Bu ne yaman şizofrenidir…
1 Temmuz 2017 - Yeni Şafak
‘Topyekûn Savaş’ kavramının Adolf Hitler’e ait olduğu bilinir: Der totale Krieg… Şu sıra Almanya’nın seçimlere hazırlandığını bilmesek, diyeceğiz ki, “Hitler ruhu yine depreşti”… Almanya’da, medya, siyaset dünyası, hatta akademik çevreler, geniş tabanlı ve de organize olduğu algısı uyandıran topyekûn bir savaşı tetikliyorlar…
Sadece iş dünyası, seçim yatırımı uğruna Türkiye, Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan ve Türk düşmanlığı yapmıyor ve bu savaşın dışında kalmaya çalışıyor.
Türkiye İhracatçılar Meclisi TİM, her ayın birinci günü yaptığı gibi bugün de kesin ihracat rakamlarını açıklıyor. Buna göre Almanya’ya olan ihracatımız Haziran ayında %1,3 artmış. Bu artış yılbaşından bu yana ise %2,8 olarak gerçekleşmiş. Bizim Haziran ayında AB ülkelerine yaptığımız ihracat Türkiye’nin toplam ihracatı içinde %50. Bu oran Mayıs’ta %49 imiş. %50 içinde ise %10,3 ile Almanya alıyor…
Alman Türk Ticaret Odası’nın bildirdiğine göre Türkiye’ye yatırım devam ediyor ve Türkiye’de ayrılan şirket sayısı 20 gibi son derece normal sayılabilecek düzeyde kalmış.
Avrupa Birliği ülkelerinin Türkiye’ye yönelik uluslararası doğrudan yatırım tutarı, bu yılın ocak-nisan döneminde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 42 artarak 1,7 milyar dolara yükselmiş.
İlk sırayı 961 milyon dolarlık yatırımla İspanya alırken, bu ülkeyi 209 milyon dolarla Belçika, 123 milyon dolarla Almanya izlemiş.
Türkiye’de varlığını sürdüren Alman şirketlerinin herhangi bir şikayetleri söz konusu değil. Ancak durum Almanya’dan farklı görülüyor anlaşılan…
İki lafın arasında tutuklu gazetecilerden söz ederek giriyorlar lafa… Bunların gazetecilik mesleklerini ifa ettikleri için adlî kovuşturmaya tâbi tutulmadıklarını yeterince anlatamamışız demek ki…
Bunun en güzel örneğini, tarihi pek de eskilere dayanmayan ABD kökenli dijital haber/yorum portalı (çizgisi yaklaşık bizdeki T24 gibidir) Huffingtonpost’ta, 24 Haziran tarihinde Babette Habenstein imzası ile yayınlanan bir haberde bulmak mümkün.
Habenstein haberi Galatasaray’ın Japonya’ya transfer olan ünlü futbolcusu Lukas Podolski üzerine kurmuş. Yazının başlığı şu: “Futbol yıldızı Lukas Podolski Türkiye’nin reklamını yapıyor. İnsanlar buna kızmışlar” …
Medyada yapılan eski numaradır… Kendi fikrini geniş kitlelerin fikriymiş gibi sunmak… Onların adına kelam etmek… Kimsenin izlemediği bir kanalda konuşurken “80 milyon bizi izliyor” gibi büyük lafları bu gibiler sıkça kullanır. Ya da “XYZ halkı isyan etti… ABC halkı bilmem ne tesisi istemiyor”…
Huffingtonpost’daki makalede de benzer bir yaklaşım var. Podolski, takım arkadaşı Schneider gibi, Türkiye’de faaliyette bulunan büyük markaların üst düzey yöneticileri gibi yurt dışında ülkemize karşı yürütülen özellikle de FETÖ’nün desteklediği tecrit kampanyasına karşı başlatılan iletişim kampanyasına katılmış “Türkiye’ye gelin. Potansiyelinize katılın!” sloganını dile getirmişti.
Habenstein yazısına bu konu ile ilgili eleştirel 4 tane tweet’i almış. Bunlardan sadece biri 5 kere beğenilmiş iki kere de RT edilmiş. Diğerlerinde tık yok. Ama yorum şöyle: Alman halkı Podolski’ye feci kızmış…
Yazı bununla kalmıyor tabii. Hemen arkasına Türkiye’deki tutuklu ve hapisteki gazeteciler meselesi eklenmiş. Uzun uzun… Türkiye ile ilgili ne yazılsa arkasında tutuklu gazeteciler meselesi var. Hele de die Welt’in DHKP-C bağlantılı suçlamayla tutuklanmış olan Alman kökenli Türk muhabiri Deniz Yücel.
Aynı günlerde Türkiye’ye saldıran yüzlerce haberden bir başkası ve hayli kritik olanı şu: Yine die Welt gazetesi, MİT'in Alman milletvekilleri hakkında bilgi topladığını iddia etmiş. Alman emniyetinin de güvenlik gerekçesiyle bazı milletvekilleriyle görüştüğü öne sürülüyormuş.
