Ceyda Hanım beraat etti mi?...
10 EKİM 2010
CNR Fuarcılık’ın bir gün mutlaka kitabı yazılacaktır.
Bu, aynı zamanda ufacık tefecik bir kadının hikâyesi olacaktır. Cin gibi zeki, aynı zamanda bir o kadar da çekici, fakat aynı zamanda yalnız bir kadının…
Dikkatleri, şimşekleri, kıskançlıkları, genellikle erkeklerinin hem ilgisini hem de agresyonunu üzerine çekmesinin nedeninin başarısından mı, zekâsından mı, yoksa çekiciliğinden mi (appeal) kaynaklandığını bir türlü çözememişimdir… Kendisiyle uzun süre çalışmış olanlar da dahil pek çok çalışma arkadaşının onunla pek mutabık olmaması da anlaşılması zor bir şeydir…
Dergi yayıncılığının o yıllardaki amiral gemisi Gelişim Yayınları’nın reklam müdürü olarak çok iyi paralar kazanır; medya dünyasında kraliçeler gibi el üstünde tutulurken, birden yön değiştirip fuarcılığa merak sardığı ve küçücük bir ofiste kendi yolunu yürümeye karar verdiği günlerde Ceyda Erem’e şans tanıyanların sayısı çok fazla değildi.
Sonra CNR’i kurdu… Kızılca kıyamet o zaman mı koptu? Hayır…
Kimsenin pek inanmadığı bir ‘delilikti’ o girişim. Yüzüne bakan yoktu o günlerde. Değil mi ki, başarılı oldu; CNR Fuar Merkezi (CNR Expo) konsept olarak tuttu; taklit edilebilir bir model olarak para kazanmaya başladı… İşte kızılca kıyamet esas o zaman koptu…
Herkesin ağzının suyu bir kere akmaya başlamıştı: “Buna mı yedireceğiz, onca parayı!..”
Ceyda Hanım’ın üzerine atılmadık ‘çamur’, isnat edilmedik şaibe, suçlama, hakkında yapılmadık dedikodu kalmadı. İşin ilginç yanı, bunların her defasında kaynağını aynı odaktan alıyor olmasıydı. İhbarlar, gözaltılar, sorgulamalar, iş yeri baskınları, finansal suçlamalar, vergi meseleleri, yurt dışı yasakları vb birbirini kovaladı… Bu yıllarca böyle sürüp gitti…
Ceyda Hanım olumsuz haberlerle gazetelerin birinci sayfasında, TV haber bültenlerinin ilk sırasında yerini alıyordu…
Sadece birkaç gazete davanın sonunu beklemeyi tercih etti. Diğerleri Ceyda Erem’i çoktan mahkum etmişti…
Geldik bu günlere…
Bundan iki hafta kadar önce…
Bir iki gazetede, o da iyice arka sayfalarda, küçücük bir haber yer aldı: “Ceyda Erem bütün davalardan (14 adet) beraat etti…”
O gün iş adamlarıyla bir toplantıdaydım. Sordum: “Ceyda Hanım sizce beraat etti mi?”..
“Hayır!” dediler, “Kamu vicdanında hâlâ suçludur.”
Haklıydılar… Yara iyileşmekteydi… Kabuk düşmüştü… Ancak yara yeri hâlâ sağlıüına tam kavuşmamıştı…
Ceyda Hanım itibarıyla böylesine oynamış olanlara ciddi tazminat davaları açabilir belki… Bir beş sene de da o davalar sürebilir. Beş sene sonra milyon dolar tazminat alsa ne gam?.. Haber, gazetelere üç satır ya girer ya da girmez…
Bizde itibarı yok eden aksiyonların haber değeri vardır, itibarı sağlayan aksiyonların değil. Türkiye’de geç çalışan adalet sitemi ve medyanın durumuna karşı tek bir ‘ısı kalkanı’ vardır: İletişimi adam gibi yönetmek… Yumurta kapıya gelince, sıkışınca değil… Sürekli ve geliştirerek medyayı ve tüm sosyal paydaşları, temasta olunan tüm hedef kitleyi sistematik bir anlayışla bilgilendirmek…
Ceyda Hanım yasalar nezdinde beraat etmiş… Bu, pek bir işe yaramıyor ne yazık ki… Çıkıp adam gibi anlatmalı hangi konuda beraat ettiğini. Kamu vicdanında da beraat etmeli… İtibarını tekrar kazanmalı… Yoksa bir sonraki ‘çamura’ karşı devreye sokacağı ısı kalkanlarından yoksun kalır…
Öte yandan, tüm iş ve siyaset dünyasının Ceyda Erem olayından çıkaracağı dersler olabilir…
Potansiyeller için yatırım...
