Bu belgesel kaçmaz!..
31 OCAK 2011
Burada iki kez yazdım. Sonunda Kanal 24 yöneticileri sesimi duymuş olmalılar. Bu akşam yayınlamaya karar vermiş. 20.30’da ’24 Belgesel Kuşağı’nda birinci bölümüyle ekrana geliyor: Şok Doktrini… (The Shock Doctrine)
Kanadalı gazeteci, yazar ve aktivist Naomi Klein’ın aynı adlı kitabından uyarlanan belgeselin bir iddiası var. Katılmasanız da izlemeniz, bilmeniz gereken bir iddia bu… Neo-liberalizmin tarihsel ve teorik temelleri, sermayenin politik ve doğal felaketlerden yararlanarak emek karşısında kazanımlar elde etmesi, güçlü ülkelerin istedikleri hedeflere ulaşmak için sistematik şekilde diğer ülkelere uyguladıkları politik ve ekonomik çökertme planları, kan-gözyaşı-şiddet ve bütün bunların arkasında Milton Friedman ve Chicago Boys takımının yaymaya çalıştıkları doktrin…
Naomi Klein’ın ‘Şok Doktrini’ teorisine göre; toplum mühendisleri ve uluslararası güçler, büyük politik değişiklikler ile fiili müdahalelerden önce siyasi arenada rahat manevra alanına erişmek, hayata geçirmeye çalıştıkları projelerde, toplumun tepkilerine müdahale etmek ve risk analizinden endişe duymamak için projenin etki alanına giren herkese bir tür ‘şok terapisi’ uyguluyorlar.
Belgesele göre şok terapileri; Şili, Brezilya, Arjantin, Endonezya, Uruguay, Bolivya, Polonya, Rusya, Çin ve en son da Irak gibi birçok ülkede geçmişte uygulanmış. 2009 yılı yapım her ne kadar ABD’den dünyaya yayılan son krizi ‘ihtiva’ etmiş olsa da, doğal olarak Tunus ve Mısır’ı ve totaliter rejimlerle yönetilen diğer Müslüman ülkelere sirayet edebileceği düşünülen ‘domino teorisini’ doğal olarak içermiyor.
Nelerin olup biteceğini anlamak için nelerin olup bittiğini ‘okumak’ gerekiyor.
Türkçeyi yüceltenler ve katledenler
İki ilginç reklamı kesip kenara ayırmışım. İkisi de üzerinde tartışılması gereken özellikler taşıyor. Biri Reklam Yaratıcıları Derneği’nin... Sloganı şu: “Sağlıklı bir iletişim için hayatımızın her alanında Türkçeyi doğru kullanalım!”
Emir kipinde olduğu için beğendiğimi pek söyleyemeyeceğim slogan zaten altta bir yerde küçücük yer alıyor. Yarım sayfa ilanın tamamı Piyale Madra’nın karikatürüne ayrılmış. Birinci karede iki genci bir kütüphanede hocalarıyla konuşurken görüyoruz. Hoca diyor ki: “Türkçemiz çok zengin bir dildir. 150.000 kelime içerir. İkinci karede ise iki gencin ağzından çıkan reaksiyon ifadeleri yer alır: Delikanlı: ‘VaooV!’, Genç kız: ‘Süpermiş’”…
Türkçenin doğru kullanımına meraklılar için bir de güzel web sitesi yapmışlar: www.turkcebilgisi.com... Bir göz atın, dilerseniz.
Bu ilan ne kadar doğruysa Koska’nın verdiği tam sayfaya yakın ilan da o kadar yanlış…
Pembe (dişil bir renktir) zemin üstüne yazılarla şöyle demişler: “Koska 104 yaşında bir aile markasıdır. (Birden bire çıkıp ‘Beni adım Kemal!’ demek gibi bir şey) Müseccel Müşterek ‘Koska’ Markasında Böcek, Çiçek, Boncuk… gibi şekiller yoktur. Yanında böyle şekiller bulunan Markalar gerçek ‘Koska’ değildir…”
Neresinden tutsak… Bilhassa düzeltmediğimiz Türkçe hatalarından mı? Durduk yerde kendi krizini tüketici kitlesiyle paylaşmanın kendine kriz yaratmaya neden olabileceği gerçeğinden mi? Diğerlerine ‘Marka’ demenin yanlışlığından mı? Türkiye’nin Kurukahveci Mehmet Efendi, Eyüp Sabri Tuncer ya da Rebul kolonyaları, Bebek Badem Ezmesi, Ali Muhiddin Hacıbekir gibi markaları arasında saygın yerini koruyan, gerçekten mükemmel helvalarıyla (diyabetler için de nefis bir helva yapmışlar) gönlümüzde taht kurmuş olan bir kuruluşa böyle bir reklam verdirmenin hayli ciddi bir hata olabileceğinden mi?..
