Bu diziyi izleyin medyayı öyle konuşalım
09 Temmuz 2019 - Yeni Şafak
Neredeyse kendimi bildim bileli ABD medya dünyası üzerine çekilmiş filmleri izlerim… Sinema, benim için “sanatların en yücesi olan Yaşama Sanatı’na hizmet etmesi” ve de tüm sanat dallarından nemalanmasıyla çok önemli bir ‘yaşamı okuma aracı’… Onun için liste biraz uzun olabilir. Ancak göreceksiniz ki pek çoğunu siz de izlemişsiniz:
Citizen Kane (Orson Welles), The Network (Faye Dunaway), Wag The Dog (Robert De Niro), The Post (Meryl Streep), Shattered Glass (Hayden Christensen), All the President’s Men (Robert Redford), The Spotlight (Mark Ruffalo), Good Night and Good Luck (David Strathairn), The Insider (Russell Crowe), The Truman Show (Jim Carrey), Truth (Robert Redford), The Paper (Michael Keaton)…
Araştırmayı bir nebze daha derinleştirip vasatları da katarsanız rahatlıkla yüzlerce gazetecilik ve medya konulu film buluruz…
Neredeyse bütün büyük yayıncıların, önemli yönetici ve gazetecilerin hayatı filme çekilmiş…
Bizde durum ne peki? Hayatları bol drama ve öğretici pek çok ders dolu, Hürriyet, Günaydın gazetelerinin öyküsü ve Erol - Haldun Simavi ailesi üzerine ya da Karacanlar, Tercüman’ı ortaya çıkarmış olan Kemal Ilıcak, onun ve Güneş’in yaratıcısı Güneri Civaoğlu, ya da Zekeriya-Sabiha Sertel’in Tan Matbaası ve baskın olayı, Yunus Nadi ve Cumhuriyet, Uzan’lar… Ya müthiş hikâyelerin yaşandığı Anadolu basını… Saymakla bitmez bu kişi ve konularla ilgili ya da yakınından geçen kaç film izlediniz?.. Ben izleyemedim açıkçası…
Efsane gazeteci Abdi İpekçi cinayetini konu alan Uzlaşma (Berhan Şimşek, Halil Ergün) ve bir-iki tane izleyici sayısı 3-4 haneli rakamları geçmeyen siyasi provokasyon filmi hariç ülkemiz medyasının yaşam tecrübesi odaklı görsel ve işitsel hafızası yok desek olur herhalde?
Bu nedenle Digitürk’te yeni başlamış bir diziyi hem merak hem de (neden biz yapamıyoruz diye) biraz kıskançlıkla izledim… The Loudest Voice adını taşıyan mini dizide bu sefer konu, Fox News televizyon kanalının ABD’de kuruluşu… Medya kralı Rupert Murdoch tarafından yeni kurulacak bu haber kanalı için CEO olarak transfer edilen Roger Ailes (Russell Crowe) ve çevresinde gelişen olaylar…
Size sadece iki sahne aktaracağım ve aşağıdaki satırları Türkiye’deki TV’lerin bugün içinden geçmekte oldukları durumu göz önüne getirerek okumanızı rica edeceğim.
Birinci sahnede kanalın genel yayın politikası tartışılıyor. Yöneticilerden biri olayı anlatıyor ve son derece klasik bir sunum yapıyor… Murdoch memnun… Bir de Roger Ailes’in fikrini soruyor. Alies’in “İzleyiciniz kim?” sorusuyla başlayan diyalog şöyle ilerliyor:
“- Herkes. Mümkün olan en geniş kitleye ulaşmak istiyoruz.
- Bence bu yanlış.
- Affedersiniz?
- Herkese ihtiyacımız yok. Sorununuz, TV yayıncılığından bahsediyor olmanız. Kablolu yayın farklıdır. Kablo tek bir şey hakkındadır: Niş. Tutkulu bir azınlığın sadakati. Doğrudan, satmaya çalıştığımız şeyleri almaya meyli olan izleyiciye göre programlama yapmamız gerekiyor. Politikada buna ‘taban oluşturmak’ denir. Bunu yapabilirsek, o zaman kanalı asla değiştirmezler.
- Bu ‘niş’ nedir?
