Bizimkisi ‘efkâr dağıtma’
10 NİSAN 2011
Acaba ölçüyorlar mı?
CHP’nin reklamları başladı. Acaba şöyle öncesi ve sonrası arasında bir fark analizi yapıyorlar mı? Seçmen davranışları açısından ne tür bir değişiklik olmuş?
‘İletişim’ ile ‘ilişki’ arasındaki temel fark da o noktada oluşur zaten. Bir ilişkinin sonunda karşı tarafta herhangi bir değişiklik oluşması şart değildir. Oysa İletişimden söz edebilmemiz için, iletişim odaklı bir ‘aksiyon’un ardından hedef kitlede (ya da kişide) mutlaka bir değişimin gözlenmesi gerekir.
Hedeflediğimiz kişi, grup ya da kitlenin, A ürününü alırken B ürününü almak ya da en azından denemek için ikna olması gerekir. Ürün olması şart değildir. Aynı şey hizmet için de geçerlidir. Fikir için de… Hedefin şu partiye eğilimi varsa bu partiye doğru yönelmesini sağlamak…
Bu durum, yani ikna süreci, sıfıra yakın yanılma paylarıyla ölçülebilir. Yeter ki kasten ya da kasıt olmadan maniple edilmesin…
CHP tüm diğer partilerden önce kampanyaya başladı. Doğruluğunu yanlışlığını tartışmak istemiyorum… Ancak belki şu noktalarda kelam edilebilir:
Bir: Türk seçmeni kararını verirken somut vaatlerden çok yaratılan duygusal havaya itibar ediyor. CHP’nin reklamlarındaki siyah beyaz fotoğrafların dışında etkileyici herhangi bir şey görmek mümkün değil.
İki: Türk seçmeni tepki oylarının ya da gelecek için büyük vizyon vaatlerinin arkasında toplanıyor. 1950’de “Demokrasi”, 1983’te “Dört Eğilim”, 2002’de “Dönüşüm”, şimdilerde ise örneğin “2023 Vizyonu”. İki anahtar, mavi kart, ne veriyorlarsa beş puan üstü gibi vaatler pek işe yaramıyor. Bu çerçeveden baktığımızda arkasında durulacak bir büyük fikre CHP reklamlarında rastlamak mümkün olmuyor.
Üç: CHP reklam filminin tüketim ürünlerinin reklamlarının arasına serpiştirilmesi ne kadar doğru, kestirmek zor… Bir çiklet reklamı, arkadan iki GSM, sonra bir tane 11833, ardından CHP, sonra inşaat, bir 118 daha, bir çikolata, ardından CHP… Ne kadar etkili olur? Üç kuruş fark verip reklam ayrıştırılamaz mıydı acaba?
Tabii bunları ancak ölçtükten sonra kanıta dayalı olarak tartışmak gerekir. Bizimkisi şimdilik “hissiyata dayalı tecrübe odaklı” efkâr (fikir’in çoğulu anlamında) dağıtma eylemi.
Alıp alıp öldürüyorlar…
Hani biraz da abartarak ‘İletişim Duayeni’, ‘Usta’, ‘Hocam’ falan diyorlar ya; duyun da inanmayın. Aklımın almadığı o kadar çok şey var ki…
Mesela şu TEB – Fortis reklamları… “Güçlerimizi birleştirdik!”… Ben mi yanlış biliyorum. TEB, Fortis’i satın almadı mı?.. Daha doğrusu BNP Paribas, 6 Ekim’de Belçika ve Lüksemburg devletlerinin Fortis’te sahip olduğu hisseleri satın almadı mı? Fortis’in adı, amblemi ortadan kalkmadı mı?
Hedef kitlede müphemiyet yaratmak algılamada felaketin başlangıcıdır… Reklam filmi çok iyi, prodüksiyon süper, mecra satın alma hayli başarılı olmalı (sürekli görüyor gibiyim), ajansa 10 numara… Ancak stratejiye puan yok. Çünkü anlaşılmıyor, tersine kafa karıştırıyor…
Radyo spotlarındaki metin düzeni başka âlem... Sabahları işe giderken kulağıma takılıyor. Herhalde TV’deki reklamdan kısmen de olsa ‘copy and paste’… “Yeni TEB, yeni hayat” nakaratının arasına, otomobil, ev gibi kavramlar yerleştirilmiş…
Vaat herhalde. Kim ne vaat ediyor, belli değil.
