'Büyük ölülere matem gerekmez...'
10 Kasım 2008 Akşam Gazetesi
Türkiye markasının en önemli ögelerinden biri hiç kuşkusuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür... Türkiye marka vaadinin ruhunu Atatürk fikriyatı oluşturur. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un dile getirdiği -başkaları sıradan bulabilir ama bence son derece veciz- söz, işte o marka vaadine işaret etmektedir:
'Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine sadakat gerekir!..'
Bugün Atatürk'ün ölümünün 70'inci yılı... Onu hangi yönüyle anacağız?.. Fikriyatıyla mı, fıtratıyla (yaradılışı) mı?
Dünyada kaç siyasi liderin fikirleri ölümünün üzerinden 70 yıl geçmiş olmasına rağmen tazeliğini bu kadar koruyabilmiştir; kaç lider hâlâ sadece kendi ülkesinde değil başta emperyalist boyunduruk altındaki ülkeler (küreselleşmezedeler de denebilir) olmak üzere tüm dünyanın fikri gündemindeki yerini koruyabilmektedir?...
Çok az...
Bu kalıcılık, ancak sağlam bir fikriyatla elde edilebilirdi.
Kemal Tahir'in Nazım Hikmet'e yazdığı bir mektupta da yer aldığı söylenen o ünlü sözünü hatırlayalım: 'Anadolu Türk'ünü, çoğu zaman işlediği kötülüklerle değil, ruhunun derinliklerinde acı çeken büyük insanlığı ile ölçmeli... Yolumuzu aydınlatacak şaşmaz ışık bu acı çeken insanlığımızdır...'
Peki, Atatürk'ü neyle ölçeceğiz? İşte bunun yanıtını Başbuğ vermiş...
Not: Ayşe Arman'ın dün yayınlanan röportajında Sevgili Can Dündar, Bekir Coşkun'un ve benim yazdıklarımızdan 'yaralandığını' söylemiş. Gerçekten üzüldüm. En son istediğim şeydir birini 'yaralamak', 'kırmak'... Hele Can Dündar'ı... Onu ne kadar sevdiğimi ne kadar takdir ettiğimi en az 10 farklı yazıda vurgulamışımdır. Ne olur bir kere de mutabık olmayalım. Hani, müsademe-i efkârdan doğardı barika-i hakikat?.. Mutabık olmadığımız da şudur hani. Bir: Beklentiyi fazla yukarılara çektiği için gereksiz düş kırıklığı yaratması; İki: 1,5 ay önce olup bitmesine rağmen Turkcell meselesinin galanın hemen ertesi günü ortaya çıkmasının düşündürücülüğü (buna da zaten bizzat kendisi açıklama getirdi); Üç: Atatürk'ü fikrini mi fıtratını mı; yoksa ikisini birden eşit ağırlıkta sergileyerek mi yaşatacağımız meselesi. Bunda kırılacak ne var sevgili Can? Hem de son TV programında seni ne kadar sevdiğimizi VTR'den haykırmışken...
//c
Talihsiz bir 'benzeşim'...
Tam emin değilim... Ronin'deki ünlü diyalogda tarihe not düşüldüğü gibi: 'Şüphe varsa gerçektir' ilkesi burada da geçerliliğini koruyor olabilir... Şu sıra Mustafa sinemalarda oynamıyor ve Atatürk'ün 'nasıl betimlenmesi' gerektiği tartışılıyor olmasa, Anadolu Hayat Emeklilik'in küçük Mustafalı reklamı bal gibi şirin bir algı yaratabilirdi... Ama durum öyle değil. Durum öyle olmayınca da o güzelim reklam filmi talihsiz bir 'benzeşim'e kurban gidiyor sanki...
Şöyle bir bakılsa Mustafa'nın fragmanı bile sanılabilir. Atatürk elinde sopa, yine kargaları kovalıyor. Tam başaramamış olmalı, bu kez çitlerde oturan kız çocuğunu da (kız kardeşi Makbule olduğu tahmin edilebilir) yanına alarak birlikte karga kovalamayı sürdürüyorlar... Amaç, Atatürk'ün kadın meselesine çağdaş bakışının altını çizmek...
Anadolu Hayat Emeklilik, Cumhuriyetin 85. Yılı'na özel hazırladığı bu reklam filmi için bakla tarlası ektirmiş. Çek Cumhuriyeti'nden kargalar getirmiş. Eğitimli kargalar, Harry Potter gibi birçok filmde kullanılmış. Reklamda, harcama - performans ilişkisine 'etkililik' odaklı bakmak esas olsa da; yalınlık, kolay anlaşılır olmak kritik başarı faktörü olarak benimsense de ve nihayet algılamayı artırmak için başkalarına benzer işler yapmamak, 'me too' yaklaşımı sergilememek gerekse de; emek ve çaba harcanmış işler her zaman saygı uyandırır...
Anadolu Hayat Emeklilik Genel Müdürü Mete Uğurlu, 'Bu çalışmayla, Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk kadınına verdiği değerden yola çıkarak, O'nun yolunda ve Türk kadınının yanında olduğumuzu vurgulamak istedik' demiş. Strateji çok iyi... Zenginleştirilerek sürdürülmesi, istenen algının yerleşmesini sağlar.