- Bence, muhafazakârlar. Bu lanet ülkenin kabaca yarısı kadarlar. Yayın türü kablolu ya da değil, diğer haber kanallarının hepsi sola meyilli. Sonuçta, liberal seçkinlere oynuyorlar. Sorun değil, hiç değil. Onların o yarı için aralarında savaşmalarına izin vereceğiz ve biz de diğer yarıya sahip olacağız.
Şu anda Amerika’da, insanların yüzde 60’ı medyanın olumsuz, taraflı, yalanlarla ve saçmalıkla dolu olduğunu düşünüyor.
Biz insanlara sadece istedikleri şeyi, “olumlu bir mesaj” vereceğiz. Muhafazakâr bir bakış açısıyla sunulmuş bir Amerikan mesajı... [Kazanılması gereken] kalpler ve akıllar tam orada.”
Bir de Ailes’in nasıl bir sunucu istediği konusunda ortaya koyduğu bir sahne var. Ailes önce bir genel tanım yapıyor: “Tek ihtiyacımız, insanların seyretmek isteyeceği insanlar. Çünkü bu televizyon. İnsanlara bilgilenmek istemezler, bilgilendiklerini hissetmek isterler. Bu kanalı en iyi ve en izlenilir kanal yapmaya çalışıyorum.”
Sonra da boyacılıktan gelme, radyocu sunucu adayına dönüyor:
“Ben yeteneği görebilirim, sende yetenek var. Onu paylaşman için buradayım. Kendin olmalısın, sana bunun için para ödüyorum. Yaygaracı, dik başlı, biraz tiksindirici. Sert adam! Neyin doğru neyin yanlış olduğunu kafana takma; onu ben düşünürüm!”
Şu sıra ülkemizde giderek suyu çıkan, insanların itici bulmaya başladığı ‘tartışma programlarının’ mucidi Roger Ailes… Hedef kitle segmentasyonunu doğru yapmanın önemi ile inandırıcılığını yitirmiş medyanın bu yönünü fırsata çevirmenin oluşturduğu stratejiyi başarıyla hayata geçiren bir uygulama ustası… İçerik ve amaç bir yana… Beğenmeyebilirsiniz, Fox ve onun yukarıdaki tanıma son derece uyan tarz-ı siyasetini… Ancak medya konusunda bir fikir sahibi olma iddianız varsa bu diziyi izlemeniz şart…
Citizen Kane (Orson Welles), The Network (Faye Dunaway), Wag The Dog (Robert De Niro), The Post (Meryl Streep), Shattered Glass (Hayden Christensen), All the President’s Men (Robert Redford), The Spotlight (Mark Ruffalo), Good Night and Good Luck (David Strathairn), The Insider (Russell Crowe), The Truman Show (Jim Carrey), Truth (Robert Redford), The Paper (Michael Keaton)…
Araştırmayı bir nebze daha derinleştirip vasatları da katarsanız rahatlıkla yüzlerce gazetecilik ve medya konulu film buluruz…
Neredeyse bütün büyük yayıncıların, önemli yönetici ve gazetecilerin hayatı filme çekilmiş…
Bizde durum ne peki? Hayatları bol drama ve öğretici pek çok ders dolu, Hürriyet, Günaydın gazetelerinin öyküsü ve Erol - Haldun Simavi ailesi üzerine ya da Karacanlar, Tercüman’ı ortaya çıkarmış olan Kemal Ilıcak, onun ve Güneş’in yaratıcısı Güneri Civaoğlu, ya da Zekeriya-Sabiha Sertel’in Tan Matbaası ve baskın olayı, Yunus Nadi ve Cumhuriyet, Uzan’lar… Ya müthiş hikâyelerin yaşandığı Anadolu basını… Saymakla bitmez bu kişi ve konularla ilgili ya da yakınından geçen kaç film izlediniz?.. Ben izleyemedim açıkçası…
Efsane gazeteci Abdi İpekçi cinayetini konu alan Uzlaşma (Berhan Şimşek, Halil Ergün) ve bir-iki tane izleyici sayısı 3-4 haneli rakamları geçmeyen siyasi provokasyon filmi hariç ülkemiz medyasının yaşam tecrübesi odaklı görsel ve işitsel hafızası yok desek olur herhalde?