Fortis için yapılmış onca marka yatırımı… Nereye gitti?.. Tansaş’la aynı kaderi paylaşıyorlar sanki… İzmir dışında Tansaş markası yavaş yavaş Migros’un içinde eriyecekmiş. Yani yukarıdaki şekilde görüldüğü gibi, “Migros ve Tansaş güçlerini birleştireceklermiş”…
Dedim ya özürlü olan benim. Kafam bir türlü basmıyor… Markayı yok edecek idiyseniz neden aldınız?.. Tuhaf bir rekabet stratejisi sanki…
“Ben de oradayım ayol!”..
Ne pazarmış ama?.. 100 milyon lira büyüklüğünde olduğu sanılıyor. Her arayış için 54 kuruşla 160 kuruş arası ödeniyormuş. (Şimdilik) dokuz kuruluş kapışıyormuş bu pazar için. “99’a kadar yolu var!” diyorlar… 119 olamıyormuş ilk üç rakam…
Hepsinin reklamları birbirlerine benziyor. Sonuncusu hariç…
Galiba iki tanesi devreye henüz girmemiş. Ancak 9 şirketin pazara giriş için izin aldıkları numaralar şöyle: 11811, 11818, 11824, 11832, 11833, 11842, 11150, 11855, 11855, 11858, 11880, 11881, 11888…
Bence reklamcılık tarihine geçecek bir durumla karşı karşıyayız. Hepsinin reklamları bu kadar mı birbirine benzer?.. Sadece şu 33 biraz değişik. Numarayı “Ben oradayım ayol!” diye takdim eden sakallı, gözlüklü delikanlı hayli dikkat çekici. Sanki belli bir hedef kitleye ‘göz kırpıyor’, cinsel tercihinin müphemiyeti biraz fazla abartılmış… Haydi hayırlısı…
CHP’nin reklamları başladı. Acaba şöyle öncesi ve sonrası arasında bir fark analizi yapıyorlar mı? Seçmen davranışları açısından ne tür bir değişiklik olmuş?
‘İletişim’ ile ‘ilişki’ arasındaki temel fark da o noktada oluşur zaten. Bir ilişkinin sonunda karşı tarafta herhangi bir değişiklik oluşması şart değildir. Oysa İletişimden söz edebilmemiz için, iletişim odaklı bir ‘aksiyon’un ardından hedef kitlede (ya da kişide) mutlaka bir değişimin gözlenmesi gerekir.
Hedeflediğimiz kişi, grup ya da kitlenin, A ürününü alırken B ürününü almak ya da en azından denemek için ikna olması gerekir. Ürün olması şart değildir. Aynı şey hizmet için de geçerlidir. Fikir için de… Hedefin şu partiye eğilimi varsa bu partiye doğru yönelmesini sağlamak…
Bu durum, yani ikna süreci, sıfıra yakın yanılma paylarıyla ölçülebilir. Yeter ki kasten ya da kasıt olmadan maniple edilmesin…
CHP tüm diğer partilerden önce kampanyaya başladı. Doğruluğunu yanlışlığını tartışmak istemiyorum… Ancak belki şu noktalarda kelam edilebilir:
Bir: Türk seçmeni kararını verirken somut vaatlerden çok yaratılan duygusal havaya itibar ediyor. CHP’nin reklamlarındaki siyah beyaz fotoğrafların dışında etkileyici herhangi bir şey görmek mümkün değil.
İki: Türk seçmeni tepki oylarının ya da gelecek için büyük vizyon vaatlerinin arkasında toplanıyor. 1950’de “Demokrasi”, 1983’te “Dört Eğilim”, 2002’de “Dönüşüm”, şimdilerde ise örneğin “2023 Vizyonu”. İki anahtar, mavi kart, ne veriyorlarsa beş puan üstü gibi vaatler pek işe yaramıyor. Bu çerçeveden baktığımızda arkasında durulacak bir büyük fikre CHP reklamlarında rastlamak mümkün olmuyor.
