Bizim yanımıza bırakmayacaklarmış…
26 Aralık 2017 - Yeni Şafak
Yıllardır CHP yönetimini CHP’liler dahil neredeyse herkes, gündemi belirleyemedikleri, iktidarın gündemini izleyip durmadan Cumhurbaşkanına ve hükümete saldırmaktan başka bir şey yapmadıkları için eleştiriyorlar ya…
“İktidar ne yaparsa karşı çıkarız; seçmenimiz bizden bunu istiyor” diyorlar ya… Kudüs Zaferi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a büyük puan kazandırdı ya…
Hadi öyle bir şey bulalım ki herkes bizi konuşsun, diye bir 18 ada konusunu tutturuvermişlerdi.… Bu arada fena aşağılandılar Yunan Bakan tarafından. ”Gelin de alın!” deyivermiş adam…
Bu yanlış ataktan son KHK tartışmalarının gürültüsü sayesinde çaktırmadan vazgeçecekler gibi görünüyor. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Mahir Ünal’ın, KHK’da yer alan 121. maddeye ilişkin olarak “Bu karar sadece 15 ve 16 Temmuz için geçerlidir” açıklamasından önce, CHP’nin 696 sayılı KHK’nin iptali için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gideceği yolundaki haber basına yansımıştı. Mahir Ünal’ın, açıklamasının CHP’yi bu kararından döndürmeyeceğinin ilk işaretini CHP milletvekili Haluk Pekşen şu sözleriyle vermiş: “Artık hiç kimsenin can güvenliği yoktur. (…) KHK’deki maddede ’15 Temmuz’la sınırlı’ demiyor.” (Belli ki CHP, yine rota belirleyen ‘stratejik’ yaklaşımla değil, parti açısından gelişmelerin ruhuna denk düşen, anlık ve ‘taktik’ aksiyonlarla muhalefet etmeye devam edecek. Oysa her iki KHK’nın da pratik bir gereklilikten yola çıktığı çok açık. Ancak çözüm getiren her yaklaşım, reddiyesini de peşinde getiriyor. Adında ‘Adalet’ olan bir partinin adaletsizliğe, veya somut olarak ifade edilecek olursa, eline silah alanın terörist avına çıkmasına, iktidarının bekası için müsaade etmeyeceğini; terör zanlıların tulum içinde getirildiği mahkemelere, tecavüzcülerin duruşmalara grand tuvalet katılıp iyi halden yararlandırılacaklarına hiç ihtimal vermiyorum.)
18 ada konusundan KHK tartışmalarına savrulan CHP’nin, alt alta yazıldığında beceriksizlik ve yol yöntem bilmezlik olarak siyasi iletişim tarihine geçecek çıkışları; bir iç tutarlılıktan yoksun olduğu için artık mizahi taktikler halinde sürdüren Kemal Bey ve iki fedaisi, insanda ‘Hay Allah’ dedirten bir tür acıma hissinden başka bir şey uyandırmıyorlar.
Sade onlar mı? Ülkemizin endişeli modern ecnebi Türk aydınları da benzer duygular uyandırmaya başladı artık.
Türkiye’de olup biten iyi şeylerden duydukları aşırı rahatsızlığı görmemek mümkün değil. Türkiye’nin dünyadan tecrit olduğunu söyleyip dururken, önce İslam İşbirliği Teşkilatında elde edilen ortak yaklaşımı, sonra da Birleşmiş Milletler’de Türkiye’nin sağladığı başarıyı küçümsemek için ne yapacağını şaşıran endişeli modern tayfası, şu sıra bir de “Bunu bizim yanınıza bırakmazlar!”dan “Bunu sizin yanınıza bırakmazlar!”a döndüren muhabbeti koyultmuşlardı ki, bu KHK tartışmasıyla rasgele kullandıkları direksiyonu hızla kendilerine gaz verecek olan başka bir yöne doğru çevirdiler.
