Bu Gençlikte İş Var!
15 Haziran 2019 - Marketing Türkiye
TÜSİAD, çok önemli bir itibar ve iletişim projesinin altıına imzasını atmış. Bu bir gençlik projesi. Ayrıntısını aşağıda anlatacağım. Fakat asıl önemli olan TÜSİAD'ın iletişimini odaklandırdığı nokta. Ne yazık ki Türkiye'nin en etkili sivil toplum kuruluşu olarak, bu tür projelerle değil de, daha çok kendi içinde bile tam mutabakat sağlayamadığı algısını yaratan, siyasi ağırlıklı etkinliklerle akla geliyor. Oysa aynı TÜSİAD belki de Ümit Boyner hanımın başkanlığında tarihinin en aktif dönemini yaşıyor. Durmadan bilgi notu alıyoruz. Çalışma grupları sürekli yeni projeler üretiyorlar. Ben de bunlardan birinin içindeyim. Grubumuzun adı: Fütürizm Düşünce Grubu. Amacımız: "Disiplinlerarası bir yaklaşım ile uzun vadeli simülasyonlar yapmak ve gelecekte dünyayı bekleyen gelişmeler üzerinde görüş oluşturmak." Alphan Manas'ın başkanlığındaki bu grubun çalışmalarıyla hazırlanan "gelecek raporu", ülkemizin geleceği için stratejik ve sürdürülebilir öneriler geliştiriyor.
Şimdi sıra sözünü ettiğim gençlik projesinde: Bu proje çerçevesinde yarışan "iyi iş projeleri"nin sahipleri, ödüllerini 24 Mayıs'ta aldılar.TÜSİAD'ın 40. Yıl Faaliyetleri kapsamında ve "Bu Gençlikte İş Var!" projesi çerçevesinde doğrudan üniversite gençliğine yönelik olarak düzenlediği bu yarışmanın amacı çok net: Girişimciliği destekleyerek genç işsizliğini azaltmak. Üniversite öğrencilerinin gruplar halinde katıldığı yarışmada elemeyi geçen her grup bir TÜSİAD Rehberi ile yakın temas halinde oldu. Kazanan gençlere iş geliştirme desteğine yönelik ödüller verildi ve yarışmaya başvuran tüm öğrencilere TÜSİAD üyesi şirketlerde staj imkanı sağlandı. TÜSİAD üyelerinin de ödül kazanan projelerin geliştirilmesine destek sağlayacakları açıklandı.
Gelelim ödül sahiplerine: Birincilik ödülünü ODTÜ öğrencileri Serol Türkyılmaz ve Levent Beker, "nanoteknoloji uygulamaları yardımıyla enerji üretimi"ne yönelik projeleriyle kazandı. (TÜSİAD Rehberi ise Ortadoğu Mühendislik Yönetim Kurulu Başkanı Emin Ergin.) İkincilik ödülü ise Bilkent öğrencileri Mustafa Kemal İşen ve İrem Özcan'a, "yüksek yalıtım özelliğine sahip doğa dostu yalıtkan ürün geliştirme projesi" ile verildi. (TÜSİAD Rehberi, BM Mühendislik ve İnşaat A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ö. Çağlan Kuyumcu.)
Mansiyonları da, "geri dönüşümlü asfalt üretimini artırma amaçlı" projeleriyle Bilkent Üniversitesi öğrencileri Berkay Türkben ve Hesamoddin Nabavi aldı. (TÜSİAD Rehberi, Shell Enerji A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Nusret Cömert.)
Konferanslarımda da, yazılarımda da "neden?" diye sormadan adım bile atmayan gençlere dikkat çekip duruyorum. 'Y Kuşağı' gerçekten de küllerinden yeniden doğmaya çalışan bir miras devraldığının farkında değilmişcesine "geçmişe takılmadan" geleceğini şekillendirmeye çalışıyor. Legastenik bir ruh hali içinde değiller ve bu saplantısız dünya görüşleri, dolayısıyla özgür bakış açıları sayesinde "dediğim dedik" hırçınlığından çok uzakta bir yerlerde, bulundukları zeminin olanaklarının elverdiği ölçüde ne araştırıyorlarsa, araştırıp bulduklarını tekrar tekrar tırnaklarıyla kazıp dibine kadar anlamaya çalışıyorlar. Şimdi; ya bu gençliğin sorularına gerçekten açıklıkla, bilgiyle cevap vereceksiniz; veremiyorsanız anlamaya çalışacaksınız, ya da bu gençlik hiç gözümüzün yaşına bakmadan hepimizi önüne katıp yürütecek. Bilimden mizaha, edebiyattan plastik sanatlara kadar her alanda nasıl güçlü bir "Y Kuşağı çabası" var farkında mıyız? Türkiye'de bu kuşağın sorunlarına önem vermeden, onları anlama çabası içine girmeden, ne siyaseti yönetmek mümkündür ne de ekonomiyi... Bu çerçeveden bakıldığında TÜSİAD'ın gençlik için yönettiği bu proje dikkate de, takdire de şayan...
