Bu sefer de Sayın Gül’den medet umuyorlar...
09 Ocak 2018 - Yeni Şafak
Sayın Devlet Bahçeli siyasî iletişim adına dün tarihi konuşmalarından birini yaptı… Gündemi belirledi ve amacına ulaştı: CHP ve İYİ Parti söylediklerini dillerine pelesenk edeceklerdir…
CHP, 1935 yılında parti içindeki iktidar değişikliğinden bu yana, iktidarı elde tutma zihniyetini, millî iradeye ve halka dayanarak değil, “halka rağmen halk için” yaklaşımına ve başka güçlere (asker – sivil – aydın bürokrasine) dayanarak yürütme refleksiyle bütünleştirdiğinden, neredeyse bir senedir, (16 Nisan referandumundan bu yana) bu sefer de 11. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ü stepne ile can simidi arasında bir yerde tutmaya çalışıyor…
Sayın Gül bu numarayı bugüne kadar yememiştir bundan sonra da yemeyecektir.
Referandumun ve halkın bundan böyle Cumhurbaşkanlığı Hükümeti ile yönetilme iradesini ortaya koymasının hemen ertesinde, 06 Mayıs 2017 günü Yeni Şafak’ta yazdıklarıma bir göz atalım mı? Konu, NTV’de katıldığım bir programda Simge Fıstıkoğlu’nun Deniz Baykal’ın (Allah selamet ve sağlık versin) Cumhurbaşkanlığı’na adaylık meselesini sorması üzerine verdiğimiz yanıtla ilgiliydi.
Baykal’a bir başka TV programında “Abdullah Gül’ün adaylığına nasıl bakarsınız?’’ diye sorulmuştu. Baykal da “Eğer aday olursa tabii ki değerlendiririz” şeklinde bir yanıt vermişti.
Sayın Baykal kendi önerdiği yol haritası ve aday belirleme sisteminin bir kenara bırakılarak, söylediklerinin sadece 11. Cumhurbaşkanı Gül’ün aday gösterilmesi ekseninde tartışılabileceğini ön görememişti… O gün bugün, Sayın Gül’ün Hayır Cephesi’nin adayı olup olmayacağı düşmedi gündemden. Algı şu: CHP bu kez de başka bir güce ‘yanlamak’ istiyor…
Biz o programda demişiz ki: “Tanıdığım kadarıyla Sayın Gül, hiçbir zaman kurucusu olduğu partisi ve mücadele arkadaşı Sayın Cumhurbaşkanı ile ters düşecek en küçük adımı atmaz. 7 yıl yaptığı Cumhurbaşkanlığı’na da içinde bulunduğumuz ortamda bir kez daha aday olmaz.” Ne hikmetse bunu bu kadar kesin iddia eden fazla da basın mensubuna rastlamadım.
Ayrıca o günlerde 11. Cumhurbaşkanı Sayın Gül’ün konuya açıklık getirecek açıklamasının gecikmemesi gerektiğini savunmuştum. Öyle de oldu. Gül Baykal’ın ve Baykal’a bu soruyu yöneltenler için dedi ki: “Bir parti içi iç hesaplaşma, hiç ciddiye almadım".
Sayın Gül, aktif siyasete girmeyeceğini daha önce defalarca söylediğini belirtmiş ve eskiden olduğu gibi görüşlerini hükümetteki arkadaşlara aktaracağını ancak polemiklere katılmayacağını vurgulamıştı.
CHP, Abdullah Gül polemiğini artık bir kenara bırakıp, kendi iç çelişkilerini nasıl çözeceğine bakmalıdır aslında. Yoksa bir kez daha hüsrana uğraması mukadderdir…
Şecaat arz ederken merd-i kıpti…
… sirkatin söylermiş… İnsan boş bulunup Amerikan İstihbarat Ajansının aynı duruma düştüğünü düşünebilir ve “CIA herhalde kafayı yedi galiba” diyebilir.
Tahran yönetiminin, ABD'nin İran'daki protesto eylemlerini kışkırttığı suçlamalarını reddeden CIA Başkanı Mike Pompeo, İran'daki protestoların "henüz bitmediğini" belirtmiş.
Amerikan haber kanalı Fox News'a konuşan CIA Başkanı, Tahran yönetiminin ABD'nin İran'daki protestoları kışkırttığı yönündeki suçlamalarını değerlendirirken, İran'da ülke genelindeki protestoların, İran halkı tarafından başlatıldığını ifade etmiş.
CIA Başkanı, İran halkının protestoları “daha iyi yaşam şartları ve 1979 yılından bu yana yaşadıkları teokratik düzeni bitirmek için başlattıklarını” öne sürmüş. Pompeo, "protestolar bitmedi" diyerek de eylemlerin süreceği görüşünde olduğunu söylemiş.
Bu arada İran, bilindiği üzere CIA tarafından 6 ay önce İran masasının başına getirilen “cenazeci, karanlıklar prensi ve Ayetullah Mike” lakaplarıyla da tanınan Michael D'Andrea'yı İran'daki gösteriler nedeniyle sorumlu tutuyor.
