Birinden biri yalan söylüyor...
01 Kasım 2009 Akşam Gazetesi
Her bir şeyler hazır olmasına rağmen Antalya Belediye Başkanı Mustafa Akaydın'ın nasıl olup Antalya'yı Dünya Basketbol Şampiyonası'nın dışında tutmayı başardığını anlatmıştık... Bir grubun maçlarını Antalya'ya vermiş olan FIBA'nın Genel Sekreteri Patrick Baumann'ın bile yüreği sızlamış, Antalya markasının yönetimiyle bir ilgisi olmamasına rağmen 'Yazık oldu Antalya'ya' demişti... (Akşam, 28.09.09)
Belediye Başkanı, partisine ait kültür ve değerler çerçevesinde hareket etmişti aslında... Herkes potansiyel hırsız olduğuna göre(!), 'hiçbir şey yapmazsanız; kimse de bir şey çalamaz.' Bu mantığın uygulamalarını İstanbul'da Sayın Nurettin Sözen'in döneminde mebzul miktarda görmüştük... Hoş, Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluklarından biri (İSKİ, Ergun Göknel) onun döneminde yaşanmıştı ya... Ama mühim değildi...
***
Son Antalya Altın Portakal Film Festivali sırasında da kent markası aslanlar gibi korundu... Kimse çalacak bir şey bulamasın diye hiçbir harcama, hiçbir yatırım yapılmadı. Aferin!.. Bir kent markası ancak böyle yönetilir... (Akşam, 19.10.09)
Antalya markasının yönetimine verilen değer, kendisini ödüllerde ve ödül törenlerinde de göstermişti...
'Zübürdük Kivi Festivali'nde bile meseleye daha profesyonelce bakılırken, sanki festival amatörlerin, iyi niyetli gençlerin, gelecek vaat eden yeteneklerin desteklendiği bir tür 'Sanat Filmleri Şenliği' imiş gibi, adı sanı duyulmamış filmlerin ve sanatçıların, sinemanın ticari boyutundan çok bu gençlerin siyasi görüşleri ön planda tutularak ödüllendirilmesi, pasaklılığın bile bir kültürünün olduğu unutulup, gençlerin ödülü protesto eder gibi inşaat işçisi kılığına benzer tarzda giysilerle ödül gecesine katılmalarına izin verilmesi de her türlü takdirin üzerindedir... Böylece 'tecimsel' (biz ticari diyoruz) sinemanın da bir güzel beline vurulmuş olduÖ Aferin!.. Bir kent markası ancak böyle yönetilir...
***
Sayın Başkan'a son Altın Portakal'la ilgili eleştiriler sorulduğunda ileri sürdüğü gerekçe de Antalya kent markasının nasıl ve kimler tarafından yönetildiğine mükemmel bir şekilde işaret ediyor. Başkan paraların önceki Başkan tarafından tüketildiğine dikkat çekmiş... Bahane üretme konusunda bu zihniyetin sergilediği performansı kimseler aşamaz zaten. Başkan paraların nasıl tüketildiğine bir de örnek vermiş. Demiş ki, 'Mickey Rouke'un köpeğinin uçak bileti için 15 bin Euro harcadılar...' (Dünkü Akşam)
Müthiş... Tamam, o zaman bu yılki Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin kötü bir şekilde organize edilmiş olması son derece haklı... Suçlu bulundu: Mickey Rouke'un bu arada vefat etmiş olan köpeği Loki... Pardon, köpeğin Türkiye'ye gelmesini finanse edenler...
Bizim gazete THY'den öğrenmiş. Köpek için ödenecek para en fazla 300 dolar tutuyormuş. 15 bin euro değil... Eski Başkan Menderes Türel de vermiş veriştirmiş, yeni Başkan'ı yalancılıkla suçlayıp 'İspat edemezse şerefsiz bir müfteri durumuna düşer' demiş... Bu arada yeni Başkan kıvırmış, 'Bilet yok ama öyle olduğunu biliyoruz' falan demiş...
***
Keşke bütün yıldızların kedilerinin köpeklerinin, kuşlarının ve her bir şeylerinin paralarını ödeseler de, sinema sanayinin ünlüleri akın etse ve bizim Altın Portakal da Cannes veya Venedik Film Festivali gibi olsa (Oscar'ı ağzımıza almaya cesaret edemiyoruz)...
Ancak kafa o değil ki. Büyük düşünmek ne mümkün? Kaynak bulup işi nasıl büyütürüz diye değil, ayağı nasıl yorgana göre uzatıp 'kendi yağımızla kavruluruz' diye düşünüp 'durmak'... İşte vizyonsuz KOBİ mantığı ve stratejisi(!) bu...
Bu durumlara Anglosaksonlar 'My word against his word' diyorlar. Yani 'Birinden biri yalan söylüyor' durumu... Genellikle diyalogları kilitlemek için kullanılan bir yöntemdir. Olayı izleyenlerin vicdanında çözülür mesele. Erken seçim konusunda olduğu gibi... Erdoğan 'Böyle bir şey konuşmadım!' diyor... Sizin vicdanınız Antalya'da ve Ankara'da kimin yalan söylemediğini 'söylüyor'?..
