Bu filmi kaçırmayın!..
30 EYLÜL 2007
Cuma akşamı tesadüf etti. İlginç bir film oldu mu, arkadaşlarla birbirimizi uyarırız. İzleyemesek dahi zaman ayarlı bir kayıt yapar, sonra keyfini çıkarırız. Belki biraz eski olduğundan olacak bu kez kimse haber de vermedi. Az kaldı kaçıracakmışız yani. Digiturk Goldmax’da gösterilen ve büyük bir olasılıkla Ekim ayında da birkaç kez gösterilecek olan Power adlı filmden söz ediyorum. Türkçesi Güç...
Kadro müthiş. Yönetmen Sidney Lumet, başroller şöyle dağılmış: Siyasi iletişim ustası Pete St. John rolünde Richard Gere, eski karısı gazeteci Ellen Freeman rolünde Julie Christie (Dr. Jivago’dan sonra kendisine aşık olmuştum), Pete’in eski iş ortağı, bir başka iletişim kurdu Wilfred Buckley rolünde Gene Hackman... İş, siyaset, sanat ve spor dünyasında ilişki ve iletişim yönetimine merak saran herkesin mutlaka bir kaç kez izlemesi yerinde olur.
Filmin pek çok boyutu var. Ben en çok ilgimi çeken boyutuna deyineyim. İmaj ve algılama meselesine... Biliyorsunuz, imaj, yani -miş gibi yapmak, yani olmayanı varmış gibi göstermek, olmayan bir şeyi parlatmak, artık tarihe karıştı. Hem de yıllarca önce. Ak Parti Başkan Yardımcılarından iletişim hocası Prof. Dr. Edibe Sözen’in Akşam Gazetesi’nde yayınlanan söyleşisinde de belirttiği gibi, imaj yönetimi yerini gerçeklere dayalı iletişime terk edeli yıllar oluyor. Bugün hâlâ imaj yönetiminden söz edenler var mı? Var... Kim bunlar? Cahiller, iletişimi bilgiye, ilime, deneyime göre değil, ‘gözbağcılığa’ göre yönetmek isteyenler vb... Uzun yıllardır naftalin kokan ‘imaj’, dünyada artık sadece görüntü için kullanılır oldu. İletişimdeki yeri bitti...
İşte film de bunu anlatıyor. Hem de mükemmel şekilde. İzlerken biraz da hüzün kapladı içimi. Adamlar 1986 yılında çekmişler filmi. Demek ki o yıllarda bazıları şu ‘imaj yönetimi’ meselesini çözmüş. 20 yıl önce!... Bizde adam yerine koyduğumuz bazı okumuş cahiller hâlâ, “image-maker’liğin öneminden, imajı parlatmanın algılamayı nasıl etkilediğinden” söz edebilmekte. Hatta bazı şirketler algılanmalarını değil de ‘imajlarını’ ölçtürmeye çalışmakta...
Power’ı mutlaka izleyin. Bulabilirseniz aynı konuyu işleyen, aynı yönetmenin 1976 yapımı, Faye Dunaway, Robert Duvall, Peter Finch ve William Holden’in başrollerini paylaştıkları Network (bizde Şebeke diye oynamıştı) ve Robert de Niro ve Dustin Hoffman’ın oynadıkları, Barry Levinson’un yönettiği Wag the Dog (Bizde, Başkanın Adamları diye oynamıştı) adlı filmleri de bir eğitim gibi izleyip üzerine tartışmakta yarar var...
İnsan kıymettir, kaynak değil
Geçen Pazar, Marketing Türkiye dergisinin 1 Ekim sayısına gönderme yaptığımız İnsan Kaynak Değildir başlıklı yazımızda şöyle ifade etmişiz derdimizi:
“Batılılar henüz uyanmadılar bu işe. Onlar daha ‘Personel Sevk ve İdaresi”nden “Özlük İşleri”ne geçişi tamamlamışlar; ‘İnsan Kaynakları’ndan şunun şurasında 5-10 yıldır ekmek yemeğe başlamışlar. Bir kaç milyar doları daha döndürmeden ‘İnsan Kaynak Değildir’ meselesini tartışmaya hiç gönülleri olmaz.
