Bu sadece bir spor olayı değil…
24 Temmuz 2018 - Yeni Şafak
Bir kent markası iletişimi için ancak bu kadar sağlam bir etkinlik düşünülebilir… Samsung Boğaziçi Kıtalararası Yüzme Yarışı’ndan söz ediyoruz. Birkaç noktadan bakıldığında biraz daha itina ve destek isteyen, ancak büyük kısmı kotarılmış ‘sağlamlık’ meselesini daha iyi anlamak mümkün olabilir…
Bir kere sürdürülebilirlik noktasından… Bertrand Russel, “Dünyanın en zor şeyi ilkeli olmaktır!” demiş. Bu organizasyonun Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK) tarafından 30 yıldır düzenleniyor olması son derece önemli…
İkincisi, Samsung’un uzun süredir bu etkinliğe adını vermesi ve olaya ısrarla sahip çıkması… İki büyük markanın (Samsung ve İstanbul Boğazı) bir araya gelmeleri ve bunu sürdürmeleri de önemli bir istikrar meselesi.
Üçüncüsü, olayı uluslararası katılıma açma stratejisi. Yurt dışı katılımın giderek artması ve çok sayıda yabancının, hatta uluslararası firmaların CEO ve üst yönetim düzeyinde yarışa katılmalarının sağlanması.
Etkinliğe 55 ülkeden 2400 sporcu katılmış. Sporcuların yarsı yabancıymış. Aynı ülkeden katılım sayısına sınır getirmişler. Yoksa bazı ülkeler yabancı kontenjanını hemen dolduruyorlarmış… Kanlıca’dan başlayıp Kuruçeşme’de biten yarışa en çok talep gösterenlerin başında da Ruslar geliyormuş.
Bu arada etkinlik, Dünya Açık Su Yüzme Birliği (WOWSA) tarafından dünyanın en iyi açık su organizasyonu seçilmiş.
Yukarıda organizasyon için “Biraz daha itina ve destek isteyen” demiştik. Şimdi o sözleri biraz açalım. TMOK ve Samsung ellerinden geleni yapıyorlar. Geriye, işin uluslararası boyutta bir yıl boyunca PR’ının daha etkin bir şekilde yapılması kalıyor… New York Maratonu gibi… Ya da Tokyo Maratonu… Meraklısı, bir zahmet bu organizasyonların web sitelerine ve bunlarla ilgili yıl boyu çıkan haberlere bir baksın…
Dereceye giren sporculara ödüllerini Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu, İstanbul Valisi Vasip Şahin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal ile Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Başkanı ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi Asbaşkanı Uğur Erdener vermiş. Çok iyi… Bu, sahiplenmenin en güzel işareti…
Umarız şimdi, sporun ruhunu bildiğine inandığımız Gençlik ve Spor Bakanımız, konuyu Cumhurbaşkanlığı’nda yeni oluşturulan İletişim Başkanlığı’na götürür; onlar da olayın bir numaralı sahibi olması gereken Büyükşehir Belediye Başkanı ile birlikte bir yıl boyunca stratejik iletişimin gereklerini yerine getirerek hem uluslararası katılımı hem de İstanbul’un ve Boğaz’ın marka değerini artırmak üzere gerekli planlı çalışmayı 2019 için bugünden başlatırlar…
Temizlik konusunda gidecek yol var…
Hayli ilginç bir ‘bilgi’ sitesi var. ‘Veri ambarı’ da denebilir. Adı Numbeo. Ana sayfada alt sekmeleri şöyle: Hayat pahalılığı, gayrimenkul fiyatları, suç oranları, sağlık, kirlilik, trafik, yaşam kalitesi, seyahat… Her bir alt sekmenin altında da farklı sekmeler var…
Verilerin ne kadar doğru ne kadar ‘bağımsız’ oldukları konusunda herhangi bir referansımız yok, ancak belli çevrelerin bu verileri kullandıklarını biliyoruz. Sadece o nedenle ciddiye alınmaları gerekir.
Numbeo son olarak dünyadaki kentleri kirliliklerine (temiz olmalarına) göre sıralamış. En temiz 10 kent şöyle: 1. Wellington (Yeni Zellanda), 2. Helsinki (Finlandiya), 3. Canberra (Avustralya), 4. Reykjavik (İzlanda), 5. Zürih (İsviçre), 6. Stockholm (İsveç), 7. Malmö (İsveç), 8. Nizhny Novgorod (Rusya), 9. Victoria (Kanada), 10. Ottowa (Kanada)…
Peki, bizim şehirlerimiz listede nerede? En temizimiz İzmir imiş. 121’inci sırada… İstanbul 186. sıraya yerleşmiş… Ankara da 193’üncü…
Belki tek teselli, Paris’in 169’uncu, Roma’nın 175’inci, Atina’nın 134’üncü, Londra’nın 143’üncü sırada yer almaları… İzmir’le onları bir nebze geçmişiz…
Kent ve ülke markası adına bu duruma iki açıdan bakmak mümkün: 1. Durum bir felaket. Biz, pis bir ülkeyiz… Yapacak pek bir şey yok, demek… 2. Kamu diplomasisi adına kendimizi doğru ifade ederek ciddî boyutta yumuşak güç fırsatı alanları yaratabiliriz…
Biz haliyle ikinci yolun daha doğru olduğuna inananlardanız.
