Bu yıldız siyasetten kaymamalı!
04 AĞUSTOS 2007
Karnından mı konuşuyor gerçeği mi söylüyor, anlaması zor; ancak belli ki Başbakan’ın Dış Politika Danışmanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu eski görevine dönmeye hazırlanıyormuş. Akademisyenliğe...
“İkinci beş yıllık hizmet beni akademik dünyadan iyice uzaklaştırır. Yararlı ve verimli geçen beş yıldan pişman değilim. Bazı projeleri tamamladıktan sonra ayrılacağım!”
‘Karnından konuşmak’, iletişimdeki bilimsel adıyla ‘Political Correctness’ (siyasi doğruluk), bilim adamları ile siyasetçilerin çok sık başvurdukları yöntemdir. Hiçbir şey söylemeden çok şey söylemiş gibi yapmak, ayrıca karşındakini de buna ikna etmek her baba yiğidin harcı değildir...
Ahmet Davutoğlu’na ilk kez bir TV programında rastladım. Çok oluyor. Bir yılbaşı gecesiydi ve Kanal 7’de Ahmet Hakan’ın konuğu idi. Yayın canlıydı ve Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nun fuayesinden yapılıyordu. Bulunduğum yer, yayının yapıldığı salona çok yakındı. Davutoğlu’nun konuşmasından o kadar etkilenmiştim ki, gecenin bir saati atlayıp gitmiştim yayına... İlk sohbetimizi o gece orada yapmıştık...
Sonra o ünlü eseri çıktı. “Stratejik Derinlik”... Okurken kan ter içinde kaldım. Tamamını devirmek bir türlü kısmet olmadı. Ama uzunca bir Giriş bölümü var ki, kitabın tamamına bedel... Oku, dünya görüşün değişsin!... Öyle etkili ve derinlikli yani...
Son yıllardaki yoğunluğu nedeniyle pek birlikte olamadık. Ama ben onu hep izledim. Şimdi bırakıyormuş!.. Neymiş? Akademik dünyadan kopmayacakmış... Kargalar bile güler bu işe. Dünyada onun durumunda olup akademik dünyadan kopmayan bir ton ‘hoca’ var... Michael Porter, Clarke L. Caywood, Peter Drucker, Philip Kotler, Anthony Giddens... Daha onlarcasını sayabilirim... Tam tersine Davutoğlu gibi dehanın akademi ile uygulamayı paralel götürmesi lazım. Ayrı ayrı değil...
Burada iş Başbakan’a düşüyor. Ahmet Bey’i biraz tanıyorsam, Erdoğan’ın küçük bir ısrarı, hatta iması yetecektir, onu durdurmak için... Eğer Tayyip Erdoğan ‘bürokratik oligarşi’ adını verdiği canavarı yenmek istiyorsa Ahmet Davutoğlu gibi sadece beyni değil vicdanı da sağlam çalışan ‘silahşörlere’ her zaman ihtiyacı olacaktır...
Özetle, Tayyip Bey’in ne yapıp yapıp Davutoğlu’nu bırakmaması gerekir... Eğer bırakırsa, ister istemez yine ‘habaset erbabının’ galip geldiğine inanacağım!..
Sürüden ayrılanı kurt kapar!
Türkiye’de uzun bir süre ‘kör tuttuğunu öptü’... Yayın kuruluşlarına tirajlarını, yani kaç tane bastıklarını, sattıklarını sorduğunuzda, aldığınız yanıt büyük bir olasılıkla yalandı... Herkes mi böyle yapıyordu? Evet herkes...
Ben de o dönemlerde dergi yayıncılığı şirketlerinde genel müdürlük yaptım. Karacan, Sabah (Dönemli Yayıncılık), Güneş... Uzun yıllar reklam departmanları uçuk uçuk rakamları sallayıp durdular...
Reklam veren de bilirdi bu yalanı...
