Bu filmi daha önce görmemiş miydik?
24 MART 2010
Neredeyse her hafta benim spor hocamdan inciler aktarıyorum size… Hani Hillary Clinton’un ne iş yaptığını bilmeyen, Attilâ İlhan’ın Çolpan İlhan’ın eşi ve hayatta olduğunu sanan delikanlı… Onun gelişimini izlerken benim de öğrendiğim çok şey oluyor…
Onun ‘kopuk’ (detached) haliyle mücadelem hızını kaybetmeden sürüyor. Verdiğim kitapları okumazsa parasının 1/6’sını kesiyorum. Üç seans üst üste özet getirmezse kesilen paralarla bir kitapevinden hediye çeki alıp kendisine veriyorum… Nasıl anlaşma ama?..
Şimdiden havaya girmeye başladı. Benim ‘demokratik halk cumhuriyeti’ (bir zamanlar sosyalist faşizan ülkelerin resmi adıydı, ne demokrattılar ne halkla alakaları vardı, ne de cumhuriyettiler) yaklaşımımdan kız arkadaşı çok memnun… O okuyormuş çünkü… Bizimkinin çekiciliği yüzünden cahilliğine prim veriyormuş… Yaşam kendisini dikte edene kadar fiziki durum insanı kandırabilir ya…
Müthiş sempatik bir delikanlı zaten... 20’li yaşlarında… Akademi’yi bitirdi bitirecek… Kendisi de memnun okumaktan… Bir türlü neden kitap okuması gerektiği konusunda mutabakat sağlayamadık. Neden spor yapılması gerektiğini hemen biliyor: “Sağlık için!”… Ya kitaplar?.. “Ruh sağlığı için! Başkalarının yaşam zenginliğini paylaşmak için!” diyemiyor. Ama dilinin ucuna kadar geldiğini hissediyorum…
***
İkinci Ahmet Ümit’i de bitirip Agatha Christie’ye başladığında dedi ki, “Okumaya başlayınca sesimin tonu değişti!”… Hoppala!!! Ne alaka? Olsun, sesimi çıkarmadım… Bir başka gün, “Bundan böyle boynuma fular bağlayıp dolaşacağım!” demez mi?.. O zaman uyandım. Bizimki ‘entel oluyorum’ diyor. Kim entelektüel? Emre Kongar. Onun nesi var? Fuları… O halde…
Bazen ‘gündemi takip etme antrenmanı’ yaptırıyorum ona, o benden hıncını kros yürüyüşte alırken… Dün de referandum konusunu açtım, mesela…
- Nedir ‘referandum’?
- Bir tür toplantı…
- Yuh!..
- Ne peki?
- Bir konuda halk oyuna başvurulması. Mesela Cumhurbaşkanını kim seçsin? Bir kere 7 yıl yoksa 2 kere 5’ yıl mı seçilebilsin?
- Zaten 10 yıllığına seçilmiyor mu?
- Hayır seçilmiyor… Beş yıllığına seçildi 2012’de yine seçim var.
- O zaman mı 10 yıllığına seçilecek?
- Vaz geçtim. Sen referandum olursa neyin oylanacağını biliyor musun?
- Hayır
- Oyunu neye göre kullanacaksın?
- Tuttuğum parti ne derse onu…
***
İşte zurnanın zırt dediği yer de burası zaten… Büyük çoğunluk böyle kullanacak oylarını… Araştırma şirketleri bunu kanıtlayacaklardır…
Bakın, spor hocam bana neler öğretti…
Referandum öyle iki ucu şeyli değnektir ki… Örneğin, normal seçimde %35 ile iktidar olup ülkeyi aslanlar gibi tek başına yönetirsiniz de, referandumda savunduğunuz görüş %49 alırsa, mağlup olur yerlerde sürünürsünüz… Anavatan’ın seçim yasaklarının kaldırılmamasını savunduğu referandum hafızalardadır… Yıl 1987… Aylardan Eylül… Bir Pazar günü… Ayın 6’sı… Kıl payı kaybedivermişlerdi. Hem de tek başına iktidarken… Hem de %49.84 ile… Kırılma noktasıydı o referandum. Anavatan’ın oyları o tarihten sonra aşağıya doğru gitmiş, parti bir daha iflah olmamıştı…
***
Bu filmi şu sıra ikinci kez görmek üzere miyiz, dersiniz?
Bence evet…
Eğer AK Parti şu referandum sevdasından vazgeçmezse, referandum bir içerik savaşı, reform, dönüşüm mücadelesi olmaktan çıkacak, çıkarılacak, AK Parti iktidarının tarihle ‘hesaplaşması’ olarak konumlandırılacaktır… AK Parti’nin bu hesaplaşmadan galip çıkması mümkün değildir…
Neymiş efendim? CHP nasılsa Anayasa Mahkemesi’ne götürürmüş. O da nasılsa reddedermiş… O zaman nasılsa ‘baskın erken seçim’e gidilirmiş… Galiptir bu yolda mağlup. Ya da tam tersi… Strateji ile komplo (Conspiracy) ancak böyle karıştırılır…
AK Parti bu kibirle ille de iktidarı deliksiz ele geçireceğim, diye 1987’den ders almadan yoluna devam ederse, herkes bir CHP – MHP koalisyonuna hazırlansın…
Onun ‘kopuk’ (detached) haliyle mücadelem hızını kaybetmeden sürüyor. Verdiğim kitapları okumazsa parasının 1/6’sını kesiyorum. Üç seans üst üste özet getirmezse kesilen paralarla bir kitapevinden hediye çeki alıp kendisine veriyorum… Nasıl anlaşma ama?..
