Bizim evde de su sıkıntısı yok(!)...
06 AĞUSTOS 2007
Bilinen hikâyedir... Papa New York’ta uçaktan inmiş. Gazetecilerle konuşuyor. Bir tanesi sormuş: “Genelevi ziyaret edecek misiniz?.. Şaşırmış Papa. Gazeteciye dönmüş: “New York’ta genelev mi var?..”
Ertesi gün haber, gazetelerde şu başlıkla verilmiş: “Papa uçaktan iner inmez sordu: New York’ta genelev var mı?”
Papa’nın bu durumu son günlerde iki kez aklıma geldi. Biri Genel Kurmay Başkanı’nın “Söylediklerimizin arkasındayız!” beyanatıyla, ikincisi de Başbakan’ın “Bizim evde su problemi yok!” açıklamasıyla...
Birincisinde gazeteciler KKTC’deki tören sonrası Büyükanıt Paşa’ya sormuşlar: “Seçim sonuçlarından sonra Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili hâlâ aynı şeyleri mi düşünüyorsunuz?”
Ne cevap vermeliydi Büyükanıt? “Ağzıma acı biber sürdüm. Çok utandım o ‘özde-sözde’ muhabbetinden. Tövbe bir daha öyle kaka sözler söylemem!’”falan mı demeliydi? Aslanlar gibi söylediklerinin arkasında duracaktı tabii ki. Ve bu açıklamasının bence haber değeri yoktu. Bin kere sorsalar, bin kere aynı şeyi söylerdi. Yoksa komutan yapmazlardı adamı...
Tayyip Bey’in açıklaması ile ilgili sabahın köründe bir dostumuz SMS atmış. “Okudun mu rezaleti? Erdoğan ‘Bizim evde su problemi yok’ demiş.” Marie Antoinette’in Fransız devrimi arifesinde, sürünen halk için “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler!” demesi gibi bir şeymiş bu...
“Yok deve!” demişim içimden. Başbakan önüne mikrofon uzatıldığında bazen sinirlenip böyle gaflar yapıyor çünkü...Oysa, aynen Papa, ya da Büyükanıt benzeri bir durum... Gazeteci arkadaşlar Erdoğan’a sormuşlar: “Su sıkıntısından etkileniyor musunuz? Emine Hanım bundan şikayetçi mi?"
Ne deseydi Başbakan? “Mahvolduk susuzluktan. Perişanız... Kıvrım kıvrım kıvranıyoruz... Emine Hanım başımın etini yiyip duruyor...” falan mı demeliydi? Yoksa son derece doğal bir şekilde,"Bizim evde su sıkıntımız şu anda yok. Evde depo vardı zaten” mi demeliydi? Tabii ki ikincisi... O da öyle konuşmuş zaten. Doğal davranmış.
Bizim evde de depo var; ayrıca site kurulurken yıllarca önce akıl edilmiş, önlem alınmış. Şimdilik su sıkıntısı çekilmiyor. Ne yapmalıyım? Kahrolup, halkımızla birlikte acı çekmek üzere susuz bir eve mi taşınmalıyım?..
Eskişehirliler de su sıkıntısı çekmiyormuş. Belediye çok öncesinden önlem almış. Onlar da mı kendilerini kötü hissetsinler?...
Başbakan eleştirilecekse, evinde sular akıyor diye eleştirilmez. Küresel ısınma konusunda politika geliştirmediği için eleştirilir; Avustralya ile birlikte ender ülkelerden biri olarak ABD’nin yanında saf tutup Kyoto anlaşmasını imzalamadığı için topa tutulabilir; karbondioksit emisyonlarını engellemek için çaba harcamadığı için sorgulanabilir... Çevre konusunda duyarlılığını yeterince göstermiyor diye kendisinden hesap sorulur... Evinde su sıkıntısı çekmiyor diye değil...
Emir kipinin çalıştığı görülmemiştir!
İki-üç gün kadar önce gazetelerde yarım sayfa bir ilan vardı: Geleceği yakala. İzmir Ekonomi Üniversiteli ol!
İlanın alt tarafında İzmir’in ‘i’sini, denizini ve ‘hedef tahtasını’ simgeleyen kocaman amblemiyle İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin imzası var.
Fakültelerin adlarını sıralamışlar. Baktım, İletişim Fakültesi de var mı, diye. Varmış... Hem de iki bölümü ile birlikte: Halkla İlişkiler ve Reklamcılık ve Medya ve İletişim.
İletişim Fakültesinde medya bölümünü anladım da ‘iletişim bölümü’ nasıl oluyor onu çıkaramadım ya, o ayrı mesele... Soru şu: Böyle bir reklam, bünyesinde iletişim fakültesi ve reklamcılık bölümü barındıran akademik ortamdan nasıl çıkmış? Gel de çık işin içinden...
