'Camiler dekoratörleriyle değil, mimarlarıyla anılırlar'
15 Mayıs 2009 Akşam Gazetesi
Geçen pazar günü 'Zeynep Hanım'a tevazu yakışır' başlıklı bir yazı yazmıştık... Konu Şakirin Camii idi... Öyle bir PR çalışması yapılmıştı ki, herkes caminin mimarının Zeynep Fadıllıoğlu Hanım olduğunu sanmıştı. Oysa caminin mimarı 84 yaşındaki usta mimar Hüsrev Tayla Bey idi; Zeynep Hanım ise iç tasarımla ilgilenmişti. Kendi çapında çok da başarılı bir iş çıkarmıştı...
Eğer Zeynep Hanım alçak gönüllülük sergileyip basında -kimin yarattığı, yönettiği belli olmayan(!)- yanlış algıyı düzeltip Hüsrev Bey'e hak ettiği saygının gösterilmesini sağlasaydı; hem kendisi daha da yücelecekti, hem de mesele kapanacaktı...
Hayır öyle yapılmadı... Sanki bu yanlışlığın 'üstüne yatıldı'... En azından yaratılan his bu oldu...
O zaman da bazıları durmadılar ve olayı 'kaşımayı' sürdürdüler. Sayın Fadıllıoğlu aslında hiç hak etmediği bu durumu düzeltmedikçe de kaşınma, kanamaya varacak tahribata doğru ilerleyeceğe benziyor...
Çarşamba günü Sabah'ta Haşmet Babaoğlu mükemmel bir not düşmüş. Özetle diyor ki:
'Şakirin Camisi ile ilgili basında çıkan haberleri okuyanlara soralım, mimarı kim diye? Herkes Zeynep Fadıllıoğlu diyecektir... Bu yanlıştır. ... Kadir bilmezlik ile Fadıllıoğlu'nun halkla ilişkiler başarısı bir araya gelince... 84 yaşına gelmiş usta bir mimara büyük haksızlık yapılıyor. Şakirin Camisi'nin mimarı Hüsrev Tayla'dır.
Fadıllıoğlu, gerçekten ilginç ve değerli bir çalışma gerçekleştirmiştir ama bu caminin iç tasarımıyla ilgilidir. Camiler dekoratörleriyle değil, mimarlarıyla anılırlar.'
Sonra Sayın Tayla'nın oğlu aradı. Teşekkür için. Babasının böyle şeylere pek itibar etmediğini ancak kendisinin de babasının da üzüntü duyduklarını belirtti... Ben de 'gerçeği' bir iki satırla bana yazması için babasını ikna etmelerini rica ettim... Sonra şu e-posta geldi: 'Sizinle telefonda görüştüğümüz üzere, babamın kaleme aldığı yazıyı gönderiyorum. Tabii babam yazıyı ancak bugüne ve elle yazarak yetiştirdiği için size biraz gecikmeli olarak gönderiyorum. 84 yaşında ve hala inatla ve hırsla çalışmaya devam eden bir mimarı mutlu ettiğinizi belirtmek isterim. Görüşebilmek dileğiyle. Levent Tayla'
Mimar Hüsrev Tayla Bey'in notu:
'Karacaahmet mezarlığında cami yapılmasında şöyle bir süreç yaşanmıştır. Ali Müfit Gürtuna beyin belediye başkanlığı döneminde, Karacaahmet mezarlığı yanında bulunan Mezarlıklar Müdürlüğü binalarının olduğu kısım, mezarlık statüsünden çıkarılarak, cami arsası olması için plan tadili çalışması yapıldı.
Daha sonra, bu arada bir cami yapılması hususunda Hacı Şakir Bey'in bir akrabası olan Metin Fadıllıoğlu, benim danışmanı olduğumu Mim Mimarlık Yapı Ltd. şirketinin başkanı olan Mimar Şeref Keskün'e bu projeyi yapmasını teklif etmiş. Ş. Keskün de bana 'Yapar mıyız?' diye sorunca 'Karacaahmet mezarlığında cami yapmak şerefli bir görevdir' yanıtını verdim ve projeyi hazırladık. Ruhsat almak Kadir Topbaş Bey'in başkanlığı döneminde gerçekleşti sanırım.
Yapıya başlandı. Caminin üzerine oturduğu platform ve caminin son cemaat mahalli bölümü de dahil olmak üzere tasarımlandı. Platformun, yol tarafındaki uç kısmı yeni bir tadilat nedeniyle yapılamadı. Daha sonra o kısım için daha sade bir revak yapmak durumunda kaldık. Bu kısım için de ruhsat alındı.
