Bizimkiler ‘kör iyimserlik’ kurbanı…
04 EYLÜL 2010
Prof. Dr. Acar Baltaş, son yazdığı makalesini göndermiş; “Yatırımcının Özgüveni”…
Baltaş iki araştırmadan yola çıkmış. Birinci araştırma Seattle’dan iki psikiyatriste ait… İki arkadaş elli sürücüye şu soruyu yöneltmişler: ”En son direksiyonda olduğunuzda sürüş becerinizi, dikkatinizi ve ruhsal durumunuzu nasıl değerlendirirsiniz?” Sürücülerin çoğu, kendilerini ve durumlarını “çok iyi” veya “%100” olarak değerlendirmişler (Kimleri hatırlatıyor size?).
İlginç olan, bu görüşmelerin hastanede yapılıyor olmasıymış. Sürücüler oraya ambulanslarla taşınmışlar. Polis raporlarına göre, sürücülerin % 66’sı yaptıkları hatadan bütünüyle sorumluymuşlar. Yarısından fazlasının arabası pert olmuş ve yarısına yakınının mahkemeden mahkûmiyetle çıkacakları kesinmiş. Elli sürücü arasında sadece beş sürücü, ‘kısmen’ hatalı olduğunu kabul etmiş...
Acar Baltaş, “Sizce sürücülerin böyle hayal dünyasında olmalarının ve kendilerini bu kadar yanlış değerlendirmelerinin özel bir nedeni var mıydı?” diye soruyor ve devam ediyor: “Belki hayret edeceksiniz ama, bu sorunun cevabı, bu tutumun ‘normal’ insan davranışı olmasıdır. Geçmiş yıllarda toplantılarda katılımcılara, ‘Kendilerini çevrelerindeki kişilerle kıyasladıklarında, zihinsel beceriler, (satış becerisi, yönetim becerisi vb.) açısından ortalamanın üzerinde olduğunu düşünenler el kaldırsın’ dediğimde, salondakilerin dörtte üçünden daha az kişinin el kaldırdığına tanık olmadım.”
Bizim siyasilerimizin durumunu bundan daha iyi anlatan bir ifade bulmak zordur… Pek azı hariç büyük kısmının her şeyi herkesten daha iyi bilmeleri kısmen bu yüzdendir. Peki Barack Obama Başkanlık yarışı kampanyasını işi iletişim olan iki profesyonel genç adamın yönetimine teslim ederken, bizimkilerin “Biz araştırma yaptırmayız; basından izleriz” demeleriyle tarihe geçen hormonlu özgüvenleri sayesinde her şeye muktedir olduklarına kendilerini inandırmalarını nasıl açıklamalı?..
Baltaş’ın buna da bir yanıtı var. Mealen diyor ki: “Her insan kendisini olduğundan daha güzel, yakışıklı ve yetenekli görür. Ancak sorun, ölçü sorunudur. Ölçü kaçtığı zaman ortaya ‘tedbirsiz iyimserlik’ veya ‘kör iyimserlik’ dediğimiz bir durum çıkar ki, bu durum çoğunlukla üzücü ve hatta bazen felaketle sonuçlanan adımların nedeni olabilir”.
13 Eylül sabahı bakalım kimler Acar Hoca’nın kulaklarını çınlatacak?..
Antoninler’in suyu Aygaz’a iyi gelecektir
Fazla paran mı var, kâr olarak cebine at; ya da hissedarlara dağıt…
Yeni yatırım alanları bul; oraya yatır… Batmakta olan küçük şirketleri satın al, onları sağlıklarına kavuştur, ayağa kaldır, sat…
Ne işin var senin, Burdur'un Ağlasun ilçesine 7 kilometre uzaklıktaki antik Sagalassos kentinin 1800 yıllık yapıtlarından Antoninler Çeşmesi’nde?..
Aygaz kalkmış Belçika Leuven Üniversitesi ve Belçikalı bazı kurumların iş birliğiyle 13 yıl süren restorasyonun ardından bu çeşmeyi yeniden suyla buluşturmuş.
