hollywood klasikleri tadında’ söylediği ‘we are the world’den takla attırılmış İngilizce şarkıdan daha büyük bir ‘gag’ olabilir mi? Absürd (uyumsuzluk) bu kadar mı dengeli kullanılır?
Ya Rabbim, o ne cesarettir, o ne yetenektir! Karikatür desen süper; stand up desen onda. Sinema desen kralını yapıyor. Son söylediği İngilizce şarkı anında bestseller olur bu memlekette.
Leman’ın 50 kişilik salonunda izleyip Panasonic’e önerdiğim günden bu yana bir Cem Yılmaz ‘fun’ı olarak yaşıyorum. Oynadığı filmleri bir kaç kez izledim. Hepsinde de çok güldüm. Reklamveren olsam bütün reklam filmlerini son kurduğu reklam ajansına veririm. Vatandaş hiç olmazsa adam gibi güler eğlenir.
Yani sonuç olarak, kimse bana Cem Yılmaz’ı ya da onun içinde bulunduğu bir işi eleştiren yazı yazdıramaz!
Duman’lı Nescafe hedefe ulaşmış
Geçen hafta şöyle bir not düşmüşüm: “Nescafe’nin Duman konserleri müthiş bir TV anonsu ile başladı. ‘Nescafe üçü birarada’ diye anılan ürünün konumlanmasına Duman son derece uygun. Şu işe Türk gibi başladılar da İsviçreli gibi bitiremiyorlar sanki. Nerede bu olayın devamı, arka planı, bilgilendirmesi...”
Nestle’den Pınar Sükan Ertürk Hanım aradı. Telefonda söyledikleri ilginçti. Aktarmak boynumun borcu: “Bu konserler dizisi, Nescafe’nin genç hedef kitlesine ve dağıtım teşkilatında çalışanlarına bir tür teşekkür anlamını taşıyor. Baştaki büyük TV kampanyasının yanısıra İstanbul dışındaki 3 konser için bölgesel tanıtım, lokal basın ve diğer mecralarda yapıldı. Hedef de buydu. Ankara Saklı Kent, Trabzon Fuar Alanı, Adana Galeria konserlerini yaklaşık 8 bin kişi izledi. 15 Ocak’ta İzmir konserini, 29 Ocakta İstanbul Bostancı Gösteri Merkezi, 30 Ocakta da Park Orman konserleri izleyecek. Herhalde siz İstanbul’daki konserlerin iletişimini duyacaksınız. Bizce proje şu ana kadar fazlasıyla hedefine ulaşmıştır.”
Bu sayfanın okurları bilirler. Bizim için iletişimde aslolan iş sonuçlarıdır. Pınar Hanım hedefe ulaştık, diyorsa, akan sular durur, biz de şapka çıkarır; İstanbul konserlerini heyecanla beklediğimizi belirtiriz. Bizim ailede Duman pek sevilir. Haberimiz olursa ailece gideriz.
Kaşığa dikkat!
Okurlarımızdan Serdar Gençer Bey bakın ne yazmış:
“İki gün önce TV'de ilk defa izlediğim bir Nutella reklamı vardı. Bu reklamın sonlarında peşpeşe şöyle iki görüntü var ki çok enteresan: Önce kılığından aşçı olduğu anlaşılan bir adam elindeki koca kaşığın üstündeki nutella bulaşığını yalayıp tadına bakıyor, ardından gelen görüntüde ise, aynı aşçının aynı kaşıkla bir Nutella kazanını karıştırdığı görülüyor. Benim mi içim fesat diyecektim ki, az önce itiraf.com'da bununla ilgili bir itiraf da gördüm. Bana kalırsa bu görüntü itici, rahatsız edici, hatta iğrenç bile sayılabilir bazı kişilerce. İnternette biraz araştırdım ama, maalesef Ferrero firmasının Türkiye bürosunu bulamadım. İlginiz olduğunu düşünerek size yazdım bunları. Siz ne düşünüyorsunuz?”
Ben mi ne düşünüyorum Serdar kardeşim? Vallahi ben sizden korktum. Eğer ortalama Türk TV izleyicisi sizin kadar dikkatliyse, yandı reklamcılar. Lütfen alıklığıma verin, ben defalarca izledim. Bir kere bile dikkatimi çekmediği gibi, reklamı ‘çok doğru’ buldum. Kesinlikle yememem gerekmesine rağmen, “Yahu bir kaçamak yapsam ne olur sanki” dedirtti bana...
