Bülbülün çektiği dili belası
29 şubat 2024 yeni şafak
Canlılar âleminde, insanlar dışında, kendi kendine zarar veren çok az yaratık vardır. İnsan bu marifetini genellikle en kısa yoldan, yani iletişimle ortaya koyar…
İletişim kazalarının trafiktekilerden çok daha büyük hasarlar bırakabildiğinin anlaşılması ne yazık ki bazen bir ömür sürebilir… Bazense bu dersi hiç almadan göçüp gidenler de olur… Biden’den Trump’a, Kılıçdaroğlu’ndan Özel’e, Tansu Çiller, Yıldırım Akbulut gibi siyasi aktörlere kadar çeşitli kademelerden ‘sosyal intihar’ vakalarına rastlamışızdır.
Mesela, Özgür Özel’in Hatay Büyükşehir Başkanlığı’na Lütfü Savaş’ın neden yeniden aday gösterildiği sorusuna cevabı, siyasi-sosyal intiharlar tarihinde yerini bulmuştur: “Daha iyisini bulamadık…” Lafın tamamı şöyle: “Deprem meselesinde nasıl bir sorumluluğu var onu bilmiyorum. Ben Hataylılara sordum. Kırsaldan acayip oy alıyor ve başka isimleri koyduğumuzda kaybediyoruz. Alternatifi yok.”
Nazım Hikmet, ünlü eseri “Taranta Babu’ya Mektuplar”da, Habeşistan’da bıraktığı sevgilisine İtalya’dan mektup yazan Habeş delikanlısının ağzından şöyle der: “Mussolini çok konuşuyor, Taranta Babu! Çok korktuğu için çok konuşuyor…”
Bir söz de Ludwig Wittgenstein’dan… “Söylenebilir ne varsa, açıkça söylenebilir; üzerine konuşulamayacaklar konusunda ise sessiz kalınmalı.’’
Bazen susmak, en iyi iletişim araçlarından biridir.
Oysa Ekrem İmamoğlu şu sıra konuşma ve iletişim kazası yoğunluğunda şampiyonluğunu kimseye kaptırmamak niyetinde…
Örneğin;
Sirkeci-Kazlıçeşme Raylı Sistem Projesi’nin açılışı… Ne demişti: “Ulaştırma Bakanı tarafından davet edildim.”
Fakat Murat Kurum’un, “bizzat Ulaştırma Bakanı’na sordum” diyerek yaptığı açıklamayla ortaya çıkıyor ki; sözü edilen davet, Fatih Belediyesi tarafından standart protokol listesine e-posta yoluyla gönderilmiş… Hani her gün hepimize onlarcasının ulaştığı açılış davetiyelerden…
Bu etkinliğe İBB Başkanı özel olarak davet edilmeli miydi? Evet, tabii ki edilmeliydi. Ancak edilmemiş. Kalkıp, koskoca başkan sıradan bir e-postayı gösterip, “Bakan beni davet etti” der mi? Derse de, hasarlı iletişim kazası yapmış olur…
Gelelim ikinci kazaya… Bir TV programında Nedim Şener, diğer selatin camilerinin temizlik ve korunmasını uygulama gereği üstlenen İBB’nin, Ayasofya ile ilgilenmemesini eleştiriyor.
Ekrem Bey de başlıyor konuşmaya ve Şener’i “kötü insan” olmaklar suçluyor, “meczup” diyerek hakaret ediyor… Tabii Şener’in yanıtı gecikmiyor: “Yunanistan’da ‘Ayasofya’nın ibadete açılması gibi bir ihtiyaç yok’ diyen İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ibadete açıldıktan bu yana 3,5 yıldır Ayasofya’ya neden gitmediğine cevap vermek yerine terbiyesizleşmiş… Meczup sözlerini ona iade ediyorum.”
