Çekilirse CHP abat olur
08 AĞUSTOS 2007
Yazmadan birkaç gün bekledim. Belki sayın Baykal çıkar da yalanlar diye... “Sözlerim yanlış anlaşıldı!”, “Sözlerim maksadını aşan bir şekilde anlaşıldı” türü bir cümle mesela...
Nafile beklemişim. Konu o veciz açıklama: “Çekilirsem CHP dağılır...”
Sayın Baykal 11 saat süren Parti Meclisi toplantısında kendisine yöneltilen sert eleştirileri sabırla dinlemiş, sonra her birini ferasetle(!) yanıtlamış...
Sayın Baykal’ın belagatinden sual olmaz. Ancak şu ‘Çekilirsem CHP dağılır’ var ya, işte onunla hiç mutabık değilim.
Tam dört yıldır her vesile ile söylüyor ve yazıyorum. Hem de kaynak vererek. Siyasi partiler için yapılmış bir araştırma bu... Seçmenlere sormuşlar. Şu veya bu partinin lideri siyasetten çekilirse o partiye giden oylara ne olur, diye araştırmışlar.
Beklenilen tablo çıkmış ortaya... Bütün partilerin oyları düşüyormuş... En çok kayıp da Ak Parti’de bekleniyormuş. 15-17 puan falan...
Hepsinde durum aşağı yukarı böyle... Hepsinde mi? Hayır! Bir tanesi hariç... Bir tek onun lideri çekilirse oylarının tam tersine artacağı tespit edilmiş. Hem de ciddi miktarda... Sizce hangi parti? Evet doğru bildiniz: CHP!
Peki başına kim gelirse oyları artıyormuş? Buradaki tahmininiz de tuttu. Kim gelirse gelsin fark etmez, diyormuş CHP’ye gönül vermiş kitleler. Tabii bu araştırma Sayın Baykal ve ekibinin tespit ettiği kurultay delegeleri arasında yapılsa tam tersi sonuçlarla karşılaşmamız mukadderdir... Her kurultayda öyle olmadı mı?
Bu itiş kakışın galibi olmaz
Reklam dünyasında bitmeyen kavgadır: “O benden çaldı... Hayır, beriki benden çaldı... Olmaz, öteki de çaldı... Görmüyor musunuz, hepsi benden çalıyor...”
“Esinlenme!”
“Hayır, çalıntı!”
“Hayır, intihal!”...
Bu tür iddialardan geçilmez reklam dünyasında. Bir kere de çalıntı olduğunu iddia eden tarafın yasalar önünde haklılığını kanıtladığına tanık olsam; bir kaşık suda koparılan fırtınaları anlayacağım...
Ne hikmetse konkurlara katılanlar bir türlü ellerini sağlama alacak yollara başvurmazlar. Tasdik, tespit vs... MESAM’ın popüler müzik parçaları için yaptığına benzer bir uygulamaya neden reklamcılar yönelmez de sonra da birbirlerine düşerler, anlamak cidden zor.
Son tartışma da Ziraat Bankası’nın trenli reklamından çıkmış. 4 yıl önce Banka Mass Ajans’tan kurumsal geçmişini anlatan bir film istemiş... Ajans bir hazırlık yapıp filmi yönetime sunmuş. Ancak bütçe yetersizliği gerekçesiyle proje kadük kalmış...
2007 başında bu kez banka kampanya için konkur açmış. Konkuru Art Grup kazanmış. Sonra da şu sıra oynamakta olan, her vagonu ayrı bir dönemi simgeleyen, en önde de son model lokomotifin bulunduğu bir trenin Türkiye’nin tarihi gelişimi içinde dolaştığı film çıkmış ortaya...
Sonra da iddialar...
Bu itiş kakıştan kim zararlı kim kazançlı çıkar? Bu sorunun yanıtını vermeden itişip kakışmanın ne âlemi olduğunu bir türlü anlayamamışımdır...
Fazla mal göz çıkarmaz
F-1 Grand Prix İstanbul ayağına 3 hafta kaldı... Bu etkinlikten maksimum girdi elde etmek isteyen firmalar da birbirleriyle yarış halinde. Shell, Michael Schumacher’in 2004’te kullandığı aracın benzerini benzin istasyonlarında sergileyecekmiş. “Shell kullanın şampiyon olun” falan diyecekler herhalde. İyi numara... O kadar pahalı da değil. Fayda-maliyet analizi pozitif veriyordur...
