Bu düğünün iletişim hedefi neydi?
07 AĞUSTOS 2005
Herkes düğünden söz ediyor. Biz de edelim. İşin bizi ilgilendiren yanı tabii ki iletişim boyutu. Yani hayatın ta kendisi.
Görünen köy kılavuz istemez, diye bir halk deyişi vardır. Bazı iletişim olaylarına ‘cuk’ diye oturur. Örneğin Bush Türkiye’ye gelse, suyla çalışan bir otomobil piyasaya çıksa ya da bayanın biri Çankaya’da Köşk’ün önünde soyunsa, bunun haber olması için çaba harcamaya gerek yoktur. Tersine haberin kontrolü için çaba harcamak gerekir. Ne adına kontrol? Kişi, ürün ya da hizmetin algılanmasının zarar görmemesi için kontrol...
Bu söylediklerimiz Yamani ailesinin düğününe tam uyuyor sanki. Hiç reklam yapmadan, hiçbir profesyonel PR uygulaması içine girmeden haber olma şansı olan her olay gibi burada da mevcut iletişim fırsatı kendi yolunu izledi. İyi mi oldu? Biz ona bakalım...
Bazı ürün ve hizmetler kendi iletişimlerini doğal olarak yapar. Bu düğün gibi. Konu o kadar ilgi çekici ki, özel iletişim çabasına hiç gerek yok. “Haberimiz çıksın da, nasıl çıkarsa çıksın” diye bakanlar için bu durum bulunmaz nimettir.
Oysa soruyu şöyle sormakta yarar vardı: Yamani ailesi bu düğünle ilgili böyle bir algı mı yaratmak istedi?... Yani, milyonlarca dolar nasıl savrulur? Özel yatlar, misafir taşıyan ‘privat-jet’ler nasıl vızır vızır çalışır? Aslında tevazu dini olan İslam inancına bağlı olduğu iddia edilen bir âlemde, bir düğün nasıl şatafat ve tantana dolu bir şekilde ayyuka çıkarılır? Kolay kazanılmış gibi görünen paralar nasıl kolay harcanır? İslamî değerler, nerelerde saptırılabilir; nasıl dejenere edilir?...
Bunlar mıydı, Yamani ailesinin yaymak istedikleri kilit mesajlar? Emin değilim... Eğer bunlar değildi ise, işte ‘biz nasılsa haber oluruz’ diye işin ucunu bırakmamak, iletişim hedefini doğru saptamak, pek bir günahları olmadığını sandığım gelinle damadı, magazin basınına yem etmemek ve yukarıdaki olumsuz algılamaları engellemek adına, bu düğünün iletişimini de adam gibi yönetmek gerekirdi...
Ya da ben yanılıyorum... Hedef yukarıdaki olumsuz mesajları iletmekti ve bu alanda çok başarılı olundu... Ne dersiniz?
‘Vuslat vuku bulursa’ mesele yok
Şu günlerde en çok dikkatimi çeken reklam filmi hiç şüphesiz Pınar’ın Kafela’sı... Batılılar absurd, diyor. Bizim sözlüklere de ‘absürd’ olarak geçmiş. Halk dilinde abuk diyenler de var. Kibarcası ve Albert Camus’nün kullandığı şekliyle ‘uyumsuz’...
Reklam ajansı Alemeti Farika’nın zaten böyle bir tarzı var. Çarpıcı, hemen dikkat çeken, konuşturan reklamlar yapıyorlar. Kafela da öyle. Çok hoş bir kız bulmuşlar. Kız sözümona Brezilyalı. Bu arada Fransız olduğu yolunda da söylentiler var. Mühim değil. Olsun. Brezilyalı bir güzel var karşımızda. Atmosfer de özgün. ‘Kafela’ şarkısıyla birlikte oraların havasını canlandırmak üzerine kurgulanmış. Deniz kıyısı... Samanlarla kaplı tavanı ile minik bir tatil yöresi barı. Barın arkasında esmer dilber... Ağzınızın suyunu akıtmak için her şey tamam yani...