Bir kere sürdürülebilirlik noktasından… Bertrand Russel, “Dünyanın en zor şeyi ilkeli olmaktır!” demiş. Bu organizasyonun Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK) tarafından 30 yıldır düzenleniyor olması son derece önemli…
İkincisi, Samsung’un uzun süredir bu etkinliğe adını vermesi ve olaya ısrarla sahip çıkması… İki büyük markanın (Samsung ve İstanbul Boğazı) bir araya gelmeleri ve bunu sürdürmeleri de önemli bir istikrar meselesi.
Üçüncüsü, olayı uluslararası katılıma açma stratejisi. Yurt dışı katılımın giderek artması ve çok sayıda yabancının, hatta uluslararası firmaların CEO ve üst yönetim düzeyinde yarışa katılmalarının sağlanması.
Etkinliğe 55 ülkeden 2400 sporcu katılmış. Sporcuların yarsı yabancıymış. Aynı ülkeden katılım sayısına sınır getirmişler. Yoksa bazı ülkeler yabancı kontenjanını hemen dolduruyorlarmış… Kanlıca’dan başlayıp Kuruçeşme’de biten yarışa en çok talep gösterenlerin başında da Ruslar geliyormuş.
Bu arada etkinlik, Dünya Açık Su Yüzme Birliği (WOWSA) tarafından dünyanın en iyi açık su organizasyonu seçilmiş.
Yukarıda organizasyon için “Biraz daha itina ve destek isteyen” demiştik. Şimdi o sözleri biraz açalım. TMOK ve Samsung ellerinden geleni yapıyorlar. Geriye, işin uluslararası boyutta bir yıl boyunca PR’ının daha etkin bir şekilde yapılması kalıyor… New York Maratonu gibi… Ya da Tokyo Maratonu… Meraklısı, bir zahmet bu organizasyonların web sitelerine ve bunlarla ilgili yıl boyu çıkan haberlere bir baksın…
Dereceye giren sporculara ödüllerini Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu, İstanbul Valisi Vasip Şahin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal ile Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Başkanı ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi Asbaşkanı Uğur Erdener vermiş. Çok iyi… Bu, sahiplenmenin en güzel işareti…
Umarız şimdi, sporun ruhunu bildiğine inandığımız Gençlik ve Spor Bakanımız, konuyu Cumhurbaşkanlığı’nda yeni oluşturulan İletişim Başkanlığı’na götürür; onlar da olayın bir numaralı sahibi olması gereken Büyükşehir Belediye Başkanı ile birlikte bir yıl boyunca stratejik iletişimin gereklerini yerine getirerek hem uluslararası katılımı hem de İstanbul’un ve Boğaz’ın marka değerini artırmak üzere gerekli planlı çalışmayı 2019 için bugünden başlatırlar…
Temizlik konusunda gidecek yol var…
Hayli ilginç bir ‘bilgi’ sitesi var. ‘Veri ambarı’ da denebilir. Adı Numbeo. Ana sayfada alt sekmeleri şöyle: Hayat pahalılığı, gayrimenkul fiyatları, suç oranları, sağlık, kirlilik, trafik, yaşam kalitesi, seyahat… Her bir alt sekmenin altında da farklı sekmeler var…
Verilerin ne kadar doğru ne kadar ‘bağımsız’ oldukları konusunda herhangi bir referansımız yok, ancak belli çevrelerin bu verileri kullandıklarını biliyoruz. Sadece o nedenle ciddiye alınmaları gerekir.
Numbeo son olarak dünyadaki kentleri kirliliklerine (temiz olmalarına) göre sıralamış. En temiz 10 kent şöyle: 1. Wellington (Yeni Zellanda), 2. Helsinki (Finlandiya), 3. Canberra (Avustralya), 4. Reykjavik (İzlanda), 5. Zürih (İsviçre), 6. Stockholm (İsveç), 7. Malmö (İsveç), 8. Nizhny Novgorod (Rusya), 9. Victoria (Kanada), 10. Ottowa (Kanada)…
Peki, bizim şehirlerimiz listede nerede? En temizimiz İzmir imiş. 121’inci sırada… İstanbul 186. sıraya yerleşmiş… Ankara da 193’üncü…
Belki tek teselli, Paris’in 169’uncu, Roma’nın 175’inci, Atina’nın 134’üncü, Londra’nın 143’üncü sırada yer almaları… İzmir’le onları bir nebze geçmişiz…
Kent ve ülke markası adına bu duruma iki açıdan bakmak mümkün: 1. Durum bir felaket. Biz, pis bir ülkeyiz… Yapacak pek bir şey yok, demek… 2. Kamu diplomasisi adına kendimizi doğru ifade ederek ciddî boyutta yumuşak güç fırsatı alanları yaratabiliriz…
Biz haliyle ikinci yolun daha doğru olduğuna inananlardanız.