Bir teşekkür mektubu nelere kadirdir!..
01 Temmuz 2009 - Marketing Türkiye
Bu köşede kendi danışmanlık şirketlerimiz diye adından söz etmemek için büyük çaba harcadığım Bersay İletişim Danışmanlığı’na, Saydam PR’a, Kesişim Yayıncılık ve Tasarım Hizmetleri’ne ve nihayet Bersay İletişim Enstitüsü’ne ciddi olarak haksızlık ettiğimi düşünüyorum…
Biz, ‘şeamet tellalları’, ‘habaset erbabı’, ‘aciz – yeteneksiz – kıskanç -muhteris tayfası’, “Kendi şirketini övüyor, bu şekilde haksız rekabet yapıyor” şeklinde bir terane tutturmasınlar diye bizim kuruluşlarımızın adını ağzımıza almamaya çalışır; sektördeki diğer ajans ve kuruluşların işlerini örnek vererek bir tür iletişim kültürü oluşturulmasına karınca kararınca katkıda bulunmayı ilke edinmeye çaba harcarken; bir de baktık ki meydanı boş bulanların ve bizim kuruluşları ‘şamar oğlanı’ durumuna düşürme gayreti içine girenlerin sayısı artmış…
O nedenle bugün Bersay İletişim Danışmanlığı’nın son günlerde hayata geçirdikleri hoş bir işten söz etmek istiyorum… En azından bir vicdan borcu olarak. Tabii burada sözüm, benim hem danışmanlık yapıp hem de Akşam ve Marketing Türkiye’de köşe yazarak büyük şirketlerin üst düzey yöneticilerini kandıracağıma, yıldıracağıma, etkileyeceğime ve onların da benim yazılarımdan çekinerek bizim şirketlere iş vereceğine kendilerini inandırmış olan bir iki geri zekâlıdan dışarıdadır…
Onlara ne desek boş… Çeşitli uzmanlık alanlarından ve farklı sektörlerden 50’nin üzerinde örnek versek de; Türkiye medyasının objektif koşulları gereği bu tür uzmanları ‘tam zamanlı’ istihdam etmesinin mümkün olmadığını anlatmaya çalışsak da nafile… ‘Danışman yazar’ deyip aslında daha çok bizi kastederler… Diğerlerine pek sesleri, nefesleri yetmez. Çünkü onları hem bağlı oldukları yayın kuruluşları aslanlar gibi korur; hem de meslek kuruluşları… Çünkü İletişim danışmanlığı sektörü, örneğin bir reklam sektörünün 60’da biri kadar bir çapa ve dolayısıyla ‘güce’ sahiptir…
Evet biz bugün Bersay’a vicdan borcumuzu ödemeye çalışalım. Bersay İletişim Enstitüsü’nden de burada söz etmiştik… O da kâr amacı gütmüyordu çünkü; o da bir miktar hayır hasenat işiydi. Elde ettiği kârı olduğu gibi iletişimde yüksek lisans bursu için ayırıyordu…
Bersay bu kez de Global Compact (Küresel İlkeler Sözleşmesi) için ‘hayırlı’ bir işe kalkışmış ve 9 – 10 Haziran 2009 tarihleri arasında İstanbul Sabancı Center’da gerçekleşen Küresel İlkeler Sözleşmesi 7. Olağan Yerel Ağlar Toplantısı’na iletişim sponsoru olmuştu.
