Çok yaşa Hakkı Ağabey
28 KASIM 2007
Meslekte büyüğüm, Sevgili Üstadım Hakkı Devrim’den Allah razı olsun... İş Bankası’nın Atatürk’lü son reklam filminden yola çıkarak sürdürülen tartışmaya dünkü yazısında getirdiği katma değer için kendisine ne kadar teşekkür etsek azdır. Tabii bir de 20 Nisan 2004 günkü Dil Yâresi köşesine yazdıkları için şükranlarımızı arz ediyoruz... Hem olaya açıklık getirmiş hem de raconu kesmiş... Hem de yıllar önce...
Sevgili Hocamız, bizim haklı olmadığımızı savunmak adına emek vermiş, zahmet vermiş, dünkü yazısında Türk Edebiyatı’ndan, atasözlerinden, halk deyişlerinden bir dolu örnek bulup, getirmiş.
Mükemmel! Ancak işin ilginç yanı şu: Örneklerin neredeyse tamamı ne kadar haklı olduğumuzu gösteriyor. Çok yaşa Hakkı Ağabey! Allah seni başımızdan eksik etmesin... “Yeter ki siz, Türkçe üzerine konuşalım, deyin. Ben buna dünden razıyım, beyler!” demişsin ya; berhudar ol e mi!.. Amaç, gençlerin Türkçe’yi doğru kullanmasına yardımcı olmak, değil mi? Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın. Sen yeter ki emret!...
Önemli olan anlaşılmak mı?
Ben ne demişim, Hakkı Ağabey: “Matematikte en bilinen kuraldır. Eksi ile artıyı çarparsan sonuç eksi verir. Ancak, eksi ile eksi çarpılınca ortaya artı çıkar... Anglosakson ve Latin dillerinin sentaks’ında (cümle mimarisinde) bunun etkisi görülür. Bizim dilimizde ise durum hiç de öyle matematiksel bir yaklaşım arz etmez... Batı dillerinde yüklem başta, Türkçe’de ise sondadır. Bu ise her şeyi belirler...
...Reklamda, itirazlar sonucu düzeltilmeden önce Atatürk şöyle diyordu: ‘Ne eline batan diken, ne de söylenenler umurunda olmayacak...’ Bu Türkçe’nin gramer yapısı gereği yanlıştır. Evet! Ancak kullanım olarak doğrudur. Çünkü halk, Türkçe’yi konuşup anlarken akademik olarak neyin doğru olduğuna bakmaz. Neyi, nasıl anladığına, anlatabildiğine bakar...
...Şık ve anlaşılır olan şu şekilde kullanımıdır: ‘Ne eline batan diken umurunda olacak ne de söylenenler...”
Demek istediğimiz şu: Türkçe’de yüklemi özneden çok uzaklaştırırsanız, doğru anlaşılmak adına “ne... ne...’nin sonunda yüklem olumlu kullanılır” kuralını uygulamamak lazım!.. Örneğin, diyelim ki cümle şu: “Dün işyerinden çıktıktan sonra ne sinemaya, ne restorana, ne müzeye, ne bara, ne de tiyatroya .....” Şimdi kurala ve Hakkı Üstad’ın dünkü yazısına göre (3 yıl önceki yazısına göre değil) burada “gittim” demeniz gerekir. Oysa her ölümlü Türk, doğru anlaşılmak adına cümlenin burasında “gitmedim” der... Yani, “Dün işyerinden çıktıktan sonra ne sinemaya, ne restorana, ne müzeye, ne bara, ne de tiyatroya gitmedim!”
Oysa aynı kişi, biraz kıvrak zekâlı ve Türkçe’nin inceliklerine biraz vakıf biri ise, aynen bizim söylediğimiz, Hocamızın vaaz ettiği ve verdiği örneklerde de dile getirdiği gibi, gramer hatasından da kaçınmak adına yüklemi başa çeker ve şöyle der:
“Dün işyerinden çıktıktan sonra ne sinemaya gittim, ne restorana, ne müzeye, ne bara, ne de tiyatroya...”
Hoca zaten fetva vermiş
Hakkı Hocam zaten bizim de pazartesi günkü yazımızda altını çizdiğimiz bu doğru kullanım için 20 Nisan 2004 tarihli yazısında fetva vermiş. Aynen alıyorum:
“Hasan Pulur, “Lakin, Sefa Kaplan’a göre, Kemal Derviş, ne Özal’ın yanında, ne de karşısında siyasete girmek istemiyordu” diyor (Milliyet, 17 Nisan).
- Tekrarlamalı bağlaçlardan biri: ne... ne... Kural, “Bu bağlaç, anlamca olumsuz olan cümlelerdeki fiilin olumlu kalmasını gerektirir” diyor. En meşhur örneği de Yahya Kemal’den alınmıştır: Günlerce ne gördüm ne de kimseye sordum.
Kırk yıl önce, haftalık Meydan gazetesine bir uğradığında, Falih Rıfkı Atay bu konuda bize şunu söylemişti:
- Kural budur amma, cümle uzar ve ilk “ne” ile ikinci “ne” arasına çok mesafe girerse, okuru fazla zorlamamak için ben çoğu zaman fiili olumsuz kullanırım.
Hasan arkadaşım da bilir bu benim bildiğimi. Cümlesi hiç de uzun olmadığına göre, onun olumsuz fiil kullanmasının sebebi nedir, öğrenmek istedim.”