Kız Portekizce bir şeyler söylüyor. Ne söylediğini Türkçe alt (ya da üst) yazı ile anlıyoruz. Son derece yalın Allah’tan... “Bu yaz moda Kafela... Kahve, süt, bol buz... Pınar’dan... Ayrıca Çikola, karamela...”
Her şey absürd... Yaz gelmiş geçiyor; modası mı kalmış?.. Pınar Türk markası. Brezilyalı dilberin ne işi var?.. Dilber niçin Türkçe konuşmaz?...
Bu tür işlerde bu soruların yanıtları hiç önemli değil. Kafela’yı duyduk mu? Duyduk. Ne olduğunu biliyor muyuz? Biliyoruz. Eh, tamamdır... Hani bir bayanla çıkmak için onun dikkatini çekmek gibi bir şey. Dikkati çekebilirsiniz de, vuslat hasıl olur mu, o ayrı mesele...
İş satışa gelince ne olur; bilmiyoruz. Merakla bekliyoruz. Pınar bizi bilgilendirirse çok seviniriz.
Düşük bütçe ile de büyük iş yapılabilir
Geçen haftalarda pazarlama jargonunda ‘boundling’ denen yöntemden söz etmiştik. Yani iki ürün ya da hizmeti birleştirip yapılan pazarlamadan... Örnek Bonus Card ile Garanti Sigorta’nın ortak kampanyalarıydı: “Bonus’la benzin alana kapkaç sigortası bedava!”...
Sadece basında ve radyoda vardı kampanya. Hani benzin pompasının ucuna bir çanta asılmış. Sonra pompanın ucu öyle bir kıvrılmış ki, çantanın çıkması mümkün değil.
Bu kampanyanın ne kadar başarılı olacağını, aynen Kafela kampanyasında olduğu gibi merak ettiğimizi yazmıştık. Garanti Sigorta Genel Müdür Yardımcısı Yılmaz Yıldız ile Garanti Ödeme Sistemleri İletişim Müdürü Aslı Germen ayrı ayrı birer mesaj göndermişler. Belli ki, keyifleri yerinde. Özetle diyorlar ki:
“Bu kampanya net geri dönüş olarak ‘win-win bundling’ için ciddî bir başarı oldu: Şöyle ki, Garanti Sigorta olarak biz 92.000 yeni bireysel müşteri kazandık; Bonus kart ile yapılan akaryakıt harcamaları da aynı dönemde %49 arttı. Bu arada kapkaça uğrayan vatandaşların zararları tazmin ediliyor. Böylece kampanya, sadece katılan firmaların iş hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olmakla kalmıyor, aynı zamanda toplumsal bir yaranın mağdurlarına az da olsa rahatlama sağlıyor. Kurgusuyla başarılı bulduğunuz kampanyamızın toplumda yarattığı faydayı da sizinle paylaşmak istedik.”
Bonus – Garanti Sigorta kampanyası, düşük bütçeyle çok başarılı işler yapılabileceğini göstermesinin yanı sıra ‘boundling’ işindeki kerametin altını çizmesiyle diğer firmalara örnek teşkil edebilecek bir pazarlama işi olmuş anlaşılan...
Reklamlar hakkında her şey
Reklamlara merak salmış herkese önerebileceğimiz bir site açılmış. Adresi: www.reklamlar.tv
Bu site ile ilgili bilgiyi bize Serbülent Arslan iletmiş. İyi de yapmış. Neredeyse reklam dünyası ile ilgili her türden bilgiye ulaşmak mümkün. İşte siteden bazı başlıklar: Son 7 gün içinde; ‘En beğenilenler’, ‘Beğenilmeyenler’, ‘Üzerinde en çok konuşulanlar’...