Anne Sütü kampanyası örnek olmalı
Hani bazı iletişim uzmanı arkadaşlar zaman zaman “Halkla ilişkiler çalışmaları ölçülemez” buyururlar ya. İşte size tokat gibi bir yanıt. Önce bundan bir yıl öncesine gidelim. Ekim ve Kasım aylarında 3 tane yazı yazmışım. Berna Laçin ile Hülya Koçyiğit’in herhangi bir ücret almadan rol aldıkları “İlk 6 ay sadece anne sütü” adı verilen kampanyayı çok doğru bulduğumdan fakat doğru dürüst duyurulmadığından söz etmişim.
Aradan bir yıl geçti ve bu kampanyanın üç tarafı, Sağlık Bakanlığı, UNICEF ve Coca-Cola (Turkuaz) bir basın toplantısı ile sonuçları bu hafta açıkladılar. Sonuç müthiş. 1988 yılında binde 77.7 olan çocuk ölümü, binde 29’a gerilemiş. Anne sütü ile beslenme oranı ise 1998’de yüzde 9.4 iken yüzde 27.3 düzeyine çıkmış. Bu tür çalışmaları 168 ülkede yürüttüklerini söyleyen UNICEF yetkilileri Türkiye’nin bu alanda en başarılı ülkelerden biri olduğunu belirtmiş.
Kısa...Kısa...Kısa...
· Burn enerji drink reklamları aklınızda mı? Bu reklam filmi de tercüme. Söz düzeni de tercüme kokuyor üstelik. İletişimde ‘geçmek’ deyimi kullanılır. İlgililer bir post-test yapıp bu filmdeki hangi mesajların hedef kitlelerine ‘geçtiğini’ ölçer bana da bildirirlerse burada yayınlamaktan büyük zevk alırım.
· 16 şirketin kurduğu İDA (İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği), bir rapor açıkladı: ICCO Dünya Raporu Başkan Meral Saçkan raporun önemine şöyle vurgu yapıyor: “Türkiye’deki iletişim danışmanlığı sektörünü dünya ile kıyaslayabilmemiz açısından çok önemli veriler içeriyor. Dünya eğilimine paralel olarak Türkiye’de de kurumsal itibar ve kriz yönetimi hizmetleri müşterilerimiz tarafından ağırlıklı olarak talep edilen hizmetler. Bunun yanında; pazarlama iletişimi, medya ilişkileri ve finansal iletişim de son yıllarda artarak talep gören hizmetler arasında.” Bütün iş dünyasının incelemesi gerektiğine inandığım Türkiye ve ICCO Dünya Raporu’nu, [email protected] adresine bir e-posta göndererek ya da www.iccopr.com adresinden edinmek mümkün. Müthiş bir şeffaflık ilkesiyle çalışan İDA’yı kutlamak gerek.
· İ.Ü. İletişim Fakültesinde öğretim görevlisi olarak çalışan arkadaşımız Hakan Tuncel bir yandan doktorasını yaparken bir yandan da ‘İletken Danışmanlık’ adında bir şirket kurdu. Şirketin ilk etkinliği olarak 2005 yılının Ocak – Şubat aylarında bir seminerler dizisi düzenledi. Hakan Senbir, Ebru Bakkaloğlu, Ali Saydam (Bendeniz oluyorum), Levent Bekata Özdikmen, Prof. Dr. Nükhet Vardar, Yrd. Doç. Dr. Gonca Telli Yamamoto, Mario Levi, İpek İlter, 4,5 saat süren seminerlerinde iletişimin çeşitli alanlarında bilgi ve tecrübelerini aktaracaklar. Ayrıntılı bilgi www.iletkenseminer.com adresinde var. Benim ne dediğimi bu sayfayı izleyenler bilir. Ama benim dışımdaki tüm konuşmacıları özellikle genç iletişimcilere şiddetle tavsiye ederim.
Ben de Cem’in deyişiyle sazanlık yapıp diyeceğim ki, “Evet gördüm. Müthiş bir Cem Yılmaz filmi. Bak sen de Cem Yılmaz’ı gördün mü, diyorsun. Demek ki film Cem’e yontuyor işi. Nerede ürün?..” falan diye başlayıp döktüreceğim... Yok öyle yağma.
Herkes deli gibi filmi izlerken, bir tek enayi ben miyim? İşin ‘iletişim harcamalarının geri dönüşü’, ‘entegre iletişim’, ‘iş sonuçları’, ‘ürünün bilinirliğini hızla artırmanın orta vadede satışı artırmaya yetmeyebileceği, tam tersi etki yapabileceği’ gibi ‘entel dantel’ yanına vurgu yapıp eleştirmeye kalkacak kadar. Hayır efendim. Tam tersine. Bayıldım. Cem Yılmaz’a da filmine de!
