Cevahir çok geç kaldı!
20 ARALIK 2006
Dün uzunca bir basın açıklaması geldi... Cevahir’den gönderiliyor. Seda Tekin imzası ile e-mail ortamında iletilmiş. Çok detaylı bir içerikle hazırlanmış bu mektuba teknik çizimler de eklenmiş. “Merdivenlerimiz ve boşluklar yasal standartlara uygundur” deniyor ve ek bir bilgiyle “Buna rağmen biz ek bir konstrüksiyonla araları kapattık!” deniliyor.
Buraya kadar biraz geç de olsa, iyi.
Sonrasında, iki kişinin ölümüyle sonuçlanmış merdiven kazalarının ardından “Burası sirk değil, çarşı... Bu eğitim meselesi!” şeklinde konuşan Aydoğan Cevahir hakkında da hayli ağır bir suçlama eklemişler bültene: “Ancak Aydoğan Cevahir, sadece Cevahir ailesinin bir mensubudur. Cevahir Holding’in ve bizim Yönetim Kurulu Üyemiz olmayıp hepimizi derinden etkileyen, daha önceki olayla ilgili yaptığı, medya kuruluşlarınca yayınlanan, maksadını aştığını düşündüğümüz talihsiz açıklamalarının, yönetimimiz adına hiçbir bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Kendisi de özür dilemektedir”
Keşke bizzat kendisi özür dileseymiş... Ama yine de buraya kadar fena değil...
Ama şu final cümlesine ne demeli: “Bundan sonra da kanuni ve daha önemlisi insani çerçevede elimizden gelenlerin en iyisini yapmaya çalışacağız. Biliyoruz ki tüm çabalarımız küçük yavrumuzu geri getirmeyecek…”
Peki ya Cevahir’de bir çocuğun dövülmesi olayı üzerine dün CNN Türk’de, canlı yayında Çiğdem Anad'la İbrahim Cevahir Bey’in hayli sert tartışmasına ne demeli?..
Öğlen haberlerinde haber koordinatörü Çiğdem Anad'ın programına telefonla bağlanan İbrahim Cevahir, "Standartlara uygunuz. Ben ağlayanlarla ağlamak dışında bir şey yapmadım" diyen Cevahir, "Bu güvenlikçileri değiştirmeyecek misiniz?" diye soran Anad'a, "Ben senin patronunla çocukluğumdan beri tanışıyorum" yanıtı vermiş.
Buyurun cenaze namazına...
Benim şahsen bundan böyle Cevahir’e uğrama konusunda ayaklarım geri geri gidecek. Yazık değil mi? Eğer yasal sorumlulukları olmasa dahi çocuklarını kaybeden o ailelere, örneğin diğer çocuklarının ömür boyu tüm eğitim giderlerini karşılayarak kol kanat gerseler ve her türlü sorunda aslanlar gibi ortaya çıkıp olaya yön verselerdi; durum ne kadar farklı olurdu... Bundan sonra sanki artık çok geç...
‘Dünyanın en değerli hazineleri’...
Geçenlerde, biraz iddialı olacak belki ama, bugüne kadar aldığım en başarılı, en etkileyici, resmî hediye paketini aldım, desem yeridir. Yapı Kredi’den geliyordu...
Yapı Kredi Worldcard’ının 15.yılını kutluyormuş. Ama ne kutlama! Gelen paketteki fikir ve mesaj o kadar güzel ki başka hiç bir şey yapmalarına gerek yok.
Ufak ahşap bir kutunun içinden önce bir kart çıktı. Kartta 15 yıldır Worldcard kullananlara özel yazılmış bir 15.yıl mesajı. Arkasından bir DVD. Coşkun Aral hazırlamış: “Dünyanın en değerli hazinelerine yolculuk”. Hemen arkasından kıskandığım fikrin ta kendisi. Üç deney tüpünün içinde, doğadaki üç maddeyi simgeleyen örnekler. Birinde Himalaya Dağları’ndan saf hava, ikincisinde Ganj Nehri’nden kutsal su, üçüncüsünde ise Büyük Sahra Çölü’nden incecik kum var...
Hepsinin gerçek, kaynağından olduğu algısı hakim: Coşkun Aral her birini tek tek toplamış sanki... Kutunun üzerindeki bu üç yere ait fotoğrafların olduğu pulları son anda fark ettim. O kadar zarif ve etkileyiciler ki!.. İsterlerse, suyu Terkos’tan, havayı oradan buradan, kumu da Kumburgaz’dan alıp koymuş olsunlar. Hiç mühim değil.