2007 yılında Küresel İlkeler Sözleşmesi’ne imza atan ilk iki iletişim ajansından biri olma özelliğine sahip Bersay İletişim Danışmanlığı’na Birleşmiş Milletlerden bir teşekkür mektubu gelmiş. Goerg Kelly’nin ıslak imzasıyla… Kelly, Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi Executive Direktörü… Mektubun içeriği incelenmeye değer… Hem etkinlikler sonrası sosyal paydaşların nasıl ihmal edilmemesi ve onurlandırılmaları gerektiğine mükemmel bir örnek olarak; hem de uluslar arası ilişki ağlarını adam gibi yönetmenin kapılarının nasıl aralanacağına işaret etmesi nedeniyle…
Bersay’ın son dönemde vurduğu aslanların yanında (Merkez Bankası, YTL ve TL kampanyaları; Betül Mardin Hanım’ın şirketi Image ile birlikte müthiş bir ortak çalışma örneğinin sergilendiği –sahi bizim dergide o ortak çalışmayı neden ele almazlar?- 5. Dünya Su Forumu vb…) hacim o kadar pek büyük olmasa da; o iş ve de o mektup ne hikmetse tüm çalışanlar ve yöneticiler için başka bir gurur kaynağı olmuştur…
Denebilir ki, “Abartma kardeşim bu tür kuruluşlar kendilerine çöp alınsa, böyle teşekkür krizlerine girerler”…
Olsun… Bırakın arkadaşlar sevinsinler… Image’cılar da bizimkiler de Dünya Su Forum’unun ardından aldıkları teşekküre’de böyle sevinmişlerdi…
Kıssadan hisse: Aldığınız iletişim hizmetinden memnunsanız; bunu ajansınıza yazılı ve anlamlı bir biçimde bildirin. Vereceğin binlerce dolardan daha değerli olabilir…
Banvit markası beyaz kırmızıya uzanır mı?...
Reklam dünyasında bir yandan en keyifli ve uzlaşmaz –ancak bir o kadar da derinlikli- tartışmaları yaşadığımız, bir yandan da işlerini takdir ve ilgiyle izlediğim Hulusi Derici, benim marka yönetiminde en belirleyici unsurlardan biri olan ‘marka genişlemesine’ verdiğim aşırı önemi eleştirirdi. Ona göre çok dikkat edilmeliydi ve markanın kimliği her akla gelen ürün gamına doğru genişletilmemeliydi…
Banvit’in kırmızı et reklamlarını görünce sevgili Derici’nin kulaklarını çınlattım… Banvit, yıllarca beyaz et sektörüne yatırım yapmış, beyaz etin sağlıklı yaşam ve beslenmeye katkısı üzerine kurulan iletişime ciddi para ve emek harcamıştı…
Şimdi de bir zamanlar biraz da aşağılayarak mücadele ettiği kırmızı etin peşine düşmüştü… Bunda eğer iletişim adına risk yoksa, ne de olabilirdi ki?..
Marka genişlemesinin tavuk’tan kırmızı ete geçip geçemeyeceğini Banvit örneğinde görmek ve analiz etmek için gerçekten sabırsızlanıyorum… İşte size iletişim boyurunda mutlaka tartışılması gereken bir konu: Banvit başarılı olsa da tartılıp ders çıkarılmalı; başarısız olsa da…
Kristal Elma ‘tamamdır’ !..
İletişim sektörü bir gün arayla arka arkaya iki ödül töreni yaşadı… Altın Pusula (PR), Kristal Elma (Reklamda yaratıcılık) biçim – içerik – öz ve fenomenleri açısından incelendiklerinde her sektörleri ile ilgili ciddi ipuçları veriyorlardı…
Kristal Elma tam da kişiliğini buluyordu… Reklamların ölçümlenebilmiş ‘etkiliklerini’ yarıştıran Effie, Kristal Elma’nın da yerini bulmasını sağladı… Biz de yıllardır gereksi yere ortaya koyduğumuz ‘elma beklentisinden hemen vaz geçtik…
