BM’de dünyaya verilen iletişim dersi..
24 eYLÜL 2011
Başbakanın BM konuşması, sadece dış politika ve siyaset anlamında değil iletişim disiplini açısından da özel bir önem ve beraberinde ‘çıkarılacak dersler’ taşıyor. Türkiye’de ‘iletişim’ konularına ‘evrensellik’ penceresinden bakan ‘ecnebi Türk’ meslektaşlarımızla zaman zaman fikir ayrılıklarımız olmuştur. Özellikle Amerika kaynaklı “Bilmiş 80” tavırlı gurusal yöntemleri başının tacı edip de, tamamen bize has kültürel kodları “okuma” çabası içine girme zahmetine katlanmayan iletişimcinin yerinde sayması kader değildir...
Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın BM konuşması tamamen “Türk toplumunun vicdanının ve hassasiyetleri”nin sesidir. Tabii bununla mutabık olmak zorunda değilsiniz. Ama tarihi gerçeklik bu saptamaya işaret eder… BM konuşmasının tüm dünyayı kuşatan hedef kitlesi, lafı dolandırmayan, en açık ve net mesajlarla, karar alma ve ikna süreçlerinin etkin kuralları çerçevesinde hazırlanmış bir metnin, “duygusal ve kararlı” bir tonda ifade edilmesine tanık oldu.
Zihinleri açan ve direkt olarak insanın kalbine hitap eden bu “söylemler bütünü”nün, siyasi iletişimcilerin akademik tarihine “örnek vaka” olarak gireceğinden kuşkum yok.
İsrail’e ‘Barışın yerine ikame edilecek hiçbir şey yoktur” mesajını İsrail halkını değil hükümetini eleştirerek verirken... Filistin’in BM’de tam üye olarak yer alması gerektiğini ifade ederken... Bosna’ya, Somali’ye uzanan geniş bir coğrafyadan yola çıkarak gezegenimizdeki mağdurların sesi olurken... (Anti emperyalist Kurtuluş Savaşı yıllarında ve sonrasında olduğu gibi) “Libya Libyalı’larındır” derken... BM’e “Acil durumlarda aciz kalıyorsun. Artık vizyonunu değiştirmelisin” ayarını verirken... Bu güçlü ve çoğul mesajların tümünde, inandırıcı olabilmek için bir tek koşul vardı: Vicdanlara odaklanmak!
Bir liderin, ülkesinin hassasiyetlerini, dünyayı algılayışını doğru ve etkili olarak dile getirebiliyor olması, o milletin ayrıcalığıdır. Obama, Merkel, Sarkozy ve Berlusconi dörtlüsünü düşünün... Lafını dolandırmadan, yalın ve anlaşılır mesajlar vererek, içtenlikli ve üstüne üstlük uluslararası diplomasi dilinden de milim taviz vermeden ülkesi adına konuşma başarısının üstesinden gelebilmeye dair notlarınız 10 üzerinden kaçtır?
Bu konuşmadan, her şeyden önce “mesleki bir haz” aldığımı itiraf etmeliyim. İletişimin özünde olması gereken “sahicilik”, evrensel payandalardan değil, yerel ve tamamen “milli” bir zeminden gücünü alır ve ancak duyguların dünyasından gerçek dünyaya açılırsa, her milletten insanın özüne, ruhuna, kalbine değebilir. (Bkz. 2003 yılında yazmaya başlayıp 2005 yılında yayınladığımız Algılama Yönetimi adlı kitap)
İletişimin temel amacının, “hedef kitlede bir davranış değişikliği oluşturmak, algının değişimini sağlamak, gerçekle algılanan arasındaki uçurumu kapatmak” olduğu gerçeğinden hareketle, Başbakanın konuşmasının etkisini izlemek son derece öğretici olabilir… Keşke uluslar arası algılama ve Türkiye markasının izlediği yol ölçülebilse… O zaman BM konuşmasının amaca uygunluğu tescillenmiş olacaktır. Tescil olmadıkça, bazı ‘münafıkların’ iletişim başarısını görmezden gelmeye devam edecekleri konusunda hiçbir şüphemiz yoktur…
‘Ünlü’lü reklamlar
Ünlülerin kullanıldığı reklamlara dair gerçekleştirilen bir etkililik araştırmasının sonuçları ilginç. ERA Research & Consultancy’nin Temmuz ayında yaptığı araştırmada geçtiğimiz dönemde yayınlanan ‘işler’ arasından seçilen 9 reklam için beğeni düzeyi sorulmuş ve Denizbank birinci sıraya oturmuş. Sıralama şöyle:
1)Beyaz ve diğer ünlülerle DenizBank reklamı, 2) Şener Şen ve Olgun Şimşekli TTNET reklamı, 3) Gülse Birsel ve diğer ünlülerle TURKCELL reklamı, 4) Mehmet Ali Alaboralı İş Bankası reklamı. 5) Kıvanç Tatlıtuğlu Mavi Jeans reklamı, 6) Kadir İnanırlı Petrol Ofisi Reklamı, 7) Kenan İmirzalıoğlu ve Hülya Avşarlı Pepsi Cola reklamı, 8) Beren Saatli Rexona reklamı, 9) Şebnem Ferah ve Hayko Cepkinli Vodafone Free Zone reklamı.