Keşke şu ‘kamuoyuna duyuru’ ilanları üzerine daha önce yazdıklarımızı okusalarmış…
Kanadalı gazeteci, yazar ve aktivist Naomi Klein’ın aynı adlı kitabından uyarlanan belgeselin bir iddiası var. Katılmasanız da izlemeniz, bilmeniz gereken bir iddia bu… Neo-liberalizmin tarihsel ve teorik temelleri, sermayenin politik ve doğal felaketlerden yararlanarak emek karşısında kazanımlar elde etmesi, güçlü ülkelerin istedikleri hedeflere ulaşmak için sistematik şekilde diğer ülkelere uyguladıkları politik ve ekonomik çökertme planları, kan-gözyaşı-şiddet ve bütün bunların arkasında Milton Friedman ve Chicago Boys takımının yaymaya çalıştıkları doktrin…
Naomi Klein’ın ‘Şok Doktrini’ teorisine göre; toplum mühendisleri ve uluslararası güçler, büyük politik değişiklikler ile fiili müdahalelerden önce siyasi arenada rahat manevra alanına erişmek, hayata geçirmeye çalıştıkları projelerde, toplumun tepkilerine müdahale etmek ve risk analizinden endişe duymamak için projenin etki alanına giren herkese bir tür ‘şok terapisi’ uyguluyorlar.
Belgesele göre şok terapileri; Şili, Brezilya, Arjantin, Endonezya, Uruguay, Bolivya, Polonya, Rusya, Çin ve en son da Irak gibi birçok ülkede geçmişte uygulanmış. 2009 yılı yapım her ne kadar ABD’den dünyaya yayılan son krizi ‘ihtiva’ etmiş olsa da, doğal olarak Tunus ve Mısır’ı ve totaliter rejimlerle yönetilen diğer Müslüman ülkelere sirayet edebileceği düşünülen ‘domino teorisini’ doğal olarak içermiyor.
Nelerin olup biteceğini anlamak için nelerin olup bittiğini ‘okumak’ gerekiyor.
Türkçeyi yüceltenler ve katledenler
İki ilginç reklamı kesip kenara ayırmışım. İkisi de üzerinde tartışılması gereken özellikler taşıyor. Biri Reklam Yaratıcıları Derneği’nin... Sloganı şu: “Sağlıklı bir iletişim için hayatımızın her alanında Türkçeyi doğru kullanalım!”
Emir kipinde olduğu için beğendiğimi pek söyleyemeyeceğim slogan zaten altta bir yerde küçücük yer alıyor. Yarım sayfa ilanın tamamı Piyale Madra’nın karikatürüne ayrılmış. Birinci karede iki genci bir kütüphanede hocalarıyla konuşurken görüyoruz. Hoca diyor ki: “Türkçemiz çok zengin bir dildir. 150.000 kelime içerir. İkinci karede ise iki gencin ağzından çıkan reaksiyon ifadeleri yer alır: Delikanlı: ‘VaooV!’, Genç kız: ‘Süpermiş’”…
Türkçenin doğru kullanımına meraklılar için bir de güzel web sitesi yapmışlar: www.turkcebilgisi.com... Bir göz atın, dilerseniz.
Bu ilan ne kadar doğruysa Koska’nın verdiği tam sayfaya yakın ilan da o kadar yanlış…
Pembe (dişil bir renktir) zemin üstüne yazılarla şöyle demişler: “Koska 104 yaşında bir aile markasıdır. (Birden bire çıkıp ‘Beni adım Kemal!’ demek gibi bir şey) Müseccel Müşterek ‘Koska’ Markasında Böcek, Çiçek, Boncuk… gibi şekiller yoktur. Yanında böyle şekiller bulunan Markalar gerçek ‘Koska’ değildir…”
Neresinden tutsak… Bilhassa düzeltmediğimiz Türkçe hatalarından mı? Durduk yerde kendi krizini tüketici kitlesiyle paylaşmanın kendine kriz yaratmaya neden olabileceği gerçeğinden mi? Diğerlerine ‘Marka’ demenin yanlışlığından mı? Türkiye’nin Kurukahveci Mehmet Efendi, Eyüp Sabri Tuncer ya da Rebul kolonyaları, Bebek Badem Ezmesi, Ali Muhiddin Hacıbekir gibi markaları arasında saygın yerini koruyan, gerçekten mükemmel helvalarıyla (diyabetler için de nefis bir helva yapmışlar) gönlümüzde taht kurmuş olan bir kuruluşa böyle bir reklam verdirmenin hayli ciddi bir hata olabileceğinden mi?..
Keşke şu ‘kamuoyuna duyuru’ ilanları üzerine daha önce yazdıklarımızı okusalarmış…