Dedik ya... Çok şık bir film olmuş... Bir de Mustafa ile çakışmasaymış...
Türkiye markasının en önemli ögelerinden biri hiç kuşkusuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür... Türkiye marka vaadinin ruhunu Atatürk fikriyatı oluşturur. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un dile getirdiği -başkaları sıradan bulabilir ama bence son derece veciz- söz, işte o marka vaadine işaret etmektedir:
'Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine sadakat gerekir!..'
Bugün Atatürk'ün ölümünün 70'inci yılı... Onu hangi yönüyle anacağız?.. Fikriyatıyla mı, fıtratıyla (yaradılışı) mı?
Dünyada kaç siyasi liderin fikirleri ölümünün üzerinden 70 yıl geçmiş olmasına rağmen tazeliğini bu kadar koruyabilmiştir; kaç lider hâlâ sadece kendi ülkesinde değil başta emperyalist boyunduruk altındaki ülkeler (küreselleşmezedeler de denebilir) olmak üzere tüm dünyanın fikri gündemindeki yerini koruyabilmektedir?...
Çok az...
Bu kalıcılık, ancak sağlam bir fikriyatla elde edilebilirdi.
Kemal Tahir'in Nazım Hikmet'e yazdığı bir mektupta da yer aldığı söylenen o ünlü sözünü hatırlayalım: 'Anadolu Türk'ünü, çoğu zaman işlediği kötülüklerle değil, ruhunun derinliklerinde acı çeken büyük insanlığı ile ölçmeli... Yolumuzu aydınlatacak şaşmaz ışık bu acı çeken insanlığımızdır...'
Peki, Atatürk'ü neyle ölçeceğiz? İşte bunun yanıtını Başbuğ vermiş...
Not: Ayşe Arman'ın dün yayınlanan röportajında Sevgili Can Dündar, Bekir Coşkun'un ve benim yazdıklarımızdan 'yaralandığını' söylemiş. Gerçekten üzüldüm. En son istediğim şeydir birini 'yaralamak', 'kırmak'... Hele Can Dündar'ı... Onu ne kadar sevdiğimi ne kadar takdir ettiğimi en az 10 farklı yazıda vurgulamışımdır. Ne olur bir kere de mutabık olmayalım. Hani, müsademe-i efkârdan doğardı barika-i hakikat?.. Mutabık olmadığımız da şudur hani. Bir: Beklentiyi fazla yukarılara çektiği için gereksiz düş kırıklığı yaratması; İki: 1,5 ay önce olup bitmesine rağmen Turkcell meselesinin galanın hemen ertesi günü ortaya çıkmasının düşündürücülüğü (buna da zaten bizzat kendisi açıklama getirdi); Üç: Atatürk'ü fikrini mi fıtratını mı; yoksa ikisini birden eşit ağırlıkta sergileyerek mi yaşatacağımız meselesi. Bunda kırılacak ne var sevgili Can? Hem de son TV programında seni ne kadar sevdiğimizi VTR'den haykırmışken...
//c
Talihsiz bir 'benzeşim'...
Tam emin değilim... Ronin'deki ünlü diyalogda tarihe not düşüldüğü gibi: 'Şüphe varsa gerçektir' ilkesi burada da geçerliliğini koruyor olabilir... Şu sıra Mustafa sinemalarda oynamıyor ve Atatürk'ün 'nasıl betimlenmesi' gerektiği tartışılıyor olmasa, Anadolu Hayat Emeklilik'in küçük Mustafalı reklamı bal gibi şirin bir algı yaratabilirdi... Ama durum öyle değil. Durum öyle olmayınca da o güzelim reklam filmi talihsiz bir 'benzeşim'e kurban gidiyor sanki...
Şöyle bir bakılsa Mustafa'nın fragmanı bile sanılabilir. Atatürk elinde sopa, yine kargaları kovalıyor. Tam başaramamış olmalı, bu kez çitlerde oturan kız çocuğunu da (kız kardeşi Makbule olduğu tahmin edilebilir) yanına alarak birlikte karga kovalamayı sürdürüyorlar... Amaç, Atatürk'ün kadın meselesine çağdaş bakışının altını çizmek...
Anadolu Hayat Emeklilik, Cumhuriyetin 85. Yılı'na özel hazırladığı bu reklam filmi için bakla tarlası ektirmiş. Çek Cumhuriyeti'nden kargalar getirmiş. Eğitimli kargalar, Harry Potter gibi birçok filmde kullanılmış. Reklamda, harcama - performans ilişkisine 'etkililik' odaklı bakmak esas olsa da; yalınlık, kolay anlaşılır olmak kritik başarı faktörü olarak benimsense de ve nihayet algılamayı artırmak için başkalarına benzer işler yapmamak, 'me too' yaklaşımı sergilememek gerekse de; emek ve çaba harcanmış işler her zaman saygı uyandırır...
Anadolu Hayat Emeklilik Genel Müdürü Mete Uğurlu, 'Bu çalışmayla, Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk kadınına verdiği değerden yola çıkarak, O'nun yolunda ve Türk kadınının yanında olduğumuzu vurgulamak istedik' demiş. Strateji çok iyi... Zenginleştirilerek sürdürülmesi, istenen algının yerleşmesini sağlar.
Dedik ya... Çok şık bir film olmuş... Bir de Mustafa ile çakışmasaymış...