Brunson olayından çıkarılacak iletişim dersi
14 Ekim 2018 - yeni şafak
Toplumu, hedef kitle ve sosyal paydaşları ilgilendiren, onların bizimle ilgili oluşan fikirlerini etkileme ihtimali bulunan olayların her zaman üç boyutla ele alınmaları gerekir…
Öncesi, sırası ve sonrası… Bütün bunların önünde ise olayı Fenomen – Biçim – İçerik – Öz dörtlüsü ışığında ‘okumak’ son derece önemlidir. Çünkü iletişimin üçlüsünün olayın dörtlüsü ile senkron yönetilmesi gerekir.
Brunson davası, fenomeni itibariyle sıradan bir krimimal vaka mıdır, yoksa çok yönlü siyasi boyutları olabilecek bir olay mıdır? Herhalde ikincisi… O halde ‘öncesinde’ yapılacak hareketler iki yıl önce buna göre olmalıydı… Oysa herhangi bir hain FETÖ’lü davası gibi konumlandırıldı… Burada Savcılık sistemimizin iletişimden uzak durmasının (durdurulmasının) rolü büyüktür.
Bu analiz, diğer üç unsur ve iki aşama için de yapılırsa ortaya ders alınacak bir dizi unsur çıkar…
Sonuç itibariyle içeriğinde Türkiye’nin son derece başarılı bir şekilde yönettiği bir süreç, fenomeninde istenildiği gibi algılanmamıştır. ABD başkanının bu olayı kendi zaferi olarak konumlayabilmesinin bir nedeni de Rahip’in gündeme geldiği ilk günlerde olayın iletişim boyutunun gerektiği güç ve içerikte ele alınmaması olabilir mi acaba?..
Muhammed Bin Selman’ın iletişim atakları
Bu hafta Yeni Şafak’ta Küçük Despot başlıklı çok ilginç bir yazı vardı.
Haber servisinin araştırmasında, 2017 yılında saray darbesiyle binlerce muhalif ve rakip ismi hapse atarak servetlerine el koyduğu iddia edilen ve de son olayda, yani Suudi kökenli ABD’li gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın ortalıktan kaybolması sürecinde işin düzenleyicilerinden olduğu görüşü ağırlık kazanan Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın son birkaç yılda düzenlediği iletişim projeleri somut örnekleriyle ortaya konuyor.
Suudi Arabistan’da tüm gücü elinde tuttuğu bilinen Veliaht Prens’in Batı medyası tarafından “reformist” ilan edilmesi boşuna değildi… ABD Başkanı Trump ile Kanada Başbakanı Trudeau’nun ve de Fransa Devlet Başkanı Macron’un “Hele olay bir aydınlatılsın, sonra pozisyon alırız” şeklindeki şaka gibi tavırlarının arkasında, Selman’ın 2018 yılında Washington, Londra ve Paris’te kırmızı halılarla karşılandığı ortamlarda yaptığı kritik görüşmeler ve de bu ülkelere kesenin ağızını açması yatmıyordu da ne yatıyordu acaba?..
Muhammed bin Selman, Le Point dergisi tarafından, “Kudüs, Ortadoğu ve Suudi Arabistan’ı değiştiren adam’”, The New York Times yazarı Thomas L. Friedman tarafından “Suud Baharı’nın habercisi” sözleriyle övülmüştü… Yeni Şafak haberinde, Washington Post, The New York Times, Financial Times gibi gazetelerin ve The New Yorker, The Economist, Time, Newsweek gibi dergilerin Veliaht Prens’in âdeta halkla ilişkiler (PR) departmanı gibi hizmet verdiği ortaya konuyor ve bu yayınlardan bazılarının kapakları sergileniyor.
The Telegraph gazetesine göre, Prens İngiltere’ye “İslamı modernize etmek için birlikte çalışmamız gerekiyor” diye seslenmiş. Dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Jonhson da Prens için “Desteğimizi hakediyor” demiş.
Al gülüm ver gülüm..
Suudi Veliaht, ABD’deki Yahudi lobisini de ihmal etmemiş. Toplantılarda Selman ile BAE liderleri, “hoşgörü” timsali ve terörle mücadele ortağı olarak ilan edilmiş.
Selman, daha sonra şu şahıslarla ‘sıcak’ temaslarda bulunmuş: Henry Kissinger, Bill Clinton, Hillary Clinton, New York Senatorü Chuck Schumer, Michael Bloomberg, Barack Obama, John Kerry, David Petraeus, Condoleezza Rice, George W. Bush…
Görüşmelere Bill Gates, Elon Musk, Peter Thiel, Apple CEO’su Tim Cook, Microsoft, Boeing, Amazon, Uber, Walt Disney ve Lockheed Martin’in CEO’ları da eklenmiş…
Selman’ın yürüttüğü iletişim çalışması ve işin içine PR yatırımı olarak gömdüğü bilinen milyarlar boşa gitmemiş. En son işi Lübnan Başbakanı Saad Hariri’yi Riyad’da tutuklayıp istifasını zorla elinden alacak kadar ileri götürmesine rağmen, Batı medyasında ılımlı isyan (!) ve islami reformizmin başarılı öncüsü olarak kabul görmesini, önemli bir iletişim zaferi olarak tespit etmek mümkündür.
ABD, Irak müdahalelerini ve o topraklarda milyonlarca insanın katledilmesini Türkiye hariç pek çok ülke halkına bir ‘özgürlük, barış ve demokrasi’ harekâtı olarak yutturmayı başarmışsa, benzer bir ‘iletişim başarısını’ da şu son dönemde Veliaht Prens sergiliyor…
Öncesi, sırası ve sonrası… Bütün bunların önünde ise olayı Fenomen – Biçim – İçerik – Öz dörtlüsü ışığında ‘okumak’ son derece önemlidir. Çünkü iletişimin üçlüsünün olayın dörtlüsü ile senkron yönetilmesi gerekir.
Brunson davası, fenomeni itibariyle sıradan bir krimimal vaka mıdır, yoksa çok yönlü siyasi boyutları olabilecek bir olay mıdır? Herhalde ikincisi… O halde ‘öncesinde’ yapılacak hareketler iki yıl önce buna göre olmalıydı… Oysa herhangi bir hain FETÖ’lü davası gibi konumlandırıldı… Burada Savcılık sistemimizin iletişimden uzak durmasının (durdurulmasının) rolü büyüktür.
Bu analiz, diğer üç unsur ve iki aşama için de yapılırsa ortaya ders alınacak bir dizi unsur çıkar…
Sonuç itibariyle içeriğinde Türkiye’nin son derece başarılı bir şekilde yönettiği bir süreç, fenomeninde istenildiği gibi algılanmamıştır. ABD başkanının bu olayı kendi zaferi olarak konumlayabilmesinin bir nedeni de Rahip’in gündeme geldiği ilk günlerde olayın iletişim boyutunun gerektiği güç ve içerikte ele alınmaması olabilir mi acaba?..
Muhammed Bin Selman’ın iletişim atakları
Bu hafta Yeni Şafak’ta Küçük Despot başlıklı çok ilginç bir yazı vardı.
Haber servisinin araştırmasında, 2017 yılında saray darbesiyle binlerce muhalif ve rakip ismi hapse atarak servetlerine el koyduğu iddia edilen ve de son olayda, yani Suudi kökenli ABD’li gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın ortalıktan kaybolması sürecinde işin düzenleyicilerinden olduğu görüşü ağırlık kazanan Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın son birkaç yılda düzenlediği iletişim projeleri somut örnekleriyle ortaya konuyor.
Suudi Arabistan’da tüm gücü elinde tuttuğu bilinen Veliaht Prens’in Batı medyası tarafından “reformist” ilan edilmesi boşuna değildi… ABD Başkanı Trump ile Kanada Başbakanı Trudeau’nun ve de Fransa Devlet Başkanı Macron’un “Hele olay bir aydınlatılsın, sonra pozisyon alırız” şeklindeki şaka gibi tavırlarının arkasında, Selman’ın 2018 yılında Washington, Londra ve Paris’te kırmızı halılarla karşılandığı ortamlarda yaptığı kritik görüşmeler ve de bu ülkelere kesenin ağızını açması yatmıyordu da ne yatıyordu acaba?..
Muhammed bin Selman, Le Point dergisi tarafından, “Kudüs, Ortadoğu ve Suudi Arabistan’ı değiştiren adam’”, The New York Times yazarı Thomas L. Friedman tarafından “Suud Baharı’nın habercisi” sözleriyle övülmüştü… Yeni Şafak haberinde, Washington Post, The New York Times, Financial Times gibi gazetelerin ve The New Yorker, The Economist, Time, Newsweek gibi dergilerin Veliaht Prens’in âdeta halkla ilişkiler (PR) departmanı gibi hizmet verdiği ortaya konuyor ve bu yayınlardan bazılarının kapakları sergileniyor.
The Telegraph gazetesine göre, Prens İngiltere’ye “İslamı modernize etmek için birlikte çalışmamız gerekiyor” diye seslenmiş. Dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Jonhson da Prens için “Desteğimizi hakediyor” demiş.
Al gülüm ver gülüm..
Suudi Veliaht, ABD’deki Yahudi lobisini de ihmal etmemiş. Toplantılarda Selman ile BAE liderleri, “hoşgörü” timsali ve terörle mücadele ortağı olarak ilan edilmiş.
Selman, daha sonra şu şahıslarla ‘sıcak’ temaslarda bulunmuş: Henry Kissinger, Bill Clinton, Hillary Clinton, New York Senatorü Chuck Schumer, Michael Bloomberg, Barack Obama, John Kerry, David Petraeus, Condoleezza Rice, George W. Bush…
Görüşmelere Bill Gates, Elon Musk, Peter Thiel, Apple CEO’su Tim Cook, Microsoft, Boeing, Amazon, Uber, Walt Disney ve Lockheed Martin’in CEO’ları da eklenmiş…
Selman’ın yürüttüğü iletişim çalışması ve işin içine PR yatırımı olarak gömdüğü bilinen milyarlar boşa gitmemiş. En son işi Lübnan Başbakanı Saad Hariri’yi Riyad’da tutuklayıp istifasını zorla elinden alacak kadar ileri götürmesine rağmen, Batı medyasında ılımlı isyan (!) ve islami reformizmin başarılı öncüsü olarak kabul görmesini, önemli bir iletişim zaferi olarak tespit etmek mümkündür.
ABD, Irak müdahalelerini ve o topraklarda milyonlarca insanın katledilmesini Türkiye hariç pek çok ülke halkına bir ‘özgürlük, barış ve demokrasi’ harekâtı olarak yutturmayı başarmışsa, benzer bir ‘iletişim başarısını’ da şu son dönemde Veliaht Prens sergiliyor…