Bir “Türk kızı Ayda”dır gidiyor…
15 AĞUSTOS 2010
“Türk kızı Ayda” aşağıya “Türk kızı Ayda” yukarıya… Bizim medya yine bir aşağılık kompleksi senfonisi daha çalmaya başladı… Hem de biri ikisi dışında koro halinde…
Ben bizim medyada bu tür “Batı’da meşhur olmuş Türk” muhabbeti duydum mu, işkillenirim… Çünkü kaç defasında birazcık kurcalandı mı, bunların kendi ülkelerinde ya meşhur olmadıkları; ya da Türk olmadıkları gerçeği ile karşılaşıvermişizdir… Ya da “Haydar Paşa’nın gelini” diye bize kakalanan Christine Haydar vakasında olduğu gibi iki durum aynı anda oluşabilmektedir… Yani kişi kendi memlketinde hem ünlü falan değildir, hem de Türklükle falan uzaktan yakından ilgisi yoktur…
Dünyanın herhangi bir ülkesinde her hangi ünlü biriyle evlenen bir kızcağız için kendi ülkesinde “Fransız kızı Marie”, ya da “Amerikan kızı Mary”, ya da “İtalyan kızı Maria” diye o ülkelerin en ciddi medyalarının buldumcuklar gibi tepiştiklerine rastlamak mümkün müdür?..
***
Robbie Williams’ın kendi düğün töreninde tüketim toplumunun en tüketici duygularını gıcıklayacak numaralar yapması kadar doğal bir şey olamaz. O zümrenin, hele de ‘kitsch krallığı’ ABD’de, yapamayacağı, deneyemeyeceği şımarıklık yoktur… Küresel kriz, canlılığı tehdit eden çevre kirliliği falan vız gelir tırıs gider bunlara… Bizimkiler onların ellerine su dökemez; yanlarında rahibe okuluna devam eden ‘sör adayları’ gibi kalırlar alimallah…
Gözümüzün önüne son günlerde izlediğimiz en etkili filmlerden “The Informers” geldi… Filmin başı ve sonu olmadığı (yani adam gibi film olduğu), konusu tesadüfler üzerine kurulmadığı, rol model alınabilecek her hangi bir ‘başrol’ bulundurmadığı, gişeleri coşturacak starlara yer vermediği ve yeterince klasik şiddet sahnesi içermediği için Türkiye’ye gelme şansı, gelse bile iş yapma şansı yoktur. Ancak biz nasıl bulduysak siz de öyle bulup izleyebilirsiniz. Hollywood’un bizatihi kendisi kendisine nasıl bakıyor, bir de bizim o gözle bakmamızda yarar yok mu?.. Belki o zaman Robbie Williams’ın düğünü karşısında “ağzı açık ayran budalası” gibi bakınmaz ve yapınmaz, olayı daha iyi yorumlayabiliriz…
***
Bizim “Türk kızının” soyadı Field… Tarla demek… Ben Field diye hiç Türk soyadı duymamıştım…
Ayda hanım kızımız, Haldun Evecan Beyefendinin (daha önce adını hiç bilmiyordum) İngiltere’de 3-4 yaşındayken annesiyle beraber bırakıp memlekete döndüğü, sonra da bir daha temasının olmadığı söylenen kızıymış. Kızını sapına kadar İngiliz olarak yetiştiren anne Gwen başka biriyle evleniyor ondan da bir oğlu oluyor: Dylan… Haldun Bey Robbie’nin çılgın düğünü ile birlikte (köpekler nedimelik yapmış) hemen olaya müdahil oluyor ve ortaya tipik bir eski Yeşilçam filmi senaryosu çıkıyor. Bu senaryoyu Haldun Bey ile Türk basının bir bölümü birlikte yazıp oynuyorlar. Bazı yazarlar uyanıyorlar ama, mühim değil halk önüne ne konursa yer, diye düşünülüyor herhalde… Bir muhabbettir gidiyor ondan sonra…
Bu muhabbetten son ana kadar sadece iki kişinin haberi yok Robbie Williams ve eşi Ayda Field Hanım’ın…
***
Biz bu numaralara çok alışığız değil mi?