Buradan bir ders çıkar mı? Kısmen çıkar… Çünkü reklamı beğenmek demek, reklamı yapılan ürünü ya da hizmeti satın almak demek değildir. “Hiç çalışmayan” yani “bir işe yaramayan” reklamların çok beğenildiğine sık sık tanık oluruz. Öte taraftan ‘beğenilmek’ olmazsa olmazıdır iletişimin… Ünlülerin bulunması dikkat çekme için iyi bir araçtır. Gerisi ‘büyük fikir’ ve ‘doğru mesaj’a kalır…
Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın BM konuşması tamamen “Türk toplumunun vicdanının ve hassasiyetleri”nin sesidir. Tabii bununla mutabık olmak zorunda değilsiniz. Ama tarihi gerçeklik bu saptamaya işaret eder… BM konuşmasının tüm dünyayı kuşatan hedef kitlesi, lafı dolandırmayan, en açık ve net mesajlarla, karar alma ve ikna süreçlerinin etkin kuralları çerçevesinde hazırlanmış bir metnin, “duygusal ve kararlı” bir tonda ifade edilmesine tanık oldu.
Zihinleri açan ve direkt olarak insanın kalbine hitap eden bu “söylemler bütünü”nün, siyasi iletişimcilerin akademik tarihine “örnek vaka” olarak gireceğinden kuşkum yok.
İsrail’e ‘Barışın yerine ikame edilecek hiçbir şey yoktur” mesajını İsrail halkını değil hükümetini eleştirerek verirken... Filistin’in BM’de tam üye olarak yer alması gerektiğini ifade ederken... Bosna’ya, Somali’ye uzanan geniş bir coğrafyadan yola çıkarak gezegenimizdeki mağdurların sesi olurken... (Anti emperyalist Kurtuluş Savaşı yıllarında ve sonrasında olduğu gibi) “Libya Libyalı’larındır” derken... BM’e “Acil durumlarda aciz kalıyorsun. Artık vizyonunu değiştirmelisin” ayarını verirken... Bu güçlü ve çoğul mesajların tümünde, inandırıcı olabilmek için bir tek koşul vardı: Vicdanlara odaklanmak!
Bir liderin, ülkesinin hassasiyetlerini, dünyayı algılayışını doğru ve etkili olarak dile getirebiliyor olması, o milletin ayrıcalığıdır. Obama, Merkel, Sarkozy ve Berlusconi dörtlüsünü düşünün... Lafını dolandırmadan, yalın ve anlaşılır mesajlar vererek, içtenlikli ve üstüne üstlük uluslararası diplomasi dilinden de milim taviz vermeden ülkesi adına konuşma başarısının üstesinden gelebilmeye dair notlarınız 10 üzerinden kaçtır?
Bu konuşmadan, her şeyden önce “mesleki bir haz” aldığımı itiraf etmeliyim. İletişimin özünde olması gereken “sahicilik”, evrensel payandalardan değil, yerel ve tamamen “milli” bir zeminden gücünü alır ve ancak duyguların dünyasından gerçek dünyaya açılırsa, her milletten insanın özüne, ruhuna, kalbine değebilir. (Bkz. 2003 yılında yazmaya başlayıp 2005 yılında yayınladığımız Algılama Yönetimi adlı kitap)
İletişimin temel amacının, “hedef kitlede bir davranış değişikliği oluşturmak, algının değişimini sağlamak, gerçekle algılanan arasındaki uçurumu kapatmak” olduğu gerçeğinden hareketle, Başbakanın konuşmasının etkisini izlemek son derece öğretici olabilir… Keşke uluslar arası algılama ve Türkiye markasının izlediği yol ölçülebilse… O zaman BM konuşmasının amaca uygunluğu tescillenmiş olacaktır. Tescil olmadıkça, bazı ‘münafıkların’ iletişim başarısını görmezden gelmeye devam edecekleri konusunda hiçbir şüphemiz yoktur…
‘Ünlü’lü reklamlar
Ünlülerin kullanıldığı reklamlara dair gerçekleştirilen bir etkililik araştırmasının sonuçları ilginç. ERA Research & Consultancy’nin Temmuz ayında yaptığı araştırmada geçtiğimiz dönemde yayınlanan ‘işler’ arasından seçilen 9 reklam için beğeni düzeyi sorulmuş ve Denizbank birinci sıraya oturmuş. Sıralama şöyle:
1)Beyaz ve diğer ünlülerle DenizBank reklamı, 2) Şener Şen ve Olgun Şimşekli TTNET reklamı, 3) Gülse Birsel ve diğer ünlülerle TURKCELL reklamı, 4) Mehmet Ali Alaboralı İş Bankası reklamı. 5) Kıvanç Tatlıtuğlu Mavi Jeans reklamı, 6) Kadir İnanırlı Petrol Ofisi Reklamı, 7) Kenan İmirzalıoğlu ve Hülya Avşarlı Pepsi Cola reklamı, 8) Beren Saatli Rexona reklamı, 9) Şebnem Ferah ve Hayko Cepkinli Vodafone Free Zone reklamı.
Buradan bir ders çıkar mı? Kısmen çıkar… Çünkü reklamı beğenmek demek, reklamı yapılan ürünü ya da hizmeti satın almak demek değildir. “Hiç çalışmayan” yani “bir işe yaramayan” reklamların çok beğenildiğine sık sık tanık oluruz. Öte taraftan ‘beğenilmek’ olmazsa olmazıdır iletişimin… Ünlülerin bulunması dikkat çekme için iyi bir araçtır. Gerisi ‘büyük fikir’ ve ‘doğru mesaj’a kalır…