Bu, küçük bir kriz olmayabilir…
06 NİSAN 2011
Benim şu CHP’li dostlarım bir âlem… AK Parti hükümeti icraatları ile ilgili doğru bulduğum uygulamalardan söz edersem “Yalakalık yapma!” diyorlar… Eleştirecek olursam “Bunlara niye yol gösteriyorsun!” diye yakınıyorlar… CHP’nin içindeki bir grubun yaklaşımını savunursam, “Partiyi bölmeye kalkanların elini kolaylaştırma!” diye serzenişte bulunuyorlar; CHP üst yönetimini eleştirecek olsam, “Bu dönemde CHP’nin herhangi bir şeyini eleştirmek, AK Parti’ye hizmettir!” şeklinde müthiş demokrat bir görüşle bana karşı çıkıyorlar…
Velhasıl, CHP’li dostları mutlu etmek (öyle bir niyetimiz de yok tabii) çok zor.
Bu gün söyleyeceklerimize de yukarıdaki şıklardan bir ya da ikisini yakıştırabilirler. CHP’ye sözümüz ikinci bölümde; önce Hükümet ve AK Partililere…
***
İşe şu soru ile başlamakta yarar var:
“Ortada iletişim boyutunda yönetilmesi gereken bir kriz var mı, yok mu?”
Hadi gelin, bu sorunun yanıtını nasıl bulacağınızı da söyleyelim: Olası hasar tespitine bakın. Hasar oluşması söz konusu ise, kriz var demektir. İletişimin hangi şiddette, volümde, boyutta yönetilmesine ise hasarın olası boyutlarını tespit ederek karar verin.
YGS krizinde olası hasar nedir? Hükümetin ve AK Parti’nin 1 milyon 700 bin genç ve o gençlerin çevresinde bulunan ve krizden etkilenen en az 8 milyon seçmenin mutsuzluğu, tedirginliğe düşmesi ve bütün olup bitenden doğrudan hükümeti sorumlu tutması.
Krizin şiddetini ne artırır? Aynen “Ergenekon’un savcısı benim” diyerek çelişkinin ortalığına dalınması gibi, burada da sorumlu bürokratlarla aynı cephede savaşa girmek…
***
Hakikat ne olursa olsun, gerçeklik (realite) ne diyor? “Sınavlar konusunda sistem adam gibi çalışmıyor!” Algı budur… Hele de son yıllarda olan biten alt alta yazılırsa (Tonuna katılmasam da bkz. Yılmaz Özdil’in dünkü yazısındaki liste) ortaya çıkan manzara (algı) özetle şudur: “Bunlar ekonomiye, dış politikaya falan baksın kültür işlerini yüzlerine gözlerine bulaştırıyorlar”… Daha da vahimi, “Adalet duygusu sarsılmaktadır!”
Adının içinde “adalet” kavramı olan bir parti için, ortaya çıkacak en küçük şüphe, olayı ‘becerisizlik’ algısının ötesine taşır ve reaksiyon eşyanın tabiatı gereği artar…Hatırlayınız, askerde imam, ya da din bütünlüğü deklare olmuş arkadaşlarımızın ‘kaytarması’ çok daha ağır reaksiyonla karşılanırdı…
Peki, ne yapmak lazım?…
Bu gibi durumlarda adil olanı konuşmak, savunmak lazım; siyaseten doğru olanı değil. Bürokrasiye, işin derinliği ortaya çıkmadan siper olmak çok yanlış sonuçlar doğurabilir. Hemen bir soruşturma başlatılmalı ve bu süre içinde sorumlular bir süre açığa alınmalı, kamuoyu sürekli bilgilendirilmeli ve süreç hızla tamamlanmalı… Çoğunluğun dile getirdiği şu söze reel politika açısından katılmamak mümkün değildir: “Büyük bir kaza yaşanmazsa, Ak Parti’nin iktidar yolu açıktır!” YGS krizi küçük bir yol kazası değildir…
***
Gelelim CHP’ye…
Bir: CHP filminin çorba halinde çiklet, çikolata, deterjan, kredi kartı, GSM operatörleri reklamlarının arasına serpiştirilmesi herhalde kasıtlı bir seçim. Tamam da ben o ‘kastı’ anlamakta zorluk çekiyorum… Üç kuruş fazla verip o reklamı diğerlerinden ayırmak akla gelmez mi?
İki: CHP’nin gündem belirleme, söylem geliştirme gazı bitti galiba; yine Başbakan Erdoğan’a saldırma stratejisine döndüler. Bu yaklaşım AK Parti’ye yazar…
Üç: CHP’liler arasında yaygın söylenti, Gürsel Tekin’in aday listelerini ‘tek seçici’ gibi oluşturacağı doğrultusunda. Şüuyu vukuundan beterdir…
Dört: MHP’nin barajı aşamaması durumunda AK Parti’nin 400 milletvekili ile Meclis’e geleceği ihtimalinden söz ediliyor… Demokrasiye inanıyorsanız sakıncası olmaması lazım... CHP bu durumu engellemek istiyorsa, MHP ile seçim işbirliğini gündeme getirebilir. Bu biraz ütopik gelse de seçime beraber girerler; seçim sonrası ise tekrar ayrılırlar, herkes işini yapar.