Bekleyin. İki üç yıla kalmaz bunun bir iki gurusu çıkar. 500 Avro verir izlemeye gidersiniz... Kitaplarını da alır, seminerlerde okuturuz... Pek çok diğer konuda olduğu gibi... Örneğin ‘Think global act local’in (Küresel düşün yerel hareket et) palavra olduğunu 1990’ların ortasında yazmıştık. 2000’lerde ‘Think local act local’e (Yerel düşün yerel hareket et) avdet ettiler. Allahları var, parayı yine iyi götürdüler.
Şimdi bir tarafınıza not edin. İnsan Kaynakları Yönetimi, yerini İnsan Kıymetleri Yönetimine bırakacak. Asset Management (Kıymet Yönetimi) rekabet avantajının bir numaralı unsuru olacak...”
Bazılarına ‘Kerameti kendimizden menkul’ gibi gelebilecek bu iddiamıza Egon Zehnder International’dan Murat Yeşildere yanıt vermiş. Çok önemli bir katma değer getirmiş: “İnsan Kaynak Değildir’ başlıklı yazınızı ilgi ile okudum. Tespitlerinize ve başlığa katılıyorum. Ancak yavaş yavaş dünyada ve Türkiye'de de yaygınlaşan kavram ‘Talent Management’ (çok iyi bir çeviri olmasa da ‘Yetenek Yönetimi’). Yerleşmiş ve kurumsal yönetilen şirketlerin buradaki tespiti de bünyelerinde yer alan her çalışanın bir değer olarak görülmesi ve değişik önceliklerle kendilerini gösterme ve geliştirme fırsatlarının sunulması. Bu çerçevede insanın organizasyonun en büyük değeri olduğunu kavrayan kurumların sayısı yavaş yavaş da olsa artıyor. Bu arada birkaç ay önce Finans Dünyası dergisindeki köşenizde ‘Yetenek Yönetimi’ konulu, Teknoloji Holding'in yayın organı Thema dergisindeki bir haber analizi yorumlamış ve övgüyle bahsetmiştiniz. İlgili çalışmaya katkıda bulunanlardan birisi olarak takip ettiğim yayınlardan birisi idi J. Sabrınız için teşekkürler, kolay gelsin.”
Yeşildere’ye teşekkürlerimizi sunuyoruz. Biraz da akademik olacak bu tartışmayı, daha çok dergilerin sayfalarına bırakıp biz bugün şunu belirtmekle yetinelim: Yetenek, insanların taşıdıkları kıymet unsurlarından sadece biridir. İnsanın karakter özellikleri ve değer yapılarının toplamı onun ‘kıymetini’ oluşturur. Yetenek yönetimi rekabet stratejisinde tabii ki önemli bir yer tutar ve yapabilenler her türlü övgüyü hak eder. Ancak Kıymet Yönetimi o unsurların tamamını ihtiva eder ve gelecek tasarımında bir numaralı unsur olarak ortaya çıkacaktır...
Turkcell’in tavuğu çok şirin
Bir teaser bu kadar mı şirin olur? Bu kadar mı sıcak olur?..
Tam diyordum ki, şu Cello Can’lar tükendi artık. Hele kulağın uzaması hepten itici gelmeye başlamıştı. Ankara’dan Erkan Mumcu dostumuz üşenmeyip aramış, “Bu ne bu böyle?” demişti...
Ama şu kahverengi tavuk anında bitirdi işi. “Gıt gıt gıdaaak! İnanmazsan gel de bak!”, “Herkes aradığını bulacak” gibi sıradan sayılabilecek sözlere ya da rengarenk yumurtalara takılmayın. Tavuğun, özellikle de TV’deki haline bakın. En şirini de o hafif şehla hali. Ne hikmetse gazete reklamlarında düzgün bakan tavuk kullanılmış.