Bu iş bu kadar olur işte. Bir şöhret, reklam filminde ancak böyle oynar ya da oynatılır. Hani önünde bir tek o ünlü jenerik eksik: “A Film by and with Cem Yılmaz!” Reklam filmlerini alaya almak, iletişimle dalga geçmek, hatta ürünü bile bir tür alay konusu yapmak için Cem Yılmaz kadar zeki ve usta bir oyuncu olmak gerekiyor. O finalde ‘Hollywood klasikleri tadında’ söylediği ‘we are the world’den takla attırılmış İngilizce şarkıdan daha büyük bir ‘gag’ olabilir mi? Absürd (uyumsuzluk) bu kadar mı dengeli kullanılır?
Ya Rabbim, o ne cesarettir, o ne yetenektir! Karikatür desen süper; stand up desen onda. Sinema desen kralını yapıyor. Son söylediği İngilizce şarkı anında bestseller olur bu memlekette.
Leman’ın 50 kişilik salonunda izleyip Panasonic’e önerdiğim günden bu yana bir Cem Yılmaz ‘fun’ı olarak yaşıyorum. Oynadığı filmleri bir kaç kez izledim. Hepsinde de çok güldüm. Reklamveren olsam bütün reklam filmlerini son kurduğu reklam ajansına veririm. Vatandaş hiç olmazsa adam gibi güler eğlenir.
Yani sonuç olarak, kimse bana Cem Yılmaz’ı ya da onun içinde bulunduğu bir işi eleştiren yazı yazdıramaz!
Duman’lı Nescafe hedefe ulaşmış
Geçen hafta şöyle bir not düşmüşüm: “Nescafe’nin Duman konserleri müthiş bir TV anonsu ile başladı. ‘Nescafe üçü birarada’ diye anılan ürünün konumlanmasına Duman son derece uygun. Şu işe Türk gibi başladılar da İsviçreli gibi bitiremiyorlar sanki. Nerede bu olayın devamı, arka planı, bilgilendirmesi...”
Nestle’den Pınar Sükan Ertürk Hanım aradı. Telefonda söyledikleri ilginçti. Aktarmak boynumun borcu: “Bu konserler dizisi, Nescafe’nin genç hedef kitlesine ve dağıtım teşkilatında çalışanlarına bir tür teşekkür anlamını taşıyor. Baştaki büyük TV kampanyasının yanısıra İstanbul dışındaki 3 konser için bölgesel tanıtım, lokal basın ve diğer mecralarda yapıldı. Hedef de buydu. Ankara Saklı Kent, Trabzon Fuar Alanı, Adana Galeria konserlerini yaklaşık 8 bin kişi izledi. 15 Ocak’ta İzmir konserini, 29 Ocakta İstanbul Bostancı Gösteri Merkezi, 30 Ocakta da Park Orman konserleri izleyecek. Herhalde siz İstanbul’daki konserlerin iletişimini duyacaksınız. Bizce proje şu ana kadar fazlasıyla hedefine ulaşmıştır.”
Bu sayfanın okurları bilirler. Bizim için iletişimde aslolan iş sonuçlarıdır. Pınar Hanım hedefe ulaştık, diyorsa, akan sular durur, biz de şapka çıkarır; İstanbul konserlerini heyecanla beklediğimizi belirtiriz. Bizim ailede Duman pek sevilir. Haberimiz olursa ailece gideriz.
Kaşığa dikkat!
Okurlarımızdan Serdar Gençer Bey bakın ne yazmış:
“İki gün önce TV'de ilk defa izlediğim bir Nutella reklamı vardı. Bu reklamın sonlarında peşpeşe şöyle iki görüntü var ki çok enteresan: Önce kılığından aşçı olduğu anlaşılan bir adam elindeki koca kaşığın üstündeki nutella bulaşığını yalayıp tadına bakıyor, ardından gelen görüntüde ise, aynı aşçının aynı kaşıkla bir Nutella kazanını karıştırdığı görülüyor. Benim mi içim fesat diyecektim ki, az önce itiraf.com'da bununla ilgili bir itiraf da gördüm. Bana kalırsa bu görüntü itici, rahatsız edici, hatta iğrenç bile sayılabilir bazı kişilerce. İnternette biraz araştırdım ama, maalesef Ferrero firmasının Türkiye bürosunu bulamadım. İlginiz olduğunu düşünerek size yazdım bunları. Siz ne düşünüyorsunuz?”
