Bu ‘hımbılizm’ Ak Parti’yi 40 puana taşır!
27 NİSAN 2007
Benim yıllardır yazdığım konunun adını Necati Doğru dünkü yazısında koymuş: Hımbılizm... Mutlaka internetten girip okuyun.
Hani döne döne yazdığım şey... Dünyada, 5 yıl iktidarda kalan bir parti yıpranır; hiç değilse bir iki puan kaybeder. Ana muhalefette ise tersi bir durum gözlenir, puanlar artar...
Bizde öyle olmuyor. Ak Parti yıpranmıyor; puanlarını koruyor. Ana muhalefet ise kan kaybediyor... Bunun sorumlusu doğru stratejiler üretemeyen CHP üst yönetimidir...
Ayrıca döne döne yazdığım bir şey daha var: Parti liderleriyle ilgili yapılan araştırmalar bütün partilerin, eğer liderleri işi bırakırlarsa çok ciddi puan kaybettiklerini gösteriyor. Bir parti hariç... Lideri giderse, o partinin oyları artacakmış. Yerine kim gelirse artacakmış? Hiç fark etmiyormuş. Yerine kim gelirse gelsin oyları artıyormuş...
CHP bir Turkcell Superlig takımı olsaydı, tribünler yıllara yayılmış bunca hezimet karşısında çoktan “Yönetim istifa!” diye inliyor olurdu...
Şimdi de ana muhalefet üst yönetimi, yeni bir stratejiyle Ak Parti’nin oylarını daha da artırmak için çaba harcıyor. Bir mağduriyet durumu daha yaratıp, tam da genel seçimler öncesi Ak Parti’nin puanlarına yeni puanlar katmaya hazırlanıyor...
Bu millet salak mı? Özal’da Demirel’de çalıştırılmamış olan 367 meselesi birden ortaya çıkacak... Kimse “N’oluyor yahu?” demeyecek... 12 Eylül’e neden olan Meclis’in Cumhurbaşkanı seçemeyip kilitlenmesi durumunu ortadan kaldırmayı amaçlayan 1982 Anayasası’nın, tam tersi bir amaç için çalıştırılmasına seyirci kalacak... 184 milletvekilinin, bir araya geldiler mi her şeyi kilitleyebileceklerine, hatta Meclis’i lâv edebilecek güce ulaşabileceklerine, yani muhalefetin Cumhurbaşkanı seçiminde iktidara geleceğine ikna olacak!...
Seçmeni salak sanmanın nelere mal olduğunu yakın tarihe bakıp anlamak mümkün...
Üzerlerinden şu hımbılizmi atacak muhaliflerin bir şansı olabilir; yoksa iki partili, 400 Ak Parti milletvekilli bir Meclis için şimdiden hazırlanmakta yarar var...
Cem’i özlemişiz...
Uzun zamandır ilk kez bir reklam filmini izlerken kendimi tutamayıp kahkahayı koyuverdim... İzlediğimde odamda yalnızdım. Hemen etrafıma bakındım. Tek başıma güldüğümü gören oldu mu, diye... Tuhaf bir manzaraydı çünkü...
Bir reklam filminin tekrar tekrar izlenebilecek nitelikte bir mimariye sahip olması ne kadar önemli...
Hele o, “Bu rolü babam da oynar” sahnesi... Cem Yılmaz’ın gerçek babasının sahneye çıkışı...
Cem Yılmaz’ı da, Türk Telekom’u da, reklama imzasını atan Ali Taran’ı da kutluyorum... Bence olmuş... Mesajlar yerli yerinde ve net: Evde ev telefonu, işte iş telefonu kullanın!
İlle de “öküz altında buzağı ara”, derseniz; sadece dekorla ilgili minik bir uyarım olabilir: Mekân Cem Yılmaz’ın sahneye çıktığı yer (seyircilerin başları arkadan gözüküyor)... Sanki oyundan bir bölüm izlemekteyiz. Bunun böyle olduğunu Cem’i sahnede izlememiş olanlar anlamakta güçlük çekebilirler, diye aklımdan geçmedi değil.