Çünkü Kistal Elma ilk çıktığı yıllarda, iş dünyasıyla reklam dünyasını, özellikle de bunların patronlarını bir araya getiriyordu. Hem geceye gelenler hem de sahneye çıkıp ödül alanlar arasında son derece şık –genellikle koyu renk veya smokin- erkekler ve tuvaletleri birbirleriyle yarış eden bayanlar vardı… Milyarların döndüğü bir ‘iş alanı’ olan reklam bunu fazlasıyla hak ediyordu…
Sonra ne oldu… Yavaş yavaş patronlar ellerini ayaklarını çektiler. Kristal Elma bir genç yetenekler yaratıcılık yarışması haline geldi… Yurt dışındaki örneklerinin de bunlardan aşağı kalır yanı yoktu… Neyse Effie geldi, Kristal Elma rahatladı; gençler düz ayakkabı giyip ayakta kokteyl düzeniyle idare edip sabahlara kadar çılgınca eğlenmeye hazırladılar kendilerini… Reklamcılar Derneği Başkanı Başkan Yiğit Şardan birkaç TV’de “Biz yaratıcılığı ödüllendiriyoruz ve bu gece çok eğleneceğiz” türünden verdiği mesajlar da taşların yerlerine oturmalarına hizmet etti…
Ellerinde Kristal Elmalarıyla ‘Yaratıcı’ (etkili değil) işler çıkarmış, blucinli lastik ayakkabılı gençlerin fotoğraflarını hiç yadırgamadım bu kez…
Hoş bu sene eğlence pek geç saatlere kadar sürmemiş. Ancak hem katılım iyiymiş hem de atmosfer… Galatasaray Adası’nın büyüsünün etkisini ihmal etmemeliyiz… Seneye mutlaka daha iyi olur… Çünkü ‘Elma’ artık çizgisini tamamen bulmuş gibi gözüküyor…
F-1’in marka değerini katlediyorlar
Bir markayı inşa etmek ne kadar zorsa, onu imha etmek de o kadar kolaydır. Şu sıra Formula 1’de olduğu gibi…
Organizasyon tarihinin en büyük krizlerinden birini yaşıyor. Dile kolay “8 takım ayrılıp, yeni bir şampiyona oluşturacakmış”. Arkada kalan iki takımda ‘dandikten’ 5-6 takımla bu yeni ligde boy gösterecekmiş…
Yenilir yutulur, inanılır cinsten değil. Yan dallarıyla dünya üzerinde ciddi bir endüstri haline gelmiş, milyonlarca kişinin takip ettiği, milyarlarca doların döndüğü bir markanın mahalle liginde bile olmayacak çekişme ve olaylarla böylesine yıpratılacağı, Amerika’nın küresel krizi tetiklemesinden bile daha az inandırıcı gelebilirdi insana… Özellikle otomobil sporları sevdalılarına…
Bir başka talihsizlik de tabii ki F-1’in İstanbul Parkuruyla ilgili… Bir girişim ancak bu kadar kötü yönetilebilir… Yapılacak tek şey var o pistin heba olmasın engellemek ve oradan yeni bir marka çıkarmaya çalışmak… Pistin gerçek sahiplerinin olaya bir an önce sahip çıkmaları gerekir…
Starbucks’ta işler yolunda değil mi ki!..
Starbucks müşterilerini geri kazanmak(!) için kahveyi çekme ve hazırlama şeklini değiştirme kararı almış. Her sabah kahve çekmek yerine, gün içinde belirli araklıklarla yeni kahve yapmak için kahve öğütme yoluna gidecekmiş. Böylece McDonald's gibi daha düşük fiyatla satış yapan rakiplerin de girdiği sektörde müşteri kaybetmemek için savaş vereceklermiş.
Yurt dışında gerekli herhalde bu taktikler. Rekabet sert olmalı… Oysa bizde Starbucks’ın tuzu kuru… Alışveriş merkezlerinde veya caddelerde yer kiralayacak markaların “Yakınında Sturbucks var mı?” sorusunu yönelttiği bir dönemden geçiyoruz. YAkınnda Starbucks olan mağazaların satışları da artıyormuş…
Peki bu telaş niye?... Batı’dan yine ‘copy & paste’ bir durum mu var yoksa?..