Şimdiden havaya girmeye başladı. Benim ‘demokratik halk cumhuriyeti’ (bir zamanlar sosyalist faşizan ülkelerin resmi adıydı, ne demokrattılar ne halkla alakaları vardı, ne de cumhuriyettiler) yaklaşımımdan kız arkadaşı çok memnun… O okuyormuş çünkü… Bizimkinin çekiciliği yüzünden cahilliğine prim veriyormuş… Yaşam kendisini dikte edene kadar fiziki durum insanı kandırabilir ya…
Müthiş sempatik bir delikanlı zaten... 20’li yaşlarında… Akademi’yi bitirdi bitirecek… Kendisi de memnun okumaktan… Bir türlü neden kitap okuması gerektiği konusunda mutabakat sağlayamadık. Neden spor yapılması gerektiğini hemen biliyor: “Sağlık için!”… Ya kitaplar?.. “Ruh sağlığı için! Başkalarının yaşam zenginliğini paylaşmak için!” diyemiyor. Ama dilinin ucuna kadar geldiğini hissediyorum…
***
İkinci Ahmet Ümit’i de bitirip Agatha Christie’ye başladığında dedi ki, “Okumaya başlayınca sesimin tonu değişti!”… Hoppala!!! Ne alaka? Olsun, sesimi çıkarmadım… Bir başka gün, “Bundan böyle boynuma fular bağlayıp dolaşacağım!” demez mi?.. O zaman uyandım. Bizimki ‘entel oluyorum’ diyor. Kim entelektüel? Emre Kongar. Onun nesi var? Fuları… O halde…
Bazen ‘gündemi takip etme antrenmanı’ yaptırıyorum ona, o benden hıncını kros yürüyüşte alırken… Dün de referandum konusunu açtım, mesela…
- Nedir ‘referandum’?
- Bir tür toplantı…
- Yuh!..
- Ne peki?
- Bir konuda halk oyuna başvurulması. Mesela Cumhurbaşkanını kim seçsin? Bir kere 7 yıl yoksa 2 kere 5’ yıl mı seçilebilsin?
- Zaten 10 yıllığına seçilmiyor mu?
- Hayır seçilmiyor… Beş yıllığına seçildi 2012’de yine seçim var.
- O zaman mı 10 yıllığına seçilecek?
- Vaz geçtim. Sen referandum olursa neyin oylanacağını biliyor musun?
- Hayır
- Oyunu neye göre kullanacaksın?
- Tuttuğum parti ne derse onu…
***
İşte zurnanın zırt dediği yer de burası zaten… Büyük çoğunluk böyle kullanacak oylarını… Araştırma şirketleri bunu kanıtlayacaklardır…
Bakın, spor hocam bana neler öğretti…
Referandum öyle iki ucu şeyli değnektir ki… Örneğin, normal seçimde %35 ile iktidar olup ülkeyi aslanlar gibi tek başına yönetirsiniz de, referandumda savunduğunuz görüş %49 alırsa, mağlup olur yerlerde sürünürsünüz… Anavatan’ın seçim yasaklarının kaldırılmamasını savunduğu referandum hafızalardadır… Yıl 1987… Aylardan Eylül… Bir Pazar günü… Ayın 6’sı… Kıl payı kaybedivermişlerdi. Hem de tek başına iktidarken… Hem de %49.84 ile… Kırılma noktasıydı o referandum. Anavatan’ın oyları o tarihten sonra aşağıya doğru gitmiş, parti bir daha iflah olmamıştı…
***
Bu filmi şu sıra ikinci kez görmek üzere miyiz, dersiniz?
Bence evet…
Eğer AK Parti şu referandum sevdasından vazgeçmezse, referandum bir içerik savaşı, reform, dönüşüm mücadelesi olmaktan çıkacak, çıkarılacak, AK Parti iktidarının tarihle ‘hesaplaşması’ olarak konumlandırılacaktır… AK Parti’nin bu hesaplaşmadan galip çıkması mümkün değildir…
Neymiş efendim? CHP nasılsa Anayasa Mahkemesi’ne götürürmüş. O da nasılsa reddedermiş… O zaman nasılsa ‘baskın erken seçim’e gidilirmiş… Galiptir bu yolda mağlup. Ya da tam tersi… Strateji ile komplo (Conspiracy) ancak böyle karıştırılır…
AK Parti bu kibirle ille de iktidarı deliksiz ele geçireceğim, diye 1987’den ders almadan yoluna devam ederse, herkes bir CHP – MHP koalisyonuna hazırlansın…