Bir kültürel kaostur gidiyor…
03 Ocak 2023 - Yeni şafak
Her yılbaşı aynı şeyleri yaşamak, benzer tespitlerde bulunmak, beni içine zorla çeken bir kâbus gibi üzerime çullanır. Bu kez de öyle oldu…
Bir kere biteviye şu yılbaşı, Hristiyanlara göre Saint (Aziz) Sylvester, gecesi, ile Noel gecesini birbirine karıştırırız.
Hristiyanlarda bizimkilerin deyişiyle Noel Baba, esas adıyla Saint (Aziz) Nicholas, hani geyiklerin çektiği kızakla gök yüzünde dolaşıp evlerin bacalarının içine dalıp, şömineden çıkarak, mumlarla ya da ışıklarla süslenmiş çam ağaçlarının altına çocuklar için hediyeler bırakan şu kırmızı elbiseli ve kukuletalı beyaz saç sakallı amca, 24 Aralık’ta yapar bu işleri; yılbaşı gecesi değil…
Oysa bizim milli kültürden kopmuş, zihnen vaftizlenmiş, yarı cahil, endişeli modern, kendini entel sanan makule, bir de çocuklarını kültür karmaşasının içine atarak, yılbaşlarını Hristiyanların Noel’i kutlamalarına öykünerek yaşamaya çalışmazlar mı…
İnsanı ruhu muazzep olmasın da ne yapsın?
Her yılbaşı kültürel kaosu ile geldiğinde aklıma hep o anımız gelir… O yıllarda oturduğumuz sitede aileler çocuklarına, okullarının da yönlendirmesiyle, ‘Cadılar Bayramı’ kutlamaları için özel butiklerden kıyafetler alır onları evleri dolaşmaya yollarlardı…
Bilindiği gibi Cadılar Bayramı, Pagan ve sonrasında Hristiyan geleneği haline gelen bir toplumsal pratik… Aslı, Samhain olarak bilinen bir Kelt Festivali imiş.
Genellikle çocukların çeşitli korkunç kostümler giyerek, bulunduğu köyün, mahallenin ya da kasabanın evlerini kapı kapı gezerek şeker, meyve ve çeşitli tatlı hediyeler aldığı bayram olarak kutlanır Hristiyan âleminde. Bize ne oluyor, değil mi?
O yıl hangi çocuk binlerce lira verilip özel mağazalardan alınmış korkunç cadı elbiseleri ile bizim evin kapısını çalsa, eşim hepsine birer hurma vermişti…
Çocuklar bir koşu annelerine seyirtmişler, ellerindeki garip (!) şeyi gösterip, şaşkınlıklarını belirtmişler… İşin ilginç yanı, sanki aralarından anlaşmışlar gibi bir daha hiçbir çocuk 31 Ekim günü kapımızı çalmadı…
Yılbaşı gecesi “jingle bell, jingle bell, jingle bell, jingle all the way” şarkıları eşliğinde Noeal Baba muhabbetine giren, mekânlarını Hristiyan kültürünün simgesi ışıklandırılmış çam ağaçları ve altındaki hediyelerle kutlayan, kültürel açıdan bağımlı ve tasallut altındaki insanlardan uzak, sevdikleri ve akrabalarıyla kendi külürel izdüşümleri içinde karşılayan tüm dostların yeni yılını esenlik dileklerimle kutluyorum…
Neymiş efendim? Bir ülkeyi ele geçirmek istiyorsan, onu ekonomik ve kültürel açıdan kendine bağımlı kıacaksın…
Türkiye millî enerji ve maden politikası, millî savunma sanayi, millî ulaştırma ve altyapı yatırımları, millî ekonomi ve finansal yönetim stratejileriyle işin yarısını halletmiş durumda. Kalmış diğer yarısı; milli kültür politikaları doğrultusunda (Bkz. III. Milli Kültür Şurası sonuç kitabı) kültürde de millî bağımsızlık çizgisini yakalamada sıra…
Cumhurbaşkanımız bu hususun altını sık sık çizer… 29 Ekim 2021’de AKM’yi Hasan Uçarsu’ya ısmarladığı Sinan Operası ile açması ve finalde dakikalarca ayakta alkışlaması olayın farkında olduğunun göstergesi değil midir?
Gözümüze takılanlar…
Bir kere biteviye şu yılbaşı, Hristiyanlara göre Saint (Aziz) Sylvester, gecesi, ile Noel gecesini birbirine karıştırırız.
Hristiyanlarda bizimkilerin deyişiyle Noel Baba, esas adıyla Saint (Aziz) Nicholas, hani geyiklerin çektiği kızakla gök yüzünde dolaşıp evlerin bacalarının içine dalıp, şömineden çıkarak, mumlarla ya da ışıklarla süslenmiş çam ağaçlarının altına çocuklar için hediyeler bırakan şu kırmızı elbiseli ve kukuletalı beyaz saç sakallı amca, 24 Aralık’ta yapar bu işleri; yılbaşı gecesi değil…
Oysa bizim milli kültürden kopmuş, zihnen vaftizlenmiş, yarı cahil, endişeli modern, kendini entel sanan makule, bir de çocuklarını kültür karmaşasının içine atarak, yılbaşlarını Hristiyanların Noel’i kutlamalarına öykünerek yaşamaya çalışmazlar mı…
İnsanı ruhu muazzep olmasın da ne yapsın?
Her yılbaşı kültürel kaosu ile geldiğinde aklıma hep o anımız gelir… O yıllarda oturduğumuz sitede aileler çocuklarına, okullarının da yönlendirmesiyle, ‘Cadılar Bayramı’ kutlamaları için özel butiklerden kıyafetler alır onları evleri dolaşmaya yollarlardı…
Bilindiği gibi Cadılar Bayramı, Pagan ve sonrasında Hristiyan geleneği haline gelen bir toplumsal pratik… Aslı, Samhain olarak bilinen bir Kelt Festivali imiş.
