Bu zihniyet…
24 Aralık 2020 - Yeni Şafak
Bugünkü köşemizi çoğunlukla Sayın Cumhurbaşkanı’nın dün grup toplantısında yaptığı konuşmanın bir bölümüne ayırmaya karar verdik… Bizce konuşmasında tarihi bir tespit ve ana muhalefet partisinin kendisine çıkarabileceği çok önemli dersler vardı…
Belki dikkatlice okurlarsa 70 yıldır tek başlarına iktidar olamayışlarının nedeniyle ilgili ipuçlarını elde edebilir ve de İBB Başkanı’nın bile isteye ortaya koyduğu provokasyonun, pek çok yorumcunun tespit ettiği gibi, AK Parti’nin ekmeğine nasıl yağ süreceğini anlayabilirler…
Cumhurbaşkanı konuşmasının o bölümünde CHP’ye egemen olan zihniyeti şöyle özetledi:
“17-25 darbe girişimini hukuk kılıfına sokmaya çalışanın da 15 Temmuz darbe girişimine ‘tiyatro’ diyenin de gerisinde aynı silüet, aynı zihniyet vardır. Biz bu zihniyeti gayet iyi tanıyoruz.
Bu zihniyet, PKK’lı teröristleri ‘hendek kazan arkadaşlar’ olarak tanımlayanlardır.
Bu zihniyet, YPG’li teröristleri ‘vatanlarını savunan oluşumlar’ şeklinde takdim edenlerdir.
Bu zihniyet FETÖ’cüleri ‘haklarını arayan mağdurlar’ gibi göstermeye çalışanlardır.
Bu zihniyet, şehirlerimizi yakıp yıkan Gezicileri ‘aydınlanma hareketi’ olarak gösterenlerdir.
Bu zihniyet, Suriye’de zalim rejimi överken hayatları ve istiklalleri için mücadele eden mazlumları ‘terörist’ diye yaftalayanlardır.
Bu zihniyet, Doğu Akdeniz’de Yunan ve Rum tezlerine sahip çıkarak onların gazetelerine övgüyle manşet olandır.
Bu zihniyet, Karadeniz’deki doğalgaz sevincimize ortak olamayandır.
Bu zihniyet, Türkiye’nin Libya’daki, Karabağ’daki başarısından rahatsızlık duyandır.
Bu zihniyet, Batılı yatırımcılara ve turistlere her fırsatta ‘Türkiye’ye gelmeyin’ mesajı verendir.
Bu zihniyet, ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanı’na ‘diktatör’ diye bühtan [iftira] ederken kendi partisinden faşizmin en sefil şeklini uygulayandır.
Bu zihniyet, seçilmiş milletvekillerini pazarda satışa çıkarırcasına zorla başka partilere gönderirken bile demokrasiden söz edebilendir.
Bu zihniyet, ekonominin sıkıntıya girmesinden, salgının artmasından, terörün azmasından, hatta yaşanan kazalardan bile siyasi çıkar elde etmeyi umacak kadar alçalabilendir.
Bu zihniyetin temsilcisi olan zat, ülkemize yurt dışından ve yurt içinden kaynak kazandırmak için zaman zaman başvurduğumuz ‘Varlık Barışı uygulamasını uyuşturucu, fuhuş, organ ticareti ile irtibatlandıracak kadar alçaldı ve düştü. Bunun adı, o zatın kendi meşrebinde dahi, düşkünlüktür.
İşte bu kendi ülkesine ve halkına husumeti siyasetinin merkezine oturtan zihniyeti, ona sufle verenlerle birlikte tarihe gömmek hep birlikte boynumuzun borcudur. Her şey gibi muhalefetin de yerli ve millîsini ülkemize kazandırmak inşallah bize nasip olacaktır.”
Bu son cümle aslında ülkenin büyük bir ihtiyacına cevap vermekte… Mevcut Siyasi Partiler Kanunu yürürlükte olduğu sürece, arka arkaya 15 seçim kaybeden, siyasi iletişimini sadece ‘rakibi itibarsızlaştırmak’ üzere ‘iftira’ atmaya dayandıran bir siyasi partinin yönetimini değiştirmek neredeyse imkânsız…
Almanya’da bir seçim kaybeden şansölye adayı, bırakın parti yönetimini siyasetten çekiliyor… Bizde ise CHP yönetimini yerinden kıpırdatmak hayli zor… Bu nedenle de büyük bir kesimin duygu ve düşüncelerine hitap eden, yerli ve millî muhalefet ihtiyacı gün geçtikçe daha da belirgin oluyor.