İletişim hatalarının bir numaralı nedeni kibirdir. Ya da özgüven patlaması… Başkan Trump’da mebzul miktarda var… CIA Başkanı’nda neden olmasın…
CHP, 1935 yılında parti içindeki iktidar değişikliğinden bu yana, iktidarı elde tutma zihniyetini, millî iradeye ve halka dayanarak değil, “halka rağmen halk için” yaklaşımına ve başka güçlere (asker – sivil – aydın bürokrasine) dayanarak yürütme refleksiyle bütünleştirdiğinden, neredeyse bir senedir, (16 Nisan referandumundan bu yana) bu sefer de 11. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ü stepne ile can simidi arasında bir yerde tutmaya çalışıyor…
Sayın Gül bu numarayı bugüne kadar yememiştir bundan sonra da yemeyecektir.
Referandumun ve halkın bundan böyle Cumhurbaşkanlığı Hükümeti ile yönetilme iradesini ortaya koymasının hemen ertesinde, 06 Mayıs 2017 günü Yeni Şafak’ta yazdıklarıma bir göz atalım mı? Konu, NTV’de katıldığım bir programda Simge Fıstıkoğlu’nun Deniz Baykal’ın (Allah selamet ve sağlık versin) Cumhurbaşkanlığı’na adaylık meselesini sorması üzerine verdiğimiz yanıtla ilgiliydi.
Baykal’a bir başka TV programında “Abdullah Gül’ün adaylığına nasıl bakarsınız?’’ diye sorulmuştu. Baykal da “Eğer aday olursa tabii ki değerlendiririz” şeklinde bir yanıt vermişti.
Sayın Baykal kendi önerdiği yol haritası ve aday belirleme sisteminin bir kenara bırakılarak, söylediklerinin sadece 11. Cumhurbaşkanı Gül’ün aday gösterilmesi ekseninde tartışılabileceğini ön görememişti… O gün bugün, Sayın Gül’ün Hayır Cephesi’nin adayı olup olmayacağı düşmedi gündemden. Algı şu: CHP bu kez de başka bir güce ‘yanlamak’ istiyor…
Biz o programda demişiz ki: “Tanıdığım kadarıyla Sayın Gül, hiçbir zaman kurucusu olduğu partisi ve mücadele arkadaşı Sayın Cumhurbaşkanı ile ters düşecek en küçük adımı atmaz. 7 yıl yaptığı Cumhurbaşkanlığı’na da içinde bulunduğumuz ortamda bir kez daha aday olmaz.” Ne hikmetse bunu bu kadar kesin iddia eden fazla da basın mensubuna rastlamadım.
Ayrıca o günlerde 11. Cumhurbaşkanı Sayın Gül’ün konuya açıklık getirecek açıklamasının gecikmemesi gerektiğini savunmuştum. Öyle de oldu. Gül Baykal’ın ve Baykal’a bu soruyu yöneltenler için dedi ki: “Bir parti içi iç hesaplaşma, hiç ciddiye almadım".
Sayın Gül, aktif siyasete girmeyeceğini daha önce defalarca söylediğini belirtmiş ve eskiden olduğu gibi görüşlerini hükümetteki arkadaşlara aktaracağını ancak polemiklere katılmayacağını vurgulamıştı.
CHP, Abdullah Gül polemiğini artık bir kenara bırakıp, kendi iç çelişkilerini nasıl çözeceğine bakmalıdır aslında. Yoksa bir kez daha hüsrana uğraması mukadderdir…
Şecaat arz ederken merd-i kıpti…
… sirkatin söylermiş… İnsan boş bulunup Amerikan İstihbarat Ajansının aynı duruma düştüğünü düşünebilir ve “CIA herhalde kafayı yedi galiba” diyebilir.
Tahran yönetiminin, ABD'nin İran'daki protesto eylemlerini kışkırttığı suçlamalarını reddeden CIA Başkanı Mike Pompeo, İran'daki protestoların "henüz bitmediğini" belirtmiş.
Amerikan haber kanalı Fox News'a konuşan CIA Başkanı, Tahran yönetiminin ABD'nin İran'daki protestoları kışkırttığı yönündeki suçlamalarını değerlendirirken, İran'da ülke genelindeki protestoların, İran halkı tarafından başlatıldığını ifade etmiş.
CIA Başkanı, İran halkının protestoları “daha iyi yaşam şartları ve 1979 yılından bu yana yaşadıkları teokratik düzeni bitirmek için başlattıklarını” öne sürmüş. Pompeo, "protestolar bitmedi" diyerek de eylemlerin süreceği görüşünde olduğunu söylemiş.
Bu arada İran, bilindiği üzere CIA tarafından 6 ay önce İran masasının başına getirilen “cenazeci, karanlıklar prensi ve Ayetullah Mike” lakaplarıyla da tanınan Michael D'Andrea'yı İran'daki gösteriler nedeniyle sorumlu tutuyor.
İletişim hatalarının bir numaralı nedeni kibirdir. Ya da özgüven patlaması… Başkan Trump’da mebzul miktarda var… CIA Başkanı’nda neden olmasın…