Bu ‘konu yönetimi’ Akbank’ı sıçratabilir
18 NİSAN 2010
Görünen o ki, Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer hanımın dün gazetelerde yer alan açıklaması, birkaç hedefi aynı anda 12’den vurmasını sağlamış… İş ve iletişim yönetiminde ‘Hatalardan’ öğrenildiği kadar ‘başarılı’ işlerden de ders çıkarılır. Suzan Hanım’ın açıklamalarından ne ders çıkarılır, sıralayalım.
1. Zamanlama müthiş… Tam da internet ortamında (sosyal medyada) Hasankeyf’i etkileyecek olan Ilısu Barajı’na kredi veren bankalara karşı, etkisi ve ilgili kuruluşlara vereceği hasarın ne kadar olacağı tam olarak kestirilemeyen bir kampanya başlatılmışken, Suzan Hanım’ın kullandığı ifade tam dikkat çekicidir: “Artık çocuk işçi çalıştırana ve çevreye zarar verene kredi yok!”
2. İletişimde ‘konu yönetimi’ dediğimiz bir yaklaşım ayrıca dikkatimizi çekti. Üstüne tam olarak gelinmeden Ilısu (Hasankeyf) Barajına verilen krediye getirilen açıklık: “Ilısu, Hazine’nin bir projesi idi. Bankalar Hazine’ye kredi verirken, projenin içeriğine bakıp çevreue eykisini ölçmezler. Hazine Müsteşarlığı, projenin çevreye etkilerini kontrol edeceğiz, diyor ama bundan sonraki süreçte kredi politikalarımıza çevreyle ilgili madde koyuk”… Gelecek muhtemel bir krize karşı önlem almak için böyle proaktif davranmak, etkili bir yöntemdir.
3. Suzan Sabancı Dinçer bir de işin en önemli boyutuna değinmiş: “Sürdürülebilirlik, bizim DNA’mızda var” demiş ve Akbank’ı geleceğe taşıyacak unsurların arasında ‘sürdürülebilir kârlılık’ faktörü kadar, etik, çevresel, sosyal ve ekonomik öncelikleri de saymış…
‘Kurumsal itibar çerçevesinde liderlik iletişimi’ dersinde hiç çekinmeden incelenebilir bu ‘vaka’… Akbank bu sürdürülebilirlik meselesini bir de ‘entegre ve permanent (bütünsel ve kesintisiz) iletişim’ ile taçlandırırsa, o zaman rekabet avantajını daha da güçlendirir… Çünkü sürdürülebilir olmak başka, kesintisiz olmak başkadır… Bu tür büyük iddialar, hüküm ve karar cümleleri, ancak bütünsel ve kesintisiz iletişimle desteklendikleri zaman katma değer üretirler, tersi durumlarda yani bir kere söyleyip iletişim boyutunda projelerle desteklenmediği takdirde bumerang etkisi yapıp kuruma hasar verebilirler… Yani Suzan Hanım, ortaya koyduğu marka vaadinin altının nasıl doldurulduğunun ve bunun hiçbir kesintiye uğramadan nasıl sürdürüldüğünün şahsen takipçisi olmalı…
Başarının sırrı…
Daha önce de Zorlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Sn. Ahmet Zorlu ile aynı ‘sahneyi’ paylaşmıştık. 7. Liderlik Zirvesi çerçevesinde yine ben sordum o anlattı… Sohbet gazetelerde yer aldı. O nedenle ayrıntısına girmeyeceğim. Altını çizeceğim sadece bir ‘lider profili’ olabilir…
Onu da iki örnekle anlatmak mümkün. Türkiye’de tiyatrocular hüngür hüngür ağlarken, Ali Poyrazoğlu (İyi Günde Kötü Günde), Haluk Bilginer (Shakespear Müzikali) ve Yıldız Kenter (Kraliçe Lear) kapalı gişe oynuyorlar…
Ahmet Zorlu da sürekli kriz içinde yaşadıklarını ve her koşulda -hem de hiç çemkirmeden- yollarına nasıl başarıyla devam edebildiklerinin sırlarını açıkladı o gün...
