Bu tezleri it yese kudurur
07 KASIM 2007
Biri İGS’nin patronu Hakkı Talu, diğeri Camel Active’in Türkiye temsilcisi Dema Grup Başkanı İhsan Yeşil...
Çeşitli panellere, pazarlama iletişimi ve marka yönetimi üzerine tartışmaları için çağrılan; ancak hepsi birbirine hak verdikleri ve tezleri olmadığı için birbirlerini yağlama durumuna düşen konuşmacıların yerine bu iki yatırımcıyı çağırın bakın ne kadar canlı bir ortam oluşur.
İkisinin de tezi var. Talu, yabancı markalar için ‘kuvvacı’ şapkasını takıp, en anti-emperyalist tavrıyla diyor ki: “Geldikleri gibi giderler!”
İhsan Bey de Türk işadamlarına bugüne kadar öğütlenenin tam tersini iddia ediyor: “Marka yaratmak zor, (yabancı markalar için) iyi üretici olalım yeter!
Her iki tezi de bugünün Türkiye’sinde ‘it yese kudurur’. Aslında her iki girişimci de başarılı işadamları. Yani boş değiller. Keşke Perakende Günleri’nde çıkıp bu görüşlerini tartışmaya sunsalar. En azından ben kendilerini davet edebilirim. MedyaMarkt’ın sponsorluğunu üstlendiği bir panelin moderatörlüğünü hasbelkader ben yapacağım. Kendilerini salonda görmek isteriz. Tabii ki söylediklerinin karşı tezlerini savunanları da. Barikai hakikat, müsademe-i efkârdan (hakikatin kıvılcımları fikirlerin çatışmasından) doğarmış, değil mi?
Yakında İstanbul, Bursa’yı ‘benchmark’ alacak
Bursa’ya gitmek artık bana şehir değiştiriyormuşum hissini vermiyor. Her ne kadar BTSO Genel Sekreteri Tolga Yücel’le 75 dakika diye girdiğim iddiayı kaybetmiş olsam da taş çatlasa 130 dakikada şehir merkezinde oluyorsunuz.
Bu hafta sonu bir kez daha oradaydım. Tolga Yücel’e iddia kaybettiğim için değil, onun açtığı ve yönettiği Strateji Okulu’nda yarım günlük bir seminer vermek için. Hocaların listesi hayli prestijli: Prof. Dr. Deniz Gökçe, Prof. Dr. Kerem Alkin, Rauf Ateş, David Judson, Cengiz Cemri İstanbul’dan benim de tanıdığım katılımcılar...
Sınıf dolmuştu. 24 kadar üst ve orta kademe yönetici müthiş bir performansla çalıştaya katıldı. (Neden İstanbul dışındaki kentlerde konferans verdiğim zaman bu kentlerde yaşayan insanlarımızın öğrenmeye çok daha açık oldukları hissine kapılıyorum?..)
Akşam bu kez CEO Club yemeğine katıldık. Sohbet konusu “Eş ve Müşteri Nasıl Kaybedilir!” idi. Bakın kimler vardı: Yavuz İskenderoğlu (Kebapçı İskender, BTSO Meclis Üyesi), Mesut Yiğit (Yiğit Y.M.M), Tufan Uzaslan (Bosch), Galip Sakder (Starpark A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı, BTSO Meclis Üyesi), Ahmet Özenalp (Bimeks Lojistik YK Bşk), Nuri Kolaylı (Sönmez Holding Medya S Grup Başkanı, BTSO Meclis Üyesi), Necati Kartal (Sönmez Holding Medya S Genel Koordinatörü), Osman Akın (Sönmez Holding Teknoloji Şirketleri CEO’su), Can Pamir (İş Yatırım Menkul Değerler A.Ş. Pazarlama Müdürü), Mehmet Oktay (Ren-Tıp Sağlık Hizmetleri A.Ş. İşletme Müdürü), Haluk Hısımcıl (Hısımcıl Gıda Yönetim Kurulu Üyesi, BTSO Meclis Divan Katibi), Metin Kebir (Holiday Inn Bursa Genel Müdürü), Fahir Çam (AS Merkez Genel Müdürü)...
Bursa almış başını gidiyor...
Hido inşallah öyle demek istememiştir
İşe bakın... Başbakan Tayyip Erdoğan NBA takımlarından Orlando Magic’in oyuncusu Hidayet Türkoğlu’nun kaldığı otele yerleşmiş. Hidayet, Başbakan’ın otele geldiğini basın mensuplarından öğrenmiş. Büyük bir olasılıkla Papa fıkrasında olduğu gibi Hidayet’e de sormuş olmalılar: “Başbakan’la görüşecek misin?”
Hido da bunun üzerine “Çok iyi olur. Başbakan’la bir öğle yemeği yesek ne güzel olur. Yemek de şart değil. Görüşmek isterim!” falan demiş olmalı.
Bakın haber nasıl verilmiş: “Müsaitse bir yemek yeriz!..” İlk bakışta satır arasında, “Gel Tayyip Bey sana Washington’da bir hamburger ısmarlayayım!” küstahlığı var sanırsınız.
Hani ünlü fıkradır. Papa New York’a inmiş. Gazeteciler sormuş: “Genel evi ziyaret edecek misiniz?” Papa şaşırmış: “New York’ta genel ev mi var ki?”... Ertesi gün başlıklar şöyle çıkmış: Papa uçaktan iner inmez sordu: “New York’ta genel ev mi var?”...