Senaryo Radarı, Son 30 Gün içinde puanlarına göre Kullanıcı Radar (Puanlarına göre sırlamalar); En Yeniler (TV reklamları); Mercek Altında gibi bölümler çok kullanışlı ve sadece profesyoneller için değil amatörler için de hayli bilgilendirici.
Benzer bir başka sitenin adresi de şöyle: www.reklampark.net
Bu sitede bilgi hayli yoğun. Bu yüzden de biraz karışık. Buna karşılık diğerinde olduğu gibi sadece TV reklamları yok; yazılı basından da örneklere yer verilmiş. Her iki siteyi de yaratıp yönetenleri, iletişimle amatörce ya da profesyonelce ilgilenenlerin hayatını kolaylaştırdıkları için kutluyorum.
Gaziantep eki çok iyi geldi
Sabah’ın yayımladığı Gaziantep ekini gördünüz mü? Görmedinizse bir yerlerden bulun bir bakın.
Babam Kilis’liydi. Pek çok akrabamız Gaziantep’de yaşar. Bu güzelim memlekete gitmek pek sık nasip olmasa da, onunla ilgili haberlere hep kulak kabartırım.
Bu kez belki kulaklarım değil ama gözlerim fal taşı gibi açıldı! Meğer neler oluyormuş bizim oralarda. Yine içimi “Bizim ülkeye bir şey olmaz” duygusu sarıverdi... Onca sanayi, ticaret ve kültür, böylesine yürekli ellerde büyüdükçe, kimsenin sırtı yere gelmez.
Gazeteyi aradım sordum. Eylül’e kadar Gaziantep için yaptıkları gibi 8 Anadolu kentini daha ele almayı planlıyorlarmış. Tam koleksiyonluk iş. Ya sonrası? Keşke bu dizini devam ettirebilsek. Örneğin 6 ayda ya da yılda bir Antep ve sırasıyla diğer kentlerin ekleri yeniden gündeme gelse; biz de geçen zaman içindeki değişimi gözlemlesek ve gururlansak. Sadece her şeyin ne kadar yanlış ve kötü olduğunu okumaktan hafakanlar basmaya başlamıştı. İyi geldi Gaziantep eki. Ellerinize sağlık arkadaşlar.
Bu üç yıldız yeniden doğmalı
Onlar benim kuşağımın starlarıydı. Hem de ne starlar... Hem büyük müzisyendiler, hem de iş hayatının çeşitli alanlarında başarılarını kanıtlamış birer yaşam ustası...
Ahmet Kurtaran akademik kariyeri doçentlik düzeyine kadar taşımış, ayrıca meslektaşlarına örnek olacak bir diş kliniği açıp yıllarca başarıyla yönetmişti. Selami Karaibrahimgil, sadece Nil Karaibrahimgil gibi bir ‘pırıl’ı hayata hazırlamakla kalmamış aynı zamanda Turizm ve Kültür Bakanlığında Genel Müdürlük düzeyine kadar tırmanan kariyer yolunda yurt içinde ve dışında başarılı görevlerde bulunmuştu. Müzik dehası Doğan Canku ise kariyerini açtığı müzik okuluyla zirvelere taşımayı başarmıştı.
Bu üçlü (MFÜ) 35 yaşını kutladı. Ben işi burada bırakmamaları gerektiğini düşünüyorum. Üç nedenden. Birincisi, yaptıkları müzik Türk – Batı sentezi için ideal bir örnek olduğu ve Türkiye’nin tanıtımına (Anadolu Ateşi gibi) müthiş bir katma değer getirebileceği için. İkincisi, bizim kuşağın (Altın Yıllar) müziğinin duyarlılık ve duygusallık noktasında yeni kuşaklara da aktarılması gerektiğine inandığım için. Üçüncüsü, gençliğin sadece parlaklığıyla değil değerleriyle de büyük olan starları örnek almalarının her türden ruh sağlığına faydalı olacağını bildiğim için...