Önce siyaset ve asker ön ayak oldular bu işe. Sonra arkadan özel sektör geldi. Akım şu: Türkiye Futbol Federasyonu’nun belli aralıklarla yönetim veya icra kurulları toplantılarını, zaman zaman İstanbul dışında yapması gibi çeşitli kurum ve kuruluşlar da yönetim kadrosuyla kent kent gezmeye başlıyor. Özellikle de en uzak köşeler seçiliyor… Son örnek Türkiye Bilişim Vakfı’ndan... Vakıf Yönetim Kurulu toplantısını Van’da yaptı. Hem de herkes eşini de götürdü. Ben de hasbelkader TBV Yönetim Kurulu üyesiyim. Ancak gidemedim ve gidenleri feci şekilde kıskandım…
Dönenlerin tadı damağında kalmış. Ballandıra ballandıra anlatıyorlar… Başkan Faruk Eczacıbaşı ve Genel Sekreter Behçet Envarlı’nın geniş katılım sağladıkları toplantıyı, bundan böyle eskiden olduğu gibi artık Kanyon’un 22’inci katında zor yaparız…
Biz, ‘şeamet tellalları’, ‘habaset erbabı’, ‘aciz – yeteneksiz – kıskanç -muhteris tayfası’, “Kendi şirketini övüyor, bu şekilde haksız rekabet yapıyor” şeklinde bir terane tutturmasınlar diye bizim kuruluşlarımızın adını ağzımıza almamaya çalışır; sektördeki diğer ajans ve kuruluşların işlerini örnek vererek bir tür iletişim kültürü oluşturulmasına karınca kararınca katkıda bulunmayı ilke edinmeye çaba harcarken; bir de baktık ki meydanı boş bulanların ve bizim kuruluşları ‘şamar oğlanı’ durumuna düşürme gayreti içine girenlerin sayısı artmış…
O nedenle bugün Bersay İletişim Danışmanlığı’nın son günlerde hayata geçirdikleri hoş bir işten söz etmek istiyorum… En azından bir vicdan borcu olarak. Tabii burada sözüm, benim hem danışmanlık yapıp hem de Akşam ve Marketing Türkiye’de köşe yazarak büyük şirketlerin üst düzey yöneticilerini kandıracağıma, yıldıracağıma, etkileyeceğime ve onların da benim yazılarımdan çekinerek bizim şirketlere iş vereceğine kendilerini inandırmış olan bir iki geri zekâlıdan dışarıdadır…
Onlara ne desek boş… Çeşitli uzmanlık alanlarından ve farklı sektörlerden 50’nin üzerinde örnek versek de; Türkiye medyasının objektif koşulları gereği bu tür uzmanları ‘tam zamanlı’ istihdam etmesinin mümkün olmadığını anlatmaya çalışsak da nafile… ‘Danışman yazar’ deyip aslında daha çok bizi kastederler… Diğerlerine pek sesleri, nefesleri yetmez. Çünkü onları hem bağlı oldukları yayın kuruluşları aslanlar gibi korur; hem de meslek kuruluşları… Çünkü İletişim danışmanlığı sektörü, örneğin bir reklam sektörünün 60’da biri kadar bir çapa ve dolayısıyla ‘güce’ sahiptir…
Evet biz bugün Bersay’a vicdan borcumuzu ödemeye çalışalım. Bersay İletişim Enstitüsü’nden de burada söz etmiştik… O da kâr amacı gütmüyordu çünkü; o da bir miktar hayır hasenat işiydi. Elde ettiği kârı olduğu gibi iletişimde yüksek lisans bursu için ayırıyordu…
Bersay bu kez de Global Compact (Küresel İlkeler Sözleşmesi) için ‘hayırlı’ bir işe kalkışmış ve 9 – 10 Haziran 2009 tarihleri arasında İstanbul Sabancı Center’da gerçekleşen Küresel İlkeler Sözleşmesi 7. Olağan Yerel Ağlar Toplantısı’na iletişim sponsoru olmuştu.
2007 yılında Küresel İlkeler Sözleşmesi’ne imza atan ilk iki iletişim ajansından biri olma özelliğine sahip Bersay İletişim Danışmanlığı’na Birleşmiş Milletlerden bir teşekkür mektubu gelmiş. Goerg Kelly’nin ıslak imzasıyla… Kelly, Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi Executive Direktörü… Mektubun içeriği incelenmeye değer… Hem etkinlikler sonrası sosyal paydaşların nasıl ihmal edilmemesi ve onurlandırılmaları gerektiğine mükemmel bir örnek olarak; hem de uluslar arası ilişki ağlarını adam gibi yönetmenin kapılarının nasıl aralanacağına işaret etmesi nedeniyle…
Bersay’ın son dönemde vurduğu aslanların yanında (Merkez Bankası, YTL ve TL kampanyaları; Betül Mardin Hanım’ın şirketi Image ile birlikte müthiş bir ortak çalışma örneğinin sergilendiği –sahi bizim dergide o ortak çalışmayı neden ele almazlar?- 5. Dünya Su Forumu vb…) hacim o kadar pek büyük olmasa da; o iş ve de o mektup ne hikmetse tüm çalışanlar ve yöneticiler için başka bir gurur kaynağı olmuştur…
Denebilir ki, “Abartma kardeşim bu tür kuruluşlar kendilerine çöp alınsa, böyle teşekkür krizlerine girerler”…
Olsun… Bırakın arkadaşlar sevinsinler… Image’cılar da bizimkiler de Dünya Su Forum’unun ardından aldıkları teşekküre’de böyle sevinmişlerdi…
Kıssadan hisse: Aldığınız iletişim hizmetinden memnunsanız; bunu ajansınıza yazılı ve anlamlı bir biçimde bildirin. Vereceğin binlerce dolardan daha değerli olabilir…
Banvit markası beyaz kırmızıya uzanır mı?...