650 bin konut meselesini de unutmamak lazım… TOKİ, 20 senede (2003-2022) 1 milyon 170 bin konut inşa etmiş. Murat Kurum, şimdi de afetlere dirençli, risksiz bir İstanbul için 5 yılda 650 bin konut inşa edileceğini söylüyor. Peki İmamoğlu ne diyor; “650 bin konut vs. gibi asla yapılamayacak, olamayacak ve olmaması gereken proje…”
Bir de bu “Kent Uzlaşısı” Ekrem Bey’in başına iş açacağa benziyor… CHP, Mersin’in Akdeniz ilçesinde PKK güdümündeki DEM Parti adayını destekliyor… Benzer bir numara İstanbul’daki Esenyurt Belediyesi’nde de çevriliyor. Malum CHP’nin Esenyurt’taki ilk adayı Ali Gökmen, sözde sağlık gerekçesiyle adaylıktan çekilmişti. Yerine, PKK’ya sempatisi ve DEM’e yakınlığıyla bilinen Ahmet Özer getiriliyor. Bütün bunlar da DEM’in Ekrem Bey’i İstanbul’da desteklemesi için yapılıyor. PKK taktiklerini Batı’ya doğru yayarken buna alet olanların günahı vebali kimin boynunda olacak dersiniz?!..
Belki Karadeniz müziği eşliğindeki kampanya filmi Ekrem Bey’e biraz yardımcı olabilir. İletişim tekniği, -yalan da olsa- mesajların iletilmesi bakımından hiç de fena değil… Fakat ‘ajans belediyeciliği’nin inşa ettiğini, Ekrem Bey konuşa konuşa yıkıveriyor…
Günün sözü
"Zaten herkes ayağının takılacağı o melun taşı kendi içinde taşımaz mı?”
Heinrich von Kleist
Gözümüze takılanlar…
Dezenformasyonla mücadele konusunda en önemli gereklilik; saldırının geldiği kanaldan ve en hızlı biçimde cevap vererek yalanın önünü kesmek. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı “Dezenformasyonla Mücadele Merkezi” aracılığıyla bunu yapıyor. Son günlerin yalanlarına bir göz atalım:
İletişim kazalarının trafiktekilerden çok daha büyük hasarlar bırakabildiğinin anlaşılması ne yazık ki bazen bir ömür sürebilir… Bazense bu dersi hiç almadan göçüp gidenler de olur… Biden’den Trump’a, Kılıçdaroğlu’ndan Özel’e, Tansu Çiller, Yıldırım Akbulut gibi siyasi aktörlere kadar çeşitli kademelerden ‘sosyal intihar’ vakalarına rastlamışızdır.
Mesela, Özgür Özel’in Hatay Büyükşehir Başkanlığı’na Lütfü Savaş’ın neden yeniden aday gösterildiği sorusuna cevabı, siyasi-sosyal intiharlar tarihinde yerini bulmuştur: “Daha iyisini bulamadık…” Lafın tamamı şöyle: “Deprem meselesinde nasıl bir sorumluluğu var onu bilmiyorum. Ben Hataylılara sordum. Kırsaldan acayip oy alıyor ve başka isimleri koyduğumuzda kaybediyoruz. Alternatifi yok.”
Nazım Hikmet, ünlü eseri “Taranta Babu’ya Mektuplar”da, Habeşistan’da bıraktığı sevgilisine İtalya’dan mektup yazan Habeş delikanlısının ağzından şöyle der: “Mussolini çok konuşuyor, Taranta Babu! Çok korktuğu için çok konuşuyor…”
Bir söz de Ludwig Wittgenstein’dan… “Söylenebilir ne varsa, açıkça söylenebilir; üzerine konuşulamayacaklar konusunda ise sessiz kalınmalı.’’
Bazen susmak, en iyi iletişim araçlarından biridir.
Oysa Ekrem İmamoğlu şu sıra konuşma ve iletişim kazası yoğunluğunda şampiyonluğunu kimseye kaptırmamak niyetinde…
Örneğin;
Sirkeci-Kazlıçeşme Raylı Sistem Projesi’nin açılışı… Ne demişti: “Ulaştırma Bakanı tarafından davet edildim.”
Fakat Murat Kurum’un, “bizzat Ulaştırma Bakanı’na sordum” diyerek yaptığı açıklamayla ortaya çıkıyor ki; sözü edilen davet, Fatih Belediyesi tarafından standart protokol listesine e-posta yoluyla gönderilmiş… Hani her gün hepimize onlarcasının ulaştığı açılış davetiyelerden…
Bu etkinliğe İBB Başkanı özel olarak davet edilmeli miydi? Evet, tabii ki edilmeliydi. Ancak edilmemiş. Kalkıp, koskoca başkan sıradan bir e-postayı gösterip, “Bakan beni davet etti” der mi? Derse de, hasarlı iletişim kazası yapmış olur…
Gelelim ikinci kazaya… Bir TV programında Nedim Şener, diğer selatin camilerinin temizlik ve korunmasını uygulama gereği üstlenen İBB’nin, Ayasofya ile ilgilenmemesini eleştiriyor.