Öyle canıma tak etmişti ki bu pespayelik, bir gün ABD’ye tirajları denetleyen ABC (Audit Bureau of Circulation) (Tiraj Denetleme Bürosu) kuruluşuna bir mektup yazmış, bu denetim işini Türkiye’de başlatmak istediğimi söylemiştim. Adamlar herhalde çok gülmüşlerdi benim saflığıma... Ama efendi gibi geri döndüler: “Sayın Saydam, ABC ancak tüm yayın kuruluşlarının ortak olduğu, kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olarak çalışır. Siz tek başınıza yapamazsınız!”..
Ben konuyu 80’lerin ortasında sektördekilere açtığımda sesimi duyuracak kimseyi bulamadım. Ama sonraları reklam veren öyle bir zorladı ki sektörü, nihayet ABC Türkiye’de de kuruldu. Müthiş bir yenilikti. Tirajlar sıfır hatayla bilinecekti. Nitekim gördüğüm kadarıyla da sistem mükemmel bir şekilde çalıştırılıyor. 12 gazete, 73 dergi bütün denetim kurullarına uyum sağlamış. Bir tanesi hariç... Hem de en çok satan olduğunu iddia eden hariç... Zaman... Abone sistemiyle yaptığı satışı bir türlü kuralına göre denetletmek istemiyor. Kuralların onun özeline göre esnetilmesini istiyor. Bunun üzerine sistemin dışına çıkarıyorlar. O da basıyor kalayı...
Yazık ki ne yazık... Zaman’ı çok beğenirim. İyi gazetedir. Çok değerli yazarları vardır. Fethullah Hoca Efendi’nin yayın organı olması, adam gibi gazetecilik yaptığı, iş aleminin oyun kuralları içinde yer aldığı sürece onların meselesidir. Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Bey’le hayli sık birlikte olmuşuzdur. Son derece medeni ve derinlikli bir entelektüeldir. Buna rağmen okyanusu geçip derede boğulmalarını, şu ABC denetimini gerektiği gibi uygulamamalarını anlamak mümkün değil.
Ekrem Bey’i bir kere daha davet etmek istiyorum. Nereye? Aklı selime ve sisteme katılamaya...
Aynı şey reklam satışındaki indirimlerde olacak pek yakında. Şu sıra o konuda da kör tuttuğunu öpüyor. %90 artı %25 gibi indirimler var. Sokaktan geçen adam da öpülüyor... Medya bunu düzeltirken de mi dışarıda kalacaksınız?...
“İkinci beş yıllık hizmet beni akademik dünyadan iyice uzaklaştırır. Yararlı ve verimli geçen beş yıldan pişman değilim. Bazı projeleri tamamladıktan sonra ayrılacağım!”
‘Karnından konuşmak’, iletişimdeki bilimsel adıyla ‘Political Correctness’ (siyasi doğruluk), bilim adamları ile siyasetçilerin çok sık başvurdukları yöntemdir. Hiçbir şey söylemeden çok şey söylemiş gibi yapmak, ayrıca karşındakini de buna ikna etmek her baba yiğidin harcı değildir...
Ahmet Davutoğlu’na ilk kez bir TV programında rastladım. Çok oluyor. Bir yılbaşı gecesiydi ve Kanal 7’de Ahmet Hakan’ın konuğu idi. Yayın canlıydı ve Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nun fuayesinden yapılıyordu. Bulunduğum yer, yayının yapıldığı salona çok yakındı. Davutoğlu’nun konuşmasından o kadar etkilenmiştim ki, gecenin bir saati atlayıp gitmiştim yayına... İlk sohbetimizi o gece orada yapmıştık...
Sonra o ünlü eseri çıktı. “Stratejik Derinlik”... Okurken kan ter içinde kaldım. Tamamını devirmek bir türlü kısmet olmadı. Ama uzunca bir Giriş bölümü var ki, kitabın tamamına bedel... Oku, dünya görüşün değişsin!... Öyle etkili ve derinlikli yani...
Son yıllardaki yoğunluğu nedeniyle pek birlikte olamadık. Ama ben onu hep izledim. Şimdi bırakıyormuş!.. Neymiş? Akademik dünyadan kopmayacakmış... Kargalar bile güler bu işe. Dünyada onun durumunda olup akademik dünyadan kopmayan bir ton ‘hoca’ var... Michael Porter, Clarke L. Caywood, Peter Drucker, Philip Kotler, Anthony Giddens... Daha onlarcasını sayabilirim... Tam tersine Davutoğlu gibi dehanın akademi ile uygulamayı paralel götürmesi lazım. Ayrı ayrı değil...