Reklam dünyasında bir yandan en keyifli ve uzlaşmaz –ancak bir o kadar da derinlikli- tartışmaları yaşadığımız, bir yandan da işlerini takdir ve ilgiyle izlediğim Hulusi Derici, benim marka yönetiminde en belirleyici unsurlardan biri olan ‘marka genişlemesine’ verdiğim aşırı önemi eleştirirdi. Ona göre çok dikkat edilmeliydi ve markanın kimliği her akla gelen ürün gamına doğru genişletilmemeliydi…
Banvit’in kırmızı et reklamlarını görünce sevgili Derici’nin kulaklarını çınlattım… Banvit, yıllarca beyaz et sektörüne yatırım yapmış, beyaz etin sağlıklı yaşam ve beslenmeye katkısı üzerine kurulan iletişime ciddi para ve emek harcamıştı…
Şimdi de bir zamanlar biraz da aşağılayarak mücadele ettiği kırmızı etin peşine düşmüştü… Bunda eğer iletişim adına risk yoksa, ne de olabilirdi ki?..
Marka genişlemesinin tavuk’tan kırmızı ete geçip geçemeyeceğini Banvit örneğinde görmek ve analiz etmek için gerçekten sabırsızlanıyorum… İşte size iletişim boyurunda mutlaka tartışılması gereken bir konu: Banvit başarılı olsa da tartılıp ders çıkarılmalı; başarısız olsa da…
Kristal Elma ‘tamamdır’ !..
İletişim sektörü bir gün arayla arka arkaya iki ödül töreni yaşadı… Altın Pusula (PR), Kristal Elma (Reklamda yaratıcılık) biçim – içerik – öz ve fenomenleri açısından incelendiklerinde her sektörleri ile ilgili ciddi ipuçları veriyorlardı…
Kristal Elma tam da kişiliğini buluyordu… Reklamların ölçümlenebilmiş ‘etkiliklerini’ yarıştıran Effie, Kristal Elma’nın da yerini bulmasını sağladı… Biz de yıllardır gereksi yere ortaya koyduğumuz ‘elma beklentisinden hemen vaz geçtik…
Çünkü Kistal Elma ilk çıktığı yıllarda, iş dünyasıyla reklam dünyasını, özellikle de bunların patronlarını bir araya getiriyordu. Hem geceye gelenler hem de sahneye çıkıp ödül alanlar arasında son derece şık –genellikle koyu renk veya smokin- erkekler ve tuvaletleri birbirleriyle yarış eden bayanlar vardı… Milyarların döndüğü bir ‘iş alanı’ olan reklam bunu fazlasıyla hak ediyordu…
Sonra ne oldu… Yavaş yavaş patronlar ellerini ayaklarını çektiler. Kristal Elma bir genç yetenekler yaratıcılık yarışması haline geldi… Yurt dışındaki örneklerinin de bunlardan aşağı kalır yanı yoktu… Neyse Effie geldi, Kristal Elma rahatladı; gençler düz ayakkabı giyip ayakta kokteyl düzeniyle idare edip sabahlara kadar çılgınca eğlenmeye hazırladılar kendilerini… Reklamcılar Derneği Başkanı Başkan Yiğit Şardan birkaç TV’de “Biz yaratıcılığı ödüllendiriyoruz ve bu gece çok eğleneceğiz” türünden verdiği mesajlar da taşların yerlerine oturmalarına hizmet etti…
Ellerinde Kristal Elmalarıyla ‘Yaratıcı’ (etkili değil) işler çıkarmış, blucinli lastik ayakkabılı gençlerin fotoğraflarını hiç yadırgamadım bu kez…