Ben o söyleşide, onun çizgisinin (başarılı tiyatrocularda olduğu gibi) iki kelime özetlenebileceğini düşündüm. ‘Pabuç bırakmamak…’ Küçükken komşunun bahçesinden meyve tırtıklarken yalandıklarında kaçmaya çalışırken, pabucunun biri ayağından fırlamış, arkada kalmış. Durmuş Ahmet Bey. Dönüp pabucu almış… Bırakmamış… Yakalanma riskine rağmen… Bence her şeyi anlatıyor bu küçük hatıra…
Başkan yolu gösterdi
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun oldum olası beğeniyle izlerim. Burada da sık sık sözünü derim. Son çıkışıyla Başkan bir kez daha beni yanıltmadı. Son günlerde Deniz Baykal da fena gitmiyor doğrusu… Kazan – kazan ilişkisi tesisi diye özetlenebilir ‘yeni duruşları’…
Yıllardır söylediğimiz gibi, inisiyatifi ele aldınız mı korkmayın… Bugüne kadar hep iktidar alternatif sundu, STK’lar ve muhalefet söylenip durdu. Manzara tam da böyle olmasa da, algılama böyle…
Hisarcıklıoğlu’nun ‘ortak akıl’ önerisi çalışır mı, bilemem; ancak Rifat Bey’in inandırıcılığından en küçük şüpheye düşen haksızlık etmiş olur… “Ak Parti’nin meselesi değildir, Türkiye’nin meselesidir”, yaklaşımı, işsizlikle mücadelede herkesin kazançlı çıkacağı sonuçlara götürebilir. Demokratik açılımda olduğu gibi…
Yarın: Reklamverenler ve medya çalışanları tiraj rakamlarına ne kadar güveniyor? DORinsight'ın Marketing Türkiye dergisi için yaptığı araştırma. Masamda birikmiş son kitaplar (23 Nisan tatilinde birini ikisini devirebilirsiniz). Bu arada yarın Al Di Meola konserine gidiyoruz. Çarşambaya onu da yazarız…
Az sonra…
1. Zamanlama müthiş… Tam da internet ortamında (sosyal medyada) Hasankeyf’i etkileyecek olan Ilısu Barajı’na kredi veren bankalara karşı, etkisi ve ilgili kuruluşlara vereceği hasarın ne kadar olacağı tam olarak kestirilemeyen bir kampanya başlatılmışken, Suzan Hanım’ın kullandığı ifade tam dikkat çekicidir: “Artık çocuk işçi çalıştırana ve çevreye zarar verene kredi yok!”
2. İletişimde ‘konu yönetimi’ dediğimiz bir yaklaşım ayrıca dikkatimizi çekti. Üstüne tam olarak gelinmeden Ilısu (Hasankeyf) Barajına verilen krediye getirilen açıklık: “Ilısu, Hazine’nin bir projesi idi. Bankalar Hazine’ye kredi verirken, projenin içeriğine bakıp çevreue eykisini ölçmezler. Hazine Müsteşarlığı, projenin çevreye etkilerini kontrol edeceğiz, diyor ama bundan sonraki süreçte kredi politikalarımıza çevreyle ilgili madde koyuk”… Gelecek muhtemel bir krize karşı önlem almak için böyle proaktif davranmak, etkili bir yöntemdir.