Sevgili Hakkı Devrim Üstadım, hâl böyleyken, biz de aynı şeyleri söylerken; ne kusurumuzu gördün de bize haksızlık eder, önermemizin doğru olmadığını iddia edersin; hem de önerdiğimiz kullanımın doğru olduğunu gösteren onca örnek vererek.
Bu vesile ile insafına sığınır, en kalbî sevgi, saygı, muhabbet duygularıyla esenlikler
dilerim.
Sevgili Hocamız, bizim haklı olmadığımızı savunmak adına emek vermiş, zahmet vermiş, dünkü yazısında Türk Edebiyatı’ndan, atasözlerinden, halk deyişlerinden bir dolu örnek bulup, getirmiş.
Mükemmel! Ancak işin ilginç yanı şu: Örneklerin neredeyse tamamı ne kadar haklı olduğumuzu gösteriyor. Çok yaşa Hakkı Ağabey! Allah seni başımızdan eksik etmesin... “Yeter ki siz, Türkçe üzerine konuşalım, deyin. Ben buna dünden razıyım, beyler!” demişsin ya; berhudar ol e mi!.. Amaç, gençlerin Türkçe’yi doğru kullanmasına yardımcı olmak, değil mi? Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın. Sen yeter ki emret!...
Önemli olan anlaşılmak mı?
Ben ne demişim, Hakkı Ağabey: “Matematikte en bilinen kuraldır. Eksi ile artıyı çarparsan sonuç eksi verir. Ancak, eksi ile eksi çarpılınca ortaya artı çıkar... Anglosakson ve Latin dillerinin sentaks’ında (cümle mimarisinde) bunun etkisi görülür. Bizim dilimizde ise durum hiç de öyle matematiksel bir yaklaşım arz etmez... Batı dillerinde yüklem başta, Türkçe’de ise sondadır. Bu ise her şeyi belirler...
...Reklamda, itirazlar sonucu düzeltilmeden önce Atatürk şöyle diyordu: ‘Ne eline batan diken, ne de söylenenler umurunda olmayacak...’ Bu Türkçe’nin gramer yapısı gereği yanlıştır. Evet! Ancak kullanım olarak doğrudur. Çünkü halk, Türkçe’yi konuşup anlarken akademik olarak neyin doğru olduğuna bakmaz. Neyi, nasıl anladığına, anlatabildiğine bakar...
...Şık ve anlaşılır olan şu şekilde kullanımıdır: ‘Ne eline batan diken umurunda olacak ne de söylenenler...”
Demek istediğimiz şu: Türkçe’de yüklemi özneden çok uzaklaştırırsanız, doğru anlaşılmak adına “ne... ne...’nin sonunda yüklem olumlu kullanılır” kuralını uygulamamak lazım!.. Örneğin, diyelim ki cümle şu: “Dün işyerinden çıktıktan sonra ne sinemaya, ne restorana, ne müzeye, ne bara, ne de tiyatroya .....” Şimdi kurala ve Hakkı Üstad’ın dünkü yazısına göre (3 yıl önceki yazısına göre değil) burada “gittim” demeniz gerekir. Oysa her ölümlü Türk, doğru anlaşılmak adına cümlenin burasında “gitmedim” der... Yani, “Dün işyerinden çıktıktan sonra ne sinemaya, ne restorana, ne müzeye, ne bara, ne de tiyatroya gitmedim!”
Oysa aynı kişi, biraz kıvrak zekâlı ve Türkçe’nin inceliklerine biraz vakıf biri ise, aynen bizim söylediğimiz, Hocamızın vaaz ettiği ve verdiği örneklerde de dile getirdiği gibi, gramer hatasından da kaçınmak adına yüklemi başa çeker ve şöyle der:
“Dün işyerinden çıktıktan sonra ne sinemaya gittim, ne restorana, ne müzeye, ne bara, ne de tiyatroya...”
Hoca zaten fetva vermiş
Hakkı Hocam zaten bizim de pazartesi günkü yazımızda altını çizdiğimiz bu doğru kullanım için 20 Nisan 2004 tarihli yazısında fetva vermiş. Aynen alıyorum:
“Hasan Pulur, “Lakin, Sefa Kaplan’a göre, Kemal Derviş, ne Özal’ın yanında, ne de karşısında siyasete girmek istemiyordu” diyor (Milliyet, 17 Nisan).
- Tekrarlamalı bağlaçlardan biri: ne... ne... Kural, “Bu bağlaç, anlamca olumsuz olan cümlelerdeki fiilin olumlu kalmasını gerektirir” diyor. En meşhur örneği de Yahya Kemal’den alınmıştır: Günlerce ne gördüm ne de kimseye sordum.
Kırk yıl önce, haftalık Meydan gazetesine bir uğradığında, Falih Rıfkı Atay bu konuda bize şunu söylemişti:
- Kural budur amma, cümle uzar ve ilk “ne” ile ikinci “ne” arasına çok mesafe girerse, okuru fazla zorlamamak için ben çoğu zaman fiili olumsuz kullanırım.
Hasan arkadaşım da bilir bu benim bildiğimi. Cümlesi hiç de uzun olmadığına göre, onun olumsuz fiil kullanmasının sebebi nedir, öğrenmek istedim.”
Sevgili Hakkı Devrim Üstadım, hâl böyleyken, biz de aynı şeyleri söylerken; ne kusurumuzu gördün de bize haksızlık eder, önermemizin doğru olmadığını iddia edersin; hem de önerdiğimiz kullanımın doğru olduğunu gösteren onca örnek vererek.
Bu vesile ile insafına sığınır, en kalbî sevgi, saygı, muhabbet duygularıyla esenlikler
dilerim.