Turkcell’in Kurumsal İletişim Bölüm Başkanı Filiz Karagül’ü aradım. ‘Ne olduğunu Pazartesi açıklayacağız’ dedi. Ben de ‘Ne olduğu önemli değil, tavuğun bebeğinden yaptırırsanız, bir tane istiyorum!’ dedim... Yaptırmışlar; yollayacakmış... Turkcell’in ‘ne yumurtlayacağını’ aşağı yukarı tahmin ediyorum. Ama esas beklediğim tabii ki ‘tavuk kardeş’...
Kadro müthiş. Yönetmen Sidney Lumet, başroller şöyle dağılmış: Siyasi iletişim ustası Pete St. John rolünde Richard Gere, eski karısı gazeteci Ellen Freeman rolünde Julie Christie (Dr. Jivago’dan sonra kendisine aşık olmuştum), Pete’in eski iş ortağı, bir başka iletişim kurdu Wilfred Buckley rolünde Gene Hackman... İş, siyaset, sanat ve spor dünyasında ilişki ve iletişim yönetimine merak saran herkesin mutlaka bir kaç kez izlemesi yerinde olur.
Filmin pek çok boyutu var. Ben en çok ilgimi çeken boyutuna deyineyim. İmaj ve algılama meselesine... Biliyorsunuz, imaj, yani -miş gibi yapmak, yani olmayanı varmış gibi göstermek, olmayan bir şeyi parlatmak, artık tarihe karıştı. Hem de yıllarca önce. Ak Parti Başkan Yardımcılarından iletişim hocası Prof. Dr. Edibe Sözen’in Akşam Gazetesi’nde yayınlanan söyleşisinde de belirttiği gibi, imaj yönetimi yerini gerçeklere dayalı iletişime terk edeli yıllar oluyor. Bugün hâlâ imaj yönetiminden söz edenler var mı? Var... Kim bunlar? Cahiller, iletişimi bilgiye, ilime, deneyime göre değil, ‘gözbağcılığa’ göre yönetmek isteyenler vb... Uzun yıllardır naftalin kokan ‘imaj’, dünyada artık sadece görüntü için kullanılır oldu. İletişimdeki yeri bitti...
İşte film de bunu anlatıyor. Hem de mükemmel şekilde. İzlerken biraz da hüzün kapladı içimi. Adamlar 1986 yılında çekmişler filmi. Demek ki o yıllarda bazıları şu ‘imaj yönetimi’ meselesini çözmüş. 20 yıl önce!... Bizde adam yerine koyduğumuz bazı okumuş cahiller hâlâ, “image-maker’liğin öneminden, imajı parlatmanın algılamayı nasıl etkilediğinden” söz edebilmekte. Hatta bazı şirketler algılanmalarını değil de ‘imajlarını’ ölçtürmeye çalışmakta...
Power’ı mutlaka izleyin. Bulabilirseniz aynı konuyu işleyen, aynı yönetmenin 1976 yapımı, Faye Dunaway, Robert Duvall, Peter Finch ve William Holden’in başrollerini paylaştıkları Network (bizde Şebeke diye oynamıştı) ve Robert de Niro ve Dustin Hoffman’ın oynadıkları, Barry Levinson’un yönettiği Wag the Dog (Bizde, Başkanın Adamları diye oynamıştı) adlı filmleri de bir eğitim gibi izleyip üzerine tartışmakta yarar var...
İnsan kıymettir, kaynak değil
Geçen Pazar, Marketing Türkiye dergisinin 1 Ekim sayısına gönderme yaptığımız İnsan Kaynak Değildir başlıklı yazımızda şöyle ifade etmişiz derdimizi:
“Batılılar henüz uyanmadılar bu işe. Onlar daha ‘Personel Sevk ve İdaresi”nden “Özlük İşleri”ne geçişi tamamlamışlar; ‘İnsan Kaynakları’ndan şunun şurasında 5-10 yıldır ekmek yemeğe başlamışlar. Bir kaç milyar doları daha döndürmeden ‘İnsan Kaynak Değildir’ meselesini tartışmaya hiç gönülleri olmaz.
