Biraz tersten bakalım dünyaya
2 Ekim 2009 Akşam Gazetesi
Genelde 'kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla' tavrı yani cinas, kinaye, dolaylı anlatım, ima Türkiye'de risklidir. Buna rağmen ben okurlarımızın zekasına güveniyor ve konulara tersten bakınca daha doğru anlaşılacağına inanıyorum.
Bu Coca-Cola'nın zeka problemi var... Sen tut 'İklim Değişikliğine Karşı Kopenhag Bildirisi'ni imzala... Ne alakası var? Gereksiz masraf... Bir dolu yatırım. Size mi kaldı canım, dünyayı kurtarmak?.. Ayrıca küresel ısınma ve iklim değişikliği de palavra... Seller ve kuraklıklar her zaman vardı. Buzullar da yeni erimiyor ki!..'Sorumlu dünya vatandaşlığı bilinci' uyduruk bir şey... Eski solcular yapacak iş bulamayınca bu tür dandik tavırlara girdiler... Sen koskoca Coca-Cola'sın sana ne?.. Daha mı çok satacaksın ki?.. Aslolan satıştır... Gerisi palavra... İtibar senin neyine?..
Ayrıca karbondioksit emisyonlarını engellemek az gelişmiş ülkelerin işi... ABD falan böyle abuk, iş çevrelerinin canını sıkan işlere girmez ki! Sen ABŞ'nin (Amerika Birleşik Şirketleri) bir üyesi olarak kalk, 'dünya liderlerini iklim değişikliğiyle ilgili güçlü, etkili ve tarafsız uluslararası önlemler almaya çağıran bildiriye' imza atan ilk şirketlerden biri ol... Her şeyi geçtik, var oluş mantığına ters değil mi bu imza işi? Yuh yani... Küresel şirketsen küresel iklim değişikliklerine de uyum sağlaman lazım gelmez mi?
Biz Çernobil faciasından sonra 'Bir şey olmaz' diye çayları kafaya dikmiş bir ulusun evlatlarıyız. Bize küresel ısınma falan vız gelir... Aslolan büyümedir. En hızlı büyüyen, irileşen ekonomi olmaktır. Varsın biraz gaz çıksın...
***
Kabahat IMF Başkanı'nda... Ne işin var halkın, öğrencilerin ortasında?.. Yersin kafana ayakkabıyı... Bir de 'Yaratıcı değil. 'Me too' stratejisi. Keşke o öğrenci boya falan atsaydı' diyorlar... Yani kafana yediğin şeyin bir orijinalliği de yok!
IMF Başkanı'nın, Türk devletinin ve hükümetinin davetini kabul ederek, kalkıp gelmesi ve toplantıyı burada yapmaya karar vermesi de yanlış... Gidip, ülkesinin marka vaadini 'konuk ağırlamada üstüne olmayan-misafirperverliği ile meşhur' diye konumlamış bir ev sahibi bulsana kendine...
Ayrıca memleketten IMF'yi uzaklaştırmak için ekonomiyi canlandıracak ve güçlendirecek çözümler üretmekle kim, niçin uğraşsın? Neden zaman harcasın, ev ödevlerini doğru ve eksiksiz yapmak için? Bugün kafaya ayakkabı, yarın şemsiye, diğer gün cep telefonu atmak bu işleri çözüp, sorunu ortadan kaldırmak için daha etkili bir yol!
Sen misin bunları düşünemeyen? Yersin kafana ayakkabıyı!
***
Ne lüzumu var İstanbul markasının yönetilmesine? Şiş kebap, rakı, dansöz eşliğinde, atının terkisine atlayıp köprüler aşan Fatih Sultan Mehmet ruhunun, 'kum, deniz, güneş' konseptiyle harmanladığın, iki üç güzel kızı da dans ettirdiğin bir reklam filmi neyine yetmiyor? Nasıl olsa, güneş, deniz, kum sadece bizde var. Neymiş efendim, Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2010 Avrupa Kültür Başkenti olan İstanbul'un tüm güzelliklerini göstermek için, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, TURSAB, TUROB, TUREB, IKSV, İstanbul Modern Sanat Müzesi ve Aksanat işbirliğinde, ''Living İstanbul'' projesini başlatmış.
İstanbul'un tanıtımı için 25 ülkeden 50 önemli kanaat önderini İstanbul'a getireceksin, 5 gün boyunca ''Yaşayan İstanbul''u tadacaklar ve kendi ülkelerinde İstanbul'u anlatacaklar. Böylece İstanbul'un yaşayan halini görenler kendi ülkelerinin medyasında eş zamanlı İstanbul'u anlatacak.
Onca parayı harcayıp, bir de onlarla zaman kaybetmenin anlamı ne? Reklam filmini görüp de yazsınlar, bizzat gelmelerine ne gerek var? Birer ayakkabı da bu işi düzenleyenlerin kafasına fırlatmak lazım...
***
Ayrıca üçüncü köprüye de karşıyız... Antalya'da Dünya Basketbol Şampiyonası'nın yapılmasına, demokratik açılıma, Marmaray projesine, Avrupa Birliği'ne, dumansız hava sahasına, nüfus planlamasına, alkollü içecekleri isteyenin istediği yerde tüketmesine, biraz daha düşünürsem bulacağım diğer meselelere de...
