Bir iletişim kirliliğidir, gidiyor
23 Ocak 2010 Akşam Gazetesi
ün Ayşenur Arslan, CNNTürk'ün sevimli programı Medya Mahallesi'ne beni konuk etti. Program, bizim Bersay İletişim Enstitüsü'nün kütüphanesinden canlı olarak yayınlandı. 'Amma talihimiz varmış ki, en az dört tane 'son dakika' haberiyle bizim program güme gitti' diye düşünmekten kendimi alamadım. Allah'tan Özlem Gürses imdadıma yetişti: 'Ali Bey, üzüleceğinize sevinin. Sizin yayının arasına önemli gelişmelerin serpiştirilmesi belki nicelik olarak değil ama nitelik etkinizi artırır.'
Allah Allah! Uzun yıllardır ilk defa Özlem'e hak verdim...
Orada da belirttiğim gibi gündemin iki başrol oyuncusu Hükümet ve Silahlı Kuvvetler (TSK) iletişim adına hata yapıyorlardı.
Silahlı Kuvvetler onca piranhanın saldırısına uğramasına rağmen yine ülkenin en güvenilir ve muteber kurumu olma özelliğini sürdürüyordu. Bu durumda olan bir kurum, bu kadar reaktif olur mu? Sürekli savunma, sürekli cevap yetiştirme... Siz Silahlı Kuvvetler'in kendisini ifade ettiği, örneğin, teorik ve pratik eğitimlerini, akademilerini, uluslararası topraklarda nasıl hizmet verdiğini anlattığı didaktik ve başarısız, ilan türü belgesellerin haricinde kaç iletişim aksiyonuna rastladınız?
Genelkurmay Başkanı'nın tekil çıkışları hariç hangi birliklerin, hangi iletişim stratejileri doğrultusunda halka ve yakın çevrelerine hangi iletişim çalışması uyguladıklarına tanık oldunuz?
Allah'tan TSK'nın algısı o kadar güçlü ki ne saldırılar yıkabiliyor ne de iletişimi 'usulü veçhile amel edemeyiş'leri.
AK Parti'nin de durumu daha farklı değil... Bütün ölçümlemeler en yakın rakibinden iki kat daha iyi durumda olduğunu gösteriyor. Bu durumda olan hiçbir 'güç odağı' muhalefetine bu kadar agresif bir biçimde saldırmaz. Saldırırsa ne olur? Durduk yerde kendi elleriyle muhalefetini güçlendirir. Sadece güçlendirmekle kalmaz aynı zamanda her türlü algıyı maskeleyen iletişim kirliliğinin de müsebbibi olur.
Hepsi bu...
Atlar kim, tavuklar kim?
Dünkü yazımızda Kurumsal İletişimciler Derneği'nin (KİD) kuruluşunu incelemiş ve bu dernekten sektörün beklentilerini sıralamıştık.
Değerli meslektaşımız Ahter Kutadgu, temennilerimizin tamamına yakınına katıldığını ifade ederken bazı hususlara açıklık getirmemizin yararlı olacağını belirtmiş. Kutadgu, e-postasında şöyle diyor:
'KİD'in bir meslek kuruluşu olarak hizmet alım standartlarıyla ilgili evrensel standartlara dayalı belirlemeler yapmasının çok yararlı olacağı düşüncenizi paylaşıyorum. Ancak bu belirlemelerin iletişim danışmanlığı alanında rekabeti engelleyici niteliğe bürünmeden yapılması ve uygulanmasının iletişim sektörünün ülkemizde gelişmesi için son derece önemli olduğu inancımı sizinle paylaşmak istiyorum. Sizin de aynı düşüncede olduğunuzu tahmin ettiğimden yazınızda yer alan özellikle 'kör tuttuğunu artık daha zor öpecek' ve 'atlarla tavukların yarıştırılması' ifadelerine açıklık getirmenizin hem iletişim yöneticileri; hem iletişim danışmanlığı alanında faaliyet gösteren profesyoneller ve hem de bu alanda yetişmekte olan genç arkadaşlarımızın herhangi bir yanlış anlama ve algıya sahip olmamaları açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum.'
Ahter Bey'e uyarısı için teşekkür ediyoruz.
Kendisinin altını çizdiği iki 'metafor' da aslında aynı kapıya çıkıyor. Uluslararası denetlenebilir hizmet standartları ve Stockholm Charter'ını devreye sokmak veya en azından bu ikisini temel alan bir rekabet ortamının yaratmak KİD'in temel görevlerinden biri olmalı. Nasıl ulusal ve uluslararası pek çok ihalede herkesin kabul ettiği ortak standartlar ve akreditasyon sistemi uygulanıyorsa aynısı iletişim ajanslarının seçiminde de uygulanabilir. O zaman örneğin, kurumsal vatandaşlık ilkelerine uyan (yani vergisini ödeyen, muhasebesi UMS'ye uygun) ajanslarla bunların hiçbirini kaale almayan, bu yüzden de çok düşük fiyat verebilen ajanslar yani atlarla tavuklar yarıştırılmamış olur. Eğer açıklama yeterli değilse, yine devam ederiz.