Her bir şeyler hazır olmasına rağmen Antalya Belediye Başkanı Mustafa Akaydın'ın nasıl olup Antalya'yı Dünya Basketbol Şampiyonası'nın dışında tutmayı başardığını anlatmıştık... Bir grubun maçlarını Antalya'ya vermiş olan FIBA'nın Genel Sekreteri Patrick Baumann'ın bile yüreği sızlamış, Antalya markasının yönetimiyle bir ilgisi olmamasına rağmen 'Yazık oldu Antalya'ya' demişti... (Akşam, 28.09.09)
Belediye Başkanı, partisine ait kültür ve değerler çerçevesinde hareket etmişti aslında... Herkes potansiyel hırsız olduğuna göre(!), 'hiçbir şey yapmazsanız; kimse de bir şey çalamaz.' Bu mantığın uygulamalarını İstanbul'da Sayın Nurettin Sözen'in döneminde mebzul miktarda görmüştük... Hoş, Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluklarından biri (İSKİ, Ergun Göknel) onun döneminde yaşanmıştı ya... Ama mühim değildi...
***
Son Antalya Altın Portakal Film Festivali sırasında da kent markası aslanlar gibi korundu... Kimse çalacak bir şey bulamasın diye hiçbir harcama, hiçbir yatırım yapılmadı. Aferin!.. Bir kent markası ancak böyle yönetilir... (Akşam, 19.10.09)
Antalya markasının yönetimine verilen değer, kendisini ödüllerde ve ödül törenlerinde de göstermişti...
'Zübürdük Kivi Festivali'nde bile meseleye daha profesyonelce bakılırken, sanki festival amatörlerin, iyi niyetli gençlerin, gelecek vaat eden yeteneklerin desteklendiği bir tür 'Sanat Filmleri Şenliği' imiş gibi, adı sanı duyulmamış filmlerin ve sanatçıların, sinemanın ticari boyutundan çok bu gençlerin siyasi görüşleri ön planda tutularak ödüllendirilmesi, pasaklılığın bile bir kültürünün olduğu unutulup, gençlerin ödülü protesto eder gibi inşaat işçisi kılığına benzer tarzda giysilerle ödül gecesine katılmalarına izin verilmesi de her türlü takdirin üzerindedir... Böylece 'tecimsel' (biz ticari diyoruz) sinemanın da bir güzel beline vurulmuş olduÖ Aferin!.. Bir kent markası ancak böyle yönetilir...
***
Sayın Başkan'a son Altın Portakal'la ilgili eleştiriler sorulduğunda ileri sürdüğü gerekçe de Antalya kent markasının nasıl ve kimler tarafından yönetildiğine mükemmel bir şekilde işaret ediyor. Başkan paraların önceki Başkan tarafından tüketildiğine dikkat çekmiş... Bahane üretme konusunda bu zihniyetin sergilediği performansı kimseler aşamaz zaten. Başkan paraların nasıl tüketildiğine bir de örnek vermiş. Demiş ki, 'Mickey Rouke'un köpeğinin uçak bileti için 15 bin Euro harcadılar...' (Dünkü Akşam)
Müthiş... Tamam, o zaman bu yılki Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin kötü bir şekilde organize edilmiş olması son derece haklı... Suçlu bulundu: Mickey Rouke'un bu arada vefat etmiş olan köpeği Loki... Pardon, köpeğin Türkiye'ye gelmesini finanse edenler...
Bizim gazete THY'den öğrenmiş. Köpek için ödenecek para en fazla 300 dolar tutuyormuş. 15 bin euro değil... Eski Başkan Menderes Türel de vermiş veriştirmiş, yeni Başkan'ı yalancılıkla suçlayıp 'İspat edemezse şerefsiz bir müfteri durumuna düşer' demiş... Bu arada yeni Başkan kıvırmış, 'Bilet yok ama öyle olduğunu biliyoruz' falan demiş...
***
Keşke bütün yıldızların kedilerinin köpeklerinin, kuşlarının ve her bir şeylerinin paralarını ödeseler de, sinema sanayinin ünlüleri akın etse ve bizim Altın Portakal da Cannes veya Venedik Film Festivali gibi olsa (Oscar'ı ağzımıza almaya cesaret edemiyoruz)...
Ancak kafa o değil ki. Büyük düşünmek ne mümkün? Kaynak bulup işi nasıl büyütürüz diye değil, ayağı nasıl yorgana göre uzatıp 'kendi yağımızla kavruluruz' diye düşünüp 'durmak'... İşte vizyonsuz KOBİ mantığı ve stratejisi(!) bu...
Bu durumlara Anglosaksonlar 'My word against his word' diyorlar. Yani 'Birinden biri yalan söylüyor' durumu... Genellikle diyalogları kilitlemek için kullanılan bir yöntemdir. Olayı izleyenlerin vicdanında çözülür mesele. Erken seçim konusunda olduğu gibi... Erdoğan 'Böyle bir şey konuşmadım!' diyor... Sizin vicdanınız Antalya'da ve Ankara'da kimin yalan söylemediğini 'söylüyor'?..