Marka vaadinin eksikliği ve ortada doğru dürüst bir ‘buluşçuluk’un falan olmamasını bir kenara bırakıyorum. İşin daha birinci sınıfında problem var: Emir kipi halinde verilen bir mesajın çalışma şansı sıfırdır. Kocaman bir sıfır!.. Hele bizim milletimizde.
Uzağa gitmeyin; ‘Trafik Canavarı Olmayın!’ kampanyasının sonuçlarına bakın. Ölümlü kazalarda artış!... Ya da futbolda şiddete karşı Lütfen! kampanyasının sonuçlarına... İki yılda maçlarda şiddet artışı...
Kemer Takın! Cumhuriyete Sahip Çıkın!.. Hepsi çakıldı...
O reklamı gazetelere göndermeden önce iletişim hocalarınızdan birine sorsaydınız, size söylerlerdi...
Bizim millet zora gelmez
Ege’yi otomobille turluyoruz... Radyomuz sürekli açık. Yerel radyoları izliyoruz. Bir de radyo reklamlarını.
Şu sıra hangi kanalı açsanız Türkiye İş Bankası’nın Mortgage reklamlarıyla karşılamamanız zor.
Reklam şunu demeye getiriyor. Yazması zor, okuması zor, kullanması zor... Biz işi kolaylaştırıyoruz. Bundan sonra Mortgage demeyeceğiz; Yeni Nesil Ev Kredisi diyeceğiz...
Şimdi, bu kampanyanın başarılı olup olmadığını bu işe para yatıran İş Bankası üst yönetimi nasıl ölçer? Çok basit. Bağımsız bir araştırma şirketi ile anlaşır. Üç beş kuruş para öder. Kampanya bitince hedef kitleye sordurur: Mortgage’in Türkçe’si nedir? Eğer yanıt tatmin edici ölçüde “Yeni nesil ev kredisi” çıkarsa, “Bunu hangi banka sağlıyor?” diye sormaya bile gerek yoktur. Kampanya başarılıdır. Aksi söz konusu olursa da başarısız...
Stratejik düşünme, bu sonucu önceden tahmin etmek demektir. Hani bilge bir Türk kaanının dediği gibi, “Göz o ki, dağın arkasını göre; akıl o ki başına geleceği bile!”.. Hani CHP’nin çakılacağını bazılarının önden görmesi, bazılarının da “Yahu ne oldu?” diye, çakıldıktan sonra şaşkınlık içinde sebepleri araması gibi...
Ben diyorum ki, Yeni Nesil Ev Kredisi’nin tutması zor. Nedeni basit: Çok uzun... Tam 4 kelime... Bizim millet zora gelmez... Keşke İş Bankası yönetimi ölçse... Ben yanılmaya hazırım. İş Bankası’nın paraları boşa harcamış olmasından daha iyidir.
Ertesi gün haber, gazetelerde şu başlıkla verilmiş: “Papa uçaktan iner inmez sordu: New York’ta genelev var mı?”
Papa’nın bu durumu son günlerde iki kez aklıma geldi. Biri Genel Kurmay Başkanı’nın “Söylediklerimizin arkasındayız!” beyanatıyla, ikincisi de Başbakan’ın “Bizim evde su problemi yok!” açıklamasıyla...
Birincisinde gazeteciler KKTC’deki tören sonrası Büyükanıt Paşa’ya sormuşlar: “Seçim sonuçlarından sonra Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili hâlâ aynı şeyleri mi düşünüyorsunuz?”
Ne cevap vermeliydi Büyükanıt? “Ağzıma acı biber sürdüm. Çok utandım o ‘özde-sözde’ muhabbetinden. Tövbe bir daha öyle kaka sözler söylemem!’”falan mı demeliydi? Aslanlar gibi söylediklerinin arkasında duracaktı tabii ki. Ve bu açıklamasının bence haber değeri yoktu. Bin kere sorsalar, bin kere aynı şeyi söylerdi. Yoksa komutan yapmazlardı adamı...
Tayyip Bey’in açıklaması ile ilgili sabahın köründe bir dostumuz SMS atmış. “Okudun mu rezaleti? Erdoğan ‘Bizim evde su problemi yok’ demiş.” Marie Antoinette’in Fransız devrimi arifesinde, sürünen halk için “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler!” demesi gibi bir şeymiş bu...
“Yok deve!” demişim içimden. Başbakan önüne mikrofon uzatıldığında bazen sinirlenip böyle gaflar yapıyor çünkü...Oysa, aynen Papa, ya da Büyükanıt benzeri bir durum... Gazeteci arkadaşlar Erdoğan’a sormuşlar: “Su sıkıntısından etkileniyor musunuz? Emine Hanım bundan şikayetçi mi?"
Ne deseydi Başbakan? “Mahvolduk susuzluktan. Perişanız... Kıvrım kıvrım kıvranıyoruz... Emine Hanım başımın etini yiyip duruyor...” falan mı demeliydi? Yoksa son derece doğal bir şekilde,"Bizim evde su sıkıntımız şu anda yok. Evde depo vardı zaten” mi demeliydi? Tabii ki ikincisi... O da öyle konuşmuş zaten. Doğal davranmış.