Üç: CHP reklam filminin tüketim ürünlerinin reklamlarının arasına serpiştirilmesi ne kadar doğru, kestirmek zor… Bir çiklet reklamı, arkadan iki GSM, sonra bir tane 11833, ardından CHP, sonra inşaat, bir 118 daha, bir çikolata, ardından CHP… Ne kadar etkili olur? Üç kuruş fark verip reklam ayrıştırılamaz mıydı acaba?
Tabii bunları ancak ölçtükten sonra kanıta dayalı olarak tartışmak gerekir. Bizimkisi şimdilik “hissiyata dayalı tecrübe odaklı” efkâr (fikir’in çoğulu anlamında) dağıtma eylemi.
Alıp alıp öldürüyorlar…
Hani biraz da abartarak ‘İletişim Duayeni’, ‘Usta’, ‘Hocam’ falan diyorlar ya; duyun da inanmayın. Aklımın almadığı o kadar çok şey var ki…
Mesela şu TEB – Fortis reklamları… “Güçlerimizi birleştirdik!”… Ben mi yanlış biliyorum. TEB, Fortis’i satın almadı mı?.. Daha doğrusu BNP Paribas, 6 Ekim’de Belçika ve Lüksemburg devletlerinin Fortis’te sahip olduğu hisseleri satın almadı mı? Fortis’in adı, amblemi ortadan kalkmadı mı?
Hedef kitlede müphemiyet yaratmak algılamada felaketin başlangıcıdır… Reklam filmi çok iyi, prodüksiyon süper, mecra satın alma hayli başarılı olmalı (sürekli görüyor gibiyim), ajansa 10 numara… Ancak stratejiye puan yok. Çünkü anlaşılmıyor, tersine kafa karıştırıyor…
Radyo spotlarındaki metin düzeni başka âlem... Sabahları işe giderken kulağıma takılıyor. Herhalde TV’deki reklamdan kısmen de olsa ‘copy and paste’… “Yeni TEB, yeni hayat” nakaratının arasına, otomobil, ev gibi kavramlar yerleştirilmiş…
Vaat herhalde. Kim ne vaat ediyor, belli değil.
Fortis için yapılmış onca marka yatırımı… Nereye gitti?.. Tansaş’la aynı kaderi paylaşıyorlar sanki… İzmir dışında Tansaş markası yavaş yavaş Migros’un içinde eriyecekmiş. Yani yukarıdaki şekilde görüldüğü gibi, “Migros ve Tansaş güçlerini birleştireceklermiş”…
Dedim ya özürlü olan benim. Kafam bir türlü basmıyor… Markayı yok edecek idiyseniz neden aldınız?.. Tuhaf bir rekabet stratejisi sanki…
“Ben de oradayım ayol!”..
Ne pazarmış ama?.. 100 milyon lira büyüklüğünde olduğu sanılıyor. Her arayış için 54 kuruşla 160 kuruş arası ödeniyormuş. (Şimdilik) dokuz kuruluş kapışıyormuş bu pazar için. “99’a kadar yolu var!” diyorlar… 119 olamıyormuş ilk üç rakam…
Hepsinin reklamları birbirlerine benziyor. Sonuncusu hariç…
Galiba iki tanesi devreye henüz girmemiş. Ancak 9 şirketin pazara giriş için izin aldıkları numaralar şöyle: 11811, 11818, 11824, 11832, 11833, 11842, 11150, 11855, 11855, 11858, 11880, 11881, 11888…
Bence reklamcılık tarihine geçecek bir durumla karşı karşıyayız. Hepsinin reklamları bu kadar mı birbirine benzer?.. Sadece şu 33 biraz değişik. Numarayı “Ben oradayım ayol!” diye takdim eden sakallı, gözlüklü delikanlı hayli dikkat çekici. Sanki belli bir hedef kitleye ‘göz kırpıyor’, cinsel tercihinin müphemiyeti biraz fazla abartılmış… Haydi hayırlısı…