'Bu ablukayı kırarsam seni istemeye geleceğim’...
17 aralık 2016 - Yeni Şafak
Halep’teki bir duvarda böyle yazıyor… Kızılay Genel Başkanı Dr. Kerem Kınık’ın sabitlediği twitter notunda yer almış bu fotoğraf. Sosyal medyada da çokça paylaşıldı.
Bu delikanlı acaba hayatta mıdır? İdlib’e varabildi mi? Sevgilisi kim bilir nerede?
Halep’te güçlüklerle, risklerle boğuşarak gerçekleşebilen çok büyük çapta bir tahliye… Dr. Kerem Kınık’ın açıkladığı gibi ilk konvoyda 299 çocuk, 678 vatandaş ve 28 yaralı.. Sonrasında Dışişleri Bakanı’nın açıklamasıyla, beş konvoyla kuşatmadan çekilip alınan şimdilik 7 binin üzerinde sivilin tahliyesi… Barınak, ilaç, gıda ihtiyaçları planlanarak… Havada sorti yapan uçakların altında…
Ve yanı sıra bir büyük gerçekliği daha içinde taşıyan o büyük sual:
Halep’ten yola çıkan konvoylar için “Kardeşlerimizi bekliyoruz” diyebilecek dünya üzerinde Türkiye’den başka kaç ülke vardır? Kardeşleri için tehlikeyi göze almak da cabası… Nitekim dün meydana gelen bir patlamayla birlikte Şii milisler tahliye konvoyuna ateş açtılar ve 800 sivili rehin aldılar. AA’nın haberinde hastanelerin dolup taştığı bildiriliyordu. Tahliyeler bu aşamada durmuştu.
Türkiye, tüm bu ahval ve şerait içinde ve mezhep çatışmalarından çıkarları olanların beklentilerini boşa çıkaran tutumuyla mazlumların yanında olabilmek için direniyor… Bazılarına göre, artık dile getirmekte zorlandıkları ”Üstümüze vazife mi? Bize ne canım?” ; çoğunluğumuza göre ise toplum vicdanımızın doğal çıktısı olarak vicdani sorumluluğumuz…
TV’deki tartışma programlarında CHP’lilerin bir türlü anlamak istemedikleri konu bu. Tam bir takoz kafalı siyasetçi atarıyla, hükümetin Suriye politikasında mezhepçilik yapıldığını iddia etmekten geri durmuyorlar. Nasıl bu kadar insafsız olabiliyorlar; anlamak güç gerçekten. Ne Sayın Ahmet Davutoğlu ve ne de şimdi, Binali Yıldırım döneminde, bu iddialara kanıt olabilecek bir tane beyanat gösterilebilir mi? Cumhurbaşkanı’nın, çeşitli mezheplerden katılımcının bulunduğu uluslar arası toplantıda “Bizim Sünnilik diye bir dinimiz yoktur. Bizim Şiilik diye bir dinimiz yoktur. Bizim İslam diye bir dinimiz vardır, bunu böyle bilmemiz lazım” deyişini hatırlatmak da kesmiyor bu iddiacı, dediğim dedik diyen konuşmacının suçlama şehvetini.
Halep’te yaşanan dram dünyanın umurunda değil sanki. Bizim muhaliflerimiz de Türkiye’nin Suriye’de ne yaptığının zerre kadar farkında olmadıklarını açığa çıkaran mesnetsiz iddialarla ekranlarda boy gösteriyor. Konuşmalarının herhangi bir yerinde lafı Atatürk’e, 1937 yılının ‘dörtlü saldırmazlık anlaşması’na, Sadabad Paktı’na getirenler de var. Türkiye, İran, Irak ve Afganistan’ı hayırla yâd ederek, bugünkü OrtaDoğu’yu anlamaya, anlatmaya çalışıyorlar. Bugünü alçaltacağım derken, otuzlu yılların devlet adamlarını yukarıya çektiklerini zannediyor olmalılar.
Cumhurbaşkanı, Dışişleri ve MİT’in gösterdiği diplomatik çabaların önemini gözden düşürmek için ABD boşluğunu değerlendirerek Akdeniz’e açılan Rusya’yla Türk hükümetinin kurduğu temasları eleştirmeye soyunuyorlar. Bakıyorsunuz, hepsi Rus düşmanı kesilmiş. Rusya sahadaki büyük oyunculardan biri ve devlet elbette dış politikasını CHP’nin ‘istemezük’ kafasıyla elbette belirlemeyecek. Çok üzülecekler ama Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Putin arasındaki görüşme Kazakistan’ın başkenti Astana’da gerçekleşecekmiş. Hay Allah!