Adı bizde mahfuz, benim yaşlarımda, 3’üncü (ya da 4’üncü; tam emin değilim) defa bekâr kalmış Türkiye’nin en ünlülerinden bir işadamı arkadaşım, birlikte çalıştığı ablasının kızıyla sık sık yurt dışına iş seyahatine çıkar. Olayın ayrılmaz parçası tabii ki biraz da alış veriştir. Yeğenin işlerinden biri doğal olarak biraz da kendisi için ‘bir şeyler bakmaksa’, esas olarak dayısına seçim yapma konusunda yardımcı olmaktır…
Bizimki kadın mağazalarına pek meraklı… Birinden çıkıyor, ötekisine giriyor. Sürekli de bir şeyler alıyor… Sorarsanız, profesyonel çalışma… İnanırsanız, örnek bakıyor, İngilizcesi ‘benchmarking’…
Yeğen, son seyahatten sonra ağzından baklayı çıkardı “Mevcut ve potansiyel bayan arkadaşlar için de alışveriş yaptık!” dedi…
“Mevcudu anladım da; potansiyeller için alış veriş nasıl oluyor?” diye sordum…
“Çok kolay!” dedi yeğen, “Her bluzdan, ceketten, etekten bir S, bir M, bir L alıyor dayım?...”
Önce anlamadım. Bir iki saniye sonra jeton düştü. Arkadaşım potansiyellerin ölçüsünü bilmiyor ki. Ne yapsın çocuk? Her ölçüden birer tane almış… Bulunsun diye…
Eş ve müşteri ilişkileri yönetimi için müthiş bir ipucu… Hemen yeni kitapta kullanmak üzere bir köşeye not ettim…
Bu, aynı zamanda ufacık tefecik bir kadının hikâyesi olacaktır. Cin gibi zeki, aynı zamanda bir o kadar da çekici, fakat aynı zamanda yalnız bir kadının…
Dikkatleri, şimşekleri, kıskançlıkları, genellikle erkeklerinin hem ilgisini hem de agresyonunu üzerine çekmesinin nedeninin başarısından mı, zekâsından mı, yoksa çekiciliğinden mi (appeal) kaynaklandığını bir türlü çözememişimdir… Kendisiyle uzun süre çalışmış olanlar da dahil pek çok çalışma arkadaşının onunla pek mutabık olmaması da anlaşılması zor bir şeydir…
Dergi yayıncılığının o yıllardaki amiral gemisi Gelişim Yayınları’nın reklam müdürü olarak çok iyi paralar kazanır; medya dünyasında kraliçeler gibi el üstünde tutulurken, birden yön değiştirip fuarcılığa merak sardığı ve küçücük bir ofiste kendi yolunu yürümeye karar verdiği günlerde Ceyda Erem’e şans tanıyanların sayısı çok fazla değildi.
Sonra CNR’i kurdu… Kızılca kıyamet o zaman mı koptu? Hayır…
Kimsenin pek inanmadığı bir ‘delilikti’ o girişim. Yüzüne bakan yoktu o günlerde. Değil mi ki, başarılı oldu; CNR Fuar Merkezi (CNR Expo) konsept olarak tuttu; taklit edilebilir bir model olarak para kazanmaya başladı… İşte kızılca kıyamet esas o zaman koptu…
Herkesin ağzının suyu bir kere akmaya başlamıştı: “Buna mı yedireceğiz, onca parayı!..”
