Bu ödülü de küçümseyen çıkabilir…
10 KASIM 2010
Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün açılış konuşmasını yaptığı Bersay İletişim Enstitüsü ve New Perspectives Quarterly Türkiye (NPQ) dergisi tarafından Bersay İletişim Grubu’nun 20’nci yılı münasebetiyle düzenlenmiş olan panelde NPQ’nun editörü Nathan Gardels demişti ki, 'Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Birleşmiş Milletler'deki son toplantının tartışmasız tek starıydı'...
Ben de bunun üzerine Akşam’da 26 Eylül günü şunları not düşmüşüm:
“Emin olmak için kendisine bir kez daha sordum. Aynı şeyleri tekrarladı. Sonra da neden böyle düşündüğünü anlattı...
Nathan Gardels'in siyasi görüşlerini yakinen bilmeyen biri kolaylıkla 'Bu da AKP yalakası olmuş!' deyip çıkıverir işin içinden.
Yıllarca ezik birer kompleks kumkuması olarak kendi kendimizi de birbirimizi de öylesine etkilemişiz ki başarı bizim için ya lüks ya da tesadüfen elde edilmiş, sanki büyük dağlar arasında sıkışmış bir tepecik olarak kalıvermiş. Bir iki tane kahraman çıkmadıkça da başarısızlığı kader gibi yaşamış durmuşuz. Güreşteki altın yıllar bitip dünya, teknik güreşi öğrendikten ve kuralları buna göre değiştirdikten sonra yıllarca madalya yüzü görememekle başlayan 'yenilgiye alışma' dönemi, almış başını gitmiş...
Ben çocukluğumda çevremdeki aydın kişilerin, 'Bir toplu iğne bile imal edemiyoruz, nerede kaldı bir motor dökebilmek' serzenişleriyle büyüdüm... 'Oynadık ama kazanamadık'lardan, 'Şerefli yenilgiler, kadere küstürmeyen beraberlikler'den geçtik. Sonra '70 cent'e muhtacız'lara geldik... 'Biz adam olmayız!'ın tüm bahaneleri genlerimize işlendi...
O nedenle Galatasaray Avrupa şampiyonu olunca 'Tesadüf!' diyoruz; o yüzden futbolda dünya üçüncüsü olduğumuzda, 'Avrupalı rakip çıkmadı karşımıza, hepsi kolaydı' diyoruz; son Basketbol Şampiyonası'nda Dünya İkinciliği'mizi bile hazmedemeyip 'Kendi seyircimiz önünde oynadık, o yüzden' diyenlerin sayısı az değil. Ne kadar zor, özgüven sahibi bir millet olmak…”
***
Hiç merak etmeyin, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e İngiltere’de verilen ödülü yine küçümseyenler çıkacaktır. Her ne kadar tabloyu bir üçüncü dünya ülkesi olmayan Brezilya’nın Devlet Başkanı Lula da Silva bozsa da, “Ödüller ne hikmetse hep üçüncü dünya ülkelerine gitmiş” kabilinden ‘sinik’ yorumlara rastlayabilirsiniz. Sizin de bir tereddüdünüz varsa bir zahmet internete girip ödülün kaynağını bir araştırın…
Ödülü takdim edecek olan Chatham House bir düşünce kuruluşu. 1920 yılında kurulmuş. 1926 yılında Kraliyet ‘Charter’i tarafından ‘akredite’ edilmiş…
Bugüne kadar kraliyet ailesinden bir ‘soylu’ tarafından verilmiş olsa da, bu yıl ilk kez bizzat Kraliçe tarafından takdimi söz konusu olan ödülü son 5 yılda kimler almış?
2005’te Ukrayna Devlet Başkanı Victor Yushchenko
2006’da 1986’dan 2005’e kadar Mozambik Devlet Başkanlığı görevinde bulunmuş olan Joaquim Chissano
2007’de Katar Emirinin şahsen kurmuş olduğu Katar Eğitim, Bilim ve Toplumsal Gelişimi Vakfı’nın Başkanı Mozah Bint Nasser Al-Missned
2008’de Gana Cumhuriyeti Devlet Başkanı John Kufuor
2009’da Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva
Peki bu yıl diğer iki aday kimmiş?
Fransa Maliye Bakanı Christine Lagarde ve 2000 – 2010 yılları arasında Hırvatistan Devlet Başkanlığı yapmış olan Stjepan Mesić.
Durum budur…
Ben olayın Türkiye’nin ‘Kamu Diplomasisi’ stratejileri açısından son derece etkili olacağına inanıyorum. Ayrıca da hem TBMM’de hem de ulusal ve uluslararası platformlarda yaptığı konuşmalarla çok ciddi izler bırakan Cumhurbaşkanı ile, (eleştiri ve övgüleri de kapsayacak doğal bir yaklaşımın tamamen ötesinde) Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olduğunu hiç akıldan çıkarmadan gurur da duyulması gerektiğini düşünüyorum…
10 Kasım’da, Cumhuriyetimizin kurucusunu özlemle yadederken Türkiye’nin dünyadaki yerini düşündüğümüzde huzur duyabileceğimiz zamanlardan geçtiğimizin bilmem farkında mıyız?
