Çakıralp kendi pişirip kendin yememeli
15 EYLÜL 2007
Geçtiğimiz günlerde Şahnaz Çakıralp ile kitabını yayınlayan Akademi Yayınevi’nin sahibi Şenol Koray arasında çıkan kriz, halen gündemdeki yerini koruyor. Bizim için de iş ve ilişki yönetimi seminerlerinde örnek olma özelliğini korumaya devam ediyor...
Pazartesi günü bu konuya değinmiş ve şöyle bitirmiştim: “Bu gibi durumlara iş ve iletişim yönetiminde ‘onun sözü, benim sözüme karşı’ (my word against your word) durumu denir. Yani karşılıklı suçlamanın kimsenin işine yaramadığı ve raconun kesilemediği durum. Taraflardan birinin acilen racon kesecek birini bulması ve konuşturması lazım. Bu işin kazananı hakemi ilk bulan kişi olacak. Elbette daha geç kalmadan...”
Aynı gün Şahnaz Hanım aradı. “Sakın siz konuşmayın!” dedim. “Bırakın avukatınız konuşsun. Ve de konuyla ilgili racon kesecek meslek kuruluşları!..”
Ben öyle dememişim... O günden beri maşallah susmadı Şahnaz Hanım. “Reklamın iyisi kötüsü olmaz!” diye bilinen züğürt tesellisini, genel geçerli bir iletişim kuralı sanıyor olmalı...
Aradan dört gün geçti. “Henüz hiçbir otoriteden ses çıkmadı, kesilen racon yok” diye yazmaya hazırlanıyordum ki, işi bilenler uyardılar: Meğer yayıncılıkta yazarlar bir ajansa bağlı değillerse sahipsiz kalırlarmış. Oysaki ajansları olsa yayınevinin muhatabı onlar olurmuş. Üstelik sözleşmede ne yazdığının takipçiliğini de bu ajanslar yaparmış. İş bu noktaya gelince de son noktayı yargı koyarmış. Yani ortada racon kesecek, ara bulacak ve konuya sahip çıkacak kimse yok! Çünkü Çakıralp bir yazar ajansıyla çalışmıyor, bu işleri kendin pişir kendin ye mantığı ile yönetmeye çalışıyormuş, haliyle de yalnız kalmış. Yayınevi bu konuda daha donanımlı gibi duruyor.
Belli ki bu kriz daha da uzayacak ve yargı kararını verene kadar kimin haklı olduğunu bilemeyeceğiz. Çakıralp de Akademi Yayınevi de yara almaya ve itibar kaybetmeye devam ediyor... Duvara işemekle suçlanan Milletvekili ve G. Antep Belediye Başkanı’nın yıpranmayı sürdürmeleri gibi...
Mercedes’i çukura attılar!
Mercedes’in aslında başı büyük belada... Markanın lokal sorumluları bu durumun farkında olmayabilirler; ancak dünyada bu işler hemen kriz çerçevesinde ele alınır ve algılama ona göre yönetilir.
Doğrudur yanlıştır, bilemeyiz; bildiğimiz tek şey Formula 1 yarışlarında koşan ekipleri McLaren Mercedes hırsızlıkla suçlandı ve cezaya çarptırıldı. 100 milyon dolar ödeyecek ve gelecek yıl F1’de yer alamayacaklar.
Suçlama net: En yakın rakipleri Ferrari’nin teknik bilgilerini çalmak...
Şimdi Mercedes’i izlemek lazım. İtibar kaybetmemek, kanamayı, hasarı minimuma indirmek için bakalım neler yapacaklar?..
Zor iş... Çaldım desen bir türlü; çalmadım desen başka türlü... McLaren’i suçlayıp kenara çekilsen daha feci... En doğrusu, eğer gerçekse, özür dileyip suçluları hemen cezalandırmak ve uzun süre yarışların dışında kalmak. Unutulana kadar... Tersi söz konusu ise, en ağır şekilde Ferrari’ye saldırmak...
En kötüsü ise, hiçbir şey yapmadan oturup beklemek...
Pazartesi günü bu konuya değinmiş ve şöyle bitirmiştim: “Bu gibi durumlara iş ve iletişim yönetiminde ‘onun sözü, benim sözüme karşı’ (my word against your word) durumu denir. Yani karşılıklı suçlamanın kimsenin işine yaramadığı ve raconun kesilemediği durum. Taraflardan birinin acilen racon kesecek birini bulması ve konuşturması lazım. Bu işin kazananı hakemi ilk bulan kişi olacak. Elbette daha geç kalmadan...”
Aynı gün Şahnaz Hanım aradı. “Sakın siz konuşmayın!” dedim. “Bırakın avukatınız konuşsun. Ve de konuyla ilgili racon kesecek meslek kuruluşları!..”
Ben öyle dememişim... O günden beri maşallah susmadı Şahnaz Hanım. “Reklamın iyisi kötüsü olmaz!” diye bilinen züğürt tesellisini, genel geçerli bir iletişim kuralı sanıyor olmalı...
Aradan dört gün geçti. “Henüz hiçbir otoriteden ses çıkmadı, kesilen racon yok” diye yazmaya hazırlanıyordum ki, işi bilenler uyardılar: Meğer yayıncılıkta yazarlar bir ajansa bağlı değillerse sahipsiz kalırlarmış. Oysaki ajansları olsa yayınevinin muhatabı onlar olurmuş. Üstelik sözleşmede ne yazdığının takipçiliğini de bu ajanslar yaparmış. İş bu noktaya gelince de son noktayı yargı koyarmış. Yani ortada racon kesecek, ara bulacak ve konuya sahip çıkacak kimse yok! Çünkü Çakıralp bir yazar ajansıyla çalışmıyor, bu işleri kendin pişir kendin ye mantığı ile yönetmeye çalışıyormuş, haliyle de yalnız kalmış. Yayınevi bu konuda daha donanımlı gibi duruyor.
Belli ki bu kriz daha da uzayacak ve yargı kararını verene kadar kimin haklı olduğunu bilemeyeceğiz. Çakıralp de Akademi Yayınevi de yara almaya ve itibar kaybetmeye devam ediyor... Duvara işemekle suçlanan Milletvekili ve G. Antep Belediye Başkanı’nın yıpranmayı sürdürmeleri gibi...
Mercedes’i çukura attılar!
Mercedes’in aslında başı büyük belada... Markanın lokal sorumluları bu durumun farkında olmayabilirler; ancak dünyada bu işler hemen kriz çerçevesinde ele alınır ve algılama ona göre yönetilir.
Doğrudur yanlıştır, bilemeyiz; bildiğimiz tek şey Formula 1 yarışlarında koşan ekipleri McLaren Mercedes hırsızlıkla suçlandı ve cezaya çarptırıldı. 100 milyon dolar ödeyecek ve gelecek yıl F1’de yer alamayacaklar.
Suçlama net: En yakın rakipleri Ferrari’nin teknik bilgilerini çalmak...
Şimdi Mercedes’i izlemek lazım. İtibar kaybetmemek, kanamayı, hasarı minimuma indirmek için bakalım neler yapacaklar?..
Zor iş... Çaldım desen bir türlü; çalmadım desen başka türlü... McLaren’i suçlayıp kenara çekilsen daha feci... En doğrusu, eğer gerçekse, özür dileyip suçluları hemen cezalandırmak ve uzun süre yarışların dışında kalmak. Unutulana kadar... Tersi söz konusu ise, en ağır şekilde Ferrari’ye saldırmak...
En kötüsü ise, hiçbir şey yapmadan oturup beklemek...