Ekrem Bey de başlıyor konuşmaya ve Şener’i “kötü insan” olmaklar suçluyor, “meczup” diyerek hakaret ediyor… Tabii Şener’in yanıtı gecikmiyor: “Yunanistan’da ‘Ayasofya’nın ibadete açılması gibi bir ihtiyaç yok’ diyen İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ibadete açıldıktan bu yana 3,5 yıldır Ayasofya’ya neden gitmediğine cevap vermek yerine terbiyesizleşmiş… Meczup sözlerini ona iade ediyorum.”
650 bin konut meselesini de unutmamak lazım… TOKİ, 20 senede (2003-2022) 1 milyon 170 bin konut inşa etmiş. Murat Kurum, şimdi de afetlere dirençli, risksiz bir İstanbul için 5 yılda 650 bin konut inşa edileceğini söylüyor. Peki İmamoğlu ne diyor; “650 bin konut vs. gibi asla yapılamayacak, olamayacak ve olmaması gereken proje…”
Bir de bu “Kent Uzlaşısı” Ekrem Bey’in başına iş açacağa benziyor… CHP, Mersin’in Akdeniz ilçesinde PKK güdümündeki DEM Parti adayını destekliyor… Benzer bir numara İstanbul’daki Esenyurt Belediyesi’nde de çevriliyor. Malum CHP’nin Esenyurt’taki ilk adayı Ali Gökmen, sözde sağlık gerekçesiyle adaylıktan çekilmişti. Yerine, PKK’ya sempatisi ve DEM’e yakınlığıyla bilinen Ahmet Özer getiriliyor. Bütün bunlar da DEM’in Ekrem Bey’i İstanbul’da desteklemesi için yapılıyor. PKK taktiklerini Batı’ya doğru yayarken buna alet olanların günahı vebali kimin boynunda olacak dersiniz?!..
Belki Karadeniz müziği eşliğindeki kampanya filmi Ekrem Bey’e biraz yardımcı olabilir. İletişim tekniği, -yalan da olsa- mesajların iletilmesi bakımından hiç de fena değil… Fakat ‘ajans belediyeciliği’nin inşa ettiğini, Ekrem Bey konuşa konuşa yıkıveriyor…
Günün sözü
"Zaten herkes ayağının takılacağı o melun taşı kendi içinde taşımaz mı?”
Heinrich von Kleist
Gözümüze takılanlar…
Dezenformasyonla mücadele konusunda en önemli gereklilik; saldırının geldiği kanaldan ve en hızlı biçimde cevap vererek yalanın önünü kesmek. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı “Dezenformasyonla Mücadele Merkezi” aracılığıyla bunu yapıyor. Son günlerin yalanlarına bir göz atalım:
- “Yaşlı Bir Kadın Türkçe Bilmediği için Havalimanında Hizmet Alamadı ve 2,5 Saat Rehin Kaldı” yalanı: Hanımefendinin oğlunun feveran eden videosunu internet ortamında yayılmıştı. Hakikat ise dakika dakika paylaşılmış. Yolcu uçağın körük kapısından çıktıktan (14.36) 5 dakika sonra (14.44) görevli personelce tekerlekli sandalyeyle bagaj salonuna götürülmüş (14.51). Bagajını aldıktan (15.39) iki dakika sonra da salondan çıkmış. İnternetteki video ise 15.42’de çekilmiş… Yani yolcu, içerideki işleri biter bitmez oğluyla buluşmuş. Üstelik İstanbul Havalimanı’ndaki çeviri cihazlarıyla 40 dil ve 88 lehçede hizmet verildiği de biliniyor. Yerel seçimler öncesinde toplumsal gerginliği artırarak çatışma ortamına davetiye çıkarmak istenilen bu olayın ‘anında’ çürütülmesi çok önemliydi.
- “Yılda 4 Kez Motorlu Taşıtlar Vergisi (MTV) Alınacak” yalanı: Hakikat çok yalındı; Hazine ve Maliye Bakanlığının böyle bir çalışması yoktu…
- “Türkiye’de Afganlar, İltica Sistemine Alınarak Geçici Koruma Verilmesi için Bir Hazırlık Yapılıyor” yalanı: Konuyla ilgili kurum, İçişleri Bakanlığı’na bağlı “Göç İdaresi Başkanlığı” idi ve cevapları netti; “Böyle bir çalışma kesinlikle söz konusu değildir”…