Ben de bunun üzerine Akşam’da 26 Eylül günü şunları not düşmüşüm:
“Emin olmak için kendisine bir kez daha sordum. Aynı şeyleri tekrarladı. Sonra da neden böyle düşündüğünü anlattı...
Nathan Gardels'in siyasi görüşlerini yakinen bilmeyen biri kolaylıkla 'Bu da AKP yalakası olmuş!' deyip çıkıverir işin içinden.
Yıllarca ezik birer kompleks kumkuması olarak kendi kendimizi de birbirimizi de öylesine etkilemişiz ki başarı bizim için ya lüks ya da tesadüfen elde edilmiş, sanki büyük dağlar arasında sıkışmış bir tepecik olarak kalıvermiş. Bir iki tane kahraman çıkmadıkça da başarısızlığı kader gibi yaşamış durmuşuz. Güreşteki altın yıllar bitip dünya, teknik güreşi öğrendikten ve kuralları buna göre değiştirdikten sonra yıllarca madalya yüzü görememekle başlayan 'yenilgiye alışma' dönemi, almış başını gitmiş...
Ben çocukluğumda çevremdeki aydın kişilerin, 'Bir toplu iğne bile imal edemiyoruz, nerede kaldı bir motor dökebilmek' serzenişleriyle büyüdüm... 'Oynadık ama kazanamadık'lardan, 'Şerefli yenilgiler, kadere küstürmeyen beraberlikler'den geçtik. Sonra '70 cent'e muhtacız'lara geldik... 'Biz adam olmayız!'ın tüm bahaneleri genlerimize işlendi...
O nedenle Galatasaray Avrupa şampiyonu olunca 'Tesadüf!' diyoruz; o yüzden futbolda dünya üçüncüsü olduğumuzda, 'Avrupalı rakip çıkmadı karşımıza, hepsi kolaydı' diyoruz; son Basketbol Şampiyonası'nda Dünya İkinciliği'mizi bile hazmedemeyip 'Kendi seyircimiz önünde oynadık, o yüzden' diyenlerin sayısı az değil. Ne kadar zor, özgüven sahibi bir millet olmak…”
***
Hiç merak etmeyin, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e İngiltere’de verilen ödülü yine küçümseyenler çıkacaktır. Her ne kadar tabloyu bir üçüncü dünya ülkesi olmayan Brezilya’nın Devlet Başkanı Lula da Silva bozsa da, “Ödüller ne hikmetse hep üçüncü dünya ülkelerine gitmiş” kabilinden ‘sinik’ yorumlara rastlayabilirsiniz. Sizin de bir tereddüdünüz varsa bir zahmet internete girip ödülün kaynağını bir araştırın…
Ödülü takdim edecek olan Chatham House bir düşünce kuruluşu. 1920 yılında kurulmuş. 1926 yılında Kraliyet ‘Charter’i tarafından ‘akredite’ edilmiş…
Bugüne kadar kraliyet ailesinden bir ‘soylu’ tarafından verilmiş olsa da, bu yıl ilk kez bizzat Kraliçe tarafından takdimi söz konusu olan ödülü son 5 yılda kimler almış?
2005’te Ukrayna Devlet Başkanı Victor Yushchenko
2006’da 1986’dan 2005’e kadar Mozambik Devlet Başkanlığı görevinde bulunmuş olan Joaquim Chissano
2007’de Katar Emirinin şahsen kurmuş olduğu Katar Eğitim, Bilim ve Toplumsal Gelişimi Vakfı’nın Başkanı Mozah Bint Nasser Al-Missned
2008’de Gana Cumhuriyeti Devlet Başkanı John Kufuor
2009’da Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva
Peki bu yıl diğer iki aday kimmiş?
Fransa Maliye Bakanı Christine Lagarde ve 2000 – 2010 yılları arasında Hırvatistan Devlet Başkanlığı yapmış olan Stjepan Mesić.
Durum budur…
Ben olayın Türkiye’nin ‘Kamu Diplomasisi’ stratejileri açısından son derece etkili olacağına inanıyorum. Ayrıca da hem TBMM’de hem de ulusal ve uluslararası platformlarda yaptığı konuşmalarla çok ciddi izler bırakan Cumhurbaşkanı ile, (eleştiri ve övgüleri de kapsayacak doğal bir yaklaşımın tamamen ötesinde) Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olduğunu hiç akıldan çıkarmadan gurur da duyulması gerektiğini düşünüyorum…
10 Kasım’da, Cumhuriyetimizin kurucusunu özlemle yadederken Türkiye’nin dünyadaki yerini düşündüğümüzde huzur duyabileceğimiz zamanlardan geçtiğimizin bilmem farkında mıyız?