Biz de onların ellerinden öpüyoruz...
16 KASIM 2011
“Van başka hangi iyimser gerçeklikle değerlendirilebilir ki?”, sorusunu aklından geçirenler, herhalde psikiyatrist Prof. Dr. Bengi Semerci’nin Pazartesi akşamı Habertürk ekranında söylediklerini dinleme fırsatını yakalayamamışlardır...
Şikâyet, yakınma, söylenme halleri, ‘afet’ sonrasındaki iç dökme, derdini paylaşma yollarından sadece biri... Ancak Van’daki travmayı dışardan izlerken, baştanaşağı eleştirel akılla donatılmış, hislerin sesine kulak vermeyi acizlik zanneden, yüreklerinin kendilerini götüreceğe yere de pek itimat edemeyen (Homo Faber) bazı arkadaşlarımızın, hayalet kente dönüşen Van hakkında kötümser bir gerçekçilikle yaptıkları yorumlara ne demeli?
Bengi Hanım gibi, duyguların dilinden anlayan birinden Van’daki travmayı dinlediğinizde içinizin karartısından ve ‘bizden bir halt olmaz, ne yapılsa boşuna’ hissinden kurtulup, ‘bir halt olabilen’ insanların o hayalet kentte nelerin üstesinden gelebildiğini de öğreniyorsunuz; gelinen noktada ‘öncelikli’ olarak yapılması gerekenleri de... Bengi hanımı dinleyip de, etkilenmemek imkânsız. Diyor ki:
“Van’a psikolojik destek götüren ekiplerin içinde hiç durmadan çalışan meslektaşlarımın ellerinden –benden genç olmalarına rağmen- öpüyorum.”
Anlaşılıyor ki, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı liderliğinde ve Kızılay’a bağlı olarak çalışan çok sayıdaki psikoloji ve psikiyatri dernekleri, üyeleri ile birlikte taşın altına ellerini koymuşlar.
Bengi Hanım, öncelikle enkazın kaldırılması çalışmalarının önemine dikkat çekiyor. Travmayı devrede tutan enkaz görüntüsünün ortadan kalkması, öğrencilerin okullara gitmeye başlaması demek, bu da çevrenin normalleşmesi anlamına geliyor. Diğer yandan kış koşullarında ve yoksulluğun hükmü altındaki hayatta kalma çabalarından ve temel ihtiyaçların ortadan kalkmasından sonra travmanın çok daha etkili olacağını da hesaba katmak gerekiyormuş.
Psikiyatrlar ve psikologlar ‘kendilerini unuturcasına’ çalışıyorlarmış Van’da ve o ekiplerin de sık sık değiştirilmelerinde büyük yarar varmış. Çünkü travmalarla kuşatılan psikologların da ruh sağlığı mevcut durumdan ister istemez etkileniyormuş.
“Olumsuzlukları saymak kolay; ben de sayabilirim bunları teker teker” diyor Bengi Hanım; “yapılabilecekleri yapalım” kaydını düşerek... “Sorunların başında herkesi suspus eden büyük kış var bir kere... Sonra da artık çadırın da çok anlamının kalmamış olması; çünkü ısıtmak kolay değil.”
Van’a yardım etme çabasından hâlâ vazgeçmeme soyluluğunu gösteren herkese yardımcı olabilir umuduyla Bengi Hanım’ın gözlemlerinden yola çıkarak bu ‘üç büyük iş’i özetlemeye çalışalım:
Birincisi; kadınlar için iç çamaşırı gönderilmesi. Bu ihtiyaç kimselerin aklına gelmemiş mesela... İkincisi; ilçe ilçe dolaşan sağlık ekiplerinin araç ihtiyacı... Üçüncüsü: Van dışında öğrenim gören üniversiteli gençlerin hepsi dönmüş ve işin ucundan onlar da tutmuş. Bir kısmı göç eden ailelere yardım ediyormuş. Hayatın normale dönebilmesi için gençlerin katkıları gerçekten de çok önemli. Gönlü Van’da kalanların da üniversiteli gençlere katkıları çok önemli.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın “Her Aileye Bir Aile Destek Uzmanı” projesinin başlatılması, 40 kişilik bir ekibin Van’a gitmesi ve bu sayının 200’e çıkarılacağı haberi de, hayalet ve üşüyen şehrin üzerine doğacak güneş kadar kıymetli...