3. Suzan Sabancı Dinçer bir de işin en önemli boyutuna değinmiş: “Sürdürülebilirlik, bizim DNA’mızda var” demiş ve Akbank’ı geleceğe taşıyacak unsurların arasında ‘sürdürülebilir kârlılık’ faktörü kadar, etik, çevresel, sosyal ve ekonomik öncelikleri de saymış…
‘Kurumsal itibar çerçevesinde liderlik iletişimi’ dersinde hiç çekinmeden incelenebilir bu ‘vaka’… Akbank bu sürdürülebilirlik meselesini bir de ‘entegre ve permanent (bütünsel ve kesintisiz) iletişim’ ile taçlandırırsa, o zaman rekabet avantajını daha da güçlendirir… Çünkü sürdürülebilir olmak başka, kesintisiz olmak başkadır… Bu tür büyük iddialar, hüküm ve karar cümleleri, ancak bütünsel ve kesintisiz iletişimle desteklendikleri zaman katma değer üretirler, tersi durumlarda yani bir kere söyleyip iletişim boyutunda projelerle desteklenmediği takdirde bumerang etkisi yapıp kuruma hasar verebilirler… Yani Suzan Hanım, ortaya koyduğu marka vaadinin altının nasıl doldurulduğunun ve bunun hiçbir kesintiye uğramadan nasıl sürdürüldüğünün şahsen takipçisi olmalı…
Başarının sırrı…
Daha önce de Zorlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Sn. Ahmet Zorlu ile aynı ‘sahneyi’ paylaşmıştık. 7. Liderlik Zirvesi çerçevesinde yine ben sordum o anlattı… Sohbet gazetelerde yer aldı. O nedenle ayrıntısına girmeyeceğim. Altını çizeceğim sadece bir ‘lider profili’ olabilir…
Onu da iki örnekle anlatmak mümkün. Türkiye’de tiyatrocular hüngür hüngür ağlarken, Ali Poyrazoğlu (İyi Günde Kötü Günde), Haluk Bilginer (Shakespear Müzikali) ve Yıldız Kenter (Kraliçe Lear) kapalı gişe oynuyorlar…
Ahmet Zorlu da sürekli kriz içinde yaşadıklarını ve her koşulda -hem de hiç çemkirmeden- yollarına nasıl başarıyla devam edebildiklerinin sırlarını açıkladı o gün...
Ben o söyleşide, onun çizgisinin (başarılı tiyatrocularda olduğu gibi) iki kelime özetlenebileceğini düşündüm. ‘Pabuç bırakmamak…’ Küçükken komşunun bahçesinden meyve tırtıklarken yalandıklarında kaçmaya çalışırken, pabucunun biri ayağından fırlamış, arkada kalmış. Durmuş Ahmet Bey. Dönüp pabucu almış… Bırakmamış… Yakalanma riskine rağmen… Bence her şeyi anlatıyor bu küçük hatıra…
Başkan yolu gösterdi
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun oldum olası beğeniyle izlerim. Burada da sık sık sözünü derim. Son çıkışıyla Başkan bir kez daha beni yanıltmadı. Son günlerde Deniz Baykal da fena gitmiyor doğrusu… Kazan – kazan ilişkisi tesisi diye özetlenebilir ‘yeni duruşları’…
Yıllardır söylediğimiz gibi, inisiyatifi ele aldınız mı korkmayın… Bugüne kadar hep iktidar alternatif sundu, STK’lar ve muhalefet söylenip durdu. Manzara tam da böyle olmasa da, algılama böyle…
Hisarcıklıoğlu’nun ‘ortak akıl’ önerisi çalışır mı, bilemem; ancak Rifat Bey’in inandırıcılığından en küçük şüpheye düşen haksızlık etmiş olur… “Ak Parti’nin meselesi değildir, Türkiye’nin meselesidir”, yaklaşımı, işsizlikle mücadelede herkesin kazançlı çıkacağı sonuçlara götürebilir. Demokratik açılımda olduğu gibi…
Yarın: Reklamverenler ve medya çalışanları tiraj rakamlarına ne kadar güveniyor? DORinsight'ın Marketing Türkiye dergisi için yaptığı araştırma. Masamda birikmiş son kitaplar (23 Nisan tatilinde birini ikisini devirebilirsiniz). Bu arada yarın Al Di Meola konserine gidiyoruz. Çarşambaya onu da yazarız…
Az sonra…