H. Şakir Bey'le yapılan protokolde ise kendilerinden izin alınmadan tadilat yapılması durumunda çok büyük bir tazminat alınacağı ifadesi bulunuyordu.
Bizimle hiç ilgisi olmayan ve aslında pek de önemli olmayan ve tamamen belediyenin tasarrufu olan bu karardan çok rahatsız olduğum için, inşaatın kontrolluğundan ayrılmayı, bu görevi yine Mim inşaattan Fatih Keskün'e devretmeyi uygun buldum.
Bir caminin projesini ve inşaatını yürüten mimarın yanında elbette birçok teknik eleman ve dekorasyon uzmanı olacaktır. Ancak, bu çalışmalarda uzman ustaların çalışmaları mimarın haberinin olmayacağı bir düzeyde değil, onun onayı alınarak yapılır. Ayrıca bu çalışmalarda, mimari etkiyi değiştirilecek boyutlara gidilemez.
Ecdadımızın yaptığı bu tür yapılarda da benzer çalışmalar mutlaka karşılıklı anlaşma ve görüşmeler yoluyla yürütülürdü.
Benim üzüntüm, halkımızın da çok ilgisini çeken Karacaahmet Camisi'nin mimarının yokmuş gibi davranılarak hareket edilmesidir. Bu davranış üzücü olmasının dışında birçok yapılaşmada gerekli olmayan, hatta mimariyi, mimarının istemediği bir görünüşe sokacak sonuçlar doğuracaktır.'
Hüsrev Tayla Bey'in notunu okurken içimden kendisini arayarak olanlardan dolayı özür dilemek geçti... Sayın Zeynep Fadıllıoğlu için de hala tren kaçırmış değil; ancak son vagon da yakında gözlerinin önünden kayıp gitmek üzere... Yazık olur...
Not: Çarşamba günkü yazımda iki özür borcum var. Sevgili Masum Türker'in de DSP Başkanlığı'na aday olduğunu eklemeyi unutmuşum. Bir de Zeki Sezer için uluslararası deyiş haline gelmiş olan 'loser' (kaybedici) sözcüğünü iki 'o' ile yazmışım. Beni uyaran Ersin Naci, Kansu Dinçer ve Cevat Emül Beyler'e teşekkürlerimi sunarım.
Geçen pazar günü 'Zeynep Hanım'a tevazu yakışır' başlıklı bir yazı yazmıştık... Konu Şakirin Camii idi... Öyle bir PR çalışması yapılmıştı ki, herkes caminin mimarının Zeynep Fadıllıoğlu Hanım olduğunu sanmıştı. Oysa caminin mimarı 84 yaşındaki usta mimar Hüsrev Tayla Bey idi; Zeynep Hanım ise iç tasarımla ilgilenmişti. Kendi çapında çok da başarılı bir iş çıkarmıştı...
Eğer Zeynep Hanım alçak gönüllülük sergileyip basında -kimin yarattığı, yönettiği belli olmayan(!)- yanlış algıyı düzeltip Hüsrev Bey'e hak ettiği saygının gösterilmesini sağlasaydı; hem kendisi daha da yücelecekti, hem de mesele kapanacaktı...
Hayır öyle yapılmadı... Sanki bu yanlışlığın 'üstüne yatıldı'... En azından yaratılan his bu oldu...
O zaman da bazıları durmadılar ve olayı 'kaşımayı' sürdürdüler. Sayın Fadıllıoğlu aslında hiç hak etmediği bu durumu düzeltmedikçe de kaşınma, kanamaya varacak tahribata doğru ilerleyeceğe benziyor...
Çarşamba günü Sabah'ta Haşmet Babaoğlu mükemmel bir not düşmüş. Özetle diyor ki:
'Şakirin Camisi ile ilgili basında çıkan haberleri okuyanlara soralım, mimarı kim diye? Herkes Zeynep Fadıllıoğlu diyecektir... Bu yanlıştır. ... Kadir bilmezlik ile Fadıllıoğlu'nun halkla ilişkiler başarısı bir araya gelince... 84 yaşına gelmiş usta bir mimara büyük haksızlık yapılıyor. Şakirin Camisi'nin mimarı Hüsrev Tayla'dır.
Fadıllıoğlu, gerçekten ilginç ve değerli bir çalışma gerçekleştirmiştir ama bu caminin iç tasarımıyla ilgilidir. Camiler dekoratörleriyle değil, mimarlarıyla anılırlar.'