Belki dikkatlice okurlarsa 70 yıldır tek başlarına iktidar olamayışlarının nedeniyle ilgili ipuçlarını elde edebilir ve de İBB Başkanı’nın bile isteye ortaya koyduğu provokasyonun, pek çok yorumcunun tespit ettiği gibi, AK Parti’nin ekmeğine nasıl yağ süreceğini anlayabilirler…
Cumhurbaşkanı konuşmasının o bölümünde CHP’ye egemen olan zihniyeti şöyle özetledi:
“17-25 darbe girişimini hukuk kılıfına sokmaya çalışanın da 15 Temmuz darbe girişimine ‘tiyatro’ diyenin de gerisinde aynı silüet, aynı zihniyet vardır. Biz bu zihniyeti gayet iyi tanıyoruz.
Bu zihniyet, PKK’lı teröristleri ‘hendek kazan arkadaşlar’ olarak tanımlayanlardır.
Bu zihniyet, YPG’li teröristleri ‘vatanlarını savunan oluşumlar’ şeklinde takdim edenlerdir.
Bu zihniyet FETÖ’cüleri ‘haklarını arayan mağdurlar’ gibi göstermeye çalışanlardır.
Bu zihniyet, şehirlerimizi yakıp yıkan Gezicileri ‘aydınlanma hareketi’ olarak gösterenlerdir.
Bu zihniyet, Suriye’de zalim rejimi överken hayatları ve istiklalleri için mücadele eden mazlumları ‘terörist’ diye yaftalayanlardır.
Bu zihniyet, Doğu Akdeniz’de Yunan ve Rum tezlerine sahip çıkarak onların gazetelerine övgüyle manşet olandır.
Bu zihniyet, Karadeniz’deki doğalgaz sevincimize ortak olamayandır.
Bu zihniyet, Türkiye’nin Libya’daki, Karabağ’daki başarısından rahatsızlık duyandır.
Bu zihniyet, Batılı yatırımcılara ve turistlere her fırsatta ‘Türkiye’ye gelmeyin’ mesajı verendir.
Bu zihniyet, ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanı’na ‘diktatör’ diye bühtan [iftira] ederken kendi partisinden faşizmin en sefil şeklini uygulayandır.
Bu zihniyet, seçilmiş milletvekillerini pazarda satışa çıkarırcasına zorla başka partilere gönderirken bile demokrasiden söz edebilendir.
Bu zihniyet, ekonominin sıkıntıya girmesinden, salgının artmasından, terörün azmasından, hatta yaşanan kazalardan bile siyasi çıkar elde etmeyi umacak kadar alçalabilendir.
Bu zihniyetin temsilcisi olan zat, ülkemize yurt dışından ve yurt içinden kaynak kazandırmak için zaman zaman başvurduğumuz ‘Varlık Barışı uygulamasını uyuşturucu, fuhuş, organ ticareti ile irtibatlandıracak kadar alçaldı ve düştü. Bunun adı, o zatın kendi meşrebinde dahi, düşkünlüktür.
İşte bu kendi ülkesine ve halkına husumeti siyasetinin merkezine oturtan zihniyeti, ona sufle verenlerle birlikte tarihe gömmek hep birlikte boynumuzun borcudur. Her şey gibi muhalefetin de yerli ve millîsini ülkemize kazandırmak inşallah bize nasip olacaktır.”
Bu son cümle aslında ülkenin büyük bir ihtiyacına cevap vermekte… Mevcut Siyasi Partiler Kanunu yürürlükte olduğu sürece, arka arkaya 15 seçim kaybeden, siyasi iletişimini sadece ‘rakibi itibarsızlaştırmak’ üzere ‘iftira’ atmaya dayandıran bir siyasi partinin yönetimini değiştirmek neredeyse imkânsız…
Almanya’da bir seçim kaybeden şansölye adayı, bırakın parti yönetimini siyasetten çekiliyor… Bizde ise CHP yönetimini yerinden kıpırdatmak hayli zor… Bu nedenle de büyük bir kesimin duygu ve düşüncelerine hitap eden, yerli ve millî muhalefet ihtiyacı gün geçtikçe daha da belirgin oluyor.