"Bu kediyi 'beslemek' lazım!.."
18 Aralık 2009 Akşam Gazetesi
Şu Stratejik Derinlik'teki 5'li yöntemi uygulamak için ideal bir örnek var önümüzde...
Türkiye Basketbol Federasyonu (TBF) Başkanı Turgay Demirel'in ifadesine göre, FIBA uzun süren bir araştırma sonucunda 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası'nın maskotu olarak Van kedisini belirlemiş...
Gazetelerde yayınlanan bir gözü yeşil diğeri mavi, kafası kalınca bir hilal şeklinde, 10 numaralı formayı giyen maskotu ben de sempatik buldum.
Çevremde ise insanların ikiye bölünmüş olduğunu gözlemledim... (1. Aşama: Tasvir)
Bu bir Van kedisiymiş. Ve Türkiye'yi simgeleyecekmiş. (2. Aşama: Açıklama)
Altında yazmasa bizimkilerin bile anlamayacağı bir simgeyi dünyanın 'algılamasını', Türkiye ile 'ilişkilendirmesini' ve de nihayetinde bağrına basmasını beklemek biraz 'temenni' (wishfull thinking) olmuyor mu? (3. Aşama: Anlama)
Hayvan figürleri pek çok millet tarafından simge olarak kullanılır. Berlin ve Bern'in ayısı mesela... Bern Kantonu'nun bayrağında bile ayı vardır... Noel Baba'nın kızağını çeken geyiklerden tutun da Amerikan kartalına, İngiliz aslanına kadar hayvanlardan geçilmez. Hıristiyan Batı hayvanlarla yatıp kalkarken, Fabl denen türdeki Jean de La Fontaine, takla attırılmış Ezop masalları, Walt Disney'in dünyası ve diğer çizgi roman hayvanlarının da oralardan çıkması doğaldır...
'Bilge Doğu' ise çoğunlukla insanı hayvan üzerinden değil, insanın bizatihi kendisi üzerinden anlamayı, anlamlandırmayı yeğlemiştir... Bu yüzden Hıristiyan Batı kültürü tarafından zihni vaftizlenmemiş olanlar hayvan figürlerine karşı kendilerini o kadar yakın hissetmeyebilirler. (4. Aşama: Anlamlandırma)
Burada Türkiye Basketbol Federasyonu'na düşen iletişim görevi şudur:
1. Bu kedinin aslında bizim Van kedisi olduğunu önce Türk milletine çok iyi açıklamak... 2. Bu kedinin Türkiye'ye özel bir kedi olduğunu bütün dünyaya anlatmak... 3. Van kedisinin neslinin yaşaması ve yaşatılması için çeşitli kampanyalar düzenlenmesini tesis etmek... 4. Bu kedi simgesinin sadece şampiyona ile sınırlı kalmamasını sağlamak, örneğin simgeyi Türk Basketbolu'nun simgesi haline getirmeyi başarmak... 5. Bu kedicikle ilgili çeşitli çizgi roman çalışmalarına destek vermek...
...Ve bütün bu çalışmaları sonunda beklentinin üzerinde gelir elde etmek... (5. Aşama: Yönlendirme)
Sevgili Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu hocamıza not: 'Nasıl hocam kitabınızın giriş bölümünde anlattığınız 5 aşamayı kavramış mıyız?..'
Bu iki reklam defalarca izlenir
Algılamayı yönetme konusunda en iyi ders alabileceğimiz örnekleri tabii ki reklam dünyasından bulabiliriz... Çünkü oradaki başarısızlığın cezası anında kesilir; bedel hemen ödenir... İyi sinema yönetmenlerinin reklam dünyası ile bağlantılı olmaları bir tesadüf değildir...
Örneğin, bizim millete tamamen 'yabancı' bir jestle işaret parmaklarını şakaklarına dayamış, yandaki metinle alakasız duruşlar sergileyen insancıkların yer aldığı 'ecnebi' reklamların, çılgın indirim haberleri bir kenara atılacak olsa, hiçbir işe yaramayacağı aşikarsa, sımsıcacık Mastercard ve Intercity gibi ne dediğini şıp diye anlatan yalın ve alabildiğine duygusal reklamların anında iş hedeflerine ulaştıracağı da o kadar şüphe götürmez bir gerçek... Bu reklamları izleyerek algılama yönetimi antrenmanı yapmak şayan-ı tavsiyedir...
Mastercard'ın PayPass filmlerini ve Intercity'nin arabasını yeni almış adamın yanına doluşmaya çalışıp, arabanın Intercity'den kiralama yöntemiyle alındığını öğrenince anında aracı terk etmek durumunda kalan 'sigorta' ve 'ek harcama' avcılarını hicveden reklamı mükemmel örnekler... Sadece pazarlama iletişimi manasında değil, çok kez izlenmesinde hiçbir mahzur olmamasında da mesela... Her iki reklamı yapanlar da aldıkları hizmet ücretini analarının ak sütü gibi hak etmişler...
Şu Stratejik Derinlik'teki 5'li yöntemi uygulamak için ideal bir örnek var önümüzde...
Türkiye Basketbol Federasyonu (TBF) Başkanı Turgay Demirel'in ifadesine göre, FIBA uzun süren bir araştırma sonucunda 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası'nın maskotu olarak Van kedisini belirlemiş...
Gazetelerde yayınlanan bir gözü yeşil diğeri mavi, kafası kalınca bir hilal şeklinde, 10 numaralı formayı giyen maskotu ben de sempatik buldum.
Çevremde ise insanların ikiye bölünmüş olduğunu gözlemledim... (1. Aşama: Tasvir)
Bu bir Van kedisiymiş. Ve Türkiye'yi simgeleyecekmiş. (2. Aşama: Açıklama)
Altında yazmasa bizimkilerin bile anlamayacağı bir simgeyi dünyanın 'algılamasını', Türkiye ile 'ilişkilendirmesini' ve de nihayetinde bağrına basmasını beklemek biraz 'temenni' (wishfull thinking) olmuyor mu? (3. Aşama: Anlama)
Hayvan figürleri pek çok millet tarafından simge olarak kullanılır. Berlin ve Bern'in ayısı mesela... Bern Kantonu'nun bayrağında bile ayı vardır... Noel Baba'nın kızağını çeken geyiklerden tutun da Amerikan kartalına, İngiliz aslanına kadar hayvanlardan geçilmez. Hıristiyan Batı hayvanlarla yatıp kalkarken, Fabl denen türdeki Jean de La Fontaine, takla attırılmış Ezop masalları, Walt Disney'in dünyası ve diğer çizgi roman hayvanlarının da oralardan çıkması doğaldır...
'Bilge Doğu' ise çoğunlukla insanı hayvan üzerinden değil, insanın bizatihi kendisi üzerinden anlamayı, anlamlandırmayı yeğlemiştir... Bu yüzden Hıristiyan Batı kültürü tarafından zihni vaftizlenmemiş olanlar hayvan figürlerine karşı kendilerini o kadar yakın hissetmeyebilirler. (4. Aşama: Anlamlandırma)
Burada Türkiye Basketbol Federasyonu'na düşen iletişim görevi şudur:
1. Bu kedinin aslında bizim Van kedisi olduğunu önce Türk milletine çok iyi açıklamak... 2. Bu kedinin Türkiye'ye özel bir kedi olduğunu bütün dünyaya anlatmak... 3. Van kedisinin neslinin yaşaması ve yaşatılması için çeşitli kampanyalar düzenlenmesini tesis etmek... 4. Bu kedi simgesinin sadece şampiyona ile sınırlı kalmamasını sağlamak, örneğin simgeyi Türk Basketbolu'nun simgesi haline getirmeyi başarmak... 5. Bu kedicikle ilgili çeşitli çizgi roman çalışmalarına destek vermek...
...Ve bütün bu çalışmaları sonunda beklentinin üzerinde gelir elde etmek... (5. Aşama: Yönlendirme)
Sevgili Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu hocamıza not: 'Nasıl hocam kitabınızın giriş bölümünde anlattığınız 5 aşamayı kavramış mıyız?..'
Bu iki reklam defalarca izlenir
Algılamayı yönetme konusunda en iyi ders alabileceğimiz örnekleri tabii ki reklam dünyasından bulabiliriz... Çünkü oradaki başarısızlığın cezası anında kesilir; bedel hemen ödenir... İyi sinema yönetmenlerinin reklam dünyası ile bağlantılı olmaları bir tesadüf değildir...
Örneğin, bizim millete tamamen 'yabancı' bir jestle işaret parmaklarını şakaklarına dayamış, yandaki metinle alakasız duruşlar sergileyen insancıkların yer aldığı 'ecnebi' reklamların, çılgın indirim haberleri bir kenara atılacak olsa, hiçbir işe yaramayacağı aşikarsa, sımsıcacık Mastercard ve Intercity gibi ne dediğini şıp diye anlatan yalın ve alabildiğine duygusal reklamların anında iş hedeflerine ulaştıracağı da o kadar şüphe götürmez bir gerçek... Bu reklamları izleyerek algılama yönetimi antrenmanı yapmak şayan-ı tavsiyedir...
Mastercard'ın PayPass filmlerini ve Intercity'nin arabasını yeni almış adamın yanına doluşmaya çalışıp, arabanın Intercity'den kiralama yöntemiyle alındığını öğrenince anında aracı terk etmek durumunda kalan 'sigorta' ve 'ek harcama' avcılarını hicveden reklamı mükemmel örnekler... Sadece pazarlama iletişimi manasında değil, çok kez izlenmesinde hiçbir mahzur olmamasında da mesela... Her iki reklamı yapanlar da aldıkları hizmet ücretini analarının ak sütü gibi hak etmişler...