Sonra Sayın Tayla'nın oğlu aradı. Teşekkür için. Babasının böyle şeylere pek itibar etmediğini ancak kendisinin de babasının da üzüntü duyduklarını belirtti... Ben de 'gerçeği' bir iki satırla bana yazması için babasını ikna etmelerini rica ettim... Sonra şu e-posta geldi: 'Sizinle telefonda görüştüğümüz üzere, babamın kaleme aldığı yazıyı gönderiyorum. Tabii babam yazıyı ancak bugüne ve elle yazarak yetiştirdiği için size biraz gecikmeli olarak gönderiyorum. 84 yaşında ve hala inatla ve hırsla çalışmaya devam eden bir mimarı mutlu ettiğinizi belirtmek isterim. Görüşebilmek dileğiyle. Levent Tayla'
Mimar Hüsrev Tayla Bey'in notu:
'Karacaahmet mezarlığında cami yapılmasında şöyle bir süreç yaşanmıştır. Ali Müfit Gürtuna beyin belediye başkanlığı döneminde, Karacaahmet mezarlığı yanında bulunan Mezarlıklar Müdürlüğü binalarının olduğu kısım, mezarlık statüsünden çıkarılarak, cami arsası olması için plan tadili çalışması yapıldı.
Daha sonra, bu arada bir cami yapılması hususunda Hacı Şakir Bey'in bir akrabası olan Metin Fadıllıoğlu, benim danışmanı olduğumu Mim Mimarlık Yapı Ltd. şirketinin başkanı olan Mimar Şeref Keskün'e bu projeyi yapmasını teklif etmiş. Ş. Keskün de bana 'Yapar mıyız?' diye sorunca 'Karacaahmet mezarlığında cami yapmak şerefli bir görevdir' yanıtını verdim ve projeyi hazırladık. Ruhsat almak Kadir Topbaş Bey'in başkanlığı döneminde gerçekleşti sanırım.
Yapıya başlandı. Caminin üzerine oturduğu platform ve caminin son cemaat mahalli bölümü de dahil olmak üzere tasarımlandı. Platformun, yol tarafındaki uç kısmı yeni bir tadilat nedeniyle yapılamadı. Daha sonra o kısım için daha sade bir revak yapmak durumunda kaldık. Bu kısım için de ruhsat alındı.
H. Şakir Bey'le yapılan protokolde ise kendilerinden izin alınmadan tadilat yapılması durumunda çok büyük bir tazminat alınacağı ifadesi bulunuyordu.
Bizimle hiç ilgisi olmayan ve aslında pek de önemli olmayan ve tamamen belediyenin tasarrufu olan bu karardan çok rahatsız olduğum için, inşaatın kontrolluğundan ayrılmayı, bu görevi yine Mim inşaattan Fatih Keskün'e devretmeyi uygun buldum.
Bir caminin projesini ve inşaatını yürüten mimarın yanında elbette birçok teknik eleman ve dekorasyon uzmanı olacaktır. Ancak, bu çalışmalarda uzman ustaların çalışmaları mimarın haberinin olmayacağı bir düzeyde değil, onun onayı alınarak yapılır. Ayrıca bu çalışmalarda, mimari etkiyi değiştirilecek boyutlara gidilemez.
Ecdadımızın yaptığı bu tür yapılarda da benzer çalışmalar mutlaka karşılıklı anlaşma ve görüşmeler yoluyla yürütülürdü.
Benim üzüntüm, halkımızın da çok ilgisini çeken Karacaahmet Camisi'nin mimarının yokmuş gibi davranılarak hareket edilmesidir. Bu davranış üzücü olmasının dışında birçok yapılaşmada gerekli olmayan, hatta mimariyi, mimarının istemediği bir görünüşe sokacak sonuçlar doğuracaktır.'
Hüsrev Tayla Bey'in notunu okurken içimden kendisini arayarak olanlardan dolayı özür dilemek geçti... Sayın Zeynep Fadıllıoğlu için de hala tren kaçırmış değil; ancak son vagon da yakında gözlerinin önünden kayıp gitmek üzere... Yazık olur...
Not: Çarşamba günkü yazımda iki özür borcum var. Sevgili Masum Türker'in de DSP Başkanlığı'na aday olduğunu eklemeyi unutmuşum. Bir de Zeki Sezer için uluslararası deyiş haline gelmiş olan 'loser' (kaybedici) sözcüğünü iki 'o' ile yazmışım. Beni uyaran Ersin Naci, Kansu Dinçer ve Cevat Emül Beyler'e teşekkürlerimi sunarım.