Sevgilisine duvarda bıraktığı yazıyla mesaj gönderen Halepli gencin dünyasını anlamak isteyenler için bu kadar mesnetsiz tartışmaya, didişmeye gerek var mıdır? Gönlün ondan yanaysa, imdat çağrısına kulak veren yegâne ülkenin vatandaşı olmanın onur duygusu seni de yoklayıp geçmez mi?
El insaf!
Kendi ayağına bir kurşun da Sırma’dan…
İnsanların sırf fırsatçılık yüzünden kendi krizlerini kendilerinin yaratmasına bir son örnek daha geldi. Sen tut internetten bir kaç TIR’dan oluşan küçük bir konvoyun fotoğrafını bul. TIR’ların üzerine bilgisayarda kendi logonu yerleştir. Bunu Twitter’den yayınla ve altına da yaz ki: “Sırma Halep yollarında! Halep’te yanan yürekleri görmezden gelemezdik ve düştük yollara. Sizler de #GörmezdenGelmeyin”
Internet ortamı hiç de tekin bir yer değildir. İnternet kullanıcılarından biri durumu fark ediversin ve TIR’ların üzerinde “Saving fuel and improving safety” yazan orijinal görseli Twitter’e yükleyiversin... Peki ne diye etiketlemiş arkadaş? Tabii ki #Sirmagrup diye…
Peki Sırma bu durumda ne yapmış?
En yapmaması gerekeni yapmış… Ayağına kurşun sıkmış…
“Kamuoyu’nun Dikkatine” başlıklı bir açıklama yayınlamış. Özetle demiş ki: “Dün Kızılay aracılığıyla yardımlarımızı Haleb’e yönlendirdik. Sosyal medyada konu ile ilgili temsili bir görsel kullanarak paylaşımda bulunduk. Üzülerek belirtiyoruz ki, paylaşılan görsel kamuoyunda tamamen yanlış algılanmış, belirli kişilerce bir karalama kampanyası haline dönüştürülmek istenmiştir.”
Hemen belirtelim: Kamuoyu yanlış algılamaz. Ortada bir ‘anlamama’ havası varsa sorumluluk anlatamayanlardadır. Yoksa CHP gibi sürekli seçmeni suçlar durursunuz…
İkincisi, Sırma bu duyuruyu yapmasa ve bu tavırla yapmasa, olay belki de bir internet şakası olarak ele alınıp unutulacaktı. Oysa durduk yerde krize dönüştürüldü…
Allah kolaylık versin…
Bu delikanlı acaba hayatta mıdır? İdlib’e varabildi mi? Sevgilisi kim bilir nerede?
Halep’te güçlüklerle, risklerle boğuşarak gerçekleşebilen çok büyük çapta bir tahliye… Dr. Kerem Kınık’ın açıkladığı gibi ilk konvoyda 299 çocuk, 678 vatandaş ve 28 yaralı.. Sonrasında Dışişleri Bakanı’nın açıklamasıyla, beş konvoyla kuşatmadan çekilip alınan şimdilik 7 binin üzerinde sivilin tahliyesi… Barınak, ilaç, gıda ihtiyaçları planlanarak… Havada sorti yapan uçakların altında…
Ve yanı sıra bir büyük gerçekliği daha içinde taşıyan o büyük sual:
Halep’ten yola çıkan konvoylar için “Kardeşlerimizi bekliyoruz” diyebilecek dünya üzerinde Türkiye’den başka kaç ülke vardır? Kardeşleri için tehlikeyi göze almak da cabası… Nitekim dün meydana gelen bir patlamayla birlikte Şii milisler tahliye konvoyuna ateş açtılar ve 800 sivili rehin aldılar. AA’nın haberinde hastanelerin dolup taştığı bildiriliyordu. Tahliyeler bu aşamada durmuştu.
Türkiye, tüm bu ahval ve şerait içinde ve mezhep çatışmalarından çıkarları olanların beklentilerini boşa çıkaran tutumuyla mazlumların yanında olabilmek için direniyor… Bazılarına göre, artık dile getirmekte zorlandıkları ”Üstümüze vazife mi? Bize ne canım?” ; çoğunluğumuza göre ise toplum vicdanımızın doğal çıktısı olarak vicdani sorumluluğumuz…
TV’deki tartışma programlarında CHP’lilerin bir türlü anlamak istemedikleri konu bu. Tam bir takoz kafalı siyasetçi atarıyla, hükümetin Suriye politikasında mezhepçilik yapıldığını iddia etmekten geri durmuyorlar. Nasıl bu kadar insafsız olabiliyorlar; anlamak güç gerçekten. Ne Sayın Ahmet Davutoğlu ve ne de şimdi, Binali Yıldırım döneminde, bu iddialara kanıt olabilecek bir tane beyanat gösterilebilir mi? Cumhurbaşkanı’nın, çeşitli mezheplerden katılımcının bulunduğu uluslar arası toplantıda “Bizim Sünnilik diye bir dinimiz yoktur. Bizim Şiilik diye bir dinimiz yoktur. Bizim İslam diye bir dinimiz vardır, bunu böyle bilmemiz lazım” deyişini hatırlatmak da kesmiyor bu iddiacı, dediğim dedik diyen konuşmacının suçlama şehvetini.