İnsan Türkiye’nin kurtuluşu için yola çıkan ve elindeki somut imkânlara göre değil, inancına göre hareket eden, yedi düvele meydan okuyan ve “Bunu yanıma bırakırlar mı acaba?” diye aklından bile geçirmemiş olan Mustafa Kemal Paşa’nın kurduğu partiyi ne hale getirmişler, diye düşünmeden edemiyor… Vah ki vah!...
Allah encamlarını hayır eylesin…
Ruhun şad olsun Melih Kibar…
Bir müzik, bir reklam filmini bu kadar mı iyi taşır… Kalben’in şöhretine şöhret katmış olan Allianz reklamı da böyleydi mesela… Bugünlerde de Halkbank reklamı müthiş bir çıkış yapıyor…
Rahmetli Melih Kibar’ın tüm parçalarını bildiğimi sanırdım. Bu kaçmış demek ki dikkatimden. Adı ‘Sessiz Veda’… Öğrendiğim kadarıyla Melih, Çiğdem Talu’yu kaybettikten sonra bestelemiş bu parçayı… Bana sorarsanız, kesinlikle pop klasikleri içinde yerini alacaktır. Spotify’da bir güzel dinleyin. Bana hak vereceksiniz.
Halkbank zamanlaması son derece doğru seçilmiş bir kurumsal algı filmiyle kendini çok iyi ifade ediyor. Filmin adı ‘Halk adını taşımak’…
İzlemiş olanlar hatırlayacaktır; insanlara verilen adların onlara yansıttığı bir tür sorumluluktan söz ediliyor filmde. Adı Çetin olan bir inşaat işçisi, Bilge adında bir öğretmen, Yüksel adında bir yönetici adayı, Umut adında bir marangoz, isimleriyle yarattıkları beklentiyle uyumlu bir dünya duruşu sergilemektedirler. O halde adında Halk olan bir banka da buna uygun duruş sergileyecektir… Kilit mesaj bu söylem ekseninde oluşturulmuş…
Bizce de gayet başarılı bir iş yapılmış. Özellikle müzik seçimi sayesinde Halkbank’ı takdir ediyor, Melih Kibarı da özlemle anıyoruz…
“İktidar ne yaparsa karşı çıkarız; seçmenimiz bizden bunu istiyor” diyorlar ya… Kudüs Zaferi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a büyük puan kazandırdı ya…
Hadi öyle bir şey bulalım ki herkes bizi konuşsun, diye bir 18 ada konusunu tutturuvermişlerdi.… Bu arada fena aşağılandılar Yunan Bakan tarafından. ”Gelin de alın!” deyivermiş adam…
Bu yanlış ataktan son KHK tartışmalarının gürültüsü sayesinde çaktırmadan vazgeçecekler gibi görünüyor. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Mahir Ünal’ın, KHK’da yer alan 121. maddeye ilişkin olarak “Bu karar sadece 15 ve 16 Temmuz için geçerlidir” açıklamasından önce, CHP’nin 696 sayılı KHK’nin iptali için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gideceği yolundaki haber basına yansımıştı. Mahir Ünal’ın, açıklamasının CHP’yi bu kararından döndürmeyeceğinin ilk işaretini CHP milletvekili Haluk Pekşen şu sözleriyle vermiş: “Artık hiç kimsenin can güvenliği yoktur. (…) KHK’deki maddede ’15 Temmuz’la sınırlı’ demiyor.” (Belli ki CHP, yine rota belirleyen ‘stratejik’ yaklaşımla değil, parti açısından gelişmelerin ruhuna denk düşen, anlık ve ‘taktik’ aksiyonlarla muhalefet etmeye devam edecek. Oysa her iki KHK’nın da pratik bir gereklilikten yola çıktığı çok açık. Ancak çözüm getiren her yaklaşım, reddiyesini de peşinde getiriyor. Adında ‘Adalet’ olan bir partinin adaletsizliğe, veya somut olarak ifade edilecek olursa, eline silah alanın terörist avına çıkmasına, iktidarının bekası için müsaade etmeyeceğini; terör zanlıların tulum içinde getirildiği mahkemelere, tecavüzcülerin duruşmalara grand tuvalet katılıp iyi halden yararlandırılacaklarına hiç ihtimal vermiyorum.)
