Bu sefer yediremeyecekler
21 Mayıs 2022 - Yeni Şafak
Sayın Cumhurbaşkanı, Finlandiya ve İsveç’in birdenbire ‘ayranları kabarıp’ kendilerini NATO’ya atma kararlarına karşı hükûmet olarak aldıkları siyasi pozisyonu açıklarken “Müslüman aynı delikten iki defa sokulmaz” dedi.
O ‘delik’ biliniyordu tabii… Veto hakkımız olmasına rağmen Yunanistan’ın NATO üyeliğine geri dönüşü için onay vermiş ve vetoyu kaldırmıştık…
Peki, bu süreç nasıl gelişmişti?..
Dinçer Bayer, “Türk-Yunan ilişkilerinde NATO'nun Tutumu ve Bunun Türkiye-NATO İlişkilerine Yansımaları” başlıklı doktora tezinde konuyu şöyle anlatıyor:
1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nın ardından 14 Ağustos 1974 tarihinde Türk ordusu Ada geneline yayılmaya başladığında, Yunanistan NATO’nun askeri kanadından çıkma kararı alıyor.
Yunanistan daha sonra NATO’ya yeniden katılmak istiyor. Ancak Türkiye hükûmetleri bunu kabul etmiyorlar. NATO Avrupa Kuvvetleri Başkomutanı Orgeneral Alexander Haig ve sonraki komutan Orgeneral Bernard Rogers, hem Demirel, hem de Ecevit hükûmetleri zamanında Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşü konusunda kolaylık gösterilmesi için ısrarlı oluyorlar. Ancak olumlu yanıt alamıyorlar.
Türkiye, 1978 yılında Yunanistan’ın NATO’ya dönüşünü resmen veto ediyor.
12 Eylül askeri darbesinden aylar önce 19 Şubat 1980’de dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, Türkiye’nin 1974’te hava sahasını sınırlayan ‘mor hat’tın tek taraflı kaldırıldığını Başbakan Demirel’e bildiriyor. Yunanistan’a karşı ödün olarak nitelendirilen bu hamle öncesi askeri otoritenin, siyasi otoriteyle herhangi bir icazet almadığı anlaşılıyor.
12 Eylül darbesinden 24 gün sonra, 6 Ekim 1980’de, ABD’nin Ankara Büyükelçisi James Spain, Kenan Evren’e gidiyor. ABD Başkanı Carter’ın NATO’nun güneydoğu kanadının bölünmesinden rahatsız olduğunu dile getiriyor.
Darbeden 35 gün, Spain’in ziyaretinden 11 gün sonra, 17 Ekim 1980’de Ankara’ya gelen NATO Başkomutanı Orgeneral Rogers batının endişelerini yineliyor.
20 Ekim 1980’de, Amerika’ya “Bizim çocuklar başardı” diye müjdelenen(!) darbeden 38 gün sonra Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönmesi Evren tarafından resmen onaylanıyor.
Rivayet o ki; Evren’e “Siz vetoyu kaldırın, Yunanistan sizin AB üyeliğinizi destekleyecek” diyen Rogers’a Yunanistan’ın aldığı negatif tutumda değişiklik olmadığı hatırlatılınca şöyle cevap vermiş: “O yönetim değişti. Şimdiki farklı düşünüyorlar.”
İsveç yetkilileri hani “Biz Türkiye ile anlaşırız” diyorlar ya… Sayın Cumhurbaşkanı’nın kastettiği “delik” işte budur!.. ABD, Finlandiya ve Onun için hatırlayalım istedik…
Gözümüze takılanlar…
O ‘delik’ biliniyordu tabii… Veto hakkımız olmasına rağmen Yunanistan’ın NATO üyeliğine geri dönüşü için onay vermiş ve vetoyu kaldırmıştık…
Peki, bu süreç nasıl gelişmişti?..
Dinçer Bayer, “Türk-Yunan ilişkilerinde NATO'nun Tutumu ve Bunun Türkiye-NATO İlişkilerine Yansımaları” başlıklı doktora tezinde konuyu şöyle anlatıyor:
1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nın ardından 14 Ağustos 1974 tarihinde Türk ordusu Ada geneline yayılmaya başladığında, Yunanistan NATO’nun askeri kanadından çıkma kararı alıyor.
Yunanistan daha sonra NATO’ya yeniden katılmak istiyor. Ancak Türkiye hükûmetleri bunu kabul etmiyorlar. NATO Avrupa Kuvvetleri Başkomutanı Orgeneral Alexander Haig ve sonraki komutan Orgeneral Bernard Rogers, hem Demirel, hem de Ecevit hükûmetleri zamanında Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşü konusunda kolaylık gösterilmesi için ısrarlı oluyorlar. Ancak olumlu yanıt alamıyorlar.
Türkiye, 1978 yılında Yunanistan’ın NATO’ya dönüşünü resmen veto ediyor.