Karşıyım işte! Var mı diyeceğiniz?..
Genelde 'kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla' tavrı yani cinas, kinaye, dolaylı anlatım, ima Türkiye'de risklidir. Buna rağmen ben okurlarımızın zekasına güveniyor ve konulara tersten bakınca daha doğru anlaşılacağına inanıyorum.
Bu Coca-Cola'nın zeka problemi var... Sen tut 'İklim Değişikliğine Karşı Kopenhag Bildirisi'ni imzala... Ne alakası var? Gereksiz masraf... Bir dolu yatırım. Size mi kaldı canım, dünyayı kurtarmak?.. Ayrıca küresel ısınma ve iklim değişikliği de palavra... Seller ve kuraklıklar her zaman vardı. Buzullar da yeni erimiyor ki!..'Sorumlu dünya vatandaşlığı bilinci' uyduruk bir şey... Eski solcular yapacak iş bulamayınca bu tür dandik tavırlara girdiler... Sen koskoca Coca-Cola'sın sana ne?.. Daha mı çok satacaksın ki?.. Aslolan satıştır... Gerisi palavra... İtibar senin neyine?..
Ayrıca karbondioksit emisyonlarını engellemek az gelişmiş ülkelerin işi... ABD falan böyle abuk, iş çevrelerinin canını sıkan işlere girmez ki! Sen ABŞ'nin (Amerika Birleşik Şirketleri) bir üyesi olarak kalk, 'dünya liderlerini iklim değişikliğiyle ilgili güçlü, etkili ve tarafsız uluslararası önlemler almaya çağıran bildiriye' imza atan ilk şirketlerden biri ol... Her şeyi geçtik, var oluş mantığına ters değil mi bu imza işi? Yuh yani... Küresel şirketsen küresel iklim değişikliklerine de uyum sağlaman lazım gelmez mi?
Biz Çernobil faciasından sonra 'Bir şey olmaz' diye çayları kafaya dikmiş bir ulusun evlatlarıyız. Bize küresel ısınma falan vız gelir... Aslolan büyümedir. En hızlı büyüyen, irileşen ekonomi olmaktır. Varsın biraz gaz çıksın...
***
Kabahat IMF Başkanı'nda... Ne işin var halkın, öğrencilerin ortasında?.. Yersin kafana ayakkabıyı... Bir de 'Yaratıcı değil. 'Me too' stratejisi. Keşke o öğrenci boya falan atsaydı' diyorlar... Yani kafana yediğin şeyin bir orijinalliği de yok!
IMF Başkanı'nın, Türk devletinin ve hükümetinin davetini kabul ederek, kalkıp gelmesi ve toplantıyı burada yapmaya karar vermesi de yanlış... Gidip, ülkesinin marka vaadini 'konuk ağırlamada üstüne olmayan-misafirperverliği ile meşhur' diye konumlamış bir ev sahibi bulsana kendine...
Ayrıca memleketten IMF'yi uzaklaştırmak için ekonomiyi canlandıracak ve güçlendirecek çözümler üretmekle kim, niçin uğraşsın? Neden zaman harcasın, ev ödevlerini doğru ve eksiksiz yapmak için? Bugün kafaya ayakkabı, yarın şemsiye, diğer gün cep telefonu atmak bu işleri çözüp, sorunu ortadan kaldırmak için daha etkili bir yol!
Sen misin bunları düşünemeyen? Yersin kafana ayakkabıyı!
***
Ne lüzumu var İstanbul markasının yönetilmesine? Şiş kebap, rakı, dansöz eşliğinde, atının terkisine atlayıp köprüler aşan Fatih Sultan Mehmet ruhunun, 'kum, deniz, güneş' konseptiyle harmanladığın, iki üç güzel kızı da dans ettirdiğin bir reklam filmi neyine yetmiyor? Nasıl olsa, güneş, deniz, kum sadece bizde var. Neymiş efendim, Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2010 Avrupa Kültür Başkenti olan İstanbul'un tüm güzelliklerini göstermek için, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, TURSAB, TUROB, TUREB, IKSV, İstanbul Modern Sanat Müzesi ve Aksanat işbirliğinde, ''Living İstanbul'' projesini başlatmış.
İstanbul'un tanıtımı için 25 ülkeden 50 önemli kanaat önderini İstanbul'a getireceksin, 5 gün boyunca ''Yaşayan İstanbul''u tadacaklar ve kendi ülkelerinde İstanbul'u anlatacaklar. Böylece İstanbul'un yaşayan halini görenler kendi ülkelerinin medyasında eş zamanlı İstanbul'u anlatacak.
Onca parayı harcayıp, bir de onlarla zaman kaybetmenin anlamı ne? Reklam filmini görüp de yazsınlar, bizzat gelmelerine ne gerek var? Birer ayakkabı da bu işi düzenleyenlerin kafasına fırlatmak lazım...
***
Ayrıca üçüncü köprüye de karşıyız... Antalya'da Dünya Basketbol Şampiyonası'nın yapılmasına, demokratik açılıma, Marmaray projesine, Avrupa Birliği'ne, dumansız hava sahasına, nüfus planlamasına, alkollü içecekleri isteyenin istediği yerde tüketmesine, biraz daha düşünürsem bulacağım diğer meselelere de...
Karşıyım işte! Var mı diyeceğiniz?..