Bu ne yaman ikiyüzlülüktür…
10 Ağustos 2017 - Yeni Şafak
Para ve iman… Bu ikisinin de “kimde olduğu belli olmaz” gibi günümüzde karşılığı kalmamış bir laf vardır. Herhalde kendilerini gizleyen vergi rekortmenleri bu feodal ve ahlaken geçerliliğini yitirmiş lafın arkasına sığınıyorlar…
Açıklanan ‘ilk 10’ tablosundaki gizli isimler, iş âlemi için yüz karası niteliğinde.
İlk 10 kişiden 5’i adının açıklanmasını istememiş… Ayıplı, illegal bir iş yapmışlar gibi…
Gelelim ‘Para ve İman’ meselesine…
İman, gösterge (fenomen) açısından değerlerle ilgili bir kazanımdır. Değerlere bağlılık da bireysel ve toplumsal davranış biçimlerinde kendini yansıtıverir. O nedenle gizli kalamaz… Belki ibadet için böyle bir iddia ileri sürülebilirdi. Ancak o da bu kez küçük yerler için geçerli olamaz.
Yıllar önce Sapanca Mahmudiye’de kiraladığımız evin hemen yanında tarih olan Hasan Fehmi Paşa’nın yaptırdığı çok güzel bir cami vardı. Kimin camiye gidip gitmediğini bütün Mahmudiye halkı bilirdi…
Paraya gelince; kapitalizmin bu evresinde şeffaflık en büyük erdemlerden biri olarak kabul ediliyor. Hele de halka açık bir kuruluşsan ve de onun yöneticisiysen… Başta siyasiler olmak üzere pek çok devlet görevlisinden mal beyanı istiyoruz değil mi?..
Neden?.. Topluma karşı sorumluluk en önemli nedenlerden biri değil mi?..
Peki bu arkadaşlarda topluma karşı sorumluluk duygusu gelişmemiş mi yani?..
Sanmam… Çünkü gidin bunların şirketlerine bakın (pek çoğunun kim olduğu hemen kestirilebiliyor) hepsinin misyon – vizyon – değerler ‘kitabelerinde’ koca koca harflerle şeffaflık, açıklık, etiklik, sürdürülebilirlik yazdığını görürsünüz…
Bunların şirketleri şeffaf, açık, etik, sürdürülebilir olacak ama kendileri kârlarını gizleyecekler, ne kadar vergi verdiklerini açıklamayacaklar… Bu ne yaman iki yüzlülüktür…
İlköğretim okulunda vatandaşlık görevlerinden söz edilirken vergi vermek, askerlik yapmak, seçimlerde oy kullanmak ilk üç sırada sayılırdı… Devlete, yani tekrar millete dönecek bir kaynağa aktarılmak üzere ödedikleri verginin açıklanmasını istemeyenler; bu topluma sizce nasıl bir örnek oluşturuyorlar…
Kendisine Milli Piyango’dan büyük ikramiye çıktığı zaman, eş dost akraba tepesine üşüşmesin diye süreci noterle gizli kapaklı takip eden uyanıklar gibi; ya da hırsızları tahrik etmemek için; ya da “Aman devlet, maliye müfettişlerini durduk yere üstümüze salmasın” diye; bu kişilerin akıllarına hangi saklanma nedeni gelmiş olursa olsun, toplum nezdinde hoşgörüyle karşılanmaları olası değildir.
Bir de araştırmacı gazetecilerden biri kalkıp kim olduklarını ortaya çıkarıverirse (ki en az üç tanesini ben bu amatör halimle kesine yakın bir sonuçla kestirebiliyorum); o zaman işin içinden çıkmaları daha da zor olacaktır…
Yanlış iletişim oyunlarına kapılıp kendi krizini yaratmak üzere kendi ayağına sıkmaya bundan daha iyi örnek bulmak kolay değildir…
Açıklanan ‘ilk 10’ tablosundaki gizli isimler, iş âlemi için yüz karası niteliğinde.
İlk 10 kişiden 5’i adının açıklanmasını istememiş… Ayıplı, illegal bir iş yapmışlar gibi…
Gelelim ‘Para ve İman’ meselesine…
İman, gösterge (fenomen) açısından değerlerle ilgili bir kazanımdır. Değerlere bağlılık da bireysel ve toplumsal davranış biçimlerinde kendini yansıtıverir. O nedenle gizli kalamaz… Belki ibadet için böyle bir iddia ileri sürülebilirdi. Ancak o da bu kez küçük yerler için geçerli olamaz.
Yıllar önce Sapanca Mahmudiye’de kiraladığımız evin hemen yanında tarih olan Hasan Fehmi Paşa’nın yaptırdığı çok güzel bir cami vardı. Kimin camiye gidip gitmediğini bütün Mahmudiye halkı bilirdi…
Paraya gelince; kapitalizmin bu evresinde şeffaflık en büyük erdemlerden biri olarak kabul ediliyor. Hele de halka açık bir kuruluşsan ve de onun yöneticisiysen… Başta siyasiler olmak üzere pek çok devlet görevlisinden mal beyanı istiyoruz değil mi?..
Neden?.. Topluma karşı sorumluluk en önemli nedenlerden biri değil mi?..
Peki bu arkadaşlarda topluma karşı sorumluluk duygusu gelişmemiş mi yani?..
Sanmam… Çünkü gidin bunların şirketlerine bakın (pek çoğunun kim olduğu hemen kestirilebiliyor) hepsinin misyon – vizyon – değerler ‘kitabelerinde’ koca koca harflerle şeffaflık, açıklık, etiklik, sürdürülebilirlik yazdığını görürsünüz…
Bunların şirketleri şeffaf, açık, etik, sürdürülebilir olacak ama kendileri kârlarını gizleyecekler, ne kadar vergi verdiklerini açıklamayacaklar… Bu ne yaman iki yüzlülüktür…
İlköğretim okulunda vatandaşlık görevlerinden söz edilirken vergi vermek, askerlik yapmak, seçimlerde oy kullanmak ilk üç sırada sayılırdı… Devlete, yani tekrar millete dönecek bir kaynağa aktarılmak üzere ödedikleri verginin açıklanmasını istemeyenler; bu topluma sizce nasıl bir örnek oluşturuyorlar…
Kendisine Milli Piyango’dan büyük ikramiye çıktığı zaman, eş dost akraba tepesine üşüşmesin diye süreci noterle gizli kapaklı takip eden uyanıklar gibi; ya da hırsızları tahrik etmemek için; ya da “Aman devlet, maliye müfettişlerini durduk yere üstümüze salmasın” diye; bu kişilerin akıllarına hangi saklanma nedeni gelmiş olursa olsun, toplum nezdinde hoşgörüyle karşılanmaları olası değildir.
Bir de araştırmacı gazetecilerden biri kalkıp kim olduklarını ortaya çıkarıverirse (ki en az üç tanesini ben bu amatör halimle kesine yakın bir sonuçla kestirebiliyorum); o zaman işin içinden çıkmaları daha da zor olacaktır…
Yanlış iletişim oyunlarına kapılıp kendi krizini yaratmak üzere kendi ayağına sıkmaya bundan daha iyi örnek bulmak kolay değildir…