Medyamız işi kendi şişirir, sonra da balonu yine kendisi patlatır… Bu işte başrol oynayan ya da figüranlık yapan insancıkların pek günahı yoktur aslında… Fransa’nın ve dünyanın en büyük starları olarak alanıp pullanıp bazı gecelerde jet setimize ve medyamıza sunulan ‘gariban’ları hatırlayanlarınız vardır…
Hadi onları unuttunuz, diyelim… “El Turco lakaplı Carlos Menem” diye takdim edilen Arjantin Devlet Başkanı’nı da mı hatırlamıyorsunuz canım? Adamın Suriye kökenli olduğunu falan bulmuştuk… Türk dostu canımız ciğerimiz yapmak üzereydik de, birden birileri “El Turco” lakabının bizimkine ‘pejoratif’ amaçla, adamı ‘aşağılamak’ için takılmış olduğunu fark etmişti de malum medyamız anında sus pus olmuştu…
“Ben Almanım” diye tepinen aynen Ayda vakasına benzer bir olaya meze yapılmak istenen Bayern Münihli ve Alman Milli Takımı oyuncusu Mehmet Scholl’u hiç unutamam... Son olarak onu bebekliğinden beri görmemiş olan babasını elinden tutup havaalanına götürmüştük de Mehmet kardeşimiz kaçacak delik aramıştı…
Dünya şampiyonası sırasında ben Almanım diye tepinen bir başka futbolcuya daha “Hayır sen Türksün!” saldırdık… Allah’tan o balon çok sürmedi… Kazara Almanya şampiyon olsaydı görürdünüz siz gümbürtüyü… Yay gibi gerilmiş, Türkiye şampiyon olmuş gibi ortalığı yıkmaya hazırlanmıştık…
Aşağılık kompleksinin daniskası olarak karşımıza çıkan bu sendromun sadece son halkası Ayda hanım… Ne onun bir taksiratı var bu işte; ne de durumdan vaziyet çıkarmak adına fırsatları değerlendirmeye çalışmış olan Haldun Bey’in…
Tek sorumlu var, biziz…
“Onca Yoksulluk Varken…” sergilediğimiz bu akıl tutulmasıyla önce kendimize sonra dünyaya rezil olmaya herhalde bir süre daha devam edeceğiz…
Ben bizim medyada bu tür “Batı’da meşhur olmuş Türk” muhabbeti duydum mu, işkillenirim… Çünkü kaç defasında birazcık kurcalandı mı, bunların kendi ülkelerinde ya meşhur olmadıkları; ya da Türk olmadıkları gerçeği ile karşılaşıvermişizdir… Ya da “Haydar Paşa’nın gelini” diye bize kakalanan Christine Haydar vakasında olduğu gibi iki durum aynı anda oluşabilmektedir… Yani kişi kendi memlketinde hem ünlü falan değildir, hem de Türklükle falan uzaktan yakından ilgisi yoktur…
Dünyanın herhangi bir ülkesinde her hangi ünlü biriyle evlenen bir kızcağız için kendi ülkesinde “Fransız kızı Marie”, ya da “Amerikan kızı Mary”, ya da “İtalyan kızı Maria” diye o ülkelerin en ciddi medyalarının buldumcuklar gibi tepiştiklerine rastlamak mümkün müdür?..