18 ada konusundan KHK tartışmalarına savrulan CHP’nin, alt alta yazıldığında beceriksizlik ve yol yöntem bilmezlik olarak siyasi iletişim tarihine geçecek çıkışları; bir iç tutarlılıktan yoksun olduğu için artık mizahi taktikler halinde sürdüren Kemal Bey ve iki fedaisi, insanda ‘Hay Allah’ dedirten bir tür acıma hissinden başka bir şey uyandırmıyorlar.
Sade onlar mı? Ülkemizin endişeli modern ecnebi Türk aydınları da benzer duygular uyandırmaya başladı artık.
Türkiye’de olup biten iyi şeylerden duydukları aşırı rahatsızlığı görmemek mümkün değil. Türkiye’nin dünyadan tecrit olduğunu söyleyip dururken, önce İslam İşbirliği Teşkilatında elde edilen ortak yaklaşımı, sonra da Birleşmiş Milletler’de Türkiye’nin sağladığı başarıyı küçümsemek için ne yapacağını şaşıran endişeli modern tayfası, şu sıra bir de “Bunu bizim yanınıza bırakmazlar!”dan “Bunu sizin yanınıza bırakmazlar!”a döndüren muhabbeti koyultmuşlardı ki, bu KHK tartışmasıyla rasgele kullandıkları direksiyonu hızla kendilerine gaz verecek olan başka bir yöne doğru çevirdiler.
İnsan Türkiye’nin kurtuluşu için yola çıkan ve elindeki somut imkânlara göre değil, inancına göre hareket eden, yedi düvele meydan okuyan ve “Bunu yanıma bırakırlar mı acaba?” diye aklından bile geçirmemiş olan Mustafa Kemal Paşa’nın kurduğu partiyi ne hale getirmişler, diye düşünmeden edemiyor… Vah ki vah!...
Allah encamlarını hayır eylesin…
Ruhun şad olsun Melih Kibar…
Bir müzik, bir reklam filmini bu kadar mı iyi taşır… Kalben’in şöhretine şöhret katmış olan Allianz reklamı da böyleydi mesela… Bugünlerde de Halkbank reklamı müthiş bir çıkış yapıyor…
Rahmetli Melih Kibar’ın tüm parçalarını bildiğimi sanırdım. Bu kaçmış demek ki dikkatimden. Adı ‘Sessiz Veda’… Öğrendiğim kadarıyla Melih, Çiğdem Talu’yu kaybettikten sonra bestelemiş bu parçayı… Bana sorarsanız, kesinlikle pop klasikleri içinde yerini alacaktır. Spotify’da bir güzel dinleyin. Bana hak vereceksiniz.
Halkbank zamanlaması son derece doğru seçilmiş bir kurumsal algı filmiyle kendini çok iyi ifade ediyor. Filmin adı ‘Halk adını taşımak’…
İzlemiş olanlar hatırlayacaktır; insanlara verilen adların onlara yansıttığı bir tür sorumluluktan söz ediliyor filmde. Adı Çetin olan bir inşaat işçisi, Bilge adında bir öğretmen, Yüksel adında bir yönetici adayı, Umut adında bir marangoz, isimleriyle yarattıkları beklentiyle uyumlu bir dünya duruşu sergilemektedirler. O halde adında Halk olan bir banka da buna uygun duruş sergileyecektir… Kilit mesaj bu söylem ekseninde oluşturulmuş…
Bizce de gayet başarılı bir iş yapılmış. Özellikle müzik seçimi sayesinde Halkbank’ı takdir ediyor, Melih Kibarı da özlemle anıyoruz…