Bu seferki diğer gaflara benzemeyecek gibi…
26 OCAK 2011
Hepsini hoş görmek mümkün olabilir: Kâğıthane’ye, Kâğıttepe, Sultanbeyli’ye Sultanbey demek, Gültepe'yi ilçe olarak göstermek... Aday olmayacağını açıkladıktan 24 saat sonra aday olmaya karar vermek... Referandumda sıradan bir teknik hata yüzünden oy kullanamamak... Genel af sözü vermek, sonra bunun söz konusu olmayacağını açıklamak... Karadeniz seyahati sırasında, 5 yıl önce yaşamını yitirmiş olan Kazım Koyuncu’ya selam göndermek... İstiklal Marşı şairimizin Kastamonu'da Kurtuluş Savaşımızı desteklemek için ‘fetva verdiğini’ iddia etmek... Kırk yıllık golcü Lefter’i kaleci sanmak…
Bütün bu gaflar şirin bile görünebilir. ‘Süper Hero’ stratejisinden “Bizden biri”, hata da yapabilen ‘vatandaş Kemal’ stratejisine geçişin dışavurumları olarak bile değerlendirilebilirdi… “Sayın Başbakan gibi söz verip sözünün arkasında duran biri değiliz biz!..” türünden pek çok dil ‘sürçmesi’ de aynı kontenjandan işlem görebilirdi:
Ancak bu kez mızrağın girebileceği çuval neredeyse yok… Bir siyasi partiyi yasadışı bir örgütle işbirliği yapmakla suçlamak, çocuksu bir naiflik çerçevesinde ‘yedirilemez’… Efendi gibi “Maksadını aşmış bir ifadedir”, “Yanlış anlaşılmalara neden olabileceği için yanlıştır” gibi ortadan söylemlerle, krizden sıyrılmanın yolu aranabilir…
Siyasi gaflar mantar gibi çoğalırken CHP’nin seçim için sağlam bir iletişim stratejisine odaklanması giderek zorlaşmaktadır… Sevgili Süheyl Batum Hoca’nın belki bağımsız adaylıklarını açıklasalar ciddi şansları olabilecek Mustafa Balbay, Tuncay Özkan gibi Ergenekon davası sanıklarını hangi stratejinin parçası olduğu bilinmeyen bir yaklaşımla CHP’den milletvekili adayı yapabileceklerini açıklaması, hasarlarının giderilmesi için çaba gerektiren yeni bir ‘iletişim kazası’ olarak CHP’nin kucağına düşmüştür…
Tekrarlamakta yarar var:
1. Kuvvetli bir CHP, Türkiye demokrasisi için hayırlı bir olaydır.
2. Kuvvetli bir CHP, AK Parti için de siyasi iletişim adına olumlu unsurdur.
3. CHP ,kuvvetlerini biraraya getirmek ve siyasi mücadeleyi daha da canlı tutmak adına en önemli adımı atmış ve modası geçmiş zihniyetleri partinin üst kademesinden uzaklaştırmıştır…
4. Bugün CHP’nin üst yönetiminde bulunan kadroların, çağı yakalama ve iktidara talip olma şansları yakın geçmişe oranla çok daha yüksektir…
Ancak…
1. Ya ‘Başkan’ın Adamları’ yeterli değildir; ya Başkan adamlarını dinlememektedir. Çünkü hiçbir ekip Başkanına bu kadar gaf yaptırmaz…
2. Başkan’lar doğuştan iletişim ustası değildirler. İletişim öğrenilen, uygulamalı bir bilim alanıdır, ancak bilim alanıdır. İşin sadece mimarlık yanı değil, mühendislik yanı da ihmal edilmemelidir.
3. Başkanı besleyecek strateji sadece Başbakan’a saldırmak, ona hakaret etmek olamaz. Olsaydı CHP’nin bütün seçimleri kazanması gerekirdi.
4. Hiçbir iletişim etkinliği, gereken profesyonellikle düzenlenmiş olduğu algısını yaratmamaktadır. Bir Başkan iki etkinlikten birinde ezilme tehlikesi atlatıyor, kürsünün çevresi kadraja girmek için birbirini itip kakan partililerle zaman zaman dolup taşabiliyorsa, ortada düzeltilmesi gereken bir durum var demektir.
5. CHP’nin (reklamcı diliyle) ‘büyük fikri’ eksiktir… Belki de vardır da, bu Büyük Fikir ne hikmetse bize bir türlü ulaşamamaktadır. İletişim, demokratik bir süreç değildir. Tartışa tartışa, oylamayla, fikir birliğiyle yönetilemez. Başkan ya da onun atayacağı BİR kişi tüm sorumluluğu alır ve süreci yönetir… Bütün strateji ve taktikler ancak bu “Büyük Fikir”, ona bağlı konsept ve gerekli süreç sistematiği kurulduktan sonra oluşturulabilir.