Hoş bu sene eğlence pek geç saatlere kadar sürmemiş. Ancak hem katılım iyiymiş hem de atmosfer… Galatasaray Adası’nın büyüsünün etkisini ihmal etmemeliyiz… Seneye mutlaka daha iyi olur… Çünkü ‘Elma’ artık çizgisini tamamen bulmuş gibi gözüküyor…
F-1’in marka değerini katlediyorlar
Bir markayı inşa etmek ne kadar zorsa, onu imha etmek de o kadar kolaydır. Şu sıra Formula 1’de olduğu gibi…
Organizasyon tarihinin en büyük krizlerinden birini yaşıyor. Dile kolay “8 takım ayrılıp, yeni bir şampiyona oluşturacakmış”. Arkada kalan iki takımda ‘dandikten’ 5-6 takımla bu yeni ligde boy gösterecekmiş…
Yenilir yutulur, inanılır cinsten değil. Yan dallarıyla dünya üzerinde ciddi bir endüstri haline gelmiş, milyonlarca kişinin takip ettiği, milyarlarca doların döndüğü bir markanın mahalle liginde bile olmayacak çekişme ve olaylarla böylesine yıpratılacağı, Amerika’nın küresel krizi tetiklemesinden bile daha az inandırıcı gelebilirdi insana… Özellikle otomobil sporları sevdalılarına…
Bir başka talihsizlik de tabii ki F-1’in İstanbul Parkuruyla ilgili… Bir girişim ancak bu kadar kötü yönetilebilir… Yapılacak tek şey var o pistin heba olmasın engellemek ve oradan yeni bir marka çıkarmaya çalışmak… Pistin gerçek sahiplerinin olaya bir an önce sahip çıkmaları gerekir…
Starbucks’ta işler yolunda değil mi ki!..
Starbucks müşterilerini geri kazanmak(!) için kahveyi çekme ve hazırlama şeklini değiştirme kararı almış. Her sabah kahve çekmek yerine, gün içinde belirli araklıklarla yeni kahve yapmak için kahve öğütme yoluna gidecekmiş. Böylece McDonald's gibi daha düşük fiyatla satış yapan rakiplerin de girdiği sektörde müşteri kaybetmemek için savaş vereceklermiş.
Yurt dışında gerekli herhalde bu taktikler. Rekabet sert olmalı… Oysa bizde Starbucks’ın tuzu kuru… Alışveriş merkezlerinde veya caddelerde yer kiralayacak markaların “Yakınında Sturbucks var mı?” sorusunu yönelttiği bir dönemden geçiyoruz. YAkınnda Starbucks olan mağazaların satışları da artıyormuş…
Peki bu telaş niye?... Batı’dan yine ‘copy & paste’ bir durum mu var yoksa?..
Önce siyaset ve asker ön ayak oldular bu işe. Sonra arkadan özel sektör geldi. Akım şu: Türkiye Futbol Federasyonu’nun belli aralıklarla yönetim veya icra kurulları toplantılarını, zaman zaman İstanbul dışında yapması gibi çeşitli kurum ve kuruluşlar da yönetim kadrosuyla kent kent gezmeye başlıyor. Özellikle de en uzak köşeler seçiliyor… Son örnek Türkiye Bilişim Vakfı’ndan... Vakıf Yönetim Kurulu toplantısını Van’da yaptı. Hem de herkes eşini de götürdü. Ben de hasbelkader TBV Yönetim Kurulu üyesiyim. Ancak gidemedim ve gidenleri feci şekilde kıskandım…
Dönenlerin tadı damağında kalmış. Ballandıra ballandıra anlatıyorlar… Başkan Faruk Eczacıbaşı ve Genel Sekreter Behçet Envarlı’nın geniş katılım sağladıkları toplantıyı, bundan böyle eskiden olduğu gibi artık Kanyon’un 22’inci katında zor yaparız…