Bir de ‘ecnebi’ deyince, bana kızıyorlar…
30 KASIM 2007
Algılama Yönetimi’nin en önemli ve ‘olmazsa olmaz’ kuralıdır: Bulunduğun ülkenin kültür ve değerleriyle uyum içinde olacaksın. Halkımız bu söyleme çok daha yalın bir düsturla racon kesmiş: Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz…
Değineceğimiz tartışma, özünde Batı’dan yapılan çeviriler üzerine kurulu bir iletişim terminolojisinin içine düştüğü tipik sağırlar diyaloğunu ortaya koyması açısından iyi bir örnek. Aşağıdaki ‘Mekke’ benzetmesi Anglo Sakson ve Latin dillerinde, bir akımın, fikrin, hareketin çıktığı ve beslendiği yer olarak kullanılır. Kotler ve Caywood’un hocalık yaptığı Chicago yakınlarındaki Northwestern Üniversitesi’ne ‘Pazarlama İletişiminin Mekke’si’ denmesi gibi.
Tartışmak doğru değil
Mekke benzetmelerinin Müslümanlar için ne kadar kutsal olduğunu anlamaya çalışmadan uluorta tercüme edip kullanmak hatadır. Batı dilleri için sıradan olan bir kavram etrafında sanki çok özelmiş gibi bu kadar uzun boylu tartışma yürütmek de…
Bunları gözden kaçırırsanız belki Batı’lı (ecnebi) aydınlar değil ancak Müslüman ve Türk aydınlar ve hedef kitleler nezdinde ‘kabul ve algılanma sorunu’ yaşayabilirsiniz.
‘Akdeniz’in yeni Mekkesi’ sıkıntı yaratır
Halkla ilişkiler profesyonellerinin sohbet ettikleri PR İletişim Platformu‘na geçenlerde Ceyda Durak adıyla bir e-posta atılmış. Parantez içlerinin bana ait olduğu bu metinde özetle denmiş ki:
“Az önce baktığım www.vogue-eyewear.com sitesinde 'Gözde olanlar ' sayfasına girdiğimde güzel İstanbul'umuzun ‘Akdeniz'in yeni Mekke'si’ olarak konumlandırıldığını gördüm.Yıllardır turizmde ve insanların gözünde modern Türkiye imajını yerleştiremedik fakat bakınız nasıl da politika sayesinde bir anda Mekke oluverdik. Bunu da bir marka konumlandırma başarısı olarak ele alabilir miyiz dersiniz? (Bu kadar abartmak ne kadar doğru?) ...”
Bazen susmak iyidir
Grupta bu yazıya en geniş cevabı The PR Room adlı ajanstan Tülay Alpaslan Hanım vermiş. Susup geçseymiş daha iyiymiş… Bakın ne demiş:
“Vogue Eyewear, Luxottica Group’a ait markalardan biridir ve Türkiye’de halkla ilişkiler çalışmalarını The PR Room olarak biz yürütmekteyiz. Vogue’un hedef kitlesi 18-30 yaş arası genç, cool, sosyal ve aktif hayatın içinde olan, seyahat eden, etkinliklere katılan marka ve moda takipçileridir.
… Sitede sözünü ettiğiniz ‘Mekke’ tabiri, düşündüğünüz gibi ‘dini’ bir anlamda kullanılmamıştır. Markanın hedef kitlesinin gençler oluşu ve gençliğin tanımlarına yönelik sloganlar seçmelerinin sonucudur. Okuduğunuz ‘Mekke’, İtalyanca anlamı düşünülerek konulmuştur. (Yoksa biz İtalyan mıyız?)