Siz böyle ya da buna benzer bir ortam görüyor musunuz? Yoksa vuslat yine bir başka bahara mı kalacak, dersiniz?
Bütün bu gaflar şirin bile görünebilir. ‘Süper Hero’ stratejisinden “Bizden biri”, hata da yapabilen ‘vatandaş Kemal’ stratejisine geçişin dışavurumları olarak bile değerlendirilebilirdi… “Sayın Başbakan gibi söz verip sözünün arkasında duran biri değiliz biz!..” türünden pek çok dil ‘sürçmesi’ de aynı kontenjandan işlem görebilirdi:
Ancak bu kez mızrağın girebileceği çuval neredeyse yok… Bir siyasi partiyi yasadışı bir örgütle işbirliği yapmakla suçlamak, çocuksu bir naiflik çerçevesinde ‘yedirilemez’… Efendi gibi “Maksadını aşmış bir ifadedir”, “Yanlış anlaşılmalara neden olabileceği için yanlıştır” gibi ortadan söylemlerle, krizden sıyrılmanın yolu aranabilir…
Siyasi gaflar mantar gibi çoğalırken CHP’nin seçim için sağlam bir iletişim stratejisine odaklanması giderek zorlaşmaktadır… Sevgili Süheyl Batum Hoca’nın belki bağımsız adaylıklarını açıklasalar ciddi şansları olabilecek Mustafa Balbay, Tuncay Özkan gibi Ergenekon davası sanıklarını hangi stratejinin parçası olduğu bilinmeyen bir yaklaşımla CHP’den milletvekili adayı yapabileceklerini açıklaması, hasarlarının giderilmesi için çaba gerektiren yeni bir ‘iletişim kazası’ olarak CHP’nin kucağına düşmüştür…
Tekrarlamakta yarar var:
1. Kuvvetli bir CHP, Türkiye demokrasisi için hayırlı bir olaydır.
2. Kuvvetli bir CHP, AK Parti için de siyasi iletişim adına olumlu unsurdur.
3. CHP ,kuvvetlerini biraraya getirmek ve siyasi mücadeleyi daha da canlı tutmak adına en önemli adımı atmış ve modası geçmiş zihniyetleri partinin üst kademesinden uzaklaştırmıştır…
4. Bugün CHP’nin üst yönetiminde bulunan kadroların, çağı yakalama ve iktidara talip olma şansları yakın geçmişe oranla çok daha yüksektir…
Ancak…
1. Ya ‘Başkan’ın Adamları’ yeterli değildir; ya Başkan adamlarını dinlememektedir. Çünkü hiçbir ekip Başkanına bu kadar gaf yaptırmaz…
2. Başkan’lar doğuştan iletişim ustası değildirler. İletişim öğrenilen, uygulamalı bir bilim alanıdır, ancak bilim alanıdır. İşin sadece mimarlık yanı değil, mühendislik yanı da ihmal edilmemelidir.
3. Başkanı besleyecek strateji sadece Başbakan’a saldırmak, ona hakaret etmek olamaz. Olsaydı CHP’nin bütün seçimleri kazanması gerekirdi.
4. Hiçbir iletişim etkinliği, gereken profesyonellikle düzenlenmiş olduğu algısını yaratmamaktadır. Bir Başkan iki etkinlikten birinde ezilme tehlikesi atlatıyor, kürsünün çevresi kadraja girmek için birbirini itip kakan partililerle zaman zaman dolup taşabiliyorsa, ortada düzeltilmesi gereken bir durum var demektir.
5. CHP’nin (reklamcı diliyle) ‘büyük fikri’ eksiktir… Belki de vardır da, bu Büyük Fikir ne hikmetse bize bir türlü ulaşamamaktadır. İletişim, demokratik bir süreç değildir. Tartışa tartışa, oylamayla, fikir birliğiyle yönetilemez. Başkan ya da onun atayacağı BİR kişi tüm sorumluluğu alır ve süreci yönetir… Bütün strateji ve taktikler ancak bu “Büyük Fikir”, ona bağlı konsept ve gerekli süreç sistematiği kurulduktan sonra oluşturulabilir.
Siz böyle ya da buna benzer bir ortam görüyor musunuz? Yoksa vuslat yine bir başka bahara mı kalacak, dersiniz?