Dedim ya keyfe keder... Böyle de tamamdır...
Hani döne döne yazdığım şey... Dünyada, 5 yıl iktidarda kalan bir parti yıpranır; hiç değilse bir iki puan kaybeder. Ana muhalefette ise tersi bir durum gözlenir, puanlar artar...
Bizde öyle olmuyor. Ak Parti yıpranmıyor; puanlarını koruyor. Ana muhalefet ise kan kaybediyor... Bunun sorumlusu doğru stratejiler üretemeyen CHP üst yönetimidir...
Ayrıca döne döne yazdığım bir şey daha var: Parti liderleriyle ilgili yapılan araştırmalar bütün partilerin, eğer liderleri işi bırakırlarsa çok ciddi puan kaybettiklerini gösteriyor. Bir parti hariç... Lideri giderse, o partinin oyları artacakmış. Yerine kim gelirse artacakmış? Hiç fark etmiyormuş. Yerine kim gelirse gelsin oyları artıyormuş...
CHP bir Turkcell Superlig takımı olsaydı, tribünler yıllara yayılmış bunca hezimet karşısında çoktan “Yönetim istifa!” diye inliyor olurdu...
Şimdi de ana muhalefet üst yönetimi, yeni bir stratejiyle Ak Parti’nin oylarını daha da artırmak için çaba harcıyor. Bir mağduriyet durumu daha yaratıp, tam da genel seçimler öncesi Ak Parti’nin puanlarına yeni puanlar katmaya hazırlanıyor...
Bu millet salak mı? Özal’da Demirel’de çalıştırılmamış olan 367 meselesi birden ortaya çıkacak... Kimse “N’oluyor yahu?” demeyecek... 12 Eylül’e neden olan Meclis’in Cumhurbaşkanı seçemeyip kilitlenmesi durumunu ortadan kaldırmayı amaçlayan 1982 Anayasası’nın, tam tersi bir amaç için çalıştırılmasına seyirci kalacak... 184 milletvekilinin, bir araya geldiler mi her şeyi kilitleyebileceklerine, hatta Meclis’i lâv edebilecek güce ulaşabileceklerine, yani muhalefetin Cumhurbaşkanı seçiminde iktidara geleceğine ikna olacak!...
Seçmeni salak sanmanın nelere mal olduğunu yakın tarihe bakıp anlamak mümkün...
Üzerlerinden şu hımbılizmi atacak muhaliflerin bir şansı olabilir; yoksa iki partili, 400 Ak Parti milletvekilli bir Meclis için şimdiden hazırlanmakta yarar var...
Cem’i özlemişiz...
Uzun zamandır ilk kez bir reklam filmini izlerken kendimi tutamayıp kahkahayı koyuverdim... İzlediğimde odamda yalnızdım. Hemen etrafıma bakındım. Tek başıma güldüğümü gören oldu mu, diye... Tuhaf bir manzaraydı çünkü...
Bir reklam filminin tekrar tekrar izlenebilecek nitelikte bir mimariye sahip olması ne kadar önemli...
Hele o, “Bu rolü babam da oynar” sahnesi... Cem Yılmaz’ın gerçek babasının sahneye çıkışı...
Cem Yılmaz’ı da, Türk Telekom’u da, reklama imzasını atan Ali Taran’ı da kutluyorum... Bence olmuş... Mesajlar yerli yerinde ve net: Evde ev telefonu, işte iş telefonu kullanın!
İlle de “öküz altında buzağı ara”, derseniz; sadece dekorla ilgili minik bir uyarım olabilir: Mekân Cem Yılmaz’ın sahneye çıktığı yer (seyircilerin başları arkadan gözüküyor)... Sanki oyundan bir bölüm izlemekteyiz. Bunun böyle olduğunu Cem’i sahnede izlememiş olanlar anlamakta güçlük çekebilirler, diye aklımdan geçmedi değil.
Dedim ya keyfe keder... Böyle de tamamdır...