Yarışa adını vermiş olan Petrol Ofisi’nden de acayip atraksiyonlar bekliyorduk... Ancak pek bir ses yok...
Kaymağı yine Ferrari ve Ferrari’yi bünyesinde barındıran Fiat grubuyla, Alonso ile prim yapan Renault yiyecek gibi...
Bu arada Sabancı Topluluğu ile Brisa ve ortağı Bridgestone’nu unutmamak gerek. Bridgestone F-1’e sponsor. Bu da ona bazı olanaklar veriyor.
Sabancı Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı’nın ev sahipliğinde Dolmabahçe Sarayı otoparkında büyük bir davet için hazırlıklar tamamlanmak üzereymiş... Davetin onur konukları da Fernando Alonso ve Kimi Raikonen gibi sürücülermiş.
Buraya kadar çok iyi... Sonrası ile ilgili şu sorular takılıyor insanın aklına...
Lastiklerin hedef kitlesi kim? Kendi lastiğine karar verebilen araç sürücüleri. Ancak belki onlardan da önce lastik sürücülerini etkileyecek olan lastikçiler, servisler vs... Peki onların nezdinde bu etkinlik çalışır mı? Şüphem var...
Güler Hanım, Sakıp Amcasını aratmayan her zamanki sevimliliği ile yarışçılarla ilginç fotoğraflar çektirir; bir iki de önemli laf eder; Cumhurbaşkanlığı seçimi, referandum falan. Bu da basında büyük büyük yer alır.
Soru: Güler Hanım dilediği her an basında büyük büyük yer almaz mı? Alır... Medya ilişkilerini yöneten bomba gibi bir ekibi var mı? Var... Güler Hanımın dilediği mesajı dilediği zaman hedef kitlesine medya kanalıyla iletirler mi? İletirler...
O halde bu emek zahmete, masrafa ne gerek var, diye düşünmeden edemiyor insan... Bir koşulla her şeyi anlarım. Bütün masrafı Bridgestone karşılayacaksa, o zaman akan sular durur... Fazla mal göz çıkarmaz çünkü...
Nafile beklemişim. Konu o veciz açıklama: “Çekilirsem CHP dağılır...”
Sayın Baykal 11 saat süren Parti Meclisi toplantısında kendisine yöneltilen sert eleştirileri sabırla dinlemiş, sonra her birini ferasetle(!) yanıtlamış...
Sayın Baykal’ın belagatinden sual olmaz. Ancak şu ‘Çekilirsem CHP dağılır’ var ya, işte onunla hiç mutabık değilim.
Tam dört yıldır her vesile ile söylüyor ve yazıyorum. Hem de kaynak vererek. Siyasi partiler için yapılmış bir araştırma bu... Seçmenlere sormuşlar. Şu veya bu partinin lideri siyasetten çekilirse o partiye giden oylara ne olur, diye araştırmışlar.
Beklenilen tablo çıkmış ortaya... Bütün partilerin oyları düşüyormuş... En çok kayıp da Ak Parti’de bekleniyormuş. 15-17 puan falan...
Hepsinde durum aşağı yukarı böyle... Hepsinde mi? Hayır! Bir tanesi hariç... Bir tek onun lideri çekilirse oylarının tam tersine artacağı tespit edilmiş. Hem de ciddi miktarda... Sizce hangi parti? Evet doğru bildiniz: CHP!
Peki başına kim gelirse oyları artıyormuş? Buradaki tahmininiz de tuttu. Kim gelirse gelsin fark etmez, diyormuş CHP’ye gönül vermiş kitleler. Tabii bu araştırma Sayın Baykal ve ekibinin tespit ettiği kurultay delegeleri arasında yapılsa tam tersi sonuçlarla karşılaşmamız mukadderdir... Her kurultayda öyle olmadı mı?
Bu itiş kakışın galibi olmaz
Reklam dünyasında bitmeyen kavgadır: “O benden çaldı... Hayır, beriki benden çaldı... Olmaz, öteki de çaldı... Görmüyor musunuz, hepsi benden çalıyor...”