Ben mi ne düşünüyorum Serdar kardeşim? Vallahi ben sizden korktum. Eğer ortalama Türk TV izleyicisi sizin kadar dikkatliyse, yandı reklamcılar. Lütfen alıklığıma verin, ben defalarca izledim. Bir kere bile dikkatimi çekmediği gibi, reklamı ‘çok doğru’ buldum. Kesinlikle yememem gerekmesine rağmen, “Yahu bir kaçamak yapsam ne olur sanki” dedirtti bana...
Anne Sütü kampanyası örnek olmalı
Hani bazı iletişim uzmanı arkadaşlar zaman zaman “Halkla ilişkiler çalışmaları ölçülemez” buyururlar ya. İşte size tokat gibi bir yanıt. Önce bundan bir yıl öncesine gidelim. Ekim ve Kasım aylarında 3 tane yazı yazmışım. Berna Laçin ile Hülya Koçyiğit’in herhangi bir ücret almadan rol aldıkları “İlk 6 ay sadece anne sütü” adı verilen kampanyayı çok doğru bulduğumdan fakat doğru dürüst duyurulmadığından söz etmişim.
Aradan bir yıl geçti ve bu kampanyanın üç tarafı, Sağlık Bakanlığı, UNICEF ve Coca-Cola (Turkuaz) bir basın toplantısı ile sonuçları bu hafta açıkladılar. Sonuç müthiş. 1988 yılında binde 77.7 olan çocuk ölümü, binde 29’a gerilemiş. Anne sütü ile beslenme oranı ise 1998’de yüzde 9.4 iken yüzde 27.3 düzeyine çıkmış. Bu tür çalışmaları 168 ülkede yürüttüklerini söyleyen UNICEF yetkilileri Türkiye’nin bu alanda en başarılı ülkelerden biri olduğunu belirtmiş.
Kısa...Kısa...Kısa...
· Burn enerji drink reklamları aklınızda mı? Bu reklam filmi de tercüme. Söz düzeni de tercüme kokuyor üstelik. İletişimde ‘geçmek’ deyimi kullanılır. İlgililer bir post-test yapıp bu filmdeki hangi mesajların hedef kitlelerine ‘geçtiğini’ ölçer bana da bildirirlerse burada yayınlamaktan büyük zevk alırım.
· 16 şirketin kurduğu İDA (İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği), bir rapor açıkladı: ICCO Dünya Raporu Başkan Meral Saçkan raporun önemine şöyle vurgu yapıyor: “Türkiye’deki iletişim danışmanlığı sektörünü dünya ile kıyaslayabilmemiz açısından çok önemli veriler içeriyor. Dünya eğilimine paralel olarak Türkiye’de de kurumsal itibar ve kriz yönetimi hizmetleri müşterilerimiz tarafından ağırlıklı olarak talep edilen hizmetler. Bunun yanında; pazarlama iletişimi, medya ilişkileri ve finansal iletişim de son yıllarda artarak talep gören hizmetler arasında.” Bütün iş dünyasının incelemesi gerektiğine inandığım Türkiye ve ICCO Dünya Raporu’nu, [email protected] adresine bir e-posta göndererek ya da www.iccopr.com adresinden edinmek mümkün. Müthiş bir şeffaflık ilkesiyle çalışan İDA’yı kutlamak gerek.
· İ.Ü. İletişim Fakültesinde öğretim görevlisi olarak çalışan arkadaşımız Hakan Tuncel bir yandan doktorasını yaparken bir yandan da ‘İletken Danışmanlık’ adında bir şirket kurdu. Şirketin ilk etkinliği olarak 2005 yılının Ocak – Şubat aylarında bir seminerler dizisi düzenledi. Hakan Senbir, Ebru Bakkaloğlu, Ali Saydam (Bendeniz oluyorum), Levent Bekata Özdikmen, Prof. Dr. Nükhet Vardar, Yrd. Doç. Dr. Gonca Telli Yamamoto, Mario Levi, İpek İlter, 4,5 saat süren seminerlerinde iletişimin çeşitli alanlarında bilgi ve tecrübelerini aktaracaklar. Ayrıntılı bilgi www.iletkenseminer.com adresinde var. Benim ne dediğimi bu sayfayı izleyenler bilir. Ama benim dışımdaki tüm konuşmacıları özellikle genç iletişimcilere şiddetle tavsiye ederim.