Şikâyet, yakınma, söylenme halleri, ‘afet’ sonrasındaki iç dökme, derdini paylaşma yollarından sadece biri... Ancak Van’daki travmayı dışardan izlerken, baştanaşağı eleştirel akılla donatılmış, hislerin sesine kulak vermeyi acizlik zanneden, yüreklerinin kendilerini götüreceğe yere de pek itimat edemeyen (Homo Faber) bazı arkadaşlarımızın, hayalet kente dönüşen Van hakkında kötümser bir gerçekçilikle yaptıkları yorumlara ne demeli?
Bengi Hanım gibi, duyguların dilinden anlayan birinden Van’daki travmayı dinlediğinizde içinizin karartısından ve ‘bizden bir halt olmaz, ne yapılsa boşuna’ hissinden kurtulup, ‘bir halt olabilen’ insanların o hayalet kentte nelerin üstesinden gelebildiğini de öğreniyorsunuz; gelinen noktada ‘öncelikli’ olarak yapılması gerekenleri de... Bengi hanımı dinleyip de, etkilenmemek imkânsız. Diyor ki:
“Van’a psikolojik destek götüren ekiplerin içinde hiç durmadan çalışan meslektaşlarımın ellerinden –benden genç olmalarına rağmen- öpüyorum.”
Anlaşılıyor ki, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı liderliğinde ve Kızılay’a bağlı olarak çalışan çok sayıdaki psikoloji ve psikiyatri dernekleri, üyeleri ile birlikte taşın altına ellerini koymuşlar.
Bengi Hanım, öncelikle enkazın kaldırılması çalışmalarının önemine dikkat çekiyor. Travmayı devrede tutan enkaz görüntüsünün ortadan kalkması, öğrencilerin okullara gitmeye başlaması demek, bu da çevrenin normalleşmesi anlamına geliyor. Diğer yandan kış koşullarında ve yoksulluğun hükmü altındaki hayatta kalma çabalarından ve temel ihtiyaçların ortadan kalkmasından sonra travmanın çok daha etkili olacağını da hesaba katmak gerekiyormuş.
Psikiyatrlar ve psikologlar ‘kendilerini unuturcasına’ çalışıyorlarmış Van’da ve o ekiplerin de sık sık değiştirilmelerinde büyük yarar varmış. Çünkü travmalarla kuşatılan psikologların da ruh sağlığı mevcut durumdan ister istemez etkileniyormuş.
“Olumsuzlukları saymak kolay; ben de sayabilirim bunları teker teker” diyor Bengi Hanım; “yapılabilecekleri yapalım” kaydını düşerek... “Sorunların başında herkesi suspus eden büyük kış var bir kere... Sonra da artık çadırın da çok anlamının kalmamış olması; çünkü ısıtmak kolay değil.”
Van’a yardım etme çabasından hâlâ vazgeçmeme soyluluğunu gösteren herkese yardımcı olabilir umuduyla Bengi Hanım’ın gözlemlerinden yola çıkarak bu ‘üç büyük iş’i özetlemeye çalışalım:
Birincisi; kadınlar için iç çamaşırı gönderilmesi. Bu ihtiyaç kimselerin aklına gelmemiş mesela... İkincisi; ilçe ilçe dolaşan sağlık ekiplerinin araç ihtiyacı... Üçüncüsü: Van dışında öğrenim gören üniversiteli gençlerin hepsi dönmüş ve işin ucundan onlar da tutmuş. Bir kısmı göç eden ailelere yardım ediyormuş. Hayatın normale dönebilmesi için gençlerin katkıları gerçekten de çok önemli. Gönlü Van’da kalanların da üniversiteli gençlere katkıları çok önemli.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın “Her Aileye Bir Aile Destek Uzmanı” projesinin başlatılması, 40 kişilik bir ekibin Van’a gitmesi ve bu sayının 200’e çıkarılacağı haberi de, hayalet ve üşüyen şehrin üzerine doğacak güneş kadar kıymetli...