ün Ayşenur Arslan, CNNTürk'ün sevimli programı Medya Mahallesi'ne beni konuk etti. Program, bizim Bersay İletişim Enstitüsü'nün kütüphanesinden canlı olarak yayınlandı. 'Amma talihimiz varmış ki, en az dört tane 'son dakika' haberiyle bizim program güme gitti' diye düşünmekten kendimi alamadım. Allah'tan Özlem Gürses imdadıma yetişti: 'Ali Bey, üzüleceğinize sevinin. Sizin yayının arasına önemli gelişmelerin serpiştirilmesi belki nicelik olarak değil ama nitelik etkinizi artırır.'
Allah Allah! Uzun yıllardır ilk defa Özlem'e hak verdim...
Orada da belirttiğim gibi gündemin iki başrol oyuncusu Hükümet ve Silahlı Kuvvetler (TSK) iletişim adına hata yapıyorlardı.
Silahlı Kuvvetler onca piranhanın saldırısına uğramasına rağmen yine ülkenin en güvenilir ve muteber kurumu olma özelliğini sürdürüyordu. Bu durumda olan bir kurum, bu kadar reaktif olur mu? Sürekli savunma, sürekli cevap yetiştirme... Siz Silahlı Kuvvetler'in kendisini ifade ettiği, örneğin, teorik ve pratik eğitimlerini, akademilerini, uluslararası topraklarda nasıl hizmet verdiğini anlattığı didaktik ve başarısız, ilan türü belgesellerin haricinde kaç iletişim aksiyonuna rastladınız?
Genelkurmay Başkanı'nın tekil çıkışları hariç hangi birliklerin, hangi iletişim stratejileri doğrultusunda halka ve yakın çevrelerine hangi iletişim çalışması uyguladıklarına tanık oldunuz?
Allah'tan TSK'nın algısı o kadar güçlü ki ne saldırılar yıkabiliyor ne de iletişimi 'usulü veçhile amel edemeyiş'leri.
AK Parti'nin de durumu daha farklı değil... Bütün ölçümlemeler en yakın rakibinden iki kat daha iyi durumda olduğunu gösteriyor. Bu durumda olan hiçbir 'güç odağı' muhalefetine bu kadar agresif bir biçimde saldırmaz. Saldırırsa ne olur? Durduk yerde kendi elleriyle muhalefetini güçlendirir. Sadece güçlendirmekle kalmaz aynı zamanda her türlü algıyı maskeleyen iletişim kirliliğinin de müsebbibi olur.
Hepsi bu...
Atlar kim, tavuklar kim?
Dünkü yazımızda Kurumsal İletişimciler Derneği'nin (KİD) kuruluşunu incelemiş ve bu dernekten sektörün beklentilerini sıralamıştık.
Değerli meslektaşımız Ahter Kutadgu, temennilerimizin tamamına yakınına katıldığını ifade ederken bazı hususlara açıklık getirmemizin yararlı olacağını belirtmiş. Kutadgu, e-postasında şöyle diyor:
'KİD'in bir meslek kuruluşu olarak hizmet alım standartlarıyla ilgili evrensel standartlara dayalı belirlemeler yapmasının çok yararlı olacağı düşüncenizi paylaşıyorum. Ancak bu belirlemelerin iletişim danışmanlığı alanında rekabeti engelleyici niteliğe bürünmeden yapılması ve uygulanmasının iletişim sektörünün ülkemizde gelişmesi için son derece önemli olduğu inancımı sizinle paylaşmak istiyorum. Sizin de aynı düşüncede olduğunuzu tahmin ettiğimden yazınızda yer alan özellikle 'kör tuttuğunu artık daha zor öpecek' ve 'atlarla tavukların yarıştırılması' ifadelerine açıklık getirmenizin hem iletişim yöneticileri; hem iletişim danışmanlığı alanında faaliyet gösteren profesyoneller ve hem de bu alanda yetişmekte olan genç arkadaşlarımızın herhangi bir yanlış anlama ve algıya sahip olmamaları açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum.'
Ahter Bey'e uyarısı için teşekkür ediyoruz.
Kendisinin altını çizdiği iki 'metafor' da aslında aynı kapıya çıkıyor. Uluslararası denetlenebilir hizmet standartları ve Stockholm Charter'ını devreye sokmak veya en azından bu ikisini temel alan bir rekabet ortamının yaratmak KİD'in temel görevlerinden biri olmalı. Nasıl ulusal ve uluslararası pek çok ihalede herkesin kabul ettiği ortak standartlar ve akreditasyon sistemi uygulanıyorsa aynısı iletişim ajanslarının seçiminde de uygulanabilir. O zaman örneğin, kurumsal vatandaşlık ilkelerine uyan (yani vergisini ödeyen, muhasebesi UMS'ye uygun) ajanslarla bunların hiçbirini kaale almayan, bu yüzden de çok düşük fiyat verebilen ajanslar yani atlarla tavuklar yarıştırılmamış olur. Eğer açıklama yeterli değilse, yine devam ederiz.