Umalım öyledir. Yoksa Hido’ya bu kompleksi hiç yakıştıramam...
Çeşitli panellere, pazarlama iletişimi ve marka yönetimi üzerine tartışmaları için çağrılan; ancak hepsi birbirine hak verdikleri ve tezleri olmadığı için birbirlerini yağlama durumuna düşen konuşmacıların yerine bu iki yatırımcıyı çağırın bakın ne kadar canlı bir ortam oluşur.
İkisinin de tezi var. Talu, yabancı markalar için ‘kuvvacı’ şapkasını takıp, en anti-emperyalist tavrıyla diyor ki: “Geldikleri gibi giderler!”
İhsan Bey de Türk işadamlarına bugüne kadar öğütlenenin tam tersini iddia ediyor: “Marka yaratmak zor, (yabancı markalar için) iyi üretici olalım yeter!
Her iki tezi de bugünün Türkiye’sinde ‘it yese kudurur’. Aslında her iki girişimci de başarılı işadamları. Yani boş değiller. Keşke Perakende Günleri’nde çıkıp bu görüşlerini tartışmaya sunsalar. En azından ben kendilerini davet edebilirim. MedyaMarkt’ın sponsorluğunu üstlendiği bir panelin moderatörlüğünü hasbelkader ben yapacağım. Kendilerini salonda görmek isteriz. Tabii ki söylediklerinin karşı tezlerini savunanları da. Barikai hakikat, müsademe-i efkârdan (hakikatin kıvılcımları fikirlerin çatışmasından) doğarmış, değil mi?
Yakında İstanbul, Bursa’yı ‘benchmark’ alacak
Bursa’ya gitmek artık bana şehir değiştiriyormuşum hissini vermiyor. Her ne kadar BTSO Genel Sekreteri Tolga Yücel’le 75 dakika diye girdiğim iddiayı kaybetmiş olsam da taş çatlasa 130 dakikada şehir merkezinde oluyorsunuz.
Bu hafta sonu bir kez daha oradaydım. Tolga Yücel’e iddia kaybettiğim için değil, onun açtığı ve yönettiği Strateji Okulu’nda yarım günlük bir seminer vermek için. Hocaların listesi hayli prestijli: Prof. Dr. Deniz Gökçe, Prof. Dr. Kerem Alkin, Rauf Ateş, David Judson, Cengiz Cemri İstanbul’dan benim de tanıdığım katılımcılar...
Sınıf dolmuştu. 24 kadar üst ve orta kademe yönetici müthiş bir performansla çalıştaya katıldı. (Neden İstanbul dışındaki kentlerde konferans verdiğim zaman bu kentlerde yaşayan insanlarımızın öğrenmeye çok daha açık oldukları hissine kapılıyorum?..)
Akşam bu kez CEO Club yemeğine katıldık. Sohbet konusu “Eş ve Müşteri Nasıl Kaybedilir!” idi. Bakın kimler vardı: Yavuz İskenderoğlu (Kebapçı İskender, BTSO Meclis Üyesi), Mesut Yiğit (Yiğit Y.M.M), Tufan Uzaslan (Bosch), Galip Sakder (Starpark A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı, BTSO Meclis Üyesi), Ahmet Özenalp (Bimeks Lojistik YK Bşk), Nuri Kolaylı (Sönmez Holding Medya S Grup Başkanı, BTSO Meclis Üyesi), Necati Kartal (Sönmez Holding Medya S Genel Koordinatörü), Osman Akın (Sönmez Holding Teknoloji Şirketleri CEO’su), Can Pamir (İş Yatırım Menkul Değerler A.Ş. Pazarlama Müdürü), Mehmet Oktay (Ren-Tıp Sağlık Hizmetleri A.Ş. İşletme Müdürü), Haluk Hısımcıl (Hısımcıl Gıda Yönetim Kurulu Üyesi, BTSO Meclis Divan Katibi), Metin Kebir (Holiday Inn Bursa Genel Müdürü), Fahir Çam (AS Merkez Genel Müdürü)...
Bursa almış başını gidiyor...
Hido inşallah öyle demek istememiştir
İşe bakın... Başbakan Tayyip Erdoğan NBA takımlarından Orlando Magic’in oyuncusu Hidayet Türkoğlu’nun kaldığı otele yerleşmiş. Hidayet, Başbakan’ın otele geldiğini basın mensuplarından öğrenmiş. Büyük bir olasılıkla Papa fıkrasında olduğu gibi Hidayet’e de sormuş olmalılar: “Başbakan’la görüşecek misin?”
Hido da bunun üzerine “Çok iyi olur. Başbakan’la bir öğle yemeği yesek ne güzel olur. Yemek de şart değil. Görüşmek isterim!” falan demiş olmalı.
Bakın haber nasıl verilmiş: “Müsaitse bir yemek yeriz!..” İlk bakışta satır arasında, “Gel Tayyip Bey sana Washington’da bir hamburger ısmarlayayım!” küstahlığı var sanırsınız.
Hani ünlü fıkradır. Papa New York’a inmiş. Gazeteciler sormuş: “Genel evi ziyaret edecek misiniz?” Papa şaşırmış: “New York’ta genel ev mi var ki?”... Ertesi gün başlıklar şöyle çıkmış: Papa uçaktan iner inmez sordu: “New York’ta genel ev mi var?”...
Umalım öyledir. Yoksa Hido’ya bu kompleksi hiç yakıştıramam...