Her şey para kazanmak ve rakipten pazar payı kapmak üzerine kurulmuşken, aslolan satış yapmakken Aygaz’ın bu işlere kalkışması garip değil mi?
MS 161-180 yılları arasında inşa edilen, 7 farklı taş türünün kullanıldığı Antoninler Çeşmesi'nin restorasyonuna 6 yıldır destek verdiklerini bildiren Aygaz Genel Müdürü Yağız Eyüboğlu, mimari restorasyon uzmanı Semih Ercan ve ekibinin, 3 bin 500 parçaya ayrılarak toprak altına gömülen çeşmeyi ayağa kaldırmasının 13 yıl sürdüğünü anlatmış. Eyüboğlu, "Projeye bundan sonra da destek olacağız" demiş...
Bu haber bir iki gazete dışında basının dikkatinden kaçtı. Birbirlerine horozlanan siyasi liderler; siyasi gerilimin polisiye perde arkası hikâyeleri; ballandıra ballandıra anlatılan cinayet ve ölüm haberleri; paranın nasıl kazanılıp nasıl kaybedildiğinin matematiği, çok daha geniş yer aldılar ve yine bu tür insanlık kültür mirasını korumaya yönelik girişimlere pek şans tanınmadı. Eh, tiraj meselesi… İşin içinde reklam veren olarak Aygaz olmasaydı, Sagalassos bu ufacık mürekkep payını bile ancak rüyasında görürdü…
‘Kıyamet’ de böyle yaklaşmakta zaten… İnsanlık, kendisini varlık kılan değil ama var eden değerlerden uzaklaştıkça, moda deyişle ekseni de kaymaya başladı. ‘Eksen kayması’ sonucu ise sadece kültür mirasına sahip çıkılması değil ‘canlılığın sürdürülmesi’ de giderek zorlaştı…
Bu gidişatı kırmaya yönelik büyük küçük her hareket, sabretmeyi başarabilirlerse doğru yolda direnmekte ısrar eden kuruluşlara, eninde sonunda itibar ve onun doğal çıktısı olan -amiyane tabirle- ‘yol, su, elektrik’ olarak geri dönecektir…
İletişim tarihi bunun örnekleri ile doludur… Aygaz doğru yoldadır.
Baltaş iki araştırmadan yola çıkmış. Birinci araştırma Seattle’dan iki psikiyatriste ait… İki arkadaş elli sürücüye şu soruyu yöneltmişler: ”En son direksiyonda olduğunuzda sürüş becerinizi, dikkatinizi ve ruhsal durumunuzu nasıl değerlendirirsiniz?” Sürücülerin çoğu, kendilerini ve durumlarını “çok iyi” veya “%100” olarak değerlendirmişler (Kimleri hatırlatıyor size?).
İlginç olan, bu görüşmelerin hastanede yapılıyor olmasıymış. Sürücüler oraya ambulanslarla taşınmışlar. Polis raporlarına göre, sürücülerin % 66’sı yaptıkları hatadan bütünüyle sorumluymuşlar. Yarısından fazlasının arabası pert olmuş ve yarısına yakınının mahkemeden mahkûmiyetle çıkacakları kesinmiş. Elli sürücü arasında sadece beş sürücü, ‘kısmen’ hatalı olduğunu kabul etmiş...
Acar Baltaş, “Sizce sürücülerin böyle hayal dünyasında olmalarının ve kendilerini bu kadar yanlış değerlendirmelerinin özel bir nedeni var mıydı?” diye soruyor ve devam ediyor: “Belki hayret edeceksiniz ama, bu sorunun cevabı, bu tutumun ‘normal’ insan davranışı olmasıdır. Geçmiş yıllarda toplantılarda katılımcılara, ‘Kendilerini çevrelerindeki kişilerle kıyasladıklarında, zihinsel beceriler, (satış becerisi, yönetim becerisi vb.) açısından ortalamanın üzerinde olduğunu düşünenler el kaldırsın’ dediğimde, salondakilerin dörtte üçünden daha az kişinin el kaldırdığına tanık olmadım.”