Genellikle çocukların çeşitli korkunç kostümler giyerek, bulunduğu köyün, mahallenin ya da kasabanın evlerini kapı kapı gezerek şeker, meyve ve çeşitli tatlı hediyeler aldığı bayram olarak kutlanır Hristiyan âleminde. Bize ne oluyor, değil mi?
O yıl hangi çocuk binlerce lira verilip özel mağazalardan alınmış korkunç cadı elbiseleri ile bizim evin kapısını çalsa, eşim hepsine birer hurma vermişti…
Çocuklar bir koşu annelerine seyirtmişler, ellerindeki garip (!) şeyi gösterip, şaşkınlıklarını belirtmişler… İşin ilginç yanı, sanki aralarından anlaşmışlar gibi bir daha hiçbir çocuk 31 Ekim günü kapımızı çalmadı…
Yılbaşı gecesi “jingle bell, jingle bell, jingle bell, jingle all the way” şarkıları eşliğinde Noeal Baba muhabbetine giren, mekânlarını Hristiyan kültürünün simgesi ışıklandırılmış çam ağaçları ve altındaki hediyelerle kutlayan, kültürel açıdan bağımlı ve tasallut altındaki insanlardan uzak, sevdikleri ve akrabalarıyla kendi külürel izdüşümleri içinde karşılayan tüm dostların yeni yılını esenlik dileklerimle kutluyorum…
Neymiş efendim? Bir ülkeyi ele geçirmek istiyorsan, onu ekonomik ve kültürel açıdan kendine bağımlı kıacaksın…
Türkiye millî enerji ve maden politikası, millî savunma sanayi, millî ulaştırma ve altyapı yatırımları, millî ekonomi ve finansal yönetim stratejileriyle işin yarısını halletmiş durumda. Kalmış diğer yarısı; milli kültür politikaları doğrultusunda (Bkz. III. Milli Kültür Şurası sonuç kitabı) kültürde de millî bağımsızlık çizgisini yakalamada sıra…
Cumhurbaşkanımız bu hususun altını sık sık çizer… 29 Ekim 2021’de AKM’yi Hasan Uçarsu’ya ısmarladığı Sinan Operası ile açması ve finalde dakikalarca ayakta alkışlaması olayın farkında olduğunun göstergesi değil midir?
Gözümüze takılanlar…
- Albayrak grubu ve Yeni Şafak, olaya iş – ilişki – iletişim boyutunda bakıldığında tarihe not düşecek muhteşem bir iş çıkarmışlar… Adını Türkiye Yüzyılı koydukları 192 sayfalık dev bir başvuru eseri çıkmış ortaya… Yazılar, röportajlar, araştırmalar ve gelecek tasarımı, beklentisi üzerine notlar… Yeni Şafak bu tür üretimlere hep açıktır… !5 Temmuz ile ilgili yaptığı yayın da dillere destandı… Bunları bir şekilde mutlaka edinmenin bir yolunu bulun bence…
- Fibabanka, dijital medya için hazırladığı son reklam filmini Aralık ayında yayınlamış… Sloganı da “Dünden Hazırız”… Filmde, buna uygun olarak bankanın çalışanları ve müşterileriyle 2023 yılında erken girdiğini görüyoruz. Sık sık tekrar etmeye çalışırız: 3H Kuralı (Hazır, Hızır, Huzur), hayatta olduğu gibi iş dünyasında da başarılı olmak için ‘kilit’ önemdedir. Yani, hazırlığını doğru yaparsan Hızır gelir, Hızır gelirse huzur bulursun…
- Sütaş, “Sürdürülebilirlik İlerleme Raporu”nu yayınlamış. Buna göre, elektrik ihtiyacının yüzde 80’ini kendi ürettiği yenilenebilir enerji ile karşılayan firma, 2025 yılına kadar bu oranı yüzde 100’e çıkaracakmış. Araştırmalara göre tüketicilerin çevre hassasiyeti çok üst seviyelerde… Paris İklim Anlaşması’nın Meclisi’mizden geçmesiyle özel sektörü, bu konuda doğrudan ve dolaylı etkileyecek düzenlemeler de kapıda… O nedenle sürdürülebilirlik konusunda bir ‘zorlama’ olmaksızın harekete geçenler avantajlı görünüyor. Ah bir de şu raporların önemi ve mahiyeti hususunda kamuoyunu bilgilendirseler de herkes bir değer üretilip üretilmediğini anlasa… Bunca emek de boşa gitmese… (İdil Sarıgül, Mese)
- YouGov’un Marketing Türkiye için yaptığı “Modaya Yön Veren Markalar” araştırmasında “Mağaza deneyimi en beğenilen marka” sorusu dikkatimizi çekti. Özellikle orta ve alt gelir grubuna hitap eden markaların mağaza deneyimlerinin daha başarılı bulunduğu görülüyor. Firmalar şöyle sıralanmış: LC Waikiki %15, Zara %11, Mavi %9, Koton, Defacto ve H&M %7, Bershka %5, Mudo %3, Colin’s, İpekyol ve Yargıcı %2, Network %1. Benzer bir durum en beğenilen internet sitesi/mobil uygulama sorusu için de söz konusu. Orada yukarıdaki markalar arasına Pull&Bear, Penti, Beymen ve Mango da eklenmiş. Anlaşılan ‘premium’ markaların kendilerini daha çok geliştirmesi lazım. (marketingturkiye.com)