12 Eylül askeri darbesinden aylar önce 19 Şubat 1980’de dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, Türkiye’nin 1974’te hava sahasını sınırlayan ‘mor hat’tın tek taraflı kaldırıldığını Başbakan Demirel’e bildiriyor. Yunanistan’a karşı ödün olarak nitelendirilen bu hamle öncesi askeri otoritenin, siyasi otoriteyle herhangi bir icazet almadığı anlaşılıyor.
12 Eylül darbesinden 24 gün sonra, 6 Ekim 1980’de, ABD’nin Ankara Büyükelçisi James Spain, Kenan Evren’e gidiyor. ABD Başkanı Carter’ın NATO’nun güneydoğu kanadının bölünmesinden rahatsız olduğunu dile getiriyor.
Darbeden 35 gün, Spain’in ziyaretinden 11 gün sonra, 17 Ekim 1980’de Ankara’ya gelen NATO Başkomutanı Orgeneral Rogers batının endişelerini yineliyor.
20 Ekim 1980’de, Amerika’ya “Bizim çocuklar başardı” diye müjdelenen(!) darbeden 38 gün sonra Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönmesi Evren tarafından resmen onaylanıyor.
Rivayet o ki; Evren’e “Siz vetoyu kaldırın, Yunanistan sizin AB üyeliğinizi destekleyecek” diyen Rogers’a Yunanistan’ın aldığı negatif tutumda değişiklik olmadığı hatırlatılınca şöyle cevap vermiş: “O yönetim değişti. Şimdiki farklı düşünüyorlar.”
İsveç yetkilileri hani “Biz Türkiye ile anlaşırız” diyorlar ya… Sayın Cumhurbaşkanı’nın kastettiği “delik” işte budur!.. ABD, Finlandiya ve Onun için hatırlayalım istedik…
Gözümüze takılanlar…
- Devlet Tiyatroları “Cumhuriyet’in 100. Yılında Kadın” konulu oyun yazma yarışması düzenlemiş. Yarışmada ilk üç şöyle sıralanmış: “Holden’in Külkedileri”, Abdullah Öztürk; “Neveser”, Nurten Meriçer; “Müzeci”, Mehmet Yılmaz. Atatürk, “Devletin temeli millî kültürdür” diyerek çok önemli bir yolu, millî kültürün gelişimi için devletin desteğini işaret etmişti. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nı bu teşviki için kutlarız.
- Balparmak, TEMA Vakfı ile yaptığı projede Migros ile iş birliğine gitmiş. 12-25 Mayıs arasında çam balını Migros’ta satışa sunacak; elde edilen gelirle TEMA’ya 10 bin fidan bağışlayacakmış. Cause related marketing ya da bizim çevirimizle ‘toplumsallık odaklı pazarlama’ hem satışa hem de itibara katkı sağlamak için kullanılan bir iletişim aksiyonudur. Balparmak bunu ‘varoluş nedenine’ uygun biçimde yapmış. (Ayça Azak, Excel)
- Medya Platformu ve Mismed Sosyal Medya Derneği, 2. Sosyal Medya Çalıştay’ını 21-22 Mayıs’ta “Dijital Çağda Aile ve Gençlik” temasıyla Nevşehir’de düzenliyormuş. Hassas, önemli ve gençler üzerinde çok ciddi etkileri olan bir konu… İletişimcilere, akademisyenlere, yasa koyucuya ve tabii gençlere yol gösterici çıktılarla sonuçlanmasını diliyoruz. (Selda Ercaner, Present Communication)
- Bilindiği gibi Türkiye’nin Ekim ayında Paris İklim Anlaşması’nı imzalamasının ardından hükûmet ‘Yeşil Kalkınma Devrimi’ ilan etti ve “Yeşil Kalkınma Modeli”ni devreye almak için çalışmalara başladı. Şimdi de UN Global Compact’in 54 ülkede eş zamanlı yürüttüğü “İklim Hedefi Hızlandırma Programı”nın yeni dönemi Türkiye’de başlamış. Ülkemizden 28 şirketin katıldığı programla, şirketlerin net sıfır karbon emisyonu hedefine ‘hızla’ ulaştırılması hedefleniyormuş. Bu konuda özel sektörün katılımı son derece önemli. (Cem Cicioğlu, Medyaevi)
- Marka-celebrity (ünlü) iş birliğiklerinde reklam yüzü, marka yüzü gibi pek çok iletişim yaklaşımına rastlıyoruz. Borusan Otomotiv, Şevval Sam ile çalışmasında bunun ötesine geçmeyi, ‘farklılaşmayı’ başarmış. Şevval Sam’ın aile yadigarı 1990 model BMW 320i otomobilini yenilemişler. Anneler Günü’nden önce de Şevval Hanım’a teslim etmişler… Düşüncelerden çok duygulara hitap eden bir çalışma olmuş ki hedef kitlenin ‘satın alma’ davranışını etkileyenin de bu olduğu biliniyor… (Artı İletişim)