Bizim siyasilerimizin durumunu bundan daha iyi anlatan bir ifade bulmak zordur… Pek azı hariç büyük kısmının her şeyi herkesten daha iyi bilmeleri kısmen bu yüzdendir. Peki Barack Obama Başkanlık yarışı kampanyasını işi iletişim olan iki profesyonel genç adamın yönetimine teslim ederken, bizimkilerin “Biz araştırma yaptırmayız; basından izleriz” demeleriyle tarihe geçen hormonlu özgüvenleri sayesinde her şeye muktedir olduklarına kendilerini inandırmalarını nasıl açıklamalı?..
Baltaş’ın buna da bir yanıtı var. Mealen diyor ki: “Her insan kendisini olduğundan daha güzel, yakışıklı ve yetenekli görür. Ancak sorun, ölçü sorunudur. Ölçü kaçtığı zaman ortaya ‘tedbirsiz iyimserlik’ veya ‘kör iyimserlik’ dediğimiz bir durum çıkar ki, bu durum çoğunlukla üzücü ve hatta bazen felaketle sonuçlanan adımların nedeni olabilir”.
13 Eylül sabahı bakalım kimler Acar Hoca’nın kulaklarını çınlatacak?..
Antoninler’in suyu Aygaz’a iyi gelecektir
Fazla paran mı var, kâr olarak cebine at; ya da hissedarlara dağıt…
Yeni yatırım alanları bul; oraya yatır… Batmakta olan küçük şirketleri satın al, onları sağlıklarına kavuştur, ayağa kaldır, sat…
Ne işin var senin, Burdur'un Ağlasun ilçesine 7 kilometre uzaklıktaki antik Sagalassos kentinin 1800 yıllık yapıtlarından Antoninler Çeşmesi’nde?..
Aygaz kalkmış Belçika Leuven Üniversitesi ve Belçikalı bazı kurumların iş birliğiyle 13 yıl süren restorasyonun ardından bu çeşmeyi yeniden suyla buluşturmuş.
Her şey para kazanmak ve rakipten pazar payı kapmak üzerine kurulmuşken, aslolan satış yapmakken Aygaz’ın bu işlere kalkışması garip değil mi?
MS 161-180 yılları arasında inşa edilen, 7 farklı taş türünün kullanıldığı Antoninler Çeşmesi'nin restorasyonuna 6 yıldır destek verdiklerini bildiren Aygaz Genel Müdürü Yağız Eyüboğlu, mimari restorasyon uzmanı Semih Ercan ve ekibinin, 3 bin 500 parçaya ayrılarak toprak altına gömülen çeşmeyi ayağa kaldırmasının 13 yıl sürdüğünü anlatmış. Eyüboğlu, "Projeye bundan sonra da destek olacağız" demiş...
Bu haber bir iki gazete dışında basının dikkatinden kaçtı. Birbirlerine horozlanan siyasi liderler; siyasi gerilimin polisiye perde arkası hikâyeleri; ballandıra ballandıra anlatılan cinayet ve ölüm haberleri; paranın nasıl kazanılıp nasıl kaybedildiğinin matematiği, çok daha geniş yer aldılar ve yine bu tür insanlık kültür mirasını korumaya yönelik girişimlere pek şans tanınmadı. Eh, tiraj meselesi… İşin içinde reklam veren olarak Aygaz olmasaydı, Sagalassos bu ufacık mürekkep payını bile ancak rüyasında görürdü…
‘Kıyamet’ de böyle yaklaşmakta zaten… İnsanlık, kendisini varlık kılan değil ama var eden değerlerden uzaklaştıkça, moda deyişle ekseni de kaymaya başladı. ‘Eksen kayması’ sonucu ise sadece kültür mirasına sahip çıkılması değil ‘canlılığın sürdürülmesi’ de giderek zorlaştı…
Bu gidişatı kırmaya yönelik büyük küçük her hareket, sabretmeyi başarabilirlerse doğru yolda direnmekte ısrar eden kuruluşlara, eninde sonunda itibar ve onun doğal çıktısı olan -amiyane tabirle- ‘yol, su, elektrik’ olarak geri dönecektir…
İletişim tarihi bunun örnekleri ile doludur… Aygaz doğru yoldadır.