Modern Folk Üçlüsü’nü ayakta alkışlayacağımız yeniden doğuş serüveninde sahnelerde, TV’lerde görmeye devam etmek istiyoruz...
Görünen köy kılavuz istemez, diye bir halk deyişi vardır. Bazı iletişim olaylarına ‘cuk’ diye oturur. Örneğin Bush Türkiye’ye gelse, suyla çalışan bir otomobil piyasaya çıksa ya da bayanın biri Çankaya’da Köşk’ün önünde soyunsa, bunun haber olması için çaba harcamaya gerek yoktur. Tersine haberin kontrolü için çaba harcamak gerekir. Ne adına kontrol? Kişi, ürün ya da hizmetin algılanmasının zarar görmemesi için kontrol...
Bu söylediklerimiz Yamani ailesinin düğününe tam uyuyor sanki. Hiç reklam yapmadan, hiçbir profesyonel PR uygulaması içine girmeden haber olma şansı olan her olay gibi burada da mevcut iletişim fırsatı kendi yolunu izledi. İyi mi oldu? Biz ona bakalım...
Bazı ürün ve hizmetler kendi iletişimlerini doğal olarak yapar. Bu düğün gibi. Konu o kadar ilgi çekici ki, özel iletişim çabasına hiç gerek yok. “Haberimiz çıksın da, nasıl çıkarsa çıksın” diye bakanlar için bu durum bulunmaz nimettir.
Oysa soruyu şöyle sormakta yarar vardı: Yamani ailesi bu düğünle ilgili böyle bir algı mı yaratmak istedi?... Yani, milyonlarca dolar nasıl savrulur? Özel yatlar, misafir taşıyan ‘privat-jet’ler nasıl vızır vızır çalışır? Aslında tevazu dini olan İslam inancına bağlı olduğu iddia edilen bir âlemde, bir düğün nasıl şatafat ve tantana dolu bir şekilde ayyuka çıkarılır? Kolay kazanılmış gibi görünen paralar nasıl kolay harcanır? İslamî değerler, nerelerde saptırılabilir; nasıl dejenere edilir?...
Bunlar mıydı, Yamani ailesinin yaymak istedikleri kilit mesajlar? Emin değilim... Eğer bunlar değildi ise, işte ‘biz nasılsa haber oluruz’ diye işin ucunu bırakmamak, iletişim hedefini doğru saptamak, pek bir günahları olmadığını sandığım gelinle damadı, magazin basınına yem etmemek ve yukarıdaki olumsuz algılamaları engellemek adına, bu düğünün iletişimini de adam gibi yönetmek gerekirdi...
Ya da ben yanılıyorum... Hedef yukarıdaki olumsuz mesajları iletmekti ve bu alanda çok başarılı olundu... Ne dersiniz?
‘Vuslat vuku bulursa’ mesele yok
Şu günlerde en çok dikkatimi çeken reklam filmi hiç şüphesiz Pınar’ın Kafela’sı... Batılılar absurd, diyor. Bizim sözlüklere de ‘absürd’ olarak geçmiş. Halk dilinde abuk diyenler de var. Kibarcası ve Albert Camus’nün kullandığı şekliyle ‘uyumsuz’...
Reklam ajansı Alemeti Farika’nın zaten böyle bir tarzı var. Çarpıcı, hemen dikkat çeken, konuşturan reklamlar yapıyorlar. Kafela da öyle. Çok hoş bir kız bulmuşlar. Kız sözümona Brezilyalı. Bu arada Fransız olduğu yolunda da söylentiler var. Mühim değil. Olsun. Brezilyalı bir güzel var karşımızda. Atmosfer de özgün. ‘Kafela’ şarkısıyla birlikte oraların havasını canlandırmak üzerine kurgulanmış. Deniz kıyısı... Samanlarla kaplı tavanı ile minik bir tatil yöresi barı. Barın arkasında esmer dilber... Ağzınızın suyunu akıtmak için her şey tamam yani...