Tam da küresel ısınma nedeniyle dünyanın çivisinin çıkma üzere olduğu bir dönemde kendimi bana çok iyi hissettirdiğiniz, bir iletişimci olarak örnek alınacak innovativ bir çalışmaya imza attığınız için sizi kutluyorum. Düşünenlerin aklına, yapanların eline sağlık. Bu hafta sonu belgeseli izleyeceğimden emin olabilirsiniz...
Buraya kadar biraz geç de olsa, iyi.
Sonrasında, iki kişinin ölümüyle sonuçlanmış merdiven kazalarının ardından “Burası sirk değil, çarşı... Bu eğitim meselesi!” şeklinde konuşan Aydoğan Cevahir hakkında da hayli ağır bir suçlama eklemişler bültene: “Ancak Aydoğan Cevahir, sadece Cevahir ailesinin bir mensubudur. Cevahir Holding’in ve bizim Yönetim Kurulu Üyemiz olmayıp hepimizi derinden etkileyen, daha önceki olayla ilgili yaptığı, medya kuruluşlarınca yayınlanan, maksadını aştığını düşündüğümüz talihsiz açıklamalarının, yönetimimiz adına hiçbir bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Kendisi de özür dilemektedir”
Keşke bizzat kendisi özür dileseymiş... Ama yine de buraya kadar fena değil...
Ama şu final cümlesine ne demeli: “Bundan sonra da kanuni ve daha önemlisi insani çerçevede elimizden gelenlerin en iyisini yapmaya çalışacağız. Biliyoruz ki tüm çabalarımız küçük yavrumuzu geri getirmeyecek…”
Peki ya Cevahir’de bir çocuğun dövülmesi olayı üzerine dün CNN Türk’de, canlı yayında Çiğdem Anad'la İbrahim Cevahir Bey’in hayli sert tartışmasına ne demeli?..
Öğlen haberlerinde haber koordinatörü Çiğdem Anad'ın programına telefonla bağlanan İbrahim Cevahir, "Standartlara uygunuz. Ben ağlayanlarla ağlamak dışında bir şey yapmadım" diyen Cevahir, "Bu güvenlikçileri değiştirmeyecek misiniz?" diye soran Anad'a, "Ben senin patronunla çocukluğumdan beri tanışıyorum" yanıtı vermiş.
Buyurun cenaze namazına...
Benim şahsen bundan böyle Cevahir’e uğrama konusunda ayaklarım geri geri gidecek. Yazık değil mi? Eğer yasal sorumlulukları olmasa dahi çocuklarını kaybeden o ailelere, örneğin diğer çocuklarının ömür boyu tüm eğitim giderlerini karşılayarak kol kanat gerseler ve her türlü sorunda aslanlar gibi ortaya çıkıp olaya yön verselerdi; durum ne kadar farklı olurdu... Bundan sonra sanki artık çok geç...
‘Dünyanın en değerli hazineleri’...
Geçenlerde, biraz iddialı olacak belki ama, bugüne kadar aldığım en başarılı, en etkileyici, resmî hediye paketini aldım, desem yeridir. Yapı Kredi’den geliyordu...
Yapı Kredi Worldcard’ının 15.yılını kutluyormuş. Ama ne kutlama! Gelen paketteki fikir ve mesaj o kadar güzel ki başka hiç bir şey yapmalarına gerek yok.
Ufak ahşap bir kutunun içinden önce bir kart çıktı. Kartta 15 yıldır Worldcard kullananlara özel yazılmış bir 15.yıl mesajı. Arkasından bir DVD. Coşkun Aral hazırlamış: “Dünyanın en değerli hazinelerine yolculuk”. Hemen arkasından kıskandığım fikrin ta kendisi. Üç deney tüpünün içinde, doğadaki üç maddeyi simgeleyen örnekler. Birinde Himalaya Dağları’ndan saf hava, ikincisinde Ganj Nehri’nden kutsal su, üçüncüsünde ise Büyük Sahra Çölü’nden incecik kum var...
Hepsinin gerçek, kaynağından olduğu algısı hakim: Coşkun Aral her birini tek tek toplamış sanki... Kutunun üzerindeki bu üç yere ait fotoğrafların olduğu pulları son anda fark ettim. O kadar zarif ve etkileyiciler ki!.. İsterlerse, suyu Terkos’tan, havayı oradan buradan, kumu da Kumburgaz’dan alıp koymuş olsunlar. Hiç mühim değil.
Tam da küresel ısınma nedeniyle dünyanın çivisinin çıkma üzere olduğu bir dönemde kendimi bana çok iyi hissettirdiğiniz, bir iletişimci olarak örnek alınacak innovativ bir çalışmaya imza attığınız için sizi kutluyorum. Düşünenlerin aklına, yapanların eline sağlık. Bu hafta sonu belgeseli izleyeceğimden emin olabilirsiniz...