Bir J-Lo kolay olunmuyor!
10 ağustos 2019 - Yeni Şafak
Başlıktaki J-Lo ifadesi, Amerikalı şarkıcı Jennifer Lopez’in adından türetilmiş bir marka. Bildiğiniz gibi geçtiğimiz günlerde Antalya’daki konseri için Türkiye’ye geldi.
Konsere gitmek isteyenler, ayakta duracaksa 7 bin Lira, loca isterse 300 bin Lira ödemiş… Lopez, Türk sütlacını çok sevmiş… 230 bavulu varmış… Konserde, inanması güç olabilir ama 50. yaş gününü kutlamış. Ekibi, 520 kişiden oluşuyormuş… Yemeklerini, otel misafirleriyle birlikte restoranda yemiş… Tüm bunlar da bizim magazin basınında, nedense hep bir “şaşkınlık” yaratmış!
Jennifer Lopez, Batılılar’ın ‘girl next door’ dedikleri, bizim ‘içimizden biri’, ‘bizden biri’ ya da ‘komşu kızı’ gibi karşılıklarla kullandığımız marka vaadini taşıyor. Bunu şimdilik bir kenara not edelim.
Peki, Lopez’in tek kariyeri sahne mi?
Hayır.
J-Lo markası altında, kozmetikten cilt bakım ürünlerine, parfümden ayakkabıya, takıdan spor giyime, çantadan pijamaya kadar pek çok ürün markası piyasada. Bunları Türkiye’de de bulmak mümkün. Bu marka, 2010 yılında Amerikan perakende zinciri Kohl’s ile iş birliği yapmış. Önce eski eşi Marc Anthony’le birlikte başlattıkları marka, çiftin boşanmasından sonra yollarına ayrı ayrı devam edebilmeyi başarmış.
Tahmin edebileceğiniz gibi, işin magazin yanıyla değil, ticari sürdürülebiliği başarmaları yönüyle ilgileniyoruz.
J-Lo gibi başka pek çok örnek var. Beyoncé’nin Ivy Park markası... Gwyneth Paltrow’un Goop markası… Jessica Alba’nın The Honest Company’si… Kardashianlar’ın en küçüğü Kylie Jenner’ın Kylie Cosmetics’i… Michael Jordan’ın Nike için yaptığı Air Jordan… Reese Witherspoon’un Draper James markası gibi… Say say bitmez…
Peki ya bizde ne var? Hemen söyleyelim, elde var ‘sıfır’... Hülya Avşar’ın tişörtleri ne oldu? Ya Hülya dergisi? Tarkan’ın parfümü desem? Ajda Pekkan nevresimlerini alıp kullanan ya da hatırlayan var mı? Sezen Aksu’nun ayakkabı koleksiyonu nerede?
Bizdeki bu isimler az mı ünlü? Az mı itibarlı? Halk tarafından az mı seviliyor ya da az mı benimseniyor? Jennifer Lopez bizden biri de ‘bizimkiler’ değil mi?
Sorun şurada: Marka üretiminde ana ekseni sevgiye, tanınırlığa, beğeniye kurduğumuz için büyük hata yapıyoruz. Burada asıl mesele iş yönetiminde, oyunu kurallarına, yani piyasa koşullarına göre oynamakta… Ünlülerin tanınırlığını ve beğenilirliği iyi bir başlangıç noktası ama hepsi o kadar.
Onların kendi alanları dışında ürün ya da marka çıkarabilmek, bunları satabilmek ve bu başarıyı sürdürebilmek için daha fazlasına, bizim 3C Kuralı (Creativity, Consistency, Continuity) dediğimiz, Yaratıcılık, Tutarlılık ve Sürekliliğe ihtiyaç var.
Piyasada yıllarını bu üç unsuru sağlamlaştırmak için çalışmış, Ar-Ge departmanları kurmuş, her birimin başına ve alt kadrolarına yetkin isimleri getirmiş, sürekli performans analizleri yaparak daha iyiyi hedeflemiş rakipler, dev şirketler, holdingler var.
Ve tabii tüketiciyi hafife almamak gerekiyor. En iyi, kendisine en uygun ürünü ararken bir ünlü arıyorsa, tercihini tek vasfı sahne kariyeri olandan yana kullanmayacaktır.
Yanlış anlaşılmasın, bizim ünlülerimiz de Batılı selefleri gibi, piyasa şartlarına uygun, uzmanlaşmış kadrolara, iş ve organizasyon yapısına sahip, yaratıcı, tutarlı ve süreklilik sağlamış ürün ya da markalar ortaya çıkarırsa tadından yenmez. Tüm bunları ancak güçlü bir sermayeyle kurulmuş, profesyonel, çok yönlü prodüksiyon şirketleri becerebilir. Hatta o zaman Kim Kardashian gibi dakikada 14.4 milyon dolarlık sipariş almak işten bile olmaz. Ama iş dünyasında sahne kariyeri ve ünlülük tek başına çalışmaz. Önce bunu anlamak lazım.