Bekleyin. İki üç yıla kalmaz bunun bir iki gurusu çıkar. 500 Avro verir izlemeye gidersiniz... Kitaplarını da alır, seminerlerde okuturuz... Pek çok diğer konuda olduğu gibi... Örneğin ‘Think global act local’in (Küresel düşün yerel hareket et) palavra olduğunu 1990’ların ortasında yazmıştık. 2000’lerde ‘Think local act local’e (Yerel düşün yerel hareket et) avdet ettiler. Allahları var, parayı yine iyi götürdüler.
Şimdi bir tarafınıza not edin. İnsan Kaynakları Yönetimi, yerini İnsan Kıymetleri Yönetimine bırakacak. Asset Management (Kıymet Yönetimi) rekabet avantajının bir numaralı unsuru olacak...”
Bazılarına ‘Kerameti kendimizden menkul’ gibi gelebilecek bu iddiamıza Egon Zehnder International’dan Murat Yeşildere yanıt vermiş. Çok önemli bir katma değer getirmiş: “İnsan Kaynak Değildir’ başlıklı yazınızı ilgi ile okudum. Tespitlerinize ve başlığa katılıyorum. Ancak yavaş yavaş dünyada ve Türkiye'de de yaygınlaşan kavram ‘Talent Management’ (çok iyi bir çeviri olmasa da ‘Yetenek Yönetimi’). Yerleşmiş ve kurumsal yönetilen şirketlerin buradaki tespiti de bünyelerinde yer alan her çalışanın bir değer olarak görülmesi ve değişik önceliklerle kendilerini gösterme ve geliştirme fırsatlarının sunulması. Bu çerçevede insanın organizasyonun en büyük değeri olduğunu kavrayan kurumların sayısı yavaş yavaş da olsa artıyor. Bu arada birkaç ay önce Finans Dünyası dergisindeki köşenizde ‘Yetenek Yönetimi’ konulu, Teknoloji Holding'in yayın organı Thema dergisindeki bir haber analizi yorumlamış ve övgüyle bahsetmiştiniz. İlgili çalışmaya katkıda bulunanlardan birisi olarak takip ettiğim yayınlardan birisi idi J. Sabrınız için teşekkürler, kolay gelsin.”
Yeşildere’ye teşekkürlerimizi sunuyoruz. Biraz da akademik olacak bu tartışmayı, daha çok dergilerin sayfalarına bırakıp biz bugün şunu belirtmekle yetinelim: Yetenek, insanların taşıdıkları kıymet unsurlarından sadece biridir. İnsanın karakter özellikleri ve değer yapılarının toplamı onun ‘kıymetini’ oluşturur. Yetenek yönetimi rekabet stratejisinde tabii ki önemli bir yer tutar ve yapabilenler her türlü övgüyü hak eder. Ancak Kıymet Yönetimi o unsurların tamamını ihtiva eder ve gelecek tasarımında bir numaralı unsur olarak ortaya çıkacaktır...
Turkcell’in tavuğu çok şirin
Bir teaser bu kadar mı şirin olur? Bu kadar mı sıcak olur?..
Tam diyordum ki, şu Cello Can’lar tükendi artık. Hele kulağın uzaması hepten itici gelmeye başlamıştı. Ankara’dan Erkan Mumcu dostumuz üşenmeyip aramış, “Bu ne bu böyle?” demişti...
Ama şu kahverengi tavuk anında bitirdi işi. “Gıt gıt gıdaaak! İnanmazsan gel de bak!”, “Herkes aradığını bulacak” gibi sıradan sayılabilecek sözlere ya da rengarenk yumurtalara takılmayın. Tavuğun, özellikle de TV’deki haline bakın. En şirini de o hafif şehla hali. Ne hikmetse gazete reklamlarında düzgün bakan tavuk kullanılmış.
Turkcell’in Kurumsal İletişim Bölüm Başkanı Filiz Karagül’ü aradım. ‘Ne olduğunu Pazartesi açıklayacağız’ dedi. Ben de ‘Ne olduğu önemli değil, tavuğun bebeğinden yaptırırsanız, bir tane istiyorum!’ dedim... Yaptırmışlar; yollayacakmış... Turkcell’in ‘ne yumurtlayacağını’ aşağı yukarı tahmin ediyorum. Ama esas beklediğim tabii ki ‘tavuk kardeş’...