***
Robbie Williams’ın kendi düğün töreninde tüketim toplumunun en tüketici duygularını gıcıklayacak numaralar yapması kadar doğal bir şey olamaz. O zümrenin, hele de ‘kitsch krallığı’ ABD’de, yapamayacağı, deneyemeyeceği şımarıklık yoktur… Küresel kriz, canlılığı tehdit eden çevre kirliliği falan vız gelir tırıs gider bunlara… Bizimkiler onların ellerine su dökemez; yanlarında rahibe okuluna devam eden ‘sör adayları’ gibi kalırlar alimallah…
Gözümüzün önüne son günlerde izlediğimiz en etkili filmlerden “The Informers” geldi… Filmin başı ve sonu olmadığı (yani adam gibi film olduğu), konusu tesadüfler üzerine kurulmadığı, rol model alınabilecek her hangi bir ‘başrol’ bulundurmadığı, gişeleri coşturacak starlara yer vermediği ve yeterince klasik şiddet sahnesi içermediği için Türkiye’ye gelme şansı, gelse bile iş yapma şansı yoktur. Ancak biz nasıl bulduysak siz de öyle bulup izleyebilirsiniz. Hollywood’un bizatihi kendisi kendisine nasıl bakıyor, bir de bizim o gözle bakmamızda yarar yok mu?.. Belki o zaman Robbie Williams’ın düğünü karşısında “ağzı açık ayran budalası” gibi bakınmaz ve yapınmaz, olayı daha iyi yorumlayabiliriz…
***
Bizim “Türk kızının” soyadı Field… Tarla demek… Ben Field diye hiç Türk soyadı duymamıştım…
Ayda hanım kızımız, Haldun Evecan Beyefendinin (daha önce adını hiç bilmiyordum) İngiltere’de 3-4 yaşındayken annesiyle beraber bırakıp memlekete döndüğü, sonra da bir daha temasının olmadığı söylenen kızıymış. Kızını sapına kadar İngiliz olarak yetiştiren anne Gwen başka biriyle evleniyor ondan da bir oğlu oluyor: Dylan… Haldun Bey Robbie’nin çılgın düğünü ile birlikte (köpekler nedimelik yapmış) hemen olaya müdahil oluyor ve ortaya tipik bir eski Yeşilçam filmi senaryosu çıkıyor. Bu senaryoyu Haldun Bey ile Türk basının bir bölümü birlikte yazıp oynuyorlar. Bazı yazarlar uyanıyorlar ama, mühim değil halk önüne ne konursa yer, diye düşünülüyor herhalde… Bir muhabbettir gidiyor ondan sonra…
Bu muhabbetten son ana kadar sadece iki kişinin haberi yok Robbie Williams ve eşi Ayda Field Hanım’ın…
***
Biz bu numaralara çok alışığız değil mi?
Medyamız işi kendi şişirir, sonra da balonu yine kendisi patlatır… Bu işte başrol oynayan ya da figüranlık yapan insancıkların pek günahı yoktur aslında… Fransa’nın ve dünyanın en büyük starları olarak alanıp pullanıp bazı gecelerde jet setimize ve medyamıza sunulan ‘gariban’ları hatırlayanlarınız vardır…
Hadi onları unuttunuz, diyelim… “El Turco lakaplı Carlos Menem” diye takdim edilen Arjantin Devlet Başkanı’nı da mı hatırlamıyorsunuz canım? Adamın Suriye kökenli olduğunu falan bulmuştuk… Türk dostu canımız ciğerimiz yapmak üzereydik de, birden birileri “El Turco” lakabının bizimkine ‘pejoratif’ amaçla, adamı ‘aşağılamak’ için takılmış olduğunu fark etmişti de malum medyamız anında sus pus olmuştu…
“Ben Almanım” diye tepinen aynen Ayda vakasına benzer bir olaya meze yapılmak istenen Bayern Münihli ve Alman Milli Takımı oyuncusu Mehmet Scholl’u hiç unutamam... Son olarak onu bebekliğinden beri görmemiş olan babasını elinden tutup havaalanına götürmüştük de Mehmet kardeşimiz kaçacak delik aramıştı…
Dünya şampiyonası sırasında ben Almanım diye tepinen bir başka futbolcuya daha “Hayır sen Türksün!” saldırdık… Allah’tan o balon çok sürmedi… Kazara Almanya şampiyon olsaydı görürdünüz siz gümbürtüyü… Yay gibi gerilmiş, Türkiye şampiyon olmuş gibi ortalığı yıkmaya hazırlanmıştık…
Aşağılık kompleksinin daniskası olarak karşımıza çıkan bu sendromun sadece son halkası Ayda hanım… Ne onun bir taksiratı var bu işte; ne de durumdan vaziyet çıkarmak adına fırsatları değerlendirmeye çalışmış olan Haldun Bey’in…
Tek sorumlu var, biziz…
“Onca Yoksulluk Varken…” sergilediğimiz bu akıl tutulmasıyla önce kendimize sonra dünyaya rezil olmaya herhalde bir süre daha devam edeceğiz…