Bu ne şizofrenik durumdur. Bir yandan ekonomiyi geliştirerek yürüt, öte yandan; Türkiye Cumhurbaşkanı’na konuşma izni vermemeye çalış ve olayı siyasi bir kriz haline getir… İnsan aklına mugayyir bu azgın ve bir yere vardırmayacak durumun Almanya’daki genel seçimler sonrası bir nebze sakinleşeceğini ümit edelim biz, iyi niyetimizle…
Sadece iş dünyası, seçim yatırımı uğruna Türkiye, Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan ve Türk düşmanlığı yapmıyor ve bu savaşın dışında kalmaya çalışıyor.
Türkiye İhracatçılar Meclisi TİM, her ayın birinci günü yaptığı gibi bugün de kesin ihracat rakamlarını açıklıyor. Buna göre Almanya’ya olan ihracatımız Haziran ayında %1,3 artmış. Bu artış yılbaşından bu yana ise %2,8 olarak gerçekleşmiş. Bizim Haziran ayında AB ülkelerine yaptığımız ihracat Türkiye’nin toplam ihracatı içinde %50. Bu oran Mayıs’ta %49 imiş. %50 içinde ise %10,3 ile Almanya alıyor…
Alman Türk Ticaret Odası’nın bildirdiğine göre Türkiye’ye yatırım devam ediyor ve Türkiye’de ayrılan şirket sayısı 20 gibi son derece normal sayılabilecek düzeyde kalmış.
Avrupa Birliği ülkelerinin Türkiye’ye yönelik uluslararası doğrudan yatırım tutarı, bu yılın ocak-nisan döneminde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 42 artarak 1,7 milyar dolara yükselmiş.
İlk sırayı 961 milyon dolarlık yatırımla İspanya alırken, bu ülkeyi 209 milyon dolarla Belçika, 123 milyon dolarla Almanya izlemiş.
Türkiye’de varlığını sürdüren Alman şirketlerinin herhangi bir şikayetleri söz konusu değil. Ancak durum Almanya’dan farklı görülüyor anlaşılan…
İki lafın arasında tutuklu gazetecilerden söz ederek giriyorlar lafa… Bunların gazetecilik mesleklerini ifa ettikleri için adlî kovuşturmaya tâbi tutulmadıklarını yeterince anlatamamışız demek ki…
Bunun en güzel örneğini, tarihi pek de eskilere dayanmayan ABD kökenli dijital haber/yorum portalı (çizgisi yaklaşık bizdeki T24 gibidir) Huffingtonpost’ta, 24 Haziran tarihinde Babette Habenstein imzası ile yayınlanan bir haberde bulmak mümkün.
Habenstein haberi Galatasaray’ın Japonya’ya transfer olan ünlü futbolcusu Lukas Podolski üzerine kurmuş. Yazının başlığı şu: “Futbol yıldızı Lukas Podolski Türkiye’nin reklamını yapıyor. İnsanlar buna kızmışlar” …
Medyada yapılan eski numaradır… Kendi fikrini geniş kitlelerin fikriymiş gibi sunmak… Onların adına kelam etmek… Kimsenin izlemediği bir kanalda konuşurken “80 milyon bizi izliyor” gibi büyük lafları bu gibiler sıkça kullanır. Ya da “XYZ halkı isyan etti… ABC halkı bilmem ne tesisi istemiyor”…
Huffingtonpost’daki makalede de benzer bir yaklaşım var. Podolski, takım arkadaşı Schneider gibi, Türkiye’de faaliyette bulunan büyük markaların üst düzey yöneticileri gibi yurt dışında ülkemize karşı yürütülen özellikle de FETÖ’nün desteklediği tecrit kampanyasına karşı başlatılan iletişim kampanyasına katılmış “Türkiye’ye gelin. Potansiyelinize katılın!” sloganını dile getirmişti.
Habenstein yazısına bu konu ile ilgili eleştirel 4 tane tweet’i almış. Bunlardan sadece biri 5 kere beğenilmiş iki kere de RT edilmiş. Diğerlerinde tık yok. Ama yorum şöyle: Alman halkı Podolski’ye feci kızmış…
Yazı bununla kalmıyor tabii. Hemen arkasına Türkiye’deki tutuklu ve hapisteki gazeteciler meselesi eklenmiş. Uzun uzun… Türkiye ile ilgili ne yazılsa arkasında tutuklu gazeteciler meselesi var. Hele de die Welt’in DHKP-C bağlantılı suçlamayla tutuklanmış olan Alman kökenli Türk muhabiri Deniz Yücel.
Aynı günlerde Türkiye’ye saldıran yüzlerce haberden bir başkası ve hayli kritik olanı şu: Yine die Welt gazetesi, MİT'in Alman milletvekilleri hakkında bilgi topladığını iddia etmiş. Alman emniyetinin de güvenlik gerekçesiyle bazı milletvekilleriyle görüştüğü öne sürülüyormuş.
Bu ne şizofrenik durumdur. Bir yandan ekonomiyi geliştirerek yürüt, öte yandan; Türkiye Cumhurbaşkanı’na konuşma izni vermemeye çalış ve olayı siyasi bir kriz haline getir… İnsan aklına mugayyir bu azgın ve bir yere vardırmayacak durumun Almanya’daki genel seçimler sonrası bir nebze sakinleşeceğini ümit edelim biz, iyi niyetimizle…