Ceyda Hanım’ın üzerine atılmadık ‘çamur’, isnat edilmedik şaibe, suçlama, hakkında yapılmadık dedikodu kalmadı. İşin ilginç yanı, bunların her defasında kaynağını aynı odaktan alıyor olmasıydı. İhbarlar, gözaltılar, sorgulamalar, iş yeri baskınları, finansal suçlamalar, vergi meseleleri, yurt dışı yasakları vb birbirini kovaladı… Bu yıllarca böyle sürüp gitti…
Ceyda Hanım olumsuz haberlerle gazetelerin birinci sayfasında, TV haber bültenlerinin ilk sırasında yerini alıyordu…
Sadece birkaç gazete davanın sonunu beklemeyi tercih etti. Diğerleri Ceyda Erem’i çoktan mahkum etmişti…
Geldik bu günlere…
Bundan iki hafta kadar önce…
Bir iki gazetede, o da iyice arka sayfalarda, küçücük bir haber yer aldı: “Ceyda Erem bütün davalardan (14 adet) beraat etti…”
O gün iş adamlarıyla bir toplantıdaydım. Sordum: “Ceyda Hanım sizce beraat etti mi?”..
“Hayır!” dediler, “Kamu vicdanında hâlâ suçludur.”
Haklıydılar… Yara iyileşmekteydi… Kabuk düşmüştü… Ancak yara yeri hâlâ sağlıüına tam kavuşmamıştı…
Ceyda Hanım itibarıyla böylesine oynamış olanlara ciddi tazminat davaları açabilir belki… Bir beş sene de da o davalar sürebilir. Beş sene sonra milyon dolar tazminat alsa ne gam?.. Haber, gazetelere üç satır ya girer ya da girmez…
Bizde itibarı yok eden aksiyonların haber değeri vardır, itibarı sağlayan aksiyonların değil. Türkiye’de geç çalışan adalet sitemi ve medyanın durumuna karşı tek bir ‘ısı kalkanı’ vardır: İletişimi adam gibi yönetmek… Yumurta kapıya gelince, sıkışınca değil… Sürekli ve geliştirerek medyayı ve tüm sosyal paydaşları, temasta olunan tüm hedef kitleyi sistematik bir anlayışla bilgilendirmek…
Ceyda Hanım yasalar nezdinde beraat etmiş… Bu, pek bir işe yaramıyor ne yazık ki… Çıkıp adam gibi anlatmalı hangi konuda beraat ettiğini. Kamu vicdanında da beraat etmeli… İtibarını tekrar kazanmalı… Yoksa bir sonraki ‘çamura’ karşı devreye sokacağı ısı kalkanlarından yoksun kalır…
Öte yandan, tüm iş ve siyaset dünyasının Ceyda Erem olayından çıkaracağı dersler olabilir…
Potansiyeller için yatırım...
Adı bizde mahfuz, benim yaşlarımda, 3’üncü (ya da 4’üncü; tam emin değilim) defa bekâr kalmış Türkiye’nin en ünlülerinden bir işadamı arkadaşım, birlikte çalıştığı ablasının kızıyla sık sık yurt dışına iş seyahatine çıkar. Olayın ayrılmaz parçası tabii ki biraz da alış veriştir. Yeğenin işlerinden biri doğal olarak biraz da kendisi için ‘bir şeyler bakmaksa’, esas olarak dayısına seçim yapma konusunda yardımcı olmaktır…
Bizimki kadın mağazalarına pek meraklı… Birinden çıkıyor, ötekisine giriyor. Sürekli de bir şeyler alıyor… Sorarsanız, profesyonel çalışma… İnanırsanız, örnek bakıyor, İngilizcesi ‘benchmarking’…
Yeğen, son seyahatten sonra ağzından baklayı çıkardı “Mevcut ve potansiyel bayan arkadaşlar için de alışveriş yaptık!” dedi…
“Mevcudu anladım da; potansiyeller için alış veriş nasıl oluyor?” diye sordum…
“Çok kolay!” dedi yeğen, “Her bluzdan, ceketten, etekten bir S, bir M, bir L alıyor dayım?...”
Önce anlamadım. Bir iki saniye sonra jeton düştü. Arkadaşım potansiyellerin ölçüsünü bilmiyor ki. Ne yapsın çocuk? Her ölçüden birer tane almış… Bulunsun diye…
Eş ve müşteri ilişkileri yönetimi için müthiş bir ipucu… Hemen yeni kitapta kullanmak üzere bir köşeye not ettim…