Luxottica Group’un tüm tanıtım ve reklam çalışmaları İtalya merkezli yürütülmektedir (işte esas hata orada; yeni yaklaşım tüm dünyada ‘yerel düşün yerel hareket et şeklindedir) ve sitede gençliğin ‘ortak dili’ olarak kelimenin Türkçe yazılışını kullanmışlardır. ‘Mecca’ ve Türkçe yazılışı ile ‘Mekke’, İtalyancadan Türkçeye tam çevrilemeyen bir günlük konuşma tanımıdır… İngilizce karşılığı ‘A place where it is cool to go’dur. Türkçe’de tam anlamlandıramamakla birlikte ‘gidilecek, görülecek en cool yerlerden biri’ olarak tanımlayabiliriz. …”
Bu tartışmanın galibi olmaz
Alpaslan açıklamalarını şöyle sürdürmüş:
“… Tıpkı, bugün Türkçede de kullandığımız ‘ok’ kelimesi gibi. Bir prezervatif markası olan OK’yi kastetmeyiz kullanırken. ‘Tamam’ anlamında, dile yerleşmiş ve konuşma dilinde yerini bulmuş bir kelimedir. Tıpkı ‘Ok’ kelimesi gibi, ‘Mekke’ de, dünyanın pek çok yerinde, ‘görülmesi gereken fantastik yerler’, tavsiye anlamında kullanılır. Özellikle İtalyanlar bu kelimeyi, Hindistan, Mısır, Uzakdoğu, Avusturya gibi fantastik buldukları ülkeler için kullanırlar. Kendine has bir büyüsü olan ve görülmesi gereken cool yer anlamında kullanırlar. Vogue sitesindeki ‘Mekke’ de, İstanbul’un mutlaka görülmesi gereken gözde, popüler ve cool yerler arasında olduğudur. …”
İşte hakikat ile gerçeklik arasındaki fark!.. Ya da ‘özrü kabahatinden büyük’ deyişine veya içimizdeki ‘ecnebiler’e iyi bir örnek…
Bu konu ne gündeme getirilir; ne de üzerine uzun kuramsal tartışmalar yapılır. Vogue zaten dar bir çevrenin, ‘yerli ecnebilerin’ ecnebi markasıdır; tutup iletişimindeki konuları geniş ‘yerli’ platformlarda tartışmanın faydası değil, daha çok zararı dokunur… Kazananı olmaz bu tartışmanın. Müşterileriyle ‘kavgalarını’ kamuoyu önünde sürdüren PR ajansı yetkililerinin –yasal olarak suçsuzlukları kanıtlansa dahi- hiçbir zaman itibar kazanma şanslarının olmayacağı gibi…
Değineceğimiz tartışma, özünde Batı’dan yapılan çeviriler üzerine kurulu bir iletişim terminolojisinin içine düştüğü tipik sağırlar diyaloğunu ortaya koyması açısından iyi bir örnek. Aşağıdaki ‘Mekke’ benzetmesi Anglo Sakson ve Latin dillerinde, bir akımın, fikrin, hareketin çıktığı ve beslendiği yer olarak kullanılır. Kotler ve Caywood’un hocalık yaptığı Chicago yakınlarındaki Northwestern Üniversitesi’ne ‘Pazarlama İletişiminin Mekke’si’ denmesi gibi.
Tartışmak doğru değil
Mekke benzetmelerinin Müslümanlar için ne kadar kutsal olduğunu anlamaya çalışmadan uluorta tercüme edip kullanmak hatadır. Batı dilleri için sıradan olan bir kavram etrafında sanki çok özelmiş gibi bu kadar uzun boylu tartışma yürütmek de…
Bunları gözden kaçırırsanız belki Batı’lı (ecnebi) aydınlar değil ancak Müslüman ve Türk aydınlar ve hedef kitleler nezdinde ‘kabul ve algılanma sorunu’ yaşayabilirsiniz.
‘Akdeniz’in yeni Mekkesi’ sıkıntı yaratır
Halkla ilişkiler profesyonellerinin sohbet ettikleri PR İletişim Platformu‘na geçenlerde Ceyda Durak adıyla bir e-posta atılmış. Parantez içlerinin bana ait olduğu bu metinde özetle denmiş ki:
“Az önce baktığım www.vogue-eyewear.com sitesinde 'Gözde olanlar ' sayfasına girdiğimde güzel İstanbul'umuzun ‘Akdeniz'in yeni Mekke'si’ olarak konumlandırıldığını gördüm.Yıllardır turizmde ve insanların gözünde modern Türkiye imajını yerleştiremedik fakat bakınız nasıl da politika sayesinde bir anda Mekke oluverdik. Bunu da bir marka konumlandırma başarısı olarak ele alabilir miyiz dersiniz? (Bu kadar abartmak ne kadar doğru?) ...”