Konsere gitmek isteyenler, ayakta duracaksa 7 bin Lira, loca isterse 300 bin Lira ödemiş… Lopez, Türk sütlacını çok sevmiş… 230 bavulu varmış… Konserde, inanması güç olabilir ama 50. yaş gününü kutlamış. Ekibi, 520 kişiden oluşuyormuş… Yemeklerini, otel misafirleriyle birlikte restoranda yemiş… Tüm bunlar da bizim magazin basınında, nedense hep bir “şaşkınlık” yaratmış!
Jennifer Lopez, Batılılar’ın ‘girl next door’ dedikleri, bizim ‘içimizden biri’, ‘bizden biri’ ya da ‘komşu kızı’ gibi karşılıklarla kullandığımız marka vaadini taşıyor. Bunu şimdilik bir kenara not edelim.
Peki, Lopez’in tek kariyeri sahne mi?
Hayır.
J-Lo markası altında, kozmetikten cilt bakım ürünlerine, parfümden ayakkabıya, takıdan spor giyime, çantadan pijamaya kadar pek çok ürün markası piyasada. Bunları Türkiye’de de bulmak mümkün. Bu marka, 2010 yılında Amerikan perakende zinciri Kohl’s ile iş birliği yapmış. Önce eski eşi Marc Anthony’le birlikte başlattıkları marka, çiftin boşanmasından sonra yollarına ayrı ayrı devam edebilmeyi başarmış.
Tahmin edebileceğiniz gibi, işin magazin yanıyla değil, ticari sürdürülebiliği başarmaları yönüyle ilgileniyoruz.
J-Lo gibi başka pek çok örnek var. Beyoncé’nin Ivy Park markası... Gwyneth Paltrow’un Goop markası… Jessica Alba’nın The Honest Company’si… Kardashianlar’ın en küçüğü Kylie Jenner’ın Kylie Cosmetics’i… Michael Jordan’ın Nike için yaptığı Air Jordan… Reese Witherspoon’un Draper James markası gibi… Say say bitmez…
Peki ya bizde ne var? Hemen söyleyelim, elde var ‘sıfır’... Hülya Avşar’ın tişörtleri ne oldu? Ya Hülya dergisi? Tarkan’ın parfümü desem? Ajda Pekkan nevresimlerini alıp kullanan ya da hatırlayan var mı? Sezen Aksu’nun ayakkabı koleksiyonu nerede?
Bizdeki bu isimler az mı ünlü? Az mı itibarlı? Halk tarafından az mı seviliyor ya da az mı benimseniyor? Jennifer Lopez bizden biri de ‘bizimkiler’ değil mi?
Sorun şurada: Marka üretiminde ana ekseni sevgiye, tanınırlığa, beğeniye kurduğumuz için büyük hata yapıyoruz. Burada asıl mesele iş yönetiminde, oyunu kurallarına, yani piyasa koşullarına göre oynamakta… Ünlülerin tanınırlığını ve beğenilirliği iyi bir başlangıç noktası ama hepsi o kadar.
Onların kendi alanları dışında ürün ya da marka çıkarabilmek, bunları satabilmek ve bu başarıyı sürdürebilmek için daha fazlasına, bizim 3C Kuralı (Creativity, Consistency, Continuity) dediğimiz, Yaratıcılık, Tutarlılık ve Sürekliliğe ihtiyaç var.
Piyasada yıllarını bu üç unsuru sağlamlaştırmak için çalışmış, Ar-Ge departmanları kurmuş, her birimin başına ve alt kadrolarına yetkin isimleri getirmiş, sürekli performans analizleri yaparak daha iyiyi hedeflemiş rakipler, dev şirketler, holdingler var.
Ve tabii tüketiciyi hafife almamak gerekiyor. En iyi, kendisine en uygun ürünü ararken bir ünlü arıyorsa, tercihini tek vasfı sahne kariyeri olandan yana kullanmayacaktır.
Yanlış anlaşılmasın, bizim ünlülerimiz de Batılı selefleri gibi, piyasa şartlarına uygun, uzmanlaşmış kadrolara, iş ve organizasyon yapısına sahip, yaratıcı, tutarlı ve süreklilik sağlamış ürün ya da markalar ortaya çıkarırsa tadından yenmez. Tüm bunları ancak güçlü bir sermayeyle kurulmuş, profesyonel, çok yönlü prodüksiyon şirketleri becerebilir. Hatta o zaman Kim Kardashian gibi dakikada 14.4 milyon dolarlık sipariş almak işten bile olmaz. Ama iş dünyasında sahne kariyeri ve ünlülük tek başına çalışmaz. Önce bunu anlamak lazım.