“Esinlenme!”
“Hayır, çalıntı!”
“Hayır, intihal!”...
Bu tür iddialardan geçilmez reklam dünyasında. Bir kere de çalıntı olduğunu iddia eden tarafın yasalar önünde haklılığını kanıtladığına tanık olsam; bir kaşık suda koparılan fırtınaları anlayacağım...
Ne hikmetse konkurlara katılanlar bir türlü ellerini sağlama alacak yollara başvurmazlar. Tasdik, tespit vs... MESAM’ın popüler müzik parçaları için yaptığına benzer bir uygulamaya neden reklamcılar yönelmez de sonra da birbirlerine düşerler, anlamak cidden zor.
Son tartışma da Ziraat Bankası’nın trenli reklamından çıkmış. 4 yıl önce Banka Mass Ajans’tan kurumsal geçmişini anlatan bir film istemiş... Ajans bir hazırlık yapıp filmi yönetime sunmuş. Ancak bütçe yetersizliği gerekçesiyle proje kadük kalmış...
2007 başında bu kez banka kampanya için konkur açmış. Konkuru Art Grup kazanmış. Sonra da şu sıra oynamakta olan, her vagonu ayrı bir dönemi simgeleyen, en önde de son model lokomotifin bulunduğu bir trenin Türkiye’nin tarihi gelişimi içinde dolaştığı film çıkmış ortaya...
Sonra da iddialar...
Bu itiş kakıştan kim zararlı kim kazançlı çıkar? Bu sorunun yanıtını vermeden itişip kakışmanın ne âlemi olduğunu bir türlü anlayamamışımdır...
Fazla mal göz çıkarmaz
F-1 Grand Prix İstanbul ayağına 3 hafta kaldı... Bu etkinlikten maksimum girdi elde etmek isteyen firmalar da birbirleriyle yarış halinde. Shell, Michael Schumacher’in 2004’te kullandığı aracın benzerini benzin istasyonlarında sergileyecekmiş. “Shell kullanın şampiyon olun” falan diyecekler herhalde. İyi numara... O kadar pahalı da değil. Fayda-maliyet analizi pozitif veriyordur...
Yarışa adını vermiş olan Petrol Ofisi’nden de acayip atraksiyonlar bekliyorduk... Ancak pek bir ses yok...
Kaymağı yine Ferrari ve Ferrari’yi bünyesinde barındıran Fiat grubuyla, Alonso ile prim yapan Renault yiyecek gibi...
Bu arada Sabancı Topluluğu ile Brisa ve ortağı Bridgestone’nu unutmamak gerek. Bridgestone F-1’e sponsor. Bu da ona bazı olanaklar veriyor.
Sabancı Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı’nın ev sahipliğinde Dolmabahçe Sarayı otoparkında büyük bir davet için hazırlıklar tamamlanmak üzereymiş... Davetin onur konukları da Fernando Alonso ve Kimi Raikonen gibi sürücülermiş.
Buraya kadar çok iyi... Sonrası ile ilgili şu sorular takılıyor insanın aklına...
Lastiklerin hedef kitlesi kim? Kendi lastiğine karar verebilen araç sürücüleri. Ancak belki onlardan da önce lastik sürücülerini etkileyecek olan lastikçiler, servisler vs... Peki onların nezdinde bu etkinlik çalışır mı? Şüphem var...
Güler Hanım, Sakıp Amcasını aratmayan her zamanki sevimliliği ile yarışçılarla ilginç fotoğraflar çektirir; bir iki de önemli laf eder; Cumhurbaşkanlığı seçimi, referandum falan. Bu da basında büyük büyük yer alır.
Soru: Güler Hanım dilediği her an basında büyük büyük yer almaz mı? Alır... Medya ilişkilerini yöneten bomba gibi bir ekibi var mı? Var... Güler Hanımın dilediği mesajı dilediği zaman hedef kitlesine medya kanalıyla iletirler mi? İletirler...
O halde bu emek zahmete, masrafa ne gerek var, diye düşünmeden edemiyor insan... Bir koşulla her şeyi anlarım. Bütün masrafı Bridgestone karşılayacaksa, o zaman akan sular durur... Fazla mal göz çıkarmaz çünkü...