Bazen susmak iyidir
Grupta bu yazıya en geniş cevabı The PR Room adlı ajanstan Tülay Alpaslan Hanım vermiş. Susup geçseymiş daha iyiymiş… Bakın ne demiş:
“Vogue Eyewear, Luxottica Group’a ait markalardan biridir ve Türkiye’de halkla ilişkiler çalışmalarını The PR Room olarak biz yürütmekteyiz. Vogue’un hedef kitlesi 18-30 yaş arası genç, cool, sosyal ve aktif hayatın içinde olan, seyahat eden, etkinliklere katılan marka ve moda takipçileridir.
… Sitede sözünü ettiğiniz ‘Mekke’ tabiri, düşündüğünüz gibi ‘dini’ bir anlamda kullanılmamıştır. Markanın hedef kitlesinin gençler oluşu ve gençliğin tanımlarına yönelik sloganlar seçmelerinin sonucudur. Okuduğunuz ‘Mekke’, İtalyanca anlamı düşünülerek konulmuştur. (Yoksa biz İtalyan mıyız?)
Luxottica Group’un tüm tanıtım ve reklam çalışmaları İtalya merkezli yürütülmektedir (işte esas hata orada; yeni yaklaşım tüm dünyada ‘yerel düşün yerel hareket et şeklindedir) ve sitede gençliğin ‘ortak dili’ olarak kelimenin Türkçe yazılışını kullanmışlardır. ‘Mecca’ ve Türkçe yazılışı ile ‘Mekke’, İtalyancadan Türkçeye tam çevrilemeyen bir günlük konuşma tanımıdır… İngilizce karşılığı ‘A place where it is cool to go’dur. Türkçe’de tam anlamlandıramamakla birlikte ‘gidilecek, görülecek en cool yerlerden biri’ olarak tanımlayabiliriz. …”
Bu tartışmanın galibi olmaz
Alpaslan açıklamalarını şöyle sürdürmüş:
“… Tıpkı, bugün Türkçede de kullandığımız ‘ok’ kelimesi gibi. Bir prezervatif markası olan OK’yi kastetmeyiz kullanırken. ‘Tamam’ anlamında, dile yerleşmiş ve konuşma dilinde yerini bulmuş bir kelimedir. Tıpkı ‘Ok’ kelimesi gibi, ‘Mekke’ de, dünyanın pek çok yerinde, ‘görülmesi gereken fantastik yerler’, tavsiye anlamında kullanılır. Özellikle İtalyanlar bu kelimeyi, Hindistan, Mısır, Uzakdoğu, Avusturya gibi fantastik buldukları ülkeler için kullanırlar. Kendine has bir büyüsü olan ve görülmesi gereken cool yer anlamında kullanırlar. Vogue sitesindeki ‘Mekke’ de, İstanbul’un mutlaka görülmesi gereken gözde, popüler ve cool yerler arasında olduğudur. …”
İşte hakikat ile gerçeklik arasındaki fark!.. Ya da ‘özrü kabahatinden büyük’ deyişine veya içimizdeki ‘ecnebiler’e iyi bir örnek…
Bu konu ne gündeme getirilir; ne de üzerine uzun kuramsal tartışmalar yapılır. Vogue zaten dar bir çevrenin, ‘yerli ecnebilerin’ ecnebi markasıdır; tutup iletişimindeki konuları geniş ‘yerli’ platformlarda tartışmanın faydası değil, daha çok zararı dokunur… Kazananı olmaz bu tartışmanın. Müşterileriyle ‘kavgalarını’ kamuoyu önünde sürdüren PR ajansı yetkililerinin –yasal olarak suçsuzlukları kanıtlansa dahi- hiçbir zaman itibar kazanma şanslarının olmayacağı gibi…