Bizim evde de depo var; ayrıca site kurulurken yıllarca önce akıl edilmiş, önlem alınmış. Şimdilik su sıkıntısı çekilmiyor. Ne yapmalıyım? Kahrolup, halkımızla birlikte acı çekmek üzere susuz bir eve mi taşınmalıyım?..
Eskişehirliler de su sıkıntısı çekmiyormuş. Belediye çok öncesinden önlem almış. Onlar da mı kendilerini kötü hissetsinler?...
Başbakan eleştirilecekse, evinde sular akıyor diye eleştirilmez. Küresel ısınma konusunda politika geliştirmediği için eleştirilir; Avustralya ile birlikte ender ülkelerden biri olarak ABD’nin yanında saf tutup Kyoto anlaşmasını imzalamadığı için topa tutulabilir; karbondioksit emisyonlarını engellemek için çaba harcamadığı için sorgulanabilir... Çevre konusunda duyarlılığını yeterince göstermiyor diye kendisinden hesap sorulur... Evinde su sıkıntısı çekmiyor diye değil...
Emir kipinin çalıştığı görülmemiştir!
İki-üç gün kadar önce gazetelerde yarım sayfa bir ilan vardı: Geleceği yakala. İzmir Ekonomi Üniversiteli ol!
İlanın alt tarafında İzmir’in ‘i’sini, denizini ve ‘hedef tahtasını’ simgeleyen kocaman amblemiyle İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin imzası var.
Fakültelerin adlarını sıralamışlar. Baktım, İletişim Fakültesi de var mı, diye. Varmış... Hem de iki bölümü ile birlikte: Halkla İlişkiler ve Reklamcılık ve Medya ve İletişim.
İletişim Fakültesinde medya bölümünü anladım da ‘iletişim bölümü’ nasıl oluyor onu çıkaramadım ya, o ayrı mesele... Soru şu: Böyle bir reklam, bünyesinde iletişim fakültesi ve reklamcılık bölümü barındıran akademik ortamdan nasıl çıkmış? Gel de çık işin içinden...
Marka vaadinin eksikliği ve ortada doğru dürüst bir ‘buluşçuluk’un falan olmamasını bir kenara bırakıyorum. İşin daha birinci sınıfında problem var: Emir kipi halinde verilen bir mesajın çalışma şansı sıfırdır. Kocaman bir sıfır!.. Hele bizim milletimizde.
Uzağa gitmeyin; ‘Trafik Canavarı Olmayın!’ kampanyasının sonuçlarına bakın. Ölümlü kazalarda artış!... Ya da futbolda şiddete karşı Lütfen! kampanyasının sonuçlarına... İki yılda maçlarda şiddet artışı...
Kemer Takın! Cumhuriyete Sahip Çıkın!.. Hepsi çakıldı...
O reklamı gazetelere göndermeden önce iletişim hocalarınızdan birine sorsaydınız, size söylerlerdi...
Bizim millet zora gelmez
Ege’yi otomobille turluyoruz... Radyomuz sürekli açık. Yerel radyoları izliyoruz. Bir de radyo reklamlarını.
Şu sıra hangi kanalı açsanız Türkiye İş Bankası’nın Mortgage reklamlarıyla karşılamamanız zor.
Reklam şunu demeye getiriyor. Yazması zor, okuması zor, kullanması zor... Biz işi kolaylaştırıyoruz. Bundan sonra Mortgage demeyeceğiz; Yeni Nesil Ev Kredisi diyeceğiz...
Şimdi, bu kampanyanın başarılı olup olmadığını bu işe para yatıran İş Bankası üst yönetimi nasıl ölçer? Çok basit. Bağımsız bir araştırma şirketi ile anlaşır. Üç beş kuruş para öder. Kampanya bitince hedef kitleye sordurur: Mortgage’in Türkçe’si nedir? Eğer yanıt tatmin edici ölçüde “Yeni nesil ev kredisi” çıkarsa, “Bunu hangi banka sağlıyor?” diye sormaya bile gerek yoktur. Kampanya başarılıdır. Aksi söz konusu olursa da başarısız...
Stratejik düşünme, bu sonucu önceden tahmin etmek demektir. Hani bilge bir Türk kaanının dediği gibi, “Göz o ki, dağın arkasını göre; akıl o ki başına geleceği bile!”.. Hani CHP’nin çakılacağını bazılarının önden görmesi, bazılarının da “Yahu ne oldu?” diye, çakıldıktan sonra şaşkınlık içinde sebepleri araması gibi...
Ben diyorum ki, Yeni Nesil Ev Kredisi’nin tutması zor. Nedeni basit: Çok uzun... Tam 4 kelime... Bizim millet zora gelmez... Keşke İş Bankası yönetimi ölçse... Ben yanılmaya hazırım. İş Bankası’nın paraları boşa harcamış olmasından daha iyidir.