Kız Portekizce bir şeyler söylüyor. Ne söylediğini Türkçe alt (ya da üst) yazı ile anlıyoruz. Son derece yalın Allah’tan... “Bu yaz moda Kafela... Kahve, süt, bol buz... Pınar’dan... Ayrıca Çikola, karamela...”
Her şey absürd... Yaz gelmiş geçiyor; modası mı kalmış?.. Pınar Türk markası. Brezilyalı dilberin ne işi var?.. Dilber niçin Türkçe konuşmaz?...
Bu tür işlerde bu soruların yanıtları hiç önemli değil. Kafela’yı duyduk mu? Duyduk. Ne olduğunu biliyor muyuz? Biliyoruz. Eh, tamamdır... Hani bir bayanla çıkmak için onun dikkatini çekmek gibi bir şey. Dikkati çekebilirsiniz de, vuslat hasıl olur mu, o ayrı mesele...
İş satışa gelince ne olur; bilmiyoruz. Merakla bekliyoruz. Pınar bizi bilgilendirirse çok seviniriz.
Düşük bütçe ile de büyük iş yapılabilir
Geçen haftalarda pazarlama jargonunda ‘boundling’ denen yöntemden söz etmiştik. Yani iki ürün ya da hizmeti birleştirip yapılan pazarlamadan... Örnek Bonus Card ile Garanti Sigorta’nın ortak kampanyalarıydı: “Bonus’la benzin alana kapkaç sigortası bedava!”...
Sadece basında ve radyoda vardı kampanya. Hani benzin pompasının ucuna bir çanta asılmış. Sonra pompanın ucu öyle bir kıvrılmış ki, çantanın çıkması mümkün değil.
Bu kampanyanın ne kadar başarılı olacağını, aynen Kafela kampanyasında olduğu gibi merak ettiğimizi yazmıştık. Garanti Sigorta Genel Müdür Yardımcısı Yılmaz Yıldız ile Garanti Ödeme Sistemleri İletişim Müdürü Aslı Germen ayrı ayrı birer mesaj göndermişler. Belli ki, keyifleri yerinde. Özetle diyorlar ki:
“Bu kampanya net geri dönüş olarak ‘win-win bundling’ için ciddî bir başarı oldu: Şöyle ki, Garanti Sigorta olarak biz 92.000 yeni bireysel müşteri kazandık; Bonus kart ile yapılan akaryakıt harcamaları da aynı dönemde %49 arttı. Bu arada kapkaça uğrayan vatandaşların zararları tazmin ediliyor. Böylece kampanya, sadece katılan firmaların iş hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olmakla kalmıyor, aynı zamanda toplumsal bir yaranın mağdurlarına az da olsa rahatlama sağlıyor. Kurgusuyla başarılı bulduğunuz kampanyamızın toplumda yarattığı faydayı da sizinle paylaşmak istedik.”
Bonus – Garanti Sigorta kampanyası, düşük bütçeyle çok başarılı işler yapılabileceğini göstermesinin yanı sıra ‘boundling’ işindeki kerametin altını çizmesiyle diğer firmalara örnek teşkil edebilecek bir pazarlama işi olmuş anlaşılan...
Reklamlar hakkında her şey
Reklamlara merak salmış herkese önerebileceğimiz bir site açılmış. Adresi: www.reklamlar.tv
Bu site ile ilgili bilgiyi bize Serbülent Arslan iletmiş. İyi de yapmış. Neredeyse reklam dünyası ile ilgili her türden bilgiye ulaşmak mümkün. İşte siteden bazı başlıklar: Son 7 gün içinde; ‘En beğenilenler’, ‘Beğenilmeyenler’, ‘Üzerinde en çok konuşulanlar’...
Senaryo Radarı, Son 30 Gün içinde puanlarına göre Kullanıcı Radar (Puanlarına göre sırlamalar); En Yeniler (TV reklamları); Mercek Altında gibi bölümler çok kullanışlı ve sadece profesyoneller için değil amatörler için de hayli bilgilendirici.