Bu nedenle Digitürk’te yeni başlamış bir diziyi hem merak hem de (neden biz yapamıyoruz diye) biraz kıskançlıkla izledim… The Loudest Voice adını taşıyan mini dizide bu sefer konu, Fox News televizyon kanalının ABD’de kuruluşu… Medya kralı Rupert Murdoch tarafından yeni kurulacak bu haber kanalı için CEO olarak transfer edilen Roger Ailes (Russell Crowe) ve çevresinde gelişen olaylar…
Size sadece iki sahne aktaracağım ve aşağıdaki satırları Türkiye’deki TV’lerin bugün içinden geçmekte oldukları durumu göz önüne getirerek okumanızı rica edeceğim.
Birinci sahnede kanalın genel yayın politikası tartışılıyor. Yöneticilerden biri olayı anlatıyor ve son derece klasik bir sunum yapıyor… Murdoch memnun… Bir de Roger Ailes’in fikrini soruyor. Alies’in “İzleyiciniz kim?” sorusuyla başlayan diyalog şöyle ilerliyor:
“- Herkes. Mümkün olan en geniş kitleye ulaşmak istiyoruz.
- Bence bu yanlış.
- Affedersiniz?
- Herkese ihtiyacımız yok. Sorununuz, TV yayıncılığından bahsediyor olmanız. Kablolu yayın farklıdır. Kablo tek bir şey hakkındadır: Niş. Tutkulu bir azınlığın sadakati. Doğrudan, satmaya çalıştığımız şeyleri almaya meyli olan izleyiciye göre programlama yapmamız gerekiyor. Politikada buna ‘taban oluşturmak’ denir. Bunu yapabilirsek, o zaman kanalı asla değiştirmezler.
- Bu ‘niş’ nedir?
- Bence, muhafazakârlar. Bu lanet ülkenin kabaca yarısı kadarlar. Yayın türü kablolu ya da değil, diğer haber kanallarının hepsi sola meyilli. Sonuçta, liberal seçkinlere oynuyorlar. Sorun değil, hiç değil. Onların o yarı için aralarında savaşmalarına izin vereceğiz ve biz de diğer yarıya sahip olacağız.
Şu anda Amerika’da, insanların yüzde 60’ı medyanın olumsuz, taraflı, yalanlarla ve saçmalıkla dolu olduğunu düşünüyor.
Biz insanlara sadece istedikleri şeyi, “olumlu bir mesaj” vereceğiz. Muhafazakâr bir bakış açısıyla sunulmuş bir Amerikan mesajı... [Kazanılması gereken] kalpler ve akıllar tam orada.”
Bir de Ailes’in nasıl bir sunucu istediği konusunda ortaya koyduğu bir sahne var. Ailes önce bir genel tanım yapıyor: “Tek ihtiyacımız, insanların seyretmek isteyeceği insanlar. Çünkü bu televizyon. İnsanlara bilgilenmek istemezler, bilgilendiklerini hissetmek isterler. Bu kanalı en iyi ve en izlenilir kanal yapmaya çalışıyorum.”
Sonra da boyacılıktan gelme, radyocu sunucu adayına dönüyor:
“Ben yeteneği görebilirim, sende yetenek var. Onu paylaşman için buradayım. Kendin olmalısın, sana bunun için para ödüyorum. Yaygaracı, dik başlı, biraz tiksindirici. Sert adam! Neyin doğru neyin yanlış olduğunu kafana takma; onu ben düşünürüm!”
Şu sıra ülkemizde giderek suyu çıkan, insanların itici bulmaya başladığı ‘tartışma programlarının’ mucidi Roger Ailes… Hedef kitle segmentasyonunu doğru yapmanın önemi ile inandırıcılığını yitirmiş medyanın bu yönünü fırsata çevirmenin oluşturduğu stratejiyi başarıyla hayata geçiren bir uygulama ustası… İçerik ve amaç bir yana… Beğenmeyebilirsiniz, Fox ve onun yukarıdaki tanıma son derece uyan tarz-ı siyasetini… Ancak medya konusunda bir fikir sahibi olma iddianız varsa bu diziyi izlemeniz şart…