Burada iş Başbakan’a düşüyor. Ahmet Bey’i biraz tanıyorsam, Erdoğan’ın küçük bir ısrarı, hatta iması yetecektir, onu durdurmak için... Eğer Tayyip Erdoğan ‘bürokratik oligarşi’ adını verdiği canavarı yenmek istiyorsa Ahmet Davutoğlu gibi sadece beyni değil vicdanı da sağlam çalışan ‘silahşörlere’ her zaman ihtiyacı olacaktır...
Özetle, Tayyip Bey’in ne yapıp yapıp Davutoğlu’nu bırakmaması gerekir... Eğer bırakırsa, ister istemez yine ‘habaset erbabının’ galip geldiğine inanacağım!..
Sürüden ayrılanı kurt kapar!
Türkiye’de uzun bir süre ‘kör tuttuğunu öptü’... Yayın kuruluşlarına tirajlarını, yani kaç tane bastıklarını, sattıklarını sorduğunuzda, aldığınız yanıt büyük bir olasılıkla yalandı... Herkes mi böyle yapıyordu? Evet herkes...
Ben de o dönemlerde dergi yayıncılığı şirketlerinde genel müdürlük yaptım. Karacan, Sabah (Dönemli Yayıncılık), Güneş... Uzun yıllar reklam departmanları uçuk uçuk rakamları sallayıp durdular...
Reklam veren de bilirdi bu yalanı...
Öyle canıma tak etmişti ki bu pespayelik, bir gün ABD’ye tirajları denetleyen ABC (Audit Bureau of Circulation) (Tiraj Denetleme Bürosu) kuruluşuna bir mektup yazmış, bu denetim işini Türkiye’de başlatmak istediğimi söylemiştim. Adamlar herhalde çok gülmüşlerdi benim saflığıma... Ama efendi gibi geri döndüler: “Sayın Saydam, ABC ancak tüm yayın kuruluşlarının ortak olduğu, kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olarak çalışır. Siz tek başınıza yapamazsınız!”..
Ben konuyu 80’lerin ortasında sektördekilere açtığımda sesimi duyuracak kimseyi bulamadım. Ama sonraları reklam veren öyle bir zorladı ki sektörü, nihayet ABC Türkiye’de de kuruldu. Müthiş bir yenilikti. Tirajlar sıfır hatayla bilinecekti. Nitekim gördüğüm kadarıyla da sistem mükemmel bir şekilde çalıştırılıyor. 12 gazete, 73 dergi bütün denetim kurullarına uyum sağlamış. Bir tanesi hariç... Hem de en çok satan olduğunu iddia eden hariç... Zaman... Abone sistemiyle yaptığı satışı bir türlü kuralına göre denetletmek istemiyor. Kuralların onun özeline göre esnetilmesini istiyor. Bunun üzerine sistemin dışına çıkarıyorlar. O da basıyor kalayı...
Yazık ki ne yazık... Zaman’ı çok beğenirim. İyi gazetedir. Çok değerli yazarları vardır. Fethullah Hoca Efendi’nin yayın organı olması, adam gibi gazetecilik yaptığı, iş aleminin oyun kuralları içinde yer aldığı sürece onların meselesidir. Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Bey’le hayli sık birlikte olmuşuzdur. Son derece medeni ve derinlikli bir entelektüeldir. Buna rağmen okyanusu geçip derede boğulmalarını, şu ABC denetimini gerektiği gibi uygulamamalarını anlamak mümkün değil.
Ekrem Bey’i bir kere daha davet etmek istiyorum. Nereye? Aklı selime ve sisteme katılamaya...
Aynı şey reklam satışındaki indirimlerde olacak pek yakında. Şu sıra o konuda da kör tuttuğunu öpüyor. %90 artı %25 gibi indirimler var. Sokaktan geçen adam da öpülüyor... Medya bunu düzeltirken de mi dışarıda kalacaksınız?...