Benzer bir başka sitenin adresi de şöyle: www.reklampark.net
Bu sitede bilgi hayli yoğun. Bu yüzden de biraz karışık. Buna karşılık diğerinde olduğu gibi sadece TV reklamları yok; yazılı basından da örneklere yer verilmiş. Her iki siteyi de yaratıp yönetenleri, iletişimle amatörce ya da profesyonelce ilgilenenlerin hayatını kolaylaştırdıkları için kutluyorum.
Gaziantep eki çok iyi geldi
Sabah’ın yayımladığı Gaziantep ekini gördünüz mü? Görmedinizse bir yerlerden bulun bir bakın.
Babam Kilis’liydi. Pek çok akrabamız Gaziantep’de yaşar. Bu güzelim memlekete gitmek pek sık nasip olmasa da, onunla ilgili haberlere hep kulak kabartırım.
Bu kez belki kulaklarım değil ama gözlerim fal taşı gibi açıldı! Meğer neler oluyormuş bizim oralarda. Yine içimi “Bizim ülkeye bir şey olmaz” duygusu sarıverdi... Onca sanayi, ticaret ve kültür, böylesine yürekli ellerde büyüdükçe, kimsenin sırtı yere gelmez.
Gazeteyi aradım sordum. Eylül’e kadar Gaziantep için yaptıkları gibi 8 Anadolu kentini daha ele almayı planlıyorlarmış. Tam koleksiyonluk iş. Ya sonrası? Keşke bu dizini devam ettirebilsek. Örneğin 6 ayda ya da yılda bir Antep ve sırasıyla diğer kentlerin ekleri yeniden gündeme gelse; biz de geçen zaman içindeki değişimi gözlemlesek ve gururlansak. Sadece her şeyin ne kadar yanlış ve kötü olduğunu okumaktan hafakanlar basmaya başlamıştı. İyi geldi Gaziantep eki. Ellerinize sağlık arkadaşlar.
Bu üç yıldız yeniden doğmalı
Onlar benim kuşağımın starlarıydı. Hem de ne starlar... Hem büyük müzisyendiler, hem de iş hayatının çeşitli alanlarında başarılarını kanıtlamış birer yaşam ustası...
Ahmet Kurtaran akademik kariyeri doçentlik düzeyine kadar taşımış, ayrıca meslektaşlarına örnek olacak bir diş kliniği açıp yıllarca başarıyla yönetmişti. Selami Karaibrahimgil, sadece Nil Karaibrahimgil gibi bir ‘pırıl’ı hayata hazırlamakla kalmamış aynı zamanda Turizm ve Kültür Bakanlığında Genel Müdürlük düzeyine kadar tırmanan kariyer yolunda yurt içinde ve dışında başarılı görevlerde bulunmuştu. Müzik dehası Doğan Canku ise kariyerini açtığı müzik okuluyla zirvelere taşımayı başarmıştı.
Bu üçlü (MFÜ) 35 yaşını kutladı. Ben işi burada bırakmamaları gerektiğini düşünüyorum. Üç nedenden. Birincisi, yaptıkları müzik Türk – Batı sentezi için ideal bir örnek olduğu ve Türkiye’nin tanıtımına (Anadolu Ateşi gibi) müthiş bir katma değer getirebileceği için. İkincisi, bizim kuşağın (Altın Yıllar) müziğinin duyarlılık ve duygusallık noktasında yeni kuşaklara da aktarılması gerektiğine inandığım için. Üçüncüsü, gençliğin sadece parlaklığıyla değil değerleriyle de büyük olan starları örnek almalarının her türden ruh sağlığına faydalı olacağını bildiğim için...
Modern Folk Üçlüsü’nü ayakta alkışlayacağımız yeniden doğuş serüveninde sahnelerde, TV’lerde görmeye devam etmek istiyoruz...