Farkında olmadan örnek ve önder olanlara dikkat...
Sık kullanılan kalıplar için "klişe" sözcüğünü biraz da küçümseyerek kullanmak adettendir. Bir dostumuzun sevdiğim ifadesiyle "Klişeler ihtiyaçtan doğar." "Boşuna mı uğraşıyorum?" sorusuyla başbaşa kalıp, kendi kendimize eziyet ettiğimiz pek çok tereddüt ânıyla hayatımızın her döneminde karşı karşıya kalmışızdır. Büyük başarıların yanında esamisinin okunmayacağını düşündürten binlerce küçük adım... Oysa "örnek ve önder olma" diye ifade ettiğimiz o tumturaklı davranışlar bütününde, işte bu küçük mü küçük görülen klişelerin nasıl da önemli bir rolü olduğunun farkında mıyız? Bozcaada Belediyesi naylon torba satılmasını yasakladığı zaman, bu kararın önemini hisseden ve destekleyenlerden biri olarak, Migros Halkla İlişkiler Müdürü Ahu Başkut Alyanak'ın gönderdiği mesajı okurken keyiflendim. Bozcaada'da naylon torba kullanılmasına itiraz eden bu bilinci Migros desteklemiş ve doğada çözünen poşetlerin öncülüğünü yapmıştı. Ahu Hanım mesajında diyordu ki:
"İyi bildiğiniz gibi Migros'un sürdürülebilirlik adına çevreye yaptığı yatırım boyut kazanarak devam ediyor. Doğada çözünen poşetlerin öncülüğünü yaparken şimdi bu öncülük, neredeyse sektör standartı haline geldi. Asıl amaç tüketici boyutuyla da farkındalık yaratmaktı. Kullanılan poşet sayısı bu yolla azaldı ve çok kullanımlı bez torbaların da kullanımı arttı. Bozcaada örneğinde olduğu gibi Migros'larda "Çevreci Kiosk" bulunan mağazalarda, boş ambalajlarını getiren müşterilerimiz cinsine göre ambalajları geri dönüşüme kazandırırken puanlarını da topladı ve 2.2 milyon müşterimiz, çevreci adımlara katkıda bulundu. Ayrıca geçtiğimiz yıl taze gıdaları da ana dağıtım merkezlerinden sevk etmeye başlayan Migros, kamyon trafiğini 30 kat azaltmayı başardı."
2.2 milyon Migros müşterisi... Evet, sektörümüzün çok sevdiği klişeler klişesi bir "deniz yıldızı hikayesi"nden söz ediyorum. Belki de 20. Yüzyıl'dan 21. Yüzyıl'a armağan olarak kalan en güzel klişelerden biridir, kumsala (aslında hepimizin kumsallarına) vuran binlerce deniz yıldızının hikayesi... "Ne değişir ki?" diye burun kıvırarak sorana "O'nun için değişti!" diyebilmek ne güzel bir duygudur. Migros'un projesi, küçük küçük ama kendi içinde iddialı adımlarla yol alan muhteşem işlerden biridir. Örnek ve önder olmak kolay iş değildir ve her nedense bu türden projeler, bana hayatımızda sessiz ve derinden yol alarak gösterişsizce örnek olan nice öğretmenimizi, aile büyüğümüzü, usta-çırak ilişkisinin şahane simgeleri olabilmiş biricik dostlarımı hatırlatır.
Bellekteki pazar payına talip olmak...
Bir mesaj da Anjelika Akbar'dan geldi. Bilmiyordum; öğrendim. İlanlarını görmediğim dergi kalmayan "Elif" adlı romanı için ünlü yazar Paulo Coelho'nun bloğunda (paulocoelhoblog.com) bir kısa film yarışmasının duyurusuna yer verilmiş. Dünyanın çeşitli yerlerinden insanlar çok yoğun bir ilgi gösterip, bu roman için kısa filmler hazırlamış. Anjelika Akbar diyor ki: "Paulo kendisi seçiyordu filmleri ve tüm dünyadan
gelen binlerce filmden şimdi 4 tanesi finale kaldı. Bir Türk hanım (Dilek Kantar) üçüncü sırada. Filmde "Aşk / Love" adlı bestemi kullandı."
Akbar'ı kutluyorum Dilek Hanım'ın filmini ben de youtube'dan izledim. Akbar'ın bestesi de, kısa film çalışması da çok hoş... Yazarların ve sanatçıların bu tür pazarlama iletişimi araçlarından yararlanması, tamamen "kişiye özel" bir çaba gerektiriyor. Örneğin, Anjelika Akbar da pazarlama iletişimini iyi kullanan sanatçılarımızdan biridir ve kendine özgü yöntemlerle konseptler hazırlama konusunda da ustadır. Türkiye'de geçirdiği 20 yılı anlattığı "İçimdeki Türkiyem" adlı kitabının tanıtım toplantısını hatırlıyorum. Bir de mini konser vermiş ve finalinde kendisine sazlarıyla Erkan Oğur ve İsmail H. Demircioğlu eşlik etmişlerdi. Üçünün birden yorumladığı Doğu Karadeniz türküsü hâlâ aklımda. Bellekteki pazar payına talip olup da elde etmek kolay iş değil.
TAV Faaliyet Raporları, aldı başını gidiyor...
Demek ki TAV her yıl Faaliyet Raporu yayımladıkça benim de bir yazı yazmam gerekecek. Her seferinde beğenilecek işler çıkıyor çünkü. Çok değil bundan on sene evvel bir Faaliyet Raporu'nu takdir edeceğim ve de hakkında övücü yazılar yazacağım, hatta ve hatta bu yazıları her yıl tekrarlayacağımı söyleseler, inanmazdım. Malumdur, Faaliyet Raporu dediğimiz kitaplar son derece sevimsiz yayınlardır ve -eğer insan finans sektöründen değilse-, elinde bu türden bir kitabı beş dakikadan fazla tutana da raslayamazsınız.
Ben ne yapmışım? Eski yazılarıma göz attım; 2009'un Temmuz ayında ve de geçen yıl Mart ayında yazdığım yazılarda TAV'ın Faaliyet Raporları hakkında güzel güzel döktürmüşüm. 2009'da yayımlanan 2008'e dair TAV Faaliyet Raporu'nda "benim yazarlarımdan" Buket Uzuner'in "İstanbullular" adlı kitabından yola çıkmışlardı. Romandaki tiplemeler çizgiyle canlandırılmıştı ve romanın kapağına, Faaliyet Raporu'ndaki kapağı uygulamışlardı... Geçen yıl da 2009'un Faaliyet Raporu'nda bir başka hoşluk yapmışlar ve o güzelim konsept içinde bir Kerem Görsev CD'si vermişlerdi. Tüm TAV Havalimanları'nın da kendine ait bir bestesi olmuştu. Fikir şahaneydi.
TAV Havalimanları Kurumsal İletişim Koordinatörü Bengi Vargül, geçtiğimiz günlerde her Cuma sabahı Bersay İletişim Grubu çalışanlarının katıldığı "Bizbize" toplantılarının konuğu oldu ve ne zaman "kurumsal" ve yine kurumsallıktan uzaklaşmadan "durumsal" olunabileceğini gayet hoş bir sunumla anlatırken, elbette bir başarı hikayesi olarak Faaliyet Raporu konusunda bu yılki çılgınlıklarını da bizimle paylaştı. Bu kez, 2010'un Faaliyet Raporu için, -artık sizlerin de bildiğiniz gibi- TAV Havalimanları çalışanları, ünlü koreograf Tan Sağtürk'ün eğitiminden geçerek, ortaya "hizmet sanatı"nı dansla buluşturan bir konseptle karşımıza çıkmışlardı. Fotoğraflara bakan hemen görür. Bengi Vargül'ün dediği gibi, TAV çalışanları, işlerini yaparken aldıkları keyfi yansıtmayı başarmışlar. "Hizmet sanatı"nı dansla anlatmak fikri, üç aylık bir hazırlık sürecinde hayalden gerçeğe dönüştüğünde 18 bin TAV çalışanı, sesini paydaşlarına duyurmuş. Nasıl? "Çok etkili, özgün ve estetik" bir görsel şölenle... TAV Havalimanları'nın bu üç yıla dair "Temalı Faaliyet Raporları" ile toplam 13 farklı dalda uluslararası ödüle layık görüldüğünü de belirtmeden geçmeyelim. Sonuç: TAV Faaliyet Raporları'nı benim "3 C" listeme dahil ediyorum. Creativity (Yaratıcılık), Consistency (Tutarlılık), Continuity (süreklilik)
Şimdi sıra sözünü ettiğim gençlik projesinde: Bu proje çerçevesinde yarışan "iyi iş projeleri"nin sahipleri, ödüllerini 24 Mayıs'ta aldılar.TÜSİAD'ın 40. Yıl Faaliyetleri kapsamında ve "Bu Gençlikte İş Var!" projesi çerçevesinde doğrudan üniversite gençliğine yönelik olarak düzenlediği bu yarışmanın amacı çok net: Girişimciliği destekleyerek genç işsizliğini azaltmak. Üniversite öğrencilerinin gruplar halinde katıldığı yarışmada elemeyi geçen her grup bir TÜSİAD Rehberi ile yakın temas halinde oldu. Kazanan gençlere iş geliştirme desteğine yönelik ödüller verildi ve yarışmaya başvuran tüm öğrencilere TÜSİAD üyesi şirketlerde staj imkanı sağlandı. TÜSİAD üyelerinin de ödül kazanan projelerin geliştirilmesine destek sağlayacakları açıklandı.
Gelelim ödül sahiplerine: Birincilik ödülünü ODTÜ öğrencileri Serol Türkyılmaz ve Levent Beker, "nanoteknoloji uygulamaları yardımıyla enerji üretimi"ne yönelik projeleriyle kazandı. (TÜSİAD Rehberi ise Ortadoğu Mühendislik Yönetim Kurulu Başkanı Emin Ergin.) İkincilik ödülü ise Bilkent öğrencileri Mustafa Kemal İşen ve İrem Özcan'a, "yüksek yalıtım özelliğine sahip doğa dostu yalıtkan ürün geliştirme projesi" ile verildi. (TÜSİAD Rehberi, BM Mühendislik ve İnşaat A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ö. Çağlan Kuyumcu.)
Mansiyonları da, "geri dönüşümlü asfalt üretimini artırma amaçlı" projeleriyle Bilkent Üniversitesi öğrencileri Berkay Türkben ve Hesamoddin Nabavi aldı. (TÜSİAD Rehberi, Shell Enerji A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Nusret Cömert.)
Konferanslarımda da, yazılarımda da "neden?" diye sormadan adım bile atmayan gençlere dikkat çekip duruyorum. 'Y Kuşağı' gerçekten de küllerinden yeniden doğmaya çalışan bir miras devraldığının farkında değilmişcesine "geçmişe takılmadan" geleceğini şekillendirmeye çalışıyor. Legastenik bir ruh hali içinde değiller ve bu saplantısız dünya görüşleri, dolayısıyla özgür bakış açıları sayesinde "dediğim dedik" hırçınlığından çok uzakta bir yerlerde, bulundukları zeminin olanaklarının elverdiği ölçüde ne araştırıyorlarsa, araştırıp bulduklarını tekrar tekrar tırnaklarıyla kazıp dibine kadar anlamaya çalışıyorlar. Şimdi; ya bu gençliğin sorularına gerçekten açıklıkla, bilgiyle cevap vereceksiniz; veremiyorsanız anlamaya çalışacaksınız, ya da bu gençlik hiç gözümüzün yaşına bakmadan hepimizi önüne katıp yürütecek. Bilimden mizaha, edebiyattan plastik sanatlara kadar her alanda nasıl güçlü bir "Y Kuşağı çabası" var farkında mıyız? Türkiye'de bu kuşağın sorunlarına önem vermeden, onları anlama çabası içine girmeden, ne siyaseti yönetmek mümkündür ne de ekonomiyi... Bu çerçeveden bakıldığında TÜSİAD'ın gençlik için yönettiği bu proje dikkate de, takdire de şayan...
Farkında olmadan örnek ve önder olanlara dikkat...
Sık kullanılan kalıplar için "klişe" sözcüğünü biraz da küçümseyerek kullanmak adettendir. Bir dostumuzun sevdiğim ifadesiyle "Klişeler ihtiyaçtan doğar." "Boşuna mı uğraşıyorum?" sorusuyla başbaşa kalıp, kendi kendimize eziyet ettiğimiz pek çok tereddüt ânıyla hayatımızın her döneminde karşı karşıya kalmışızdır. Büyük başarıların yanında esamisinin okunmayacağını düşündürten binlerce küçük adım... Oysa "örnek ve önder olma" diye ifade ettiğimiz o tumturaklı davranışlar bütününde, işte bu küçük mü küçük görülen klişelerin nasıl da önemli bir rolü olduğunun farkında mıyız? Bozcaada Belediyesi naylon torba satılmasını yasakladığı zaman, bu kararın önemini hisseden ve destekleyenlerden biri olarak, Migros Halkla İlişkiler Müdürü Ahu Başkut Alyanak'ın gönderdiği mesajı okurken keyiflendim. Bozcaada'da naylon torba kullanılmasına itiraz eden bu bilinci Migros desteklemiş ve doğada çözünen poşetlerin öncülüğünü yapmıştı. Ahu Hanım mesajında diyordu ki:
"İyi bildiğiniz gibi Migros'un sürdürülebilirlik adına çevreye yaptığı yatırım boyut kazanarak devam ediyor. Doğada çözünen poşetlerin öncülüğünü yaparken şimdi bu öncülük, neredeyse sektör standartı haline geldi. Asıl amaç tüketici boyutuyla da farkındalık yaratmaktı. Kullanılan poşet sayısı bu yolla azaldı ve çok kullanımlı bez torbaların da kullanımı arttı. Bozcaada örneğinde olduğu gibi Migros'larda "Çevreci Kiosk" bulunan mağazalarda, boş ambalajlarını getiren müşterilerimiz cinsine göre ambalajları geri dönüşüme kazandırırken puanlarını da topladı ve 2.2 milyon müşterimiz, çevreci adımlara katkıda bulundu. Ayrıca geçtiğimiz yıl taze gıdaları da ana dağıtım merkezlerinden sevk etmeye başlayan Migros, kamyon trafiğini 30 kat azaltmayı başardı."
2.2 milyon Migros müşterisi... Evet, sektörümüzün çok sevdiği klişeler klişesi bir "deniz yıldızı hikayesi"nden söz ediyorum. Belki de 20. Yüzyıl'dan 21. Yüzyıl'a armağan olarak kalan en güzel klişelerden biridir, kumsala (aslında hepimizin kumsallarına) vuran binlerce deniz yıldızının hikayesi... "Ne değişir ki?" diye burun kıvırarak sorana "O'nun için değişti!" diyebilmek ne güzel bir duygudur. Migros'un projesi, küçük küçük ama kendi içinde iddialı adımlarla yol alan muhteşem işlerden biridir. Örnek ve önder olmak kolay iş değildir ve her nedense bu türden projeler, bana hayatımızda sessiz ve derinden yol alarak gösterişsizce örnek olan nice öğretmenimizi, aile büyüğümüzü, usta-çırak ilişkisinin şahane simgeleri olabilmiş biricik dostlarımı hatırlatır.
Bellekteki pazar payına talip olmak...
Bir mesaj da Anjelika Akbar'dan geldi. Bilmiyordum; öğrendim. İlanlarını görmediğim dergi kalmayan "Elif" adlı romanı için ünlü yazar Paulo Coelho'nun bloğunda (paulocoelhoblog.com) bir kısa film yarışmasının duyurusuna yer verilmiş. Dünyanın çeşitli yerlerinden insanlar çok yoğun bir ilgi gösterip, bu roman için kısa filmler hazırlamış. Anjelika Akbar diyor ki: "Paulo kendisi seçiyordu filmleri ve tüm dünyadan
gelen binlerce filmden şimdi 4 tanesi finale kaldı. Bir Türk hanım (Dilek Kantar) üçüncü sırada. Filmde "Aşk / Love" adlı bestemi kullandı."
Akbar'ı kutluyorum Dilek Hanım'ın filmini ben de youtube'dan izledim. Akbar'ın bestesi de, kısa film çalışması da çok hoş... Yazarların ve sanatçıların bu tür pazarlama iletişimi araçlarından yararlanması, tamamen "kişiye özel" bir çaba gerektiriyor. Örneğin, Anjelika Akbar da pazarlama iletişimini iyi kullanan sanatçılarımızdan biridir ve kendine özgü yöntemlerle konseptler hazırlama konusunda da ustadır. Türkiye'de geçirdiği 20 yılı anlattığı "İçimdeki Türkiyem" adlı kitabının tanıtım toplantısını hatırlıyorum. Bir de mini konser vermiş ve finalinde kendisine sazlarıyla Erkan Oğur ve İsmail H. Demircioğlu eşlik etmişlerdi. Üçünün birden yorumladığı Doğu Karadeniz türküsü hâlâ aklımda. Bellekteki pazar payına talip olup da elde etmek kolay iş değil.
TAV Faaliyet Raporları, aldı başını gidiyor...
Demek ki TAV her yıl Faaliyet Raporu yayımladıkça benim de bir yazı yazmam gerekecek. Her seferinde beğenilecek işler çıkıyor çünkü. Çok değil bundan on sene evvel bir Faaliyet Raporu'nu takdir edeceğim ve de hakkında övücü yazılar yazacağım, hatta ve hatta bu yazıları her yıl tekrarlayacağımı söyleseler, inanmazdım. Malumdur, Faaliyet Raporu dediğimiz kitaplar son derece sevimsiz yayınlardır ve -eğer insan finans sektöründen değilse-, elinde bu türden bir kitabı beş dakikadan fazla tutana da raslayamazsınız.
Ben ne yapmışım? Eski yazılarıma göz attım; 2009'un Temmuz ayında ve de geçen yıl Mart ayında yazdığım yazılarda TAV'ın Faaliyet Raporları hakkında güzel güzel döktürmüşüm. 2009'da yayımlanan 2008'e dair TAV Faaliyet Raporu'nda "benim yazarlarımdan" Buket Uzuner'in "İstanbullular" adlı kitabından yola çıkmışlardı. Romandaki tiplemeler çizgiyle canlandırılmıştı ve romanın kapağına, Faaliyet Raporu'ndaki kapağı uygulamışlardı... Geçen yıl da 2009'un Faaliyet Raporu'nda bir başka hoşluk yapmışlar ve o güzelim konsept içinde bir Kerem Görsev CD'si vermişlerdi. Tüm TAV Havalimanları'nın da kendine ait bir bestesi olmuştu. Fikir şahaneydi.
TAV Havalimanları Kurumsal İletişim Koordinatörü Bengi Vargül, geçtiğimiz günlerde her Cuma sabahı Bersay İletişim Grubu çalışanlarının katıldığı "Bizbize" toplantılarının konuğu oldu ve ne zaman "kurumsal" ve yine kurumsallıktan uzaklaşmadan "durumsal" olunabileceğini gayet hoş bir sunumla anlatırken, elbette bir başarı hikayesi olarak Faaliyet Raporu konusunda bu yılki çılgınlıklarını da bizimle paylaştı. Bu kez, 2010'un Faaliyet Raporu için, -artık sizlerin de bildiğiniz gibi- TAV Havalimanları çalışanları, ünlü koreograf Tan Sağtürk'ün eğitiminden geçerek, ortaya "hizmet sanatı"nı dansla buluşturan bir konseptle karşımıza çıkmışlardı. Fotoğraflara bakan hemen görür. Bengi Vargül'ün dediği gibi, TAV çalışanları, işlerini yaparken aldıkları keyfi yansıtmayı başarmışlar. "Hizmet sanatı"nı dansla anlatmak fikri, üç aylık bir hazırlık sürecinde hayalden gerçeğe dönüştüğünde 18 bin TAV çalışanı, sesini paydaşlarına duyurmuş. Nasıl? "Çok etkili, özgün ve estetik" bir görsel şölenle... TAV Havalimanları'nın bu üç yıla dair "Temalı Faaliyet Raporları" ile toplam 13 farklı dalda uluslararası ödüle layık görüldüğünü de belirtmeden geçmeyelim. Sonuç: TAV Faaliyet Raporları'nı benim "3 C" listeme dahil ediyorum. Creativity (Yaratıcılık), Consistency (Tutarlılık), Continuity (süreklilik)