Halep’te yaşanan dram dünyanın umurunda değil sanki. Bizim muhaliflerimiz de Türkiye’nin Suriye’de ne yaptığının zerre kadar farkında olmadıklarını açığa çıkaran mesnetsiz iddialarla ekranlarda boy gösteriyor. Konuşmalarının herhangi bir yerinde lafı Atatürk’e, 1937 yılının ‘dörtlü saldırmazlık anlaşması’na, Sadabad Paktı’na getirenler de var. Türkiye, İran, Irak ve Afganistan’ı hayırla yâd ederek, bugünkü OrtaDoğu’yu anlamaya, anlatmaya çalışıyorlar. Bugünü alçaltacağım derken, otuzlu yılların devlet adamlarını yukarıya çektiklerini zannediyor olmalılar.
Cumhurbaşkanı, Dışişleri ve MİT’in gösterdiği diplomatik çabaların önemini gözden düşürmek için ABD boşluğunu değerlendirerek Akdeniz’e açılan Rusya’yla Türk hükümetinin kurduğu temasları eleştirmeye soyunuyorlar. Bakıyorsunuz, hepsi Rus düşmanı kesilmiş. Rusya sahadaki büyük oyunculardan biri ve devlet elbette dış politikasını CHP’nin ‘istemezük’ kafasıyla elbette belirlemeyecek. Çok üzülecekler ama Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Putin arasındaki görüşme Kazakistan’ın başkenti Astana’da gerçekleşecekmiş. Hay Allah!
Sevgilisine duvarda bıraktığı yazıyla mesaj gönderen Halepli gencin dünyasını anlamak isteyenler için bu kadar mesnetsiz tartışmaya, didişmeye gerek var mıdır? Gönlün ondan yanaysa, imdat çağrısına kulak veren yegâne ülkenin vatandaşı olmanın onur duygusu seni de yoklayıp geçmez mi?
El insaf!
Kendi ayağına bir kurşun da Sırma’dan…
İnsanların sırf fırsatçılık yüzünden kendi krizlerini kendilerinin yaratmasına bir son örnek daha geldi. Sen tut internetten bir kaç TIR’dan oluşan küçük bir konvoyun fotoğrafını bul. TIR’ların üzerine bilgisayarda kendi logonu yerleştir. Bunu Twitter’den yayınla ve altına da yaz ki: “Sırma Halep yollarında! Halep’te yanan yürekleri görmezden gelemezdik ve düştük yollara. Sizler de #GörmezdenGelmeyin”
Internet ortamı hiç de tekin bir yer değildir. İnternet kullanıcılarından biri durumu fark ediversin ve TIR’ların üzerinde “Saving fuel and improving safety” yazan orijinal görseli Twitter’e yükleyiversin... Peki ne diye etiketlemiş arkadaş? Tabii ki #Sirmagrup diye…
Peki Sırma bu durumda ne yapmış?
En yapmaması gerekeni yapmış… Ayağına kurşun sıkmış…
“Kamuoyu’nun Dikkatine” başlıklı bir açıklama yayınlamış. Özetle demiş ki: “Dün Kızılay aracılığıyla yardımlarımızı Haleb’e yönlendirdik. Sosyal medyada konu ile ilgili temsili bir görsel kullanarak paylaşımda bulunduk. Üzülerek belirtiyoruz ki, paylaşılan görsel kamuoyunda tamamen yanlış algılanmış, belirli kişilerce bir karalama kampanyası haline dönüştürülmek istenmiştir.”
Hemen belirtelim: Kamuoyu yanlış algılamaz. Ortada bir ‘anlamama’ havası varsa sorumluluk anlatamayanlardadır. Yoksa CHP gibi sürekli seçmeni suçlar durursunuz…
İkincisi, Sırma bu duyuruyu yapmasa ve bu tavırla yapmasa, olay belki de bir internet şakası olarak ele alınıp unutulacaktı. Oysa durduk yerde krize dönüştürüldü…
Allah kolaylık versin…