Beş: TV’lerdeki ‘aile sigortası’ filmi bıkkınlık duygusu vermeye başladı. Madem başka ‘çarpıcı’ konu bulunamıyor, birkaç alternatif hazırlanamaz mı acaba?..
Velhasıl, CHP’li dostları mutlu etmek (öyle bir niyetimiz de yok tabii) çok zor.
Bu gün söyleyeceklerimize de yukarıdaki şıklardan bir ya da ikisini yakıştırabilirler. CHP’ye sözümüz ikinci bölümde; önce Hükümet ve AK Partililere…
***
İşe şu soru ile başlamakta yarar var:
“Ortada iletişim boyutunda yönetilmesi gereken bir kriz var mı, yok mu?”
Hadi gelin, bu sorunun yanıtını nasıl bulacağınızı da söyleyelim: Olası hasar tespitine bakın. Hasar oluşması söz konusu ise, kriz var demektir. İletişimin hangi şiddette, volümde, boyutta yönetilmesine ise hasarın olası boyutlarını tespit ederek karar verin.
YGS krizinde olası hasar nedir? Hükümetin ve AK Parti’nin 1 milyon 700 bin genç ve o gençlerin çevresinde bulunan ve krizden etkilenen en az 8 milyon seçmenin mutsuzluğu, tedirginliğe düşmesi ve bütün olup bitenden doğrudan hükümeti sorumlu tutması.
Krizin şiddetini ne artırır? Aynen “Ergenekon’un savcısı benim” diyerek çelişkinin ortalığına dalınması gibi, burada da sorumlu bürokratlarla aynı cephede savaşa girmek…
***
Hakikat ne olursa olsun, gerçeklik (realite) ne diyor? “Sınavlar konusunda sistem adam gibi çalışmıyor!” Algı budur… Hele de son yıllarda olan biten alt alta yazılırsa (Tonuna katılmasam da bkz. Yılmaz Özdil’in dünkü yazısındaki liste) ortaya çıkan manzara (algı) özetle şudur: “Bunlar ekonomiye, dış politikaya falan baksın kültür işlerini yüzlerine gözlerine bulaştırıyorlar”… Daha da vahimi, “Adalet duygusu sarsılmaktadır!”
Adının içinde “adalet” kavramı olan bir parti için, ortaya çıkacak en küçük şüphe, olayı ‘becerisizlik’ algısının ötesine taşır ve reaksiyon eşyanın tabiatı gereği artar…Hatırlayınız, askerde imam, ya da din bütünlüğü deklare olmuş arkadaşlarımızın ‘kaytarması’ çok daha ağır reaksiyonla karşılanırdı…
Peki, ne yapmak lazım?…
Bu gibi durumlarda adil olanı konuşmak, savunmak lazım; siyaseten doğru olanı değil. Bürokrasiye, işin derinliği ortaya çıkmadan siper olmak çok yanlış sonuçlar doğurabilir. Hemen bir soruşturma başlatılmalı ve bu süre içinde sorumlular bir süre açığa alınmalı, kamuoyu sürekli bilgilendirilmeli ve süreç hızla tamamlanmalı… Çoğunluğun dile getirdiği şu söze reel politika açısından katılmamak mümkün değildir: “Büyük bir kaza yaşanmazsa, Ak Parti’nin iktidar yolu açıktır!” YGS krizi küçük bir yol kazası değildir…
***
Gelelim CHP’ye…
Bir: CHP filminin çorba halinde çiklet, çikolata, deterjan, kredi kartı, GSM operatörleri reklamlarının arasına serpiştirilmesi herhalde kasıtlı bir seçim. Tamam da ben o ‘kastı’ anlamakta zorluk çekiyorum… Üç kuruş fazla verip o reklamı diğerlerinden ayırmak akla gelmez mi?
İki: CHP’nin gündem belirleme, söylem geliştirme gazı bitti galiba; yine Başbakan Erdoğan’a saldırma stratejisine döndüler. Bu yaklaşım AK Parti’ye yazar…
Üç: CHP’liler arasında yaygın söylenti, Gürsel Tekin’in aday listelerini ‘tek seçici’ gibi oluşturacağı doğrultusunda. Şüuyu vukuundan beterdir…
Dört: MHP’nin barajı aşamaması durumunda AK Parti’nin 400 milletvekili ile Meclis’e geleceği ihtimalinden söz ediliyor… Demokrasiye inanıyorsanız sakıncası olmaması lazım... CHP bu durumu engellemek istiyorsa, MHP ile seçim işbirliğini gündeme getirebilir. Bu biraz ütopik gelse de seçime beraber girerler; seçim sonrası ise tekrar ayrılırlar, herkes işini yapar.
Beş: TV’lerdeki ‘aile sigortası’ filmi bıkkınlık duygusu vermeye başladı. Madem başka ‘çarpıcı’ konu bulunamıyor, birkaç alternatif hazırlanamaz mı acaba?..