Bizim oylar belirleyecek…
10 EYLÜL 2010
Yarın dönüş yoluna geçeceğiz. Geyikli, Çanakkale, Bandırma üzerinden İDO ile İstanbul… Oy vermeye geliyoruz… Bizimkisi, referandumun kaderini belirleyecek %10’luk gruba ait oylardan… Çok daha önceden söylediğimiz gibi Havet yani.. Sandık başında belli olacak türden. Ve ‘Yıllar sonra hangisinin sorumluluğunu taşımaya hazır olabiliriz?’ sorusuna vereceğimiz yanıta bağlı. Yoksa bizim şahsi oyumuzun deryada bir katre olduğunu biliyoruz…
Keyifle teslim etmeliyim ki, Türkiye’ye döndüğüm 1974 yılından bu yana attığım her oyun bugün hâlâ arkasındayım. İçim rahat. Vicdanım ve aklımın herhangi bir köşesinde ‘keşke’ diye bir şey yok… Bu hissim, öyle de sürsün istiyorum…
Mesele o ya da bu tarafın kazanmasından çok, mesela 10 yıl sonra “O referandumda şöyle oy kullanmıştım” diye sorumluluğunu üstlenip çocuklarıma ve torunlarıma savunabileceğim bireysel bir ‘seçim yapabilmek’…
Çünkü hayatın bize gösterdiği gibi, ‘su akıyor ve yolunu buluyor’ her zaman… Er ya da geç gidilecek yere gidiliyor, varılacak yere ‘gecikmeyle’ bile olsa varılıyor. O zaman kısacık insan ömründe ‘pişmanlıklar’ yaratmanın ne âlemi var… O nedenle hesabı gelecekteki duygular üzerinden yapmak bir çıkış yolu olabilir…
Ya da mesela daha salak bir yol izlenebilir…
Akıllının biri oturmuş, ‘köşe yazarları kime oy verecek’ diye bir liste yapmış. Belli başlı gazetelerin köşe yazarlarını alt alta yazmış. Adlarının yanına bazılarının Evet yazmış, bazılarına da Hayır’ı kondurmuş… Benimkinin yanında da bir şey yazıyor…
Arkadaş benim yerime karar vermiş. Böylece yeni bir medya andıcı çıkmış ortaya. Bir de utanmadan, işin tahmine dayalı olduğunu da satır aralarında ima etmiş. Köşe yazarları her ne kadar oylarını açıklamamış olsalar da, arkadaş o kişilerin yazdıklarına bakıp, ‘olsa olsa’ şeklindeki müthiş bilimsel yöntemle “Bu şu oyu verir” diye tahmin edip doldurmuş listeyi…
Bireysel hak ve özgürlüklerin ciddi cezalarla korunduğu bir ülkede yaşıyor olsaydık o listeyi hazırlayan da, ona bakıp aynı listeyi “Köşe yazarlarının ne oy vereceği belli oldu” diye yayınlayan diğer haber siteleri de görürlerdi dünyanın kaç bucak olduğunu… Bir daha bellerini doğrultamayacakları ağırlıkta cezalar Demokles’in kılıcı gibi ufukta durduğu için bireylerin karar ve görüşlerine ipotek koymak, zaten her babayiğidin harcı değildir gelişmiş ülkelerde. Bizde ise, bakın hiçbir şey olmayacak. Hem de bu ipotek medyaya ve onun köşe yazarlarının görüşlerine konmuşken…
***
Biz bu arada sezon arası vereceğimiz Bozcaada günlerine özet bir bakış atfedelim.
Çektiğimiz, çektirdiğimiz yüzlerce fotoğrafı slide-show’la şöyle bir gözden geçirdim. Fotoğrafların %80’den fazlası ya eş dostla yemek masasında çekilmiş; ya da yürüyüş sırasında… Bir miktarı da bir şeyler okurken…
Tam Hedonizm yani… Ancak hayli verimli bir Hedonizm…
Genelde benim yaptığım ‘evdeki hesaplar çarşıya pek uymazlar’ (teori ile pratik çatışır’ın halk dilindeki karşılığı)… Ancak bu sefer bir mucize oldu ve uydular… Planladığımız gibi 2006’da yazmaya başladığım ikinci kitabı “Eş ve Müşteri Nasıl Kaybedilir?” bitirdim (Birincisi 2005’te ilk baskısı çıkan ve sonra dört baskı yapmış olan Algılama Yönetimi’ydi).
Adını Türkiye’de Halkla İlişkilerin El Kitabı olarak düşündüğümüz “Derin İletişim”i eşim, sağ olsun Doktora çalışmasına bir ay ara verip redaksiyondan geçirdi. Yeni baştan inşa etti de denebilir. O da neredeyse bitti sayılır. Algılama Yönetimi’nin İngilizce tercümesinin son okumaları yapılıyor. Almanca çevirisi ise bitti bitecek…
Her yıl yapıp bir türlü tutturamadığım hedefleri bu yıl yakalayacağım. Bir tek hedef hariç… En az 20 kg verme hedefini… Daha 3,5 ay var… Belli olmaz… Onu da tutturursam, yılın son günü yapacağımız hedef toplantısında arkadaşlar korksun benden…
Adaya talep inanılmaz boyutlarda. Ada istiap haddini aştı aşacak. Yatak kapasitesi ve hizmet birimleri, olanaklarının en ucundalar. Zaten sezon o kadar uzun değil. Bundan sonra her şeye rağmen (yolun uzunluğu, soğuk deniz, deli rüzgâr, zayıf seçenekli eğlence yerleri vb) adaya geleceklere tavsiyem; ‘Sefiller’i oynamak istemiyorlarsa, yerlerini çok önceden ayırtmaları. İzcilik yapmak değil, bu güzelliği ‘güzel güzel’ yaşamak istiyorlarsa tabii…
Nice Bayramlara
Ailenin önemini giderek daha iyi anlayacağımız nice güzel günler dileğiyle mübarek Ramazan Bayramının esenlikler getirmesini diler, adıma hitaben yazılmamış ‘fabrika çıkışı’ kişiliksiz e-mesajlar göndermeyen tüm dostlara şükranlarımı sunarım…
Keyifle teslim etmeliyim ki, Türkiye’ye döndüğüm 1974 yılından bu yana attığım her oyun bugün hâlâ arkasındayım. İçim rahat. Vicdanım ve aklımın herhangi bir köşesinde ‘keşke’ diye bir şey yok… Bu hissim, öyle de sürsün istiyorum…
Mesele o ya da bu tarafın kazanmasından çok, mesela 10 yıl sonra “O referandumda şöyle oy kullanmıştım” diye sorumluluğunu üstlenip çocuklarıma ve torunlarıma savunabileceğim bireysel bir ‘seçim yapabilmek’…
Çünkü hayatın bize gösterdiği gibi, ‘su akıyor ve yolunu buluyor’ her zaman… Er ya da geç gidilecek yere gidiliyor, varılacak yere ‘gecikmeyle’ bile olsa varılıyor. O zaman kısacık insan ömründe ‘pişmanlıklar’ yaratmanın ne âlemi var… O nedenle hesabı gelecekteki duygular üzerinden yapmak bir çıkış yolu olabilir…
Ya da mesela daha salak bir yol izlenebilir…
Akıllının biri oturmuş, ‘köşe yazarları kime oy verecek’ diye bir liste yapmış. Belli başlı gazetelerin köşe yazarlarını alt alta yazmış. Adlarının yanına bazılarının Evet yazmış, bazılarına da Hayır’ı kondurmuş… Benimkinin yanında da bir şey yazıyor…
Arkadaş benim yerime karar vermiş. Böylece yeni bir medya andıcı çıkmış ortaya. Bir de utanmadan, işin tahmine dayalı olduğunu da satır aralarında ima etmiş. Köşe yazarları her ne kadar oylarını açıklamamış olsalar da, arkadaş o kişilerin yazdıklarına bakıp, ‘olsa olsa’ şeklindeki müthiş bilimsel yöntemle “Bu şu oyu verir” diye tahmin edip doldurmuş listeyi…
Bireysel hak ve özgürlüklerin ciddi cezalarla korunduğu bir ülkede yaşıyor olsaydık o listeyi hazırlayan da, ona bakıp aynı listeyi “Köşe yazarlarının ne oy vereceği belli oldu” diye yayınlayan diğer haber siteleri de görürlerdi dünyanın kaç bucak olduğunu… Bir daha bellerini doğrultamayacakları ağırlıkta cezalar Demokles’in kılıcı gibi ufukta durduğu için bireylerin karar ve görüşlerine ipotek koymak, zaten her babayiğidin harcı değildir gelişmiş ülkelerde. Bizde ise, bakın hiçbir şey olmayacak. Hem de bu ipotek medyaya ve onun köşe yazarlarının görüşlerine konmuşken…
***
Biz bu arada sezon arası vereceğimiz Bozcaada günlerine özet bir bakış atfedelim.
Çektiğimiz, çektirdiğimiz yüzlerce fotoğrafı slide-show’la şöyle bir gözden geçirdim. Fotoğrafların %80’den fazlası ya eş dostla yemek masasında çekilmiş; ya da yürüyüş sırasında… Bir miktarı da bir şeyler okurken…
Tam Hedonizm yani… Ancak hayli verimli bir Hedonizm…
Genelde benim yaptığım ‘evdeki hesaplar çarşıya pek uymazlar’ (teori ile pratik çatışır’ın halk dilindeki karşılığı)… Ancak bu sefer bir mucize oldu ve uydular… Planladığımız gibi 2006’da yazmaya başladığım ikinci kitabı “Eş ve Müşteri Nasıl Kaybedilir?” bitirdim (Birincisi 2005’te ilk baskısı çıkan ve sonra dört baskı yapmış olan Algılama Yönetimi’ydi).
Adını Türkiye’de Halkla İlişkilerin El Kitabı olarak düşündüğümüz “Derin İletişim”i eşim, sağ olsun Doktora çalışmasına bir ay ara verip redaksiyondan geçirdi. Yeni baştan inşa etti de denebilir. O da neredeyse bitti sayılır. Algılama Yönetimi’nin İngilizce tercümesinin son okumaları yapılıyor. Almanca çevirisi ise bitti bitecek…
Her yıl yapıp bir türlü tutturamadığım hedefleri bu yıl yakalayacağım. Bir tek hedef hariç… En az 20 kg verme hedefini… Daha 3,5 ay var… Belli olmaz… Onu da tutturursam, yılın son günü yapacağımız hedef toplantısında arkadaşlar korksun benden…
Adaya talep inanılmaz boyutlarda. Ada istiap haddini aştı aşacak. Yatak kapasitesi ve hizmet birimleri, olanaklarının en ucundalar. Zaten sezon o kadar uzun değil. Bundan sonra her şeye rağmen (yolun uzunluğu, soğuk deniz, deli rüzgâr, zayıf seçenekli eğlence yerleri vb) adaya geleceklere tavsiyem; ‘Sefiller’i oynamak istemiyorlarsa, yerlerini çok önceden ayırtmaları. İzcilik yapmak değil, bu güzelliği ‘güzel güzel’ yaşamak istiyorlarsa tabii…
Nice Bayramlara
Ailenin önemini giderek daha iyi anlayacağımız nice güzel günler dileğiyle mübarek Ramazan Bayramının esenlikler getirmesini diler, adıma hitaben yazılmamış ‘fabrika çıkışı’ kişiliksiz e